Konu Başlığı: Tevhid Yahud Feryad Gönderen: Ekvan üzerinde 19 Aralık 2009, 23:49:29 Tevhid Yahud Feryad
Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim, Zıllin bile esrâr-ı zuhûrun gibi muzlim! Kürsî-i celâlin -ki semâlarla zeminler Bir nokta kadar sahn-i mıchîtinde tutar yer- İdrâkin eder gâye-i ümmîdini haybet... Yâ Rab, o ne dehşettir, İlâhî, o ne heybet! Pervâzına yetmez gibi pehnâ yı avâlim, Gâhî seni bulsam diye, âvâre hayâlim Bir şevk ile lâhûta kadar yükseleyim der: Lâkin nasıl olsun ki bu mi´râca muzaffer? Nâsût muhîtinde henüz çalkalanırken, Bir dest-i tecebbür dayanıp göğsüne birden; Hüsranla iner öyle sefil, öyle muhakkar: Hâlâ o sukûtun küreden tozlan kalkar! Yalnız o mu? Bin fikr-i semâvî bu zeminde, Bîtâb-ı taharrî kalarak âh ü eninde! Eşbâha mı kurbün olacaktır cevelângâh? Ervâh bütün mündehiş-i "sümme radednâh!" Sun´undaki esrâra teâlî bize memnû´ Olmaz mı, ridâ pûş dururken daha masnû´? Hurşîd-i ezelden nasıl ister ki haberdâr Olsun daha bir zerreyi derk etmeyen efkâr? Ey nâmütenâhî sana nisbet ile mahdûd, Mahsûr-i muhît-i kaderindir ne ki mevcûd. Dîbâce-i evsâfını almaz bütün eb´âd, A´dâd edemez silsile-i feyzini ta´dâd. Ummân-ı şüûnun ki birer mevcidir a´sâr, Her mevcesi bir lücce-i bî-sâhil-i âsâr! Fermânına mahkûm ezeliyyet, ebediyyet; Ey pâdişeh-i arş-ı güzîn-i samediyyet. İbdâ-ı bedîin -ki cihanlarla bedâyi´ Meydâna getirmiş- bize ey Hâlik-ı Mübdi´, Mübhem nasıl olmaz ki?Adem´den değil isbât, Bir zerre-i mevcûdu yok etmek bile heyhât, Kâbil olamaz çıksa da bin dest-i muharrib. Yâ Rab, bu nasıl âlem-i lebrîz-i garâib! Serhadd-i ezel bed´-i hudûd-i melekûtun Pehnâ yı ebed gâye-i sahn-ı ceberûtun. Hükmün ki tahakküm edemez seyrine bir şey; Bir anda bu pâyansız olan cevvi eder tayy Bir an, diyerek eylemişim bilmiyerek, bak! Takyîd zamanla seni ey Fâtır-ı Mutlak! Bâkîyi beşer her ne kadar etse de tenzîh. Fâniyyeti îcâbı, eder kendine teşbîh! Itlâka nasıl yol bulabilsin ki tefekkür? Eşbâhı görür eyler iken rûhu tasavvur! . *** Ey rûh-i fezâ-gerd, giran-seyr-i harîmin, Ey nâtıka, dembeste-i esrâr-ı azîmin, Maksûd bu hilkatten eğer ma´rifetinse; Varmış mı o müdhiş görünen gâyete kimse? Bir sahne midir yoksa bu âlem nazarında? Bir sahne ki milyarla oyun var üzerinde! Bir sahne ki her perdesi tertîb-i meşiyyet; EŞhâsı da bâzîçe-i âvâre-i kudret! Cânîleri, katilleri meydâna süren sen; Cânîdeki, katildeki cür´et yine senden! Sensin yaratan, başka değil zulmeti, nûru; Sensin veren ilhâm ile takvâyı, fücûru! Zâlimde teaddîye olan meyl nedendir? Mazlûm niçin olmada ondan müteneffir? Âkil nereden gördü bu ciddî harekâtı? Câhil neden öğrenmedi âdâb-ı hayâtı? Bir fâilin icbârı bütün gördüğüm âsâr! Cebrî değilim... Olsam İlâhî ne suçum var? *** Bir sahne demek âleme pek doğrudur elbet; Ancak görülen vak´alann hepsi hakîkat. Hem öyle vekâyi´ ki temâşâsı hazindir, Âheng-i tarab-sâzı bütün âh ü enindir! Zîrâ ederek bunca sefâlet-zede feryâd; Vâveyl sadâsıyla dolar sîne-i eb´âd. Yâ Rab, bu yüreklerdeki ses dinmeyecek mi? Senden daha bir emr-i sükûn inmeyecek mi? Her ân ediyorsun bizi makhûr-i celâlin, Kurbân olayım nerde senin, nerde cemâlin? Sendense eğer çektiğimiz bunca devâhî, Kimden kime feryâd edelim söyle İlâhî? Lâ yüs´el´e binlerce suâl olsa da kurban, İnsan bu muammâlara dehşetle nigehban. Bir şahsa esîr olmayı bir koskoca millet, Mekrinle mi yâ Rab sanıyor kendine devlet? Dünyâyı yakıp yıkmaya bir seyf i teaddî, Emrinle mi yâ Rab, ediyor böyle tesaddî? Zâlimlere kahrın o kadar verdi ki meydan: " Yok âdil-i mutlak" diyecek ye´s ile vicdan! Yerden çıkıyor göklere bin âh-ı şererbâr, Gökler ediyor sâde çıkan nâleyi tekrâr! Bir yanda yanar lânesi bin hâne-harâbın, Bir yanda söner lem´ası milyonla şebâbın. Kalmış eli böğründe felâket-zede mâder; Evlâdını gömmüş kara topraklara, inler! Ağlar beriden bir sürü âvâre-i tâli´ Nan-pâre için eyliyerek ırzını zâyi; Bükmüş oradan boynunu binlerce yetîman, Me´vâ arıyor âileler lâne perîşan! Mazlûm şikâyette, nedâmette sitemkâr; Hûnâbe-i maktûle garîk olmada hunhâr! Bîmârı, felâketliyi, üryânı, sefili, Meflûcu, amel-mandeyi, miskîni, zelîli, Gaddârı, cefâ-dîdeyi, mahkûmu, esîri, Heyhât, şu pâyansız olan cemm-i gafiri Teşhîr ile şöhret kazanan sahne-i dünyâ Gelmez mi İlâhî sana bir kanlı temâşâ? *** Lâkin bu sefilân-ı beşerden kiminin, var Kalbinde bir ümmîd ki encüm gibi parlar: Îmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür... Îmansız olan paslı yürek sînede yüktür! Mü´min -ki bilir gördüğü yekrûze cihânın Fevkınde ne âlemleri var subh-i bekanın- Bin cân ile elbet çekecek etse de bilfarz, Her devri hayâtın ona binlerce belâ arz. Ferdâdaki ezvâkı o ettikçe te´emmül, Eyler bugün âlâma nasıl olsa tahammül... Bir mülhidi lâkin kim eder tesliye heyhât? Sığmaz bunun âfâkına ferdâ-yı mükâfât! Baştan başa "boşluk"şu semâlar, şu zeminler, Birgûş-i kerem var mı akan yaşları dinler? İlcâ-yı tesâdüfle şu "boş!" âleme düşmüş; Etrâfına binlerce şedâid gelip üşmüş. Her lâhza boğuşmakla geçip devr-i hayâtı. Bir Şey olacak gâye-i hüsrânı: Memâtı! Varlıktan onun inliyerek ölme nasîbi! Bunlar beşerin işte en âvâre garîbi! Mü´minlere imdâda yetiş merhametinle, Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle: Gümrâhlarındır ki karanlıklara dalmış, Bir rehber olur necm-i emel yok da bunalmış! Sensin bu şebistâna süren onları elbet, Senden doğacak doğsa da bir fecr-i hidâyet. Mülhid de senin, kalb-i muvahhid de senindir; İlhâd ile tevhîd nedir? Menşei hep bir. Öyleyse nedendir bu tefâvüt ara yerde? Esbâb-ı tehâlüf nedir efkâr-ı beşerde? Yâ Rab, bu serâir gün olur da açılır mı? Bir leyl-i müebbed olarak yoksa kalır mı? Her zerrede âheng-i celâlin duyulurken, Her nağmede binlerce lisan nâtık olurken, Cilvendeki esrâr nasıl kalmada muzlim? Ey nûr-i ulûhiyyetinin zılli avâlim |