๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Safahat => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 21 Aralık 2009, 20:44:04



Konu Başlığı: Meal-i Celili (1)
Gönderen: Ekvan üzerinde 21 Aralık 2009, 20:44:04
Meal-i Celili



Ey müslümanlar, Allah´tan nasıl korkmak lâzımsa öylece korkunuz.

Ne irfandır veren ahlâka yükselik ne vicdandır;

Fazîlet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfi Yezdân´ın...

Ne irfânın kalır te´sîri kat´iyyen, ne vicdânın.

Hayat artık behîmîdir... Hayır ondan da alçaktır;

Ya hayvan bağlıdır fıtratla, insan hürr-i mutlaktır.

Behâim çıkmaz amma hilkatin sâbit hudûdundan,

Beşer hâlâ habersiz böyle bir kaydın vücûdundan!

Meğer kalbinde Mevlâ´dan tehâşî hissi yer tutsun...

O yer tutmazsa hiç ma´nâsı yoktur kayd-ı nâmûsun.

Hem efrâdın, hem akvâmın bu histir, varsa, vicdânı;

Onun ta´tîli: İnsâniyyetin tevkî-i hüsrânı!

Budur hilkatte cârî en büyük kanûnu Hallâk´ın:

O yüzden başlar izmihlâli milletlerde ahlâkın.

Fakat, ahlâkın izmihlâli en müdhiş bir izmihlâl;

Ne millet kurtulur, zîrâ, ne milliyyet, ne istiklâl.

Oyuncak sanmayın!Ahlâk-i millî, rûh-i millîdir;

Onun iflâsı en korkunç ölümdür.Mevt-i küllîdir.

Olur cem´iyyet artık çâresiz pâmâl-i istîlâ;

Meğer kaldırmış olsun, rûh-î sânî indirip, Mevlâ.

Evet bir ba´sü ba´de´l-mevte imkân vardır elbette...

Bunun te´mîni, lâkin, bir yığın edvâra vâbeste!



O cem´iyyet ki vicdânında hâkim havf ı Yezdan´dır;

Bütün dünyâya sâhiptir, bütün akvâma sultandır.

Fakat, efrâdı Allah korkusundan bî-haber millet,

Çeker, milletlerin menfuru, kıbtîler kadar zillet;

Meâlî meyli hiç kalmaz, şehâmet büsbütün kalkar;

Ne hâkimlik tanır artık ne mahkûm olmadan korkar.

Şeref hırsıyle istihkar-ı mevt etmişken ecdâdı,

Bırakmaz öyle bir pâkîze neslin şimdi ahfâdı,

Hayât uğrunda istihfâfa şâyan görmedik hüsran!

Gebersin tekmeler altında râzı... Çıkmasın, tek can!

Yürekler en mülevves, en sefil âmâl için çarpar;

Sinirler en muhâl endîşeden titrer durur par par!

Olur cem´iyyet efrâdınca şahsî menfa´at "ma´bûd!"

Sorarsan kimse bilmez var mı "hak" nâmında bir mevcûd.



O, doymak bilmeyen ma´bûda kurbandır hayâ hissi,

Hamiyyet, âdemiyyet hissi, ulvî hislerin hepsi!

Bu hissizlikle cem´iyyet yaşar derlerse pek yanlış.

Bir ümmet göster, ölmüş ma´neviyyâtıyle, sağ kalmış?

Davranın, zîrâ gülünç olduk bütün bir âleme.

Bekleşirken gökte yüz binlerce ervâh, intikam;

Yerde kalmış, na´şa benzer kavm için durmak haram!

Kahraman ecdâdınızdan sizde bir kan yok mudur?

Yoksa: İstikbâlinizden korkulur, pek korkulur!

MEAL-İ CELİLİ


Kimin bu dünyada gözü kapalı ise âhirette de kapalı, hattâ oradaki şaşkınlığı daha ziyâde.

Nihâyet neyse idrâk ettiğin şey ömr-i fânîden;

Onun bir aynıdır mutlak nasîbin ömr-i sânîden.

Hatâdır âhiretten beklemek dünyâda her hayn:

Öbür dünya bu dünyâdan değil, hem hiç değil, ayrı.

Sen ey sersem ki "üç günlük hayâtın hükmü yok" der de,

Sanırsın umduğun âmâdedir ferdâ yı mahşerde;

Ne ekmiştin ki mahsûl istiyorsun bir de ferdâdan?

Senin meşru´ olan hakkın: Bugün hüsran, yarın hüsran!

Eğer maksûdu ancak âhiret olsaydı Yezdân´ın;

Ne hikmet vardı ibdâında hiç yoktan bu dünyânın?

"Ezel"den ayrılan rûhun nişîmen-gâh-ı bâkîsi:

"Ebed"ken, yolda eşbâhın niçin olsun mülâkîsî?

"Elest"in arkasından gelmesin Cennet, Cehennem de,

Neden ervâha tekrar imtihân olsun bu âlemde?

Demek: Dünyâ değil pek öyle istihfâfa şâyeste;

Demek: Bir feyz-i bâkî var, bu fânî ömre vâbeste!

Diyorlar: "Kâinâtın aslı yoktur, çünkü fânîdir. "

Evet, fânîdir amma, bir nazardan câvidânîdir.

Süreksizmiş hayat... Olsun! Müebbed zevki, hüsrânı;

Onun bir sermediyyettir bu haysiyyetle her ânı.

"Cihânın aslı yoktur, çünkü fânîdir" diyen sersem,

Ne der "Öyleyse hilkat pek abes birşey çıkar" dersem?

Nedir dünyâya gelmekten garaz, gitmek midir ancak?

Velev bir anlamak hırsıyle olsun yok mu uğraşmak?

Ganîmettir hayâtın, iğtinâm et, durma erkenden,

Yarın milyonla feryâd olmasın enfâs-ı ma´dûden!

Bu âlem imtihan meydânıdır ervâh için mâdâm,

Demek: İnsan değilsin eylemezsen durmayıp ikdâm.

Neden geçsin sefâletlerle, haybetlerle, ezmânın?

Neden azmin süreksiz, yok mudurAllâh´a îmânın?

Çalış, dünyâda insân ol, elindeyken henüz dünya;

Öbür dünyâda insanlık değilmiş yağma, gördün ya!

Dilinden âhiret hiç düşmüyor ey müslüman, lâkin,

Onun hakkında âtıl bir heves mahsûlü idrâkin!

Bu mecnûnâne vehminden şifâyâb olmadan, şâyed

Gidersen böyle sıfru´l-yed, kalırsın sonra sıfnı´l-yed!

Hayâlât arkasından koştuğun yetmez mi hey şaşkın?

Senin hâlâ hakîkatten nedir iğmâz için hakkın?

Bu âlem şöyle bir rü?yâ imiş, yâhud muvakkatmiş...

Evet ukbâda anlarsın ne müdhiş bir hakîkatmiş!



MEÂL-İ CELİLİ

Müslümanlık huyun güzelliğinden ibârettir.

Biz ki yarmıştık şu´ûnun en büyük ummânını;

Çiğnemiştik yükselen emvâc-i bî pâyânını;

Biz ki edvârın, kurunun, hâdisâtın rağmına,

Hâkim olmuştuk bütün bir âlemin eyyâmına;

Şimdi tek bir dalganın pâmâl-i izmihlâliyiz!

Şimdi sâhillerde mahkûmiyyetin timsâliyiz!

Böyle bir sadmeyle alt üst olsun en müdhiş gemi...

Dehşetin te´sîri hâlâ sarsıyor endîşemi!

Öyle salgındır felâket, öyle ânîdir ölüm:

Hem görür göz, hem aceb rü´ya mıdır, der, gördüğüm?

Nerde rü´yâ! Gördüğün aynıyle vâki´dir senin.

Gayr-i vâki´ noktalar: Ancak o mühlik sadmenin,

Bir dışardan, bir kazâ, bir nâgehânî olması.

Bir de - en yanlış kanâ´at - âsümânî olması;

Dâhilîdir sadme... Hâriçten değil... Aslâ değil!

Sonra, olmaz ez-kazâ dünyâda birşey, böyle bil!

Nâgehânî lâfzının ma´nâsı yoktur, herzedir.

En beyinsizler bu istikbâli zîrâ kestirir.

Gökten inmez bir de hiçbir şey... Bütün yerden taşar;

Kendi ahlâkıyle bir millet ölür, yâhud yaşar.

Çiğnenirsek biz bugün, çiğnenmek istihkakımız:

Çünkü izzet nerde, bir bak nerdedir ahlâkımız.

Müslümanlık pâk sîretten ibâretken, yazık!

Öyle saplandık ki levsiyyâta: Hâlâ çıkmadık!

Zulme tapmak adli tepmek hakka hiç aldırmamak;

Kendi âsûdeyse, dünyâ yansa, baş kaldırmamak;

Ahdi nakzetmek yalan sözden tehâşî etmemek;

Kuvvetin meddâhı olmak aczi hiç söyletmemek;

Mübtezel birçok merâsim: İnhinâlar, yatmalar,

Şaklabanlıklar, riyâlar, muttasıl aldatmalar;

Fırka, milliyyet, lisan nâmıyla dâim aynlık;

En samîmî kimseler beyninde en ciddî açık;

Enseden arslan kesilmek cebheden yaltak kedi...



Müslümanlık bizden evvel böyle zillet görmedi!

Hâlimiz bir inhilâl etmiş vücûdun hâlidir

Rûh-i izmihlâlimiz ahlâkın izmihlâlidir.

Sâde bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli:

Bir halâs imkânı var: Ahlâkımız yükselmeli

Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsrânımız...

Çünkü hem dünyâ gider, hem din, eğer yapmazsanız.



MEAL-İ CELİLİ


O mü´minlere ind´allah ecr-i azîm var ki: Birtakım

kimseler kendilerine "Düşmanlarınız sizin için kuvvetlerini

topladılar; onlardan korkmalısınız" dedikleri zaman, bu

haber îmanlarını artırır da: "Allah´ın nusreti bize kâfıdir o

ne güzel muhâfızdır!" derler.

Şehâmet dîni, gayret dîni ancak Müslümanlık´tır;

Hakîki Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır.

Cebânet, meskenet, dünyâda, sığmaz rûh-i İslâm´a...

Kitâbullâh´ı işhâd eyledim - gördün ya - da´vâma.

Görürsün, hissedersin varsa vicdânınla îmânın:

Ne müdhiş bir hamâset çarpıyor göğsünde Kur´ân´ın!

O vicdan nerdedir, lâkin? O îman kimde var? Heyhât!

Ne olmuş, ben de bilmem, pek karanlık şimdi hissiyyât!

O îmandan velev pek az nasîb olsaydı millette,

Şu üç yüz elli milyon halkı görmezdin bu zillette!

O îman ittihâd isterdi bizden, vahdet isterdi...

Nasıl "bünyân-ı mersûs" olmamız lâzımsa gösterdi.

Peki! Bizler ne yaptık? Kol kol olduk târumâr olduk...

Nihâyet bir denî sadmeyle düştük, hâk-sâr olduk!

O îman kuvvet ihzârıyle emretmişti... Lâkin, biz

" Tevekkelnâ" deyip yattık da kaldık böyle en âciz!

O îman, farz-ı kat´îdir diyor tahsîli irfânın...

Ne câhil kavmiyiz biz müslümanlar, şimdi, dünyânın!

O îman hüsn-i hulkun en büyük hâmîsi olmuşken...

Nemiz vardır fezâilden, nemiz eksik rezâilden?



Demek: İslâm´ın ancak nâmı kalmış müslümanlarda;

Bu yüzdenmiş, demek hüsrân-ı millî son zamanlarda.

Eğer çiğnenmemek isterseler seylâb-ı eyyâma;

Rücû´ etsinler artık müslümanlar Sadr-ı İslâm´a.

O devrin yâd-ı nûrânûru bî pâyan şehâmettir;

Mefâhir onlann târîhidir ümmet o ümmettir.

Ki bir yandan celâdetler saçıp dünyâyı titretmiş;

Öbür yandan da insanlık nedir dünyâya öğretmiş.

Değilmiş böyle mahkûmiyyetin timsâl-i pâmâli!

Şevâhikten tenezzül eylemezmiş arş-ı iclâli.

" Tevekkül" vasfı ancak onlann hakkında ma´nîdâr:

Ki etmişş hepsi dünyâlar kadar âlâmı istihkâr.

Çekinmezmiş şedâid yağsa, aslâ, iktihâmından;

Zeminlerden ölüm fışkırsa dönmezmiş merâmından.

"Hakîkî Müslümanlık en büyük bir kahramanlıktır"

Demiştim... İşte da´vâm onlann hakkında sâdıktır.