> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Safahat > Berlin Hatıraları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Berlin Hatıraları  (Okunma Sayısı 1171 defa)
27 Aralık 2009, 23:46:59
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 27 Aralık 2009, 23:46:59 »



Berlin Hatıraları



Binbaşı Ömer Lûtfi Bey kardeşimize

"Biraz da kahveye çıksak... " demişti arkadaçım.

O doğıu söylemiş amma ben eğri anlamıçım:

Mahalle kahvesi nerden de geçti zihnimden?

Bakılsa geçmemeliymiş... Bilir miyim onu ben?

Mahalle kahvesi... Berlin... Münâsebet mi dedin!

Fakat ricâ ederim, dinleyin, inâyet edin;

Fakîriniz en açık bir söz olsa, mecbûrum,

Kafamda bulduğum eşyâyı aktarır dururum.

Onun bir örneği geçmişse âkıbet elime.

Derim ki: "Ha! Bu demekmiş o duyduğum kelime. "

Otel denildi mi bilfarz, o mu´teber kâmus

Ne söylüyor bakarım bir: Evet, lügat me´nûs;

Kütükte mahlâsı han, sinni lâ-akal yetmiş!

Zavallı âhir-i ömründe irtidâd etmiş;

Şu var ki mi´desi ilhâdı etmemiş temsîl!

Ne müslüman, ne frenk, öyle bir vücûd-i sefil.

Yıkanma yok tuvalet yok! Yazın belinde çamur;

Eteklerinden inerken kabuk tutar yağmur!

Değil mi uçkuru sarkan bunakların bir eşi?

Bakındı cumbaya: Bîzâr eder durur güneşi,

O nemli yorganı sallandırıp da pencereden!

Yatak takımları şâyân-ı merhamet cidden:

Kadîfe hâline geçmiş patiskadan yastık...

Ne istihâle geçinniş hesâb edin artık!

Benek benek yayılıp kehle intıbâ´âtı,

Benekli basmaya dönmüş o çarşafın suratı!

Kırık surâhide bekler yosunlu bir mâyi ;

Ki derd-i cû´a gelir üç yemek kadar nâfi´.

Bir ekmeğin yeri dolmazmış olmadan iki su;

Bunun beş ekmek olur belki bir kadeh dolusu.



Şimendüfer deyiniz... Buldun işte örneğini:

Üşenmeden çevirip nâzenin tekerliğini,

-Yakınsa bindiğiniz noktadan eğer kasaba -

Kader müsâ´ade ettikçe işleyen araba.

Samatya lordu müfettiş; Tatavla kontu müdîr,

Zavallı milletin efrâdı orta yerde esîr!

"Bilet mahalli" midir ismi pek de bilmiyorum,

Basık tavanlı, rutûbetli, isli bir bodrum,

Ayakta esneyen âvâre yolcularla dolu.

Biletçi nerde mi? Kumpanyanın o nazlı kulu

Verâ yi perdeden etmez ki halka doğru nigâh...

Ne var telâş edecek? Beklesin ibâdullâh!..

Açıldı perde nihâyet, şu var ki cendereye

Kısılmak istemiyorsan sokulma pencereye!

İtiş kakış olağan şey, dövüş sövüş de caba!

-Biletçi, mösyö, tren kaçta kalkacak acaba?

Ayağmı ezdin adam... Patlıyor musun ne zorun?

-Vurursam ağzına!..

-Yâhu! Güıültünüz ne? Durun!

-Yavaş be!

-Cüş be! Gözün kör mü?

-Pardon!

-İllâllah!

Nasıl ki çıktı şu ?pardon? eşeklik oldu mubah!

-Ne lâftır ettiği Allahça söyleyin yakışır?

-Uzatma!

-Tut ki uzattım?..

-Herif de amma hışır!

-Suç öldürende değildir ki derseler...

-Hele bak!

-Nedir ki bir de ki baktım?

-Susun belâ çıkacak!

-Ufaklık olmalı!

-Yok mösyö!

-Yoksa git! Bozdur!

-Dikilme nâfile, sinyör ne derse kanundur!

-Tren kaçar a kuzum...

-Haydi! Dinlemez ben lâf!

-Tren kaçar diyorum, dinlemem diyor. Ne tuhaf!

-Kızarsa ağzı bozuktur fenâ bi şey söyler

Bozarlar onluğu verdin mi. Koş da bozduruver!

Tütüncü "on para az!" deı:.. Musîbetin büyüğü:

Herif simitçi ararken tren çalar düdüğü!..



Sokak deyin meselâ... Şimdi baktığım lügate

Mürâca´at yine lâzım mı? Lâzım elbette.

Evet, o bir helezondur ki kutru altı karış;

Ya tûlü? Bilmiyorum, her ne söylesem yanlış.

Muvaffak olmanın imkânı yok ki, tahmîne:

Biraz gidip dalıyor haydi evlerin birine!

Zamâne şi´rine benzer zemîn-i tertîbi:

Zalâm içinde mebâdîsi, müntehâsı gibi.

Peki! Ne yapmalı çarpılmak istemezsen eğer?

Tekin değil mi nedir, pek acâibimsi bu yer?

Dilinde Besmele olsun, elinde Sûre-i Nûr,

Kesende sâde mühür... Kimse çarpamaz... Destûr!

Birinci hatve selâmet... İkinci hatve tamam...

Üçüncü hatveyi lâkin düşünmeden atamam...

Ne var mı?Ağzını açmış ki bir yaman uçurum,

Dalarsa "cub!" diye insan, çıkar mı bilmiyorum!

Uzak dolaş! İyi, lâkin, alındı bir tümsek

Ne atlayanda kalır diz, ne tırmananda bilek!

Kenarca gitmeli öyleyse... İhtimâli mi var?

Sağında; Ağrısı tutmuş, çıkık kannlı duvar,

Solunda: Lâstiğe sâhip çıkan sakızlı çamur!

Dunındu çâreyi buldum... Evet, olur mu olur:

Şu künbedin üzerinden beş altı taş sökerim,

Bataksa al, bu da batmaz, deyip deyip ekerim.

Demek; Hazîne-i Evkâf´a bir metin köprü

Binâsı terkedeceksin... Uzatma, haydi yürü!

Vasiyyetim size: Ey zıplayıp geçen ahlâf,

Sakın Şu künbed-i feyyazı etmeyin isrâf,

Günün birinde bataklık aşarsa köprümden,

Emîn olun size lâzımdır öyle bir ma´den.



Otel meğer o değilmiş, şimendüfer de kezâ...

Sokak mı benziyen az çok? Aman canım, hâşâ!

Meğer oteller olurmuş saray kadar ma´mûr:

Adam girer de yaşarmış içinde, mest-i huzûr:

Beş altı yüz odanın her birinde pufla yatak...

Nasîb olursa eğer, hiç düşünme yatmana bak!

Sokakta kar yağa dursun, odanda fasl-ı bahâr,

Dışarda leyle-i yeldâ, içerde nısf ı nehâr!

Hıyât-ı nûrunu temdîd edip her âvîze,

Fezâda nescediyor bir sabâh-ı pâkîze,

Havâyı kızdırarak hissolunmıyan bir ocak;

Ilık ılık geziyor, her tarafta aynı sıcak.

Güıül gürûl akıyor çeşmeler, temiz mi temiz;

Soğuk da isteseniz var, sıcak da isteseniz.

Gıcır gıcır ötüyor ortalık titizlikten,

Sanırsınız ki zemîninde olmamış gezinen.

Ne kehle var o mübârek döşekte hiç, ne pire;

Kaşınma hissi muattal bu i´tibâra göre!..

Unuttum ismini... Bir sırnaçık böcek vardı...

Çıkar duvarlara, yastık budur, der atlardı.

Ezince bir koku peydâ olurdu çokça iti...

Bilirsiniz a canım... Neydi? Neydi? Tahtabiti!

O hemşerim, sanınm, çoktan inmemiş buraya,

Bucak bucak aradım, olsa rast gelirdim ya!



Şimendüfer de meğer başka türlü birşeymiş:

Hemen binip uçuyormuş... Aman bayıldığım iç!

Mesâfe kaydı, mekân kaydı bilmiyor insan;

Dakîkanın boyu: Sâ´at. Ne ihtisâr-ı zaman!

Evet, kucaklıyor eb´âdı berk olup nâgâh,

Harîtanın üzerinden nasıl geçerse nigâh!

Şehirlerin yapışık sanki hepsi birbirine:

Tutup da pencereden fırlatılsa bir iğne,

Düşer, ya "tık" diye her halde mevkıfın damına,

Ya şehrin ismi olan levhanın gelir camına!

Düdük sadâsına hasret kalır işitmezsin...

Bizimki durduğu yerden öter durur, miskin!

Kavurma zenbili yüklenmek i´tiyâdı da yok...

Nedir kâğıttaki, peynir mi?Açma koynuna sok...

Lokanta keyfine âmâde, istedikçe yanaş!..

Lisan da istemiyor: Bir işâret et, anlaş.

Yok öyle heybeye dirsek verip ımızganmak;

Yataksa emre müheyyâ içerde... Hem ne yatak!

Uzandığın gibi dünyâdan insilâh ederek;

Dolaş semaları artık düşünde yelyepelek!



Sokak dedikleri neymiş? Fezâ-yı bî pâyan,

Ki tayyedilmesinin yoktur ihtimâli yayan.

Demek, vesâit-i nakliyye nâmı tahtında,

Havâda, yerde, yerin çok zamanlar altında

Uçup duran o havânk bir ihtiyâc-ı Şedîd.

Piyâde harcı mı, hâşâ, bu imtidâd-ı medîd!

Bakın nasıl da mücella ki: Ferş-i nevvârı,

Zemîne indiriyor gökyüzünden envân!

Bu imtidâdı nazarşöyle dursun istîâb,

Öbür kenâra geçerken düşer kalır bîtâb!

Şu var ki: Düştüğü yerden çamurlanıp kalkmaz...

Çamur bu beldede âdet değil ne kış, ne de yaz.

Geçende haylice kar yağdı Berlin´in içine;

Bıcık bıcık olacakken takır takırdı yine!

Merâk edip soruverdim, "bırakmayız" dediler!

-Bırakmayın, güzel amma yağar durursa eğer?

"Bırakmayız!" sözü aynen tekerrür etmez mi?

Evet, bu sözde nümâyân heriflerin azmi.

Bizim diyâra biraz kar düşünce zor kalkar.

Mahalle halkı nihâyet kalırsa pek muztar,

?Lodos duâsına çıkmak gerek... ? denir, çıkılır:

Cenâb-ı Hak da lodos gönderir, fakat bıkılır.

Çamur yığınları peydâ olur ki mühliktir...

?Aman don olsa... ? deriz... Şüphe yok, temizliktir,

Donun kırılması varmış, düşünme artık onu;

Yağar; erir, buz olur... Neyse, yaz değil mi sonu?



Kalenderin zifir olmuş su görmedik yakası...

Bakıp da bir titiz insan demiş ki.

-Kahrolası!

Nedir o gömleğinin hâli, yok mu bir yıkamak?

-Değil mi kirlenecektir sonunda? Keyfine bak!

-Su kıtlığında değilsin ya... Hey müseyyib adam,

İkinci def´a yıkarsın...

-Fakîriniz yapamam:

Cenâb-ı Hak bizi dünyâya muttasıl gömlek

Sabunlayın, diye göndermemiş bulunsa gerek!



Hikâye bizleri te´yîde en güzel düstûr.

Süpürge sohbeti bitmez ki: Bahs-i dûrâdûr:

Sokak süpürmek için gelmedik ya bizler de!

***

-Biraz da kahveye çıksak.. demiştiniz, nerde?

-Dolaştırıp sizi bir parça, gâlibâ yordum.

Uzak değil ma´amâfıh...

-Yo...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Berlin Hatıraları
« Posted on: 28 Nisan 2024, 16:47:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Berlin Hatıraları rüya tabiri,Berlin Hatıraları mekke canlı, Berlin Hatıraları kabe canlı yayın, Berlin Hatıraları Üç boyutlu kuran oku Berlin Hatıraları kuran ı kerim, Berlin Hatıraları peygamber kıssaları,Berlin Hatıraları ilitam ders soruları, Berlin Hatıralarıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes