๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sabredenler ve Şükredenler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Temmuz 2010, 17:24:21



Konu Başlığı: Tekliflere Sabretmek
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Temmuz 2010, 17:24:21
بســـم الله الرحمن الرحيم
 
 
Tekliflere -Şeriatte Yapılması Emredilenlere ve Yasak Edilenlere- Sabretmek Mukadderata Sabretmekten Daha Üstündür
 
 
- Emredilenlere mi,

- yoksa yasak edilenlere mi,

- yoksa mukadderata mı sabretmek daha efdaldir diye sorulursa:

Buna şöyle cevap verilir:

Emredilenler ile yasak edilenlere sabretmek, mukadderata sabretmekten daha faziletlidir. Çünkü mukadderata iyi kimse de, kötü kimse de, mü'min de, kâfir de sabreder.

Sabrı ihtiyarî olsun, mecburi olsun her insanın mukadderata mutlaka sabretmesi gerekir. (Çünkü ondan kurtuluş yoktur). Ama emredilenleri eda ederken çekilen sıkıntılara ve yasaklardan sakınmalara sabır ise, ancak peygamberlere tâbi olanların sabrıdır. Bu konularda en çok sabırlı olanlar en fazla peygamberlere bağlı olanlardır.

Her sabır yerine göre faziletlidir. Mesela: yerine göre harama karşı sabretmek faziletlidir yerine göre ibadet ve taata sabretmek faziletlidir.

Yasaklara karşı sabır mı, yoksa emredilenlere sabır mı, efdaldir?

Bu konuda ihtilaf vardır:

Bir kısım alimler:

"yasaklara karşı sabretmek daha faziletlidir. Çünkü bu sabır, daha zor, daha güçtür. Zira iyi işleri ve iyi amelleri iyi kimseler de yapar kötü kimseler de yapar."
 
 
Yasakları yapmamaya sabretmek ise ancak sıddıkların işidir, diyerek delillerini şöyle sıraladılar:

Haramlara karşı sabretmek nefsin arzusuna karşı sabretmektir. Bu sabır ise, daha zor ve daha faziletlidir. Zira bu, nefislerin sevdiği sevgiliyi Allah için bırakan kimsenin Allah'ı kendi nefsinden ve nefsinin arzularından daha çok sevdiğinin delilidir. Fakat sevgilinin sevdiğini yapmak, Allah'ı sevmenin delili olamaz. Mürüvvet (insanlık) ve fütüvvet (asalet) bunların hepsi sabra bağlıdır.

Ahmed b. Hanbel dedi ki:

"Fütüvvet, arzu edilen bir şeyin Allah korkusu için bırakılmasıdır. Kulun, mürüvvet ve fütüvveti sabrına göredir."

Emredilenleri yapmaya sabreden kimseye şaşılmaz. Çünkü onların hepsi adalet, ihsan, ihlas ve iyilik gibi, faziletli ve temiz nefislerin sevdikleridir.

Bilakis şaşılacak kimse, nefisleri aldatıcı olan yasaklara karşı sabredendir. Zira bu kimse, dünyadaki sevdiklerini ahiretteki sevdikleri için bırakandır. Çünkü nefis peşin olanı sever. Nefsin peşin olanlara karşı sabretmesi tabiatına aykırıdır.

Yasaklara çağıranlar dörttür;

1 - İnsanın nefsi,

2 - Şeytanı,

3 - Fena istek ve arzularıyla,

4 - Dünyasıdır.

İnsan, bu dört düşmanla cihad etmedikçe, yasakları terk edemez. Zira bu dört düşmanla cihad etmek ise, nefislere en ağır ve en acı gelen şeydir. Çünkü yasaklar, nefislerin fena arzu ve lezzetlerinden menedilmesinden ibarettir.

O halde bu dört kuvvetli düşman, insanı fena arzu ve lezzetlere çağırdığı halde, onlara karşı çıkmak en güç ve en ağır şeylerdendir. Bundan dolayı yasaklara yaklaşma kapılarının hepsi kapatılmıştır. Emredilenlerde ise kul, gücün yettiği kadarıyla mükellefdir.

Nitekim Resul-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Size bir şeyi emrettiğim zaman gücünüzün yettiği kadar, onu yapın. Size neyi yasak edersem ondan sakının."

Bu hadis-i şerif, emredilmiş olanların kapısından, yasak edilmişlerin kapısının daha dar olduğuna acizlik ve özürden dolayı emredilenlerin bazısının terkedilmesine ruhsat ve izin verilmiş olduğuna, yasaklardan hiçbirinin yapılmasına ruhsat ve izin verilmemiş olduğuna delâlet etmektedir.

Bundan dolayı hadler ve diğer cezalar, yasaklar işlendiğinde tatbik edilir. Fakat emredilenler terkedildiğinde onlar için  muayyen bir ceza yoktur. Hatta emredilenlerin en büyüğü namazdır. Bunu terkeden için had var mıdır, yok mudur, bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir.

İşte bunlar, yasaklara karşı sabretmenin daha faziletli olduğunu ileri süren alimlerin delillerinden bazılarıdır.
 
 
Diğer bir kısım alimler ise, emredilenleri yapmaya sabretmek, yasakları bırakmaya sabretmekten daha faziletlidir, diyerek delillerini şöyle sıraladılar.

Allah katında, emredilenleri yapmak, yasakları bırakmaktan daha sevimlidir. İki şeyden sevileni üzerinde sabretmek bir çok yönlerden daha üstündür.

Birincisi; Allah'ı tanıyıp, O'nun birliğini kabul ederek yalnız O'na kulluk yapmak, O'na yönelmek, O'na tevekkül etmek, ibadet ve taatları ihlasla O'nun için yapmak, O'nu sevmek, O' nun hükümlerine razı olmak, O'nun hizmetinde bulunmak gibi, şeyler asıl maksadlar olduğu gibi emredilenler de asıl maksadlardır.

Allah Teala, insanları bu maksadlar için yaratmıştır, bunların yapılmasını emretmiştir. O halde bunların yapılmaları bizzat istenilmektedir.

Yasaklar ise, emredilenlerin yapılmasına mani oldukları için veya yasaklarla meşgul olurken emredilenler ihmal edildiği için veyahut emredilenlerin olgunlaşmasına mani oldukları için yasak edilmişlerdir.

Buna göre yasaklar, başkalarından dolayı yasak edilmişlerdir. Emredilenlerin ise kendilerinin yapılmaları bizzat istenilmektedir.

Şayet içki, kumar, Allah'ı zikretmekten, namaz kılmaktan, Allah'ın kulları arasında koymuş olduğu muhabbetten alıkoymasaydı ve kul ile Allah'ın bilinmesine, ibadet edilmesine, hamdedilmesine, tazim edilmesine, namaz kılınmasına, secde edilmesine sebep olan akıl arasında perde olmasaydı haram kılınmazlardı. Yine diğer haram kılınanlar da, Allah'ın sevdiklerinden ve razı olduklarından alıkoydukları için ve kul ile onun olgunlaşması arasında perde oldukları için haram kılınmışlardır.

İkincisi; Emredilenler, Allah'ı bilmekle, O'nun birliğini kabul ederek ibadet etmekle, zikretmekle, şükretmekle, sevmekle, tevekkül etmekle ve yönelmekle ilgilidir. Bunların ilgili bulunduğu yer, Allah'ın Zatı, isimleri ve sıfatlarıdır. Yasakların ilgili bulunduğu yer ise, yasak edilenlerin kendileridir. Buna göre ikisinin arasındaki fark düşünülemeyecek kadar büyüktür.

Üçüncüsü;Kulun emredilenleri yapmaya zaruret ve ihtiyacı yasakları terketmeye olan zaruretinden daha büyüktür. Çünkü kulun Allah'ı bilmeye, O'nun birliğini kabul ederek ihlasla amel etmeye, yalnız O'na kulluk etmeye, yalnız onu sevip, O'nun taatında bulunmaya muhtaç olduğu kadar hiç bir şeye ihtiyacı yoktur.

Kulun bunlara ihtiyacı kendi nefsine olan ihtiyacından daha büyüktür. Çünkü kulun, emredilenlere olan ihtiyacı bedenini ayakta tutan gıdaya ihtiyacından daha büyüktür. Zira gıda bedenin ihtiyacıdır, emredilenler ise kalbin ve ruhun gıdasıdır.

Kul, bedeni ve kalıbıyla insan değil, ancak kalbi ve ruhuyla insandır. Nitekim denilmiştir ki:

"Ey bedenine hizmet eden kimse, ona hizmet etmekle bedbahtlığında ne kadar devam edeceksin, sen bedeninle değil, ancak kalbinle insansın."

Yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılabilmesi içindir.

Dördüncüsü; Yasakları terk etmek perhiz babındandır. Emredilenleri yapmak ise, kuvvet ve gıdayı muhafaza etmek babından olup, onlar olmadan bedenin ayakta kalması mümkün değildir. Zira hayat ancak onlarla devam eder. İnsan perhizi terk ettiğinde -her ne kadar hastalığı artsa da- yaşayabilir. Fakat bedeni ayakta tutan kuvvet ve gıda olmaksızın yaşayamaz.

İşte bunlar, emredilenlerle yasakların misalleridir.

Beşincisi; Günahların hepsi iki asla ve esasa dayanır;

1 - Emredilenleri terketmek ve

2 - Yasakları yapmak.

Bir kimse, ömrünün evvelinden sonuna kadar bütün yasakları işlese, sonunda emredilmiş olan imanın zerresi kendisinde bulunsa bu kadar iman ile cehennemde ebedi kalmaktan kurtulur. Fakat yasaklardan hiçbir şey işlemediği halde emredilenlerden olan imanı yerine getirmezse (yani iman etmese) ebedi cehennemde kalır.

Netice olarak dağlar kadar günahı olan kimsenin zerre kadar imanı bulunsa ebedi cehennemde kalmayacaktır. Fakat hiç günahı olmadığı halde zerre kadar imanı da bulunmasa ebedi cehennemde kalacaktır, öyleyse emredilenler nerede, yasaklar nerede?.     

Altıncısı; Bir kimse ömrünün evvelinden sonuna kadar bütün yasakları işlese, sonunda emredilmiş olan tevbeyi yapsa bütün günahları affedilir. Allah'a ortak koşmaktan veya kafir olarak ölmekten başka hiçbir günah, emredilenleri (ibadet ve taatları) yok etmez. Her günahın tevbe ile affedileceği hususunda alimler arasında ihtilaf yoktur. Fakat alimler, günah işlemekle ibadet ve taat yok olur mu olmaz mı, bu meselede münakaşa etmişlerdir. Bu mesele üzerinde münakaşa ve tafsilat vardır. Fakat burası yeri değildir.

Yedincisi; Adem aleyhisselam'ın günahı, yasak olanı, işlemekle oldu. Sonucu, Rabbi'nin onu seçmesi, onun tevbesini kabul etmesi ve onu doğru yola eriştirmesi oldu. Şeytanın günahı, emredilmiş olanı terketmekle oldu. Sonucu, Allah Teala'nın beyan buyurduğu üzere kafirlerden oldu. Cenab-ı Hak, şeytanı, kıyamete kadar Adem aleyhisselam'ın zürriyeti için ibret kıldı.

Sekizincisi; Şüphesiz emredilenler, Allah katında sevilenlerdir. Yasaklar ise, sevilmeyenlerdir. Allah Teala'nın yasakları takdir ve hükmetmesinin hikmeti, onların, Allah'ın sevmiş olduğu şeylerin kulları tarafından ve kendi Zatı tarafından meydana getirilmesine sebep olmasıdır.

- Kullarının tevbe etmeleri,

- İstiğfar etmeleri,

- İbadet ve taatta bulunmaları,

- Boyun eğmeleri ve alçakgönüllü olmaları gibi şeyler Cenab-ı Hakk'ın kulları tarafından yapılmasını sevdiği şeylerdir.

Allah Teala'nın kendi zatı tarafından yapılmasını sevdiği şeyler de şunlardır:

- Tevbe edenlerin tevbesini kabul etmesi,

- İstiğfar edenlerin günahlarını bağışlaması,

- Af dileyenleri affetmesi gibi şeyler.

Cenab'ı Hakk'ın, sevmediği şeyleri, sevdiği şeylere vesile olsun diye takdir etmiş olduğu göz önünde bulundurunca esas maksadın sevilen şeyler olduğu aşikârdır.

O halde Allah Teala, sevdiği şeylerin yapılmamasına, sevmediği şeylerin yapılmasından daha fazla buğzeder. Nitekim yasaklar ve mekruhlar, emredilenler için meşru kılınmıştır. Çünkü esas maksad ve gaye sevilen şeyler olunca, Allah Teala, insanları ve cinleri, sevilen ve emredilenler için yaratmıştır.

Sevilen ve emredilenler ise, Allah'ın varlığını ve birliğini kabul ederek yalnız O'na ibadet etmektir.

Nitekim Allah Teala:

"Ben, insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat/56) buyurmuştur.

Netice olarak Cenab-ı Hakk, yasakları, yaratmış olduğu insanlar ve cinlerin, emredilenleri tamamlamaları için takdir etmiştir. Zira yasaklar takdir edilmiş olmasaydı, emredilenlerden bir çokları yapılamazdı. Cihad, Allah için sevmek Allah için buğz etmek gibi şeyler Allah katında en sevilen şeylerdendir. Allah bunları sevmeseydi, bunların yapılmasına sebep olanları takdir buyurmazdı.

Dokuzuncusu; Şüphe yok ki yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasına yakın olmadıkça taat ve kurbet olamaz.

Şayet bir kimse, bütün yasakları terk etse, emredilmiş iman, bu terkedilmeye yakın olmadıkça yani yasakları terkederken iman bulunmadıkça Allah kimseye yasakları terketmesinden dolayı sevab vermez.

Yine bir mü'min yasakları terkederken Allah için terk ettiğine niyet etmedikçe sevap kazanamaz.

Buna göre yasakların terkedilmesi taat ve kurbet olup sevap alınması emredilenlerin yapılmasına bağlıdır. Fakat emredilenlerin yapılmasının kurbet ve taat olması yasakların terkedilmesine bağlı değildir.

Şayet emredilenlerin kurbet ve taat olması yasakların terkedilmesine bağlı olsaydı, Allah Teala günah işleyenin taatını ebedi kabul etmezdi. Allah Teala günah işleyenin taatını kabul etmez demek batıl bir sözdür.

Onuncusu; Yasakların yapılmaması istenilmekte, emredilenlerin ise yapılması istenilmektedir. İkisi de yapılsa veya ikisi de yapılmasa, yapılmaları yapılmamalarından daha hayırlıdır.

O halde emredilenler yapılmazsa, yasakların terkedilmesi fayda vermez. Fakat emredilenlerin yapılmasıyla yasakların giderilmesine veya eserlerinin (günahlarının) giderilmesine yardım istenilir. Kuvvetin ve hastalığın bulunması, hayatın ve hastalığın bulunmamasından daha hayırlıdır.

Onbirincisi; Emredilenlerden bir iyilik yapıldığında o bir iyiliğe on sevab, veya yedi yüz sevab ve daha fazla sevablar verilir. Yasaklardan bir kötülük işlendiğinde yalnız bir günah yazılır.

Kötülükler ve günahlar, tevbe ile istiğfar ile, iyilikler ile, keffaret olan musibetler ile, melekerin mü'minlere istiğfarı ile, mü'minlerin birbirine istiğfar etmeleri ile affolunur.

İşte bunlar, emredilenlerin yapılmasının yasakların terkedilmesinden Allah katında daha sevimli olduğuna delalet eder.

Onikincisi; Allah Teala işlenen yasakların günahlarını kulun kendinin ve başkalarının onun namına yaptıktan bir çok iyilikler sebebiyle affeder.

Kul, hayatta iken altı şeyle kötülükleri ve günahları affolunur.

1 - Tevbe-i nasuh (bir daha bozmamak üzere edilen tevbe) ile,

2 - İstiğfar ile

3 - İyilikler ile,

4 - Keffaret olan musibetler ile,

5 - Meleklerin istiğfarı ile,

6 - Mü'minlerin duası ile.

Kul, dünyadan ayrılırken günahları şunlar ile affolunur:

1 - Ölümün onun üzerine sevkedilmesi ile,

2 - Ölümün şiddeti ile ve ölümün sıkıntısı ile,

Kabirde günahlar şunlar ile affolunur:

1 - Kabire girme korkusu ile,

2 - Sual meleklerinin korkusu ile,

3 - Kabrin sıkması ile

Kıyamet gününde günahlar şunlarla affolunur:

1 - Kıyamet gününün şiddeti ile,

2 - Orada durmaktan yorulmak ile,

3 - Orada güçlük çekmek ile,

4 - Orada şefaat edenlerin şefaati ile,

5 - Erham-ür-rahimin olan Allah Teala'nın rahmeti ile.

Eğer bunlar, kulun günahlarının affına yetmezse, cehenneme girer, orada günahlarından, pisliğinden ve kirinden temizleninceye kadar kalır. Çünkü Cenab-ı Hak, cenneti temiz olmayanlara haram kılmıştır. Buna göre, kulda, necaset, pislik ve kir bulundukça, körük vazifesini yapan cehennemde bunlardan tertemiz oluncaya kadar kalacaktır.

Netice olarak:

İşlenen yasakların günahları pek çok şeylerle affedilmektedir. Emredilenleri ise, Allah'a ortak koşmaktan başka hiçbir şey iptal etmemektedir.

Onüçüncüsü; Emredilenlerin cezası, ihsan, fazl, ve rahmet babından olan sevaptır. Yasakların cezası ise, gazap ve adalet babından olan ukubet ve azabdır.

Allah'ın rahmeti gazabından üstündür. Allah katında, rahmet ve fazl ile ilgili olanın yapılması, gazap ve adaletle ilgili olanın yapılmasından daha sevimlidir. Allah katında, rahmetle ilgili olanın yapılmaması, gazapla ilgili olanın yapılmasından daha kötüdür.

Ondördüncüsü: Emredilenlerden bir tanesinin yapılmasıyla, işlenen yasakların günahlarından binlerce günah düşürülür. Fakat binlerce günah ise, emredilenlerden bir tanesinin sevabını düşüremez.

Onbeşincisi; Emredilenlerin ilişkili bulunduğu yer fiildir (yapmaktır). Yapmak ise, olgunluk sıfatıdır. İnsanın olgunluğu yaptığı işe bağlıdır. İnsan iş yaptıkça olgunlaşır.

Yasakların ilişkili bulunduğu yer ise terketmektir. Terketmek ise, ademdir (yokluktur). Yalnız yokluk ise hiçbir zaman olgunluk olamaz. Ancak yokluk, olgunluğun sebebi olan bir işin yapılmasını gerektirdiği takdirde olgun olur.

Bunun misali, bir kimse, puta secde etmeyi terketse, Allah'a secde etmedikçe, bu puta secdeyi terketmek olgunluk değildir. Allah'a secde ettiği takdirde, puta secdeyi terketmesi olgunluk olur. Allah'a da, puta da secdeyi terketse yine olgunluk değildir.

Yine bir kimse, peygamberi tasdik edip, onu sevip, onu dost edinip, onun taatında bulunmadıkça, onu yalanlamayı ve ona düşman olmayı terketse, bununla mü'min olmuş olmaz.

Bu izahdan da anlaşılmaktadır ki olgunluğun hepsi emredilenlerledir. Yasakların terkedilmesine emredilenlerin yapılması bitişmedikçe bu olgunluk olmadığı gibi, hiçbir şey de ifade etmez.

Bir kimse, peygambere, "ben seni yalanlamam ama tasdik de etmem, dost edinmem ama seninle harp de etmem ve seninle harp edenlere de katılmam." dese kafir olur.

Yukarıda geçtiği üzere o kimse, peygamberi tasdik etmek ve onun taatında bulunmak gibi emredilenleri yapmadıkça, onu yalanlamayı, düşman olmayı ve harp etmeyi terketmekle mü'min olmuş olmaz.                               

Onaltıncısı; Kulun, yasakları terkedecek şekilde emredilenleri yapması gerekir. Çünkü esas istenilen emredilenlerin yapılmasıdır. Zira emredilenler yapılınca yasakları yapmaktan sakınılır.

Gerçekten, yasakların yapılması emredilenlerin zayi olmasına sebep olur. Çünkü kul, adaletli ve iffetli olma gibi emredilenleri yapıp, zulümden ve fuhşiyyattan sakındığında, adaletli olma zulmü terketmeyi, iffetli olma da fuhşiyyatı terketmeyi içine alır.

Buna göre, yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasında zımnen ve tebean dahil olur. Fakat yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasını içine almaz. Bu açıklamalardan anlaşılmıştır ki, esas maksad, emredilenlerin layıkıyla yerine getirilmesidir. Emredilenler, lâyıkıyle yerine getirildiği takdirde yasakların işlenmesi mümkün olmaz. Ama yasakların terkedilmesi, emredilenlerin yapılmasını gerektirmez.

Onyedincisi; Allah Teala, kullarına bazı şeyleri emretmiş, bazı şeyleri de yasaklamıştır. Bir kimse, bunların ikisini de yaparsa, Allah'ın hem sevdiğini, hem de buğzettiğini yapmış olur.

Fakat Allah katında sevilenin yapılması buğuz edilenen terkedilmesinden daha üstün olunca Allah Teala, sevilenin yapılmasıyla, buğuz edilenin şerrini o kimseden defeder. Cenab-ı Hakk, kulunun işlediği cinayeti, yaptığı taatı sebebiyle, bağışladığı gibi birçok günahlarını da fazl-u keremiyle affeder.

Bunu bir misal ile açıklayalım:

Bir kimse, bir hükümdarın, öldürülmesini istediği bir düşmanını öldürse, bununla beraber hükümdarın yasak etmiş olduğu içkiyi de içse, hükümdar, sevdiğinin yapılmasının (düşmanın öldürülmesi) yanında içki içme suçunun küçük kalacağından o kimsenin bu suçunu ve diğer suçlarını bağışlar. Ama o kimse, hükümdarın hem sevdiğini, hem de buğuz ettiğini terketse, buğuz ettiğini terk etmesi hiçbir zaman sevdiğini yapması yerine geçmez.

Yine bir hükümdar, düşmanını öldürmesini kölesine emrettiği halde içkiyi de yasaklasa, köle gücü yettiği halde o düşmanı öldürmediği gibi, içkiyi de terketse, içkiyi terketmesine karşılık olarak emrini terketme suçunu bağışlamaz.

Allah Teala kullarının bu fıtrat üzere yaratmıştır. Efendiler köleleriyle, babalar çocuklarıyla, hükümdarlar ordularıyla, zevceler kocalarıyla böyledir. Yani bunlardan hem emredilenleri, hem de yasakları terkedenler, hem emredilenleri hem de yasakları yapanlar gibi değildir.

Onsekizincisi; Allah'ın sevdiklerini yapan bir kimsenin yasakların hepsini işlemesi mümkün değildir. Çünkü o kimse sevilenlerden yaptığı kadarıyla yasakları bırakmıştır. Hem sevilenleri, hem de buğuz edilenleri yapan bir kimsenin de bütün yasakları işlemesi mümkün değildir.

Netice olarak hem emredilenleri hem de yasakları yapan bir kimseyi Allah Teala bir cihetten sever, bir cihetten de sevmez. Emredilenleri tamamıyla terkeden kimse Allah'ın sevdiklerini yapmamış olur.

Yukarıda geçtiği üzere yasakların terkedilmesi taat olmaz. Ancak emredilenlere yakın olmakla kurbet ve taat olur.Yani yasaklar terkedilirken emredilmiş olan iman bulunmadıkça bu yasakların terkedilmesi kurbet ve taat olmaz. İman bulunursa olur. Buna göre, sırf yasakları terkeden kimseyi Allah sevmez, emrettiklerini yapmadığından dolayı her cihetten ona buğuz eder.

Ondokuzuncusu; Allah Teala, muhabbetini gerek vacip olsun, gerek müstahap olsun emirlerinin yapılmasına bağlamıştır. Bir yerde bile, yasakların terkedilmesine bağlamamıştır.

- Şüphe yok ki Allah tevbe edenleri sever,

- temizlenenleri sever,

- iyilik edenleri sever,

- şükredenleri sever,

- sabredenleri sever,

- kendi yolunda birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saflar bağlayarak çarpışanları sever,

- takva sahiplerini sever,

- zikredenleri sever,

- sadaka verenleri sever.

Cenab-ı Hak, sevgisini ve muhabbetini emirlerinin yapılmasına bağlamıştır. Çünkü insanlar ile cinlerden istenilen de budur. Nitekim Allah Teala:

"Ben, insanları ve cinleri, ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım." (Zariyat/56) buyurmuştur.

Allah Teala Hazretleri, insanları ve cinleri emrettiklerini yapsınlar, emredilenlerden alıkoyan yasaklardan vaz geçsinler diye yaratmıştır.

Yirmincisi; Yasaklar, emredilenlerin yapılmasından alıkoymasalar ve onların yapılmasına mani olmasalardı, yasakların hiçbir anlamı, kıymeti kalmazdı. Yasaklar, emredilenlerin yapılmasına mani oldukları için yasak kılınmışlardır.

Yasaklar, emredilenleri olgunlaştırmak ve tamamlamak babındandır. Buna göre yasaklar, suyun engelsiz akabilmesi için yatağının temizlenmesi mesabesindedir.

Emredilenler ise, insanların ve bütün canlıların hayatlarını sağlayan su yerindedir. Yasaklar, kuvveti muhafaza eden ve onu hastalıktan koruyan perhiz yerindedir.

Emredilenleri yapmanın yasakları terketmekten daha faziletli olduğu anlaşılınca emredilenleri yaparken çekilen meşakkatlara sabretmek de sabır nevilerinin en üstünü olur. O halde emredilenleri yaparken çekilen meşakkatlere sabreden kimsenin yasakları terk etmeye sabretmesi ve mukadderata sabretmesi kolay olur. Çünkü yüksek derecede bulunan bir sabır aşağı derecede bulunan bir sabrı içine alır. Fakat aksi böyle değildir.
 
 
Bu açıklamalardan anlaşılmıştır ki, bu üç nevi sabır, yani;

- emredilenlere,

- yasaklara ve

- mukadderata sabır, birbirinden ayrılmaz.

Bunlardan herbir nevi, diğer iki neviye yardımcı olur.

- İnsanlardan bir kısmının mukadderata sabrı kuvvetlidir, fakat emredilenlere ve yasaklara sabrı zayıftır.

- Bir kısım insanların sabrı bunun tersinedir. İnsanlardan bir kısmının emredilenlere sabrı kuvvetlidir. Fakat diğer nevilere sabrı zayıftır. Kiminin de sabrı, bunun tersinedir.

Her şeyi en iyi bilen Allah Teala'dır.
 


Konu Başlığı: Ynt: Tekliflere Sabretmek
Gönderen: Ceren üzerinde 01 Ekim 2015, 20:03:55
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan Reyyan abla.Rabbimin emir ve yasaklarına uyan,emirlerine itaat eden,sabır eden kullardan olalım inşallah....


Konu Başlığı: Ynt: Tekliflere Sabretmek
Gönderen: İkraNuR üzerinde 01 Ekim 2015, 21:02:44
ve aleykümüsselam ve rahmetullah.
çok güzel bir paylaşım olmuş.emeğinize sağlık. Allah (c.c.) razı olsun.