> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Safahat > İki Arkadaş Fatih Yolunda
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İki Arkadaş Fatih Yolunda  (Okunma Sayısı 1724 defa)
24 Aralık 2009, 00:05:57
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 24 Aralık 2009, 00:05:57 »



İki Arkadaş Fatih Yolunda

-Vapur yanaştı mı?

-Çoktan!

- Demek ki Köprü´deyiz...

-Aman, şu yolcular insin!..

- Fakat bilir misiniz,

Yadırgıyor, hani, insan o eski tekneleri!

" Yanaş" denildi mi, nazlım, gider gider de geri,

Gelince hışm ile bir tos vururdu Köprü?ye ki:

Zavallının deşilen kamı sağlam altı çeki

Odun yutar da biraz sancıdan bulurdu aman...

- Hekim getirmeye koşsan, hekim de yok o zaman!

-Pansumancı, bereket versin, usta , şeylerdi:

Elinde balta, gelir, üç keser, beş eklerdi...

"Dayan o yanki başından Ömer! Tutundu Memiş!"

Bakardınız ameliyyâta çarçabuk bitmiş!

Amasra sâhili çok eski bir müessesedir;

Uşakların topu cerrâh oluı:.. Hemen kestir!

Bugünden ormanı göster kılağlı baltasına:

Temizleyip çıkıversin, bırakmasın yarına!

- Biraz da dikmeyi öğrenseler...

- Adam sen de!

Düşündüğün şeye bak... Sen şu ilmi öğren de...

- O ilme hiç diyecek yok: Müfâdı kat´îdir!

Ulûm-i sâire sun´î, o, pek tabî´îdir.

- Ne var ki: Kalmadı tatbîk için müsâid yer!

- Neden?

- Neden mi, görürdün çıkıp gezeydin eğer.

Eteklerinde zığın saklı bildiğin orman,

Bugün barındıramaz hâle geldi bir tavşan!

O, sırtı hiç de güneş bilmeyen yeşil dağlar,

Yığın yığın kayalardır: Serâblar çağlar!

- Sabahleyin yine bir hayli nükte firlattın!

Hayâli bol bol akıttın, serâbı çağlattın!

- Hayır, hayâl ile yoktur benim alış verişim...

İnan ki: Her ne demişsem görüp de söylemişim.

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:

Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek!

- Fenâ değil yolun amma epeyce sarp olacak!

"Odun " dedin de tuhaftır, ne geldi aklıma, bak:

Zavallı memleketin yoktu başka mahsûlü;

Odundu, nerde bulunsan, metâ-ı mebzûlü;

- Adam yetiştiremezmiş, demek ki, toprağımız!..

- Lâtîfe ber-taraf amma, adam değil yalınız,

Odun da isteriz artık yakında Avrupa´dan!

- Bizim filizleri göndermesin sakın o zaman!

- Ağırca davranıyorsun... Biraz çabuk yürüsek...

- Vakit kazanmak için isterim yavaş gitmek.

- O halde kuş gibi sekmek değil midir lâzım?

Ayıp değil ya, bu sözden ne çıktı, anlamadım.

- Bu i´tirâzı niçin salladın muhâkemesiz?

Vakit geçirmeyi bizler kazanma addederiz!

- Demek ki şimdi işin yok...

- Hayır birazdan var.

- Ne iştir, anlıyabilsek... Mühim midir o kadar?

- Gidip de öğleyi Fâtih´te kılmak istiyorum;

Gelir misin? Hadi!

-Artık üşenmeden ne zorum,

Sıcakta kan tere batmak? Namazsa maksad eğer:

Sağın solun dolu mescid, beğen beğen dalıver.

- Namaz değil yalınız maksadım... Bugün bir adam

Çıkıp da va´zedecek öğle üstü halka...

- Tamam!

Zamanıdır oturup, şimdi herze dinlemenin;

O yâve-gûlan hâlâ, adam, deyin beğenin!

Sarıklı milletidir milletin başında belâ...

- Fakat, umûmunu birden batırmak iş değil a!

Bilir misin ne dehâlar yetişti medreseden?

- Dehâ mı?At bakalım, hiç sıkılma, bol keseden!

- Sıkılmadan atayımmış... Kuzum, niçin atayım?

İnanmıyorsan eğer dur ki ben de anlatayım...

- Sayıp da nâfıle ma´lûm olan beş on ismi,

Yorulma: Onları ezberlemek de bir iş mi?

Fakat, şu va´z edecek herze-gû aceb kim ola?

Ne olsa hiç ya... Nihâyet, sarıklı bir molla!

- Seninle biz de, birâder, sabahleyin çattık!

İnâda karşı ne yapsın da susmasın mantık?

"Sarıklıdır" diye hiç görmeden, bilâ-insâf,

Kibâr-ı ümmeti haksız değil mi istihfâf?

Gelip de bir bulunaydın geçenki va´zında:

Kalırdı parmağın, Allah bilir ki, ağzında!

Ne var inâdına etsen de bir sefer galebe,

Benimle Fâtih´e gelsen...

- Al işte, geldim be!

- Hidâyet erdi mi? Hah Şöyle... Âferin su kuşu!

- Aman, şu düz yolu tutsak da tepmesek yokuşu...

- Uzak yakın deme artık; iniş, yokuş sorma!

Tıpış tıpış gidelim, haydi gir şu sağ koluma.



- Aman, şu ma´bed-i feyyâzın ihtişâmına bak:

Bakar bakar doyamam: Aşık olmuşum mutlak!

- Hakîkaten doyamaz dîdeler melâhatine...

Fakat yabancılar üşmüş civâr-ı ismetine!

Nedir harîmine yerleşmek isteyen şu salaş

Hüviyyetinde yığınlar ki hep birer kallâş!

- Evet, zemîni uzaktan görüp bayılmışlar;

Yavaş yavaş sokulup sonradan yayılmışlar!

- O halde şimdi ayılmak gerektir Evkâf´´a...

- Ayıldı farz edelim... Yığmadıkça bir tarafa,

Şu gördüğün kara taşlar kadar kesîf altın,

Nasıl temizliyebilsin, nasıl yıkıp çıksın?

- Hayır, kapatmalıdır "câmi´in!" deyip kemeri;

Birer birer yıkılır az zamanda kendileri.

- Nasıl kapatmalı?

- Gâyet kolay: "Şu meydanlık,

Ki yol geçen hanı olmuştu, avludur artık;

Bu avludan geçecekler namaz için geçecek. "

Deyip kapatmalı!

- Yâhu, akıllısın gerçek!

- Geçende yıkmaya kalkıştılardı mahfili ya!

- Demek ki zırdeli bunlar!

- Sorar mısın? Deli ya!

Delirmedikçe bir insan nasıl varır eli de,

Kıyar şu mahfile, yâhud şu muhteşem geçide?

"Bizim de var medeniyyetle âşinâlığımız...

Hem eskidir... " diyebilmek için dayandığımız,

Yegâne hüccet-i sengîni yırtacaklar da,

Sıkılmadan gezecekler "geniş"sokaklarda!

- "Sıkılmadan" diye bir nükte salladın... Lâkin,

Yerinde oldu...

- Değil, sende anlayış keskin!

- Ben anlamam ya, fakat pek değerli olsa gerek...

Hakîkaten şu geçit çok güzel midir?



Sahîfeler yazıyor, belki, fenn-i mi´mârî,

O, meyl-i nâz ile mahmûr dîdeler-vârî,

Biraz meyilli bakan, ma´berin güzelliğine...

- Kemer de öyle muvâfık mıdır aceb fenne?

- Ne söyledin?

- Şu atılmış verev kemer iyi mi?

- Fünûn-i hendesenin var ya bir de "tersîmî"

Denen usûlü... Onun mâhirâne tatbîki.

- Demek ki: Hayli mühimdir bunun da tedkîki.

- Senin gözün iyidir... Kaç muvakkitin sa´ati?

Düzelteyim şunu... Dur, dur... Kurulmamış zâti.

- Birinde onbuçuk olmuş, birinde üç...

- Ne güzel!

Zaman içinde zaman... Yoktu böyle şey evvel.

- Büyük kusûr idi lâkin...

- Hakîkat öyle idi:

Kamer hesâbı, güneş devri, sonra, mîlâdî,

Deyip de üç yılı ezber bilen zekî millet,

Durur mu hiç yalınız bir sa´atle? Durmaz evet!

- Nasıl şu banka güzel bir binâ mı?

- Pek o kadar

Fena değilse de, nisbetle, bir biçimli duvar

Mesâbesinde kalır câmi´in yanında...

Garib!

Benim gözümle bakarsan: Ne muhteşem! Ne mehîb!

- O başka... Sorsalar üslûb için "şudur" denemez.

Asâlet olmalı san´atta evvelâ... Bu: Melez!

Hayır, melez de değil... Belki birçok üslûbun

Halîta hâli ki, tahlîle kalkışılsa: Uzun!

Necîb eser arıyorsan: Sebîle bak işte...

Taşıp taşıp dökülürken o şi´r-i berceste,

Safâ?yı fıtratı şâhid ki: Tertemiz aslı;

Damarlarında yüzen kan da, can da Osmanlı!

Görüp bu cû,si,s-i san´atta rûh-i ecdâdı,

Biraz sıkılmalı şehrin sıkılmaz evlâdı!

- Sıkılmak, eski adamlarda nâdiren görülen

Bir ibtilâya denirmiş ki, şimdi geçti?

- Neden?

- Değişti hâlet-i rûhiyye, çünkü asra göre...

- Aman şu "hâlet rûhiyye" bir de "mefkûre"

Ayıp değil ya, gıcıklar benim sinirlerimi!

- Niçin sinirleniyorsun? Ta´assubun yeri mi?

Biraz değişmeli artık bu eski zihniyyet.

Lisâna hiç yenilik sokmayın!" demek: Cinnet.

- Hayır ta´assub eden yok... Şu var ki: İcâbı

Tahakkuk etmeli bir kerre; bir de, erbâbı

Eliyle olmalı matlûb olan teceddüdler...

Düşün ki böyle midir bizde?

- Şüphesiz.

- Ne gezer!

Delîli: Kendi sözündür...

- Kimin, benim mi?

- Ne söylemiştim? Unuttum...

- Canım şu "zihniyyet!"...

-Beğenmedin mi? Fransızca yok mu "mentalite"?

Onun mukâbili...

- Zaten budur ya dert işte!

Tasarrufâtını aynen alırsak İngilizin,

Fransızın, ne olur hâli, sonra, şîvemizin?

Lisânın olmalıdır bir vakâr-ı millîsi,

O olmadıkça müyesser değil teâlîsi.

- Biraz muhâfazakârânedir ya şimdi bu da...

- Evet, muhâfazakârım... Bilir misin, bu moda

Te´ammüm etmeye başlarsa...

-Başlasın! Ne Olur?

- İler, tutar yeri kalmaz, lisânımız bozulur.

Bugün ne maskara olmuşsa milletin kılığı;

Lisan da öyle olur!

- Anlamam inatçılığı...

- Bilir misin bu garîb ümmetin nedir hâli?

"Yehâfü"sıygasının çıngıraklı i´lâli!

- Nasıl, nasıl?

- Hele sabret: "Yehâfü aslından... "

Deyip de ezbere birçok ibâreler okutan

Hocam, hitâma yakın devresinde i´lâlin;




Meyân-ı kâfiye-dârında çifte `fi´l-hâl"in

Okur dururdu, bu bir an´aneydi besbelli:

"Kaçan ki sâ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İki Arkadaş Fatih Yolunda
« Posted on: 28 Nisan 2024, 12:41:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İki Arkadaş Fatih Yolunda rüya tabiri,İki Arkadaş Fatih Yolunda mekke canlı, İki Arkadaş Fatih Yolunda kabe canlı yayın, İki Arkadaş Fatih Yolunda Üç boyutlu kuran oku İki Arkadaş Fatih Yolunda kuran ı kerim, İki Arkadaş Fatih Yolunda peygamber kıssaları,İki Arkadaş Fatih Yolunda ilitam ders soruları, İki Arkadaş Fatih Yolundaönlisans arapça,
Logged
24 Aralık 2009, 00:17:29
akmina

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 477


« Yanıtla #1 : 24 Aralık 2009, 00:17:29 »

Uzundu ama yinede okudum okumaya değer teşekkürler
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes