Konu Başlığı: Merhum İbrahim Bey Gönderen: Ekvan üzerinde 21 Aralık 2009, 20:39:26 (İbrâhim Bey merhum ki tabâbet-i baytariye ulemâsındandır, hâk-i pâk-i, Şark´ın yetiştirdiği nevâdir-i irfân ü faziîletin biridir: Merhûmu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa-i irtihâlinin millet için ne elîm bir zıyâ? ; hükûmet için ne azîm bir hacâlet olduğunu teslimde tereddüt etmezler. Şark´ın, Garb´ın bedâyi´i-i ilm ü fennini toplayıp hâfızasına doldurmuş; mahfûzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâtıyle şâyân-ı hayret bir sûrette tevsi´ etmiş; Şark´ın her tarafını defeât ile dolaşmış; Garb´ın en medenî memâlikini görmüş, gezmiş; elsine-i Şarkıyeyi edebiyâtıyle bilir; Fransız, Rus lisanlarını hakkıyle öğrenmiş olan bu büyük adam fıtraten mahviyyete âşık, iştihâra düşman olmasaydı, emînim ki, hükümet-i sâbıkanın o sâbıkalı ricâli yüzünden gurebâ hastahânelerinde ölen öyle bir hakîm-i zû fünûnu tanımak için kâriîn-i kirâm benim gibi bir âcizin delâletine müftekır kalmazdı!) Dönen muhît-i nigâhımda yâl ü bâlindir; Bütün hayâlim o fevka´l-hayâl hâlindir! Zalâm-ı hayrete düşmüş, batar çıkarken ümîd, Önünde rehber olan meş´alem hayâlindir. Semâ-güzîn olarak gittin ey İlâhî nûr, Peyinde şimdi ufuktan geçen zılâlindir. Bu kâinât senin hâtıranla hep lebrîz: Zemîn, zaman banâ yâd-âver-i cemâlindir. Bütün cihâtta akseyliyen hemâlindir. Esîr, sanki bir âyîne-i celâlindir! Nücûm-i lâmia-zâ bârikât-ı irfânın, Leyâl, ihâta-i eşyâdaki kemâlindir! Seher o nâsiyeden bir nişân-ı feyzâ feyz Şafakta dalgalanan renk reng-i âlindir. Ulüvv-i kâ´bını tasvîr eder nigâhımda Semâ, olanca vuzuhiyle bir misâlindir. Cibâl, heykel-i sâhib-vekâr-ı azmindir, Suhûr, hıffete düşman olan hısâlindir. Bulut yemîn-i leâl-î-nisâr-ı cûdundur, Güneş müfekkire-i herdem-iştiâlindir. Tulû? ; levha-i rengîn-i ibtisamındır, Gurûb, safha-i gamkîn-i infiâlindir. Havâda mevcelenir sânihat-ı kudsiyyen, Riyâh, rûhumu pür-cûş eden mekâlindir. Çemende cilveler eyler bahâr-ı dîdârın, Sabâ nüvîd-i ümîd-âver-i visâlindir. Şitâ, peyinde hurûşan kıyâmet-i kübrâ, Rebî ; hâtıra-i şi´r-i lâ yezâlindir. Hülâsa, nazra-i im´ânımın önünde cihan Senin sahîfe-i zâtın, senin meâlindir. Senin hayâl-i sabîhin -ki bir zaman ey yâr, Edince leyle-i rûhumda bin emel bîdâr; Kıyâs ederdim açılmış sabâh-ı istikbâl- Bugün bulutların altında eylemekte karâr! Garîb, şâm-ı garîban kadar hazîn oluyor, Nigâh-ı rikkatimin karşısında fecr-i bahâr. Birer bürehne kadîd-i mehîbi andırıyor Hayât hulle-i sebzinde cilveger eşcâr. Bütün bu sâha-i hadrâ, bu nev-demîde çemen Yeşil bir örtünün altında bir amîk mezâr! Sımâh-ı cânıma bin uhrevî sadâ geliyor Neşîdeler okuyorken gusûn-i terde hezâr. Temevvüc eyliyerek gözlerinde jale-i nûr Şükûfe-zârda gûyâ ki ağlıyor ezhâr. Senin sahîfe-i zâtın senin meâlin iken Bütün cihân-ı bedâyi´de müncelî âsâr, Samîm-i rûhumu pür-cûş ü bîkarâr ediyor Bugün o sîne-i hilkâtte inleyen eş´âr! Muhît şimdi şebistan-ı iğtirâbındır: Bugün uyanmıyor artık o nâzenîn eshâr! Sen ey semâları işrâk eden ziyâ-yı ezel, Bu hâkdânı bıraktın peyinde zulmet-zâr Gerildi bir ebedî perde beynimizde, senin Açıldı pîş-i celâlinde âlem-i dîdâr. Cihan cihan dolaşırsın fezâ-yı lâhûtu, Nasıl ki yâd-ı hazînin gezer diyar diyar! Hayât varsa senin sermedî hayâtındır, Azâb, yoksa, bu fânî hayât-ı velveledâr. Sükûnu nerde bulur âh kalb-i mehcûrum? Derûn-i sînede bin herc ü merc-i dâim var! Demek, görünmiyeceksin ile´l-ebed bana sen, Demek, uzaktasın ey yâr-ı mihriban benden! Hayâta sen beni rabteylemiş iken, şimdi Aceb nasıl yaşarım söyle, âh sensiz ben? "Günün birinde gelirsin de eski âlemler Devâm eder yine birlikte öyle şâtır, şen... Bu gîrûdâr-ı maîşetten el çeker, ararız Seninle sîne-i uzlette gizli bir me´men... Kanşmayız şu cihânın nebûd ü bûduna hiç, Nasıl ki bunca zamandır karışmadık zâten! Uzakta aksede dursun o hây ü hûy-i mehîb... Sükûn içinde biz ey dost, yek-revan, yek-ten, Devâm eder gideriz her zamanki âhenge, Döner muhîtimiz üstünde hep senin nağmen... Beyân-ı ukde-güdâzınla mübhemât-ı şu´ûn Yavaş yavaş açılıp bir vuzûh olur rûşen. Verâ yı perde-i kudrette gizlenen râzın Önünde feyz-i beyânın açar da bin revzen İyân olur o zaman karşımızda âlem-i rûh Düşüp gider gözümüzden bütün kuyûd-i beden! Birer terâne-i ilhâm olan neşâidini Kemâl-i vecd ile tekrâr dinlerim... " derken Bugün emellerimin hepsi ser-nigûn oldu... Meğerse olmıyacakmış ne bir gelen, ne giden! Meğer açılmıyacakmış müebbeden artık O perde perde hakâik o ukdeler, o dehen! Yazık ki yükselerek matla´ında etti karar O lem´a 1em´a sünûhât... Hem de pek erken! Niçin gurûb ediverdin sen ey sitâre-i şark, Henüz kemâlini derk etmeden zavallı vatan? Şu son zamanda zıyâ´ın kadar zıyâ´-ı elîm İsâbet etmedi âfâk-ı Şark´a, İbrâhîm! Eğerçi milletin ümmîd-gâh-ı ikbâli Olan beş on büyük âdem, beş on vücûd-i kerîm Birer birer heder olmuştu senden evvelce... Senin peyinde fakat kaldı bin ümîd-i akîm. Yarım asırda uyanmış çerâğ-ı feyze bakın: Bir anda oldu sönüp perde pûş-i hâk-i remîm! Tasavvur eyliyemezdim ki ansızın dursun Felâh-ı ümmet için çarpınan o kalb-i râhîm! Tahayyül eyliyemezdim ki seyrden kalsın Muhît-i şarkta cevlân eden o fikr-i hakîm! Ridâ-yı hâke büründün sen ey sirâc-ı edeb, Fakat o lem´a ki yâdımdadır... Zevâli adîm! Durup mezârının üstünde ağladıkça sehâb; Gelip başında enîn eyledikçe rûh-i nesîm; İnip melâik-i rahmet cihân-ı bâlâdan Harîm-i kabrine ettikçe her zaman ta´zîm; Bahâr vakti çiçeklerde yâd-ı enfâsın Meşâm-ı câna duyurdukça bin lâtîf şemim; Döner hayâlimin en muhterem harîminde Senin o tayf-ı lâtîfin ey âşinâ-yı kadîm! Musâb olan yalınız âilen midir? Heyhât, Bıraktın arkada binlerce hânümânı yetîm! Olurdu dest-i tesellî-medâr-ı lîtfunla Sirişk içinde yüzen çehreler bir anda besîm; Ederdi cûd-i merâhim-nümûd-i feyyâzın Hazâin olsa bütün ehl-i fâkaya taksîm. O bir cihân-ı fezâildi, mahvolup gitti... Nedir? Niçindir İlâhî bu inkılâb-ı azîm? Ey yâd-ı güzîn-i ihtirâmı, Rûhumda hayâtının devâmı; Ey lem´a-i feyzinin tamâmı, Subh-i ezelînin ihtişâmı; Âmâline dargelince nâsût İkbâline sîne açtı lâhût. Bakmaz da bu dâr-ı ibtilâya Rûhun can atardı i´tilâya; En sonra o nûr-i arş pâye Yükseldi civâr-ı Kibriyâ´ya... Dem şimdi dem-i saâdetindir.· Ervâh, nedîm-i hazretindir. Tevfik olarak yolunda hem-râh, Aştın şu fezâ-yı tân nâgâh; Tâ fecr-i bekâda oldun âgâh... Hâlâ gidiyorsun, Allah Allah! Pervâzına yok mudur tenâhî? Ey tâir-i gülşen-i İlâhî! Her gül dibi medfen-i hayâlin, Her gonca kitâbe-i kemâlin Her yerde nihân olan cemâlin, Her yerde iyân olan meâlin; Bir yerde görünmüyorsun amma; Her yerde bedâyi´in hüveydâ! Ey sen ki harîm-i Hakk´a mahrem Oldun da yabancın oldu âlem; Yâd eyliyecek misin ki bilmem? Dünyâ denilen bu sicn-i mâtem Hâlâ bana dâr-ı imtihandır... Kurtulmadım işte an bu andır! Ey yar-ı aziz-i gam-küsarım, Mahvoldu Huda bilir kararım; Sarsıldı olanca ıstırabım; Bi-zar peyinde ruh-i zarım! Gittin, beni kimsesiz bıraktın, Yaktın beni hasretinle yaktın. |