> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Edebiyat Eserleri > Safahat > Asım
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Asım  (Okunma Sayısı 1351 defa)
28 Aralık 2009, 00:03:34
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 28 Aralık 2009, 00:03:34 »



Asım

-Vay hocam! Vay gözümün nûru efendim, buyurun!

Hangi rüzgârdır atan sizleri?.. Lûtfen oturun.

Mütehassirdik efendim, ne inâyet! Ne kerem!

Öpmedik affediniz...

-Çok yaşa... Lâkin... Veremem.

-Bütün İstanbul´un ağzında gezen elleriniz,

Bize nâz etmese olmaz mı efendim? Veriniz.

-Döktüğün dillere bittim, seni çok sözlü seni!

Ayda, âlemde bir olsun aramazsın Köse´ni.

Bu herif öldü mü, sağ kaldı mı, derler de, ayol,

Baba dostuysam eğer kalkıp ararlar bir yol.

Yoksa yaşlanmıya görsün, adamın hâli yaman...

Ne fenâ günlere kaldık, aman Allah´ım aman!

"Nesl-i hâzır" denilen şey pek acâib birşey:

Hoca rahmetliye bak, oğluna bak hey gidi hey!..

Amma tekdîr ediyorsun, canım ilkin adamı...

Bir selâm ver bakalım, böyle selamsızdan mı?

-Selamûn aleyküm.

Aleyküm selâm...

Barıştık, yüzün gülsün artık imam.

-Hele dur, öfkemin tekmilliyeyim...

-Tekmille!

Zâten eksik bir o kalmıştı: Hudâyî sille...

-Sanki dövsem ne yaparsın? Hocayız biz, döveriz...

Gül biter aşk ile vurduk mu...

-Pek cılız çıktı bu "câiz" demek imânın yok?

-Dayak "âmentü "ye girdiyse, benim kamım tok.

Gül değil, kıl bile bitmez sopa altında!

-Hele!

-Öyle olsaydı, şu karşındaki yalçın kelle,

Fark olunmazdı Kızanlık´taki güllüklerden!

Bu dayak faslı da aç karnına bilmem nerden?

Dur ki çay demleyelim, nargile gelsin, kerem et.

-Söyle gelsin, hadi zahmetse de...

-Haşa, rahmet.

-Enfiyen var ya?

-Tabi?i.

-Çekilir boydan mı?

-Burun aldatmaya kâfi:

-Bu nedir? Cerman mı?

-Karışık

-Neyse, zarûrette pek a´lâ gidecek.

Hocazâdem, bakalım, bir de bizimkinden çek.

-Yerli mahsûlüne benzer mi desem?

-Kendisidir.

-Sen de tiryâki değilsin ya, pek a´lâ yetişir.

-Baban olsaydı da görseydi, işin vardı.

-Neyi?

-Çektiğin murdan.

-Sevmezdi, evet, böyle şeyi.

-Neydi rahmetlide, lâkin, o temizlik vay vay!

Azıcık benzemiş olsaydı ya mahdûmu da...

Ay?

Şu babamdan nerem eksik hadi, göster bakayım?

Ama hiddetleneceksen ne suyun var, ne sayım?

Yok eğer mum gibi dosdoğru cevâb istersen:

Babanın kestiği tırnak bile olmazsın sen.

-Ne nezâketli beyan! Hey gibi mum, tıpkı odun!

-Böyle hiddetlenecektin, neye râzî oldun?

-Oldum amma bu kadar doğrunun olmaz ki tadı...

"Selâmun aleyküm behey kör kaldı!"

Seni çok sözlü dedin, yetmedi; tekdîr ettin,

Yine az geldi...

-Hayır, söylemedim, söylettin.

-Başladın şimdi de tahkîre... Kızılmaz mı Hoca?

-Zübbelik yok!

-O ne? Ben zübbe miyim?

-Oldukça,

-Vâkıâ çok severim, her ne desen aldırmam:

Bu, fakat hazmolunur parça değil... Pir ol İmam!

-Sen de pîr ol.

Ama kızdım.

-Ne tuhaf şeysin be:

Bir sözümden kızıyorsun.

-Kime derler zübbe?

-Sana derler.

-Niye?

-Hem benzemedin merhûma;

Hem neden benzemedin, dersen, efendim, sorma,

O ne hiddet, o ne,şiddet! Çalışıp benzesene!

İlme vakfettiği dirsek babanın: Elli sene.

-Biz de az çok pala sürttük...

-Sana câhil demedik

Yalınız zübbe dedik... Bak yine baktın dik dik.

Hoca rahmetli yetişmişti, düşün hem, nereden?

Kimin oğluydu baban? Kimdi unuttun mu deden?

İpek´in köylüsü, ümmî, yan vahşî bir adam...

-Bâri yamyam de! Ne mâni´ ki, evet, ak yamyam!

-Dinle oğlum...

-Ne nezâhet bu, Hocam? Hayrânım!

-Lâfı ağzımda bıraktın be kuzum, dur be canım...

-Cümle bitseydi, emînim ki, dedem gitmişti...

Dar yetiştim!

-Ne o, sırtlan da mı olduk şimdi?

-Neyse bahsinde devam et bakalım..

-İşte baban,

Bir şey öğrenmedi elbette o ümmî babadan.

Ne kazanmışsa, bütün, kendi kazanmış, kendi.

Zât-ı devletleri, lâkin azıcık çöplendi.

Sen dua et babadan topladığın mirâsa,

Hep onun himmetidir üç satır ilmin varsa.

-Üç satır hem de, İlâhî, ne tükenmez irfan!

-Hadi üç yüz satır olsun mütehammilse kafan!

Hoca´nın kâ´bına yükselmen için dağlar var.

-Tırmanırsam?

-Hadi tırman, bakalım, işte duvar.

-Bu bacaklarla mı?

-Hay hay!

-Belli!

Yaşınız kaçtı paşam, elli mi?

-Yoktur elli.

Aştınız kırkı ya?

-Kırk altıyı bulduk.

-A´lâ...

Yüzü bulsan, yine "hâlâ mı bu mektûb, hâlâ!"

Arzı olmazsa hayâtın ne çıkar tûlünden?

Hani kırk altı yılın eldeki mahsûlünden?

Hangi bir fende teâlî edebildin, evlât?

Hangi san´atte rüsûhun göze çarpar?Anlat!

Ulemâdan mı sayıldın? Fukahâdan mı?

-Hayır.

-Ya siyâsî mi nesin? Kendine bir meslek ayır.

-Şâirim.

-Olmaz olaydın: O ne yüzler karası!

Bence dünyâdaki işsizlerin en maskarası.

Af edersin onu!

-İmkânı yok etmem, ne demek!

Şi´re meslek diye, oğlum, verilir miydi emek?

Ah, vaktiyle gelip bir danışaydın Köse´ne,

Senin olmuştu bugün belki o kırk altı sene.

Ama pek hırpaladın şi´ri...

-Evet, hırpaladım:

Çünkü merkep değilim, ben de mürekkep yaladım,

Ben de târîh okudum; âlemi az çok bilirim.

"Ş´uarâ" dendi mi, birdenbire oynar sinirim.

İyi gün dostu herifler, o ne yardakçı gürûh,

O ne müstekreh adamlar! Hani bakmak mekruh.

Dalkavukluktaki idmanları sermâyeleri...

Onlar azdırdı, evet, başlıca pespâyeleri

Bu sıkılmazlara "medh et!" diye, mangır sunarak,

Ne erâzil adam olmuş, oku târîhi de bak!

Edebiyyâta edebsizliği onlar soktu,

Yoksa, din perdesi altında bu isyan yoktu:

Sürdüler Türk´e "tasavvuf" diye olgun şırayı;

Muttasılşimdi "hakîkat" kusuyor Sıdkı Dayı!

Bu cihan boş, yalınız bir rakı hak bir de şarab;

Kıble: Tezgâh başı, meyhâneci oğlan: Mihrab.

Git o "dîvan "mı, ne karın ağrısıdır, aç da onu,

Kokla bir kerre, kokar mis gibi "Sandıkburnu!"

Beni söyletme, neler var daha!

-Tekmilleyiver...

Sâde pek sövme ki, Peygamberimiz şi´ri sever.

-Vâkıâ "inne mine´ş-şi´ri... " büyük bir ni´met;

Dikkat etsen: Yine sevdikleri, lâkin, hikmet.

Ben ki Attâr ile Sa´dî´yi okur, hem severim;

Başka vâdîleri tutmuşlara ancak söverim.

Hem senin şi´re müdâfi´ çıkışın ma´nâsız:

Sana şâir diyen, oğlum, seni gördüm yalnız.´

Kimi mevlidci diyor...

Âh olabilsem, nerde!

Yetişilmez ki: Süleyman Dede yükseklerde.

-Kimi bid´atçi diyor... Duyduğum en çok bunlar.

-Daha var mıydı, İmam?

-Var ya, unuttum: Baytar.

-Keşke baytarlık edeydim...

-Yine et mümkünse.

-Belki yapardın be...

-Unuttum, be Köse!

-Keşke zihninde kalaymış, ne kadar lâzımmış;

Beni dinler misin evlâd? Yine kim bilse çalış:

Çünkü bir tecrübe etsen senin aklın da yatar,

Bize insan hekiminden daha lâzım baytar.

-Hele bir çek bakalım!

-Sen de bizimkinden çek.

-Hani çay gelmedi yâhu?

Ay, unuttuk, gerçek.

-Gitme, seslen yalınız, nerde Emin, yok mu?

-Emin!

Nerdesin? Baksana, çay demliyeceklerdi demin...

-Demlemişler, baba.

-Sen gelsene, oğlum, buraya...

El öperlerdi, unuttun mu?

-Hayır

-Oldu mu ya?

-Demin öptüm, baba...

-Öptün mü, git öyleyse hadi.

Hele yâ Rabbi şükür, çay da nihâyet geldi.

Şeker istersen eğer bulduralım?

-Dört yüz mü?

-Aldığım yok, yaşasın İzmir´in a´lâ üzümü;

Hem ucuz, hem daha lezzetli.

-Buyurun.

-Başla canım, var mı merâsim bizde?

-Hocam, evvelce üzüm çiğnenecek, üstüne çay...

İçelim aşkına rindân-ı Hudâ´nın!

-Hay hay!

-Hoca, keşfet bakayım, şimdi bu harbin sonunu?

-Onu Allah bilir amma, acabâ var mı sonu?

-Ne demek! Nâ-mütenâhi mi bu? Elbette biter;

Tarafeynin biri ancak deyiversin ki: Yeter!

Aklım ermezse de evlâd, bu işin bitmesine,

İki şeyden biri lâzım...

- O nedir?

- Dinlesene:

İngiliz yok mu, o hâin, ya doyup patlamalı;

Yâhud aç kalmalıdır... Yoksa bizim fal kapalı.

Açma sen şimdi o yaprakları, oğlum, beni sor:

Başımın derdi büyük çâresi yok... Olsa da zor.

-Çâresiz derd olmaz, söyle Hocam, dinliyorum?

-Bir değil...

-Tut ki bin olmuş, ne demek, mecbûrum.

Sana hizmet, babamın rûhuna rahmettir, ayol.

-Hocazâdem, bilirim hepsini, berhurdâr ol.

Oğlanın hâlini evvelce mi açsam? Lâkin,

Komşunun derdi dururken bunu açmak çirkin.

-Oğlanın hâli nedir, söyle? Merâk etmedeyim...

-Hele dursun da o, ilkin şunu bir nakledeyim:



Mütekâid pa alardan biri, üç beş sene var,

Düştü bilmem ne taraftansa bizim semte kadar.

Kimde az çok getirir bir satılık, mal varsa,

Kap...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Asım
« Posted on: 27 Nisan 2024, 22:39:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Asım rüya tabiri,Asım mekke canlı, Asım kabe canlı yayın, Asım Üç boyutlu kuran oku Asım kuran ı kerim, Asım peygamber kıssaları,Asım ilitam ders soruları, Asımönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes