๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Sabredenler ve Şükredenler => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 18 Temmuz 2010, 17:07:38



Konu Başlığı: Nedb ve Nevha Haramdır
Gönderen: Zehibe üzerinde 18 Temmuz 2010, 17:07:38
بســـم الله الرحمن الرحيم
 
 
Nedb ve Nevha Haramdır
 
 
"Nedb"; ölünün iyiliklerini sayarak sesle ağlamaktır.

"Nevha"; başına toprak saçarak, saçlarını yolarak bağırıp çağırarak, ağlamaktır.

Ahmed b. Hanbel'e göre, hem "nedb", hem de "nevha" haramdır. Ahmed b. Hanbel'den nakledilen bir rivayete göre ise, "nevha" günahdır.

Şafiilere ve diğer fûkahaya göre de, "nevha" haramdır.

İbn-i Abdi'l Berr; "Nevhanın hem erkekler için, hem de kadınlar için caiz olmadığında alimler ittifak etmişlerdir" demiştir.

Hanbelilerin müteahhirin (h. 300 senesinden sonra gelen) alimlerinden bazıları, "nevha tenzihen mekruhdur" demişlerdir.

"Hidaye" isimli eserde Ebu Hattap da, "Nedb, nevha, yüzleri tırmalamak, yakaları yırtmak, yalın ayak yürümek mekruhdur" demiştir.

Doğru olan kavil, bunların haram olmalarıdır. Çünkü Buhari ile Müslim'in rivayetlerine, göre, Abdullah b. Mesud (r.a.) şöyle diyor:

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Her kim (ölü için) avuç içi ile yanaklarını döver ve yakalarını yırtar ve cahlliyet adeti üzere, (münasebetsiz sözler söyleyerek) bağırıp çağırırsa o kimse bizden değildir" buyurdu.

Buhari ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre, Ebu Bürde demiştir ki:

"Ebu Musa çok hastalandı. Baygınlaştığında başı hanımının kucağında idi. Bunun üzerine kadınlarından biri bir çığlık kopardı. Fakat Ebu Musa ona bir şey söyleyemedi. Ayılıp iyi olduğu vakit:

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın uzak bulunduğu herkesden ben de uzağım. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) musibet zamanında bağırıp çağıran, saçını yolan, elbisesini yırtan kadınlardan uzak bulunurdu" dedi.

Buhari ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre: Mugire b. Şube (r.a.):

"Allah Resulünün şöyle buyurduğunu işittim," demiştir:

"Hangi ölüye nevha edilirse, bu nevha yüzünden o, azap olunur."

Buhari ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre, Ümm-i Atiyye (r.a.) demiştir ki:

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) biz (kadınlar)'dan (İslam üzere) biat aldığında, ölüye nevha etmeyeceğimize dair de söz almıştı. Beş kadından başka hiçbir kadın (o sırada) vermiş olduğu sözü yerine getirmedi."

Buhari'nin rivayet ettiğine göre, İbn-i Ömer (r.a.) demiştir ki;

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"ölen kimseye, kendisine yapılan feryad-ü figan yüzünden kabrinde azap olunur" buyurdu.

Müslim'in rivayet ettiğine göre, Ebu Malik-i Eş'ari demiştir ki:

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Ümmetimde cahiliyet adetlerinden kalma dört şey vardır ki onları terk edemezler. (Bunlar):

- asaletiyle övünme,

- neseblere taan,

- yıldızlardan yağmur isteme ve

- nevhadır" buyurduktan sonra şunu da sözlerine ilave etti:

"Yascılık yapan kadın, ölmezden evvel tevbe etmezse, kıyamet gününde üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek olduğu halde (kabrinden kaldırılır)."

Üseyd b. Ebu Üseyd, biat eden kadınların birinden naklen rivayet etti, kadın şöyle demiştir:

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) iyilikte kendisine isyan etmeyeceğimize dair biz (kadınlar)'den biat aldığında, ölüye ağlarken yüzümüzü tırmalamayacağımıza, vaveyle koparmayacağımıza, yakalarımızı yırtmayacağımıza, saçlarımızı dağıtmayacağımıza dair de söz almıştı." (Ebu Davud)

İmam Ahmed Müsned'inde rivayet ettiğine göre, Enes (r. a.) demiştir ki:

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınlardan biat aldığında ölüye ağlarken bağırıp çağırmayacağımıza dair de söz almak istediğinde biz:

"Ya Resulullah, bir takım kadınlar cahiliyette bizim nevhamıza iştirak etmişlerdir. İslamda biz de onların nevhalarına iştirak edelim mi?" dedik.

Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"İslam'da başkalarının nevhalarına katılmak yoktur" buyurdu."

Yukarıda geçen hadis-i şerifde:

"Eğer dilden ve elden gelirse, (dil bağırır, el de yaka paça yırtarsa) bu şeytandandır" buyrulmuştur.

Yine yukarıda geçen hadis-i şerifde:

"Ancak iki ahmak ve cırtlak sesi yasakladım, (Biri) yüzlerin tırmalanması ve yakaların yırtılmasıyla musibet anındaki sesdir. (Diğeri ise) şeytanın zırıltısıdır" buyrulmuştur.

İmam Ahmed'in Müsned'inde rivayet edildiğine göre, Ebu Musa demiştir ki:

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Feryad ederek ağlayan kadın, "Ey benim kolum kanadım!, Ey benim yardımcım! Ey benim kazananım!" derse ölü suale çekilerek, "'Sen miydin onun kolu kanadı?, sen miydin onun yardımcısı?, sen miydin onun kazananı?" denilir ve dirinin ağlaması yüzünden ölüye azap edilir" buyurmuştur.

Buhari'nin rivayetine göre, Numan b. Beşir demiştir ki:

"Abdullah b. Revaha'ya bir hastalığı sırasında baygınlık gelmişti. Kızkardeşi Amre onu öldü sanarak:

"Ey benim arkam ve dayanağım" diye Abdullah b. Revaha'nın iyiliklerini sayarak ağlamaya başlamıştır. Baygınlığı geçtikten sonra İbn-i Revaha kızkardeşine:

"Kardeşim! Sen benim iyiliklerim hakkında ne söyledinse bir melek bana sen o musun?" dedi ve onun ağlamasını menetti. Abdullah b. Revaha ölünce kız kardeşi ona hiç ağlamadı.

Başına toprak saçarak, saçlarını yolarak, elbisesini yırtarak, ölünün iyiliklerini sayarak, bağırıp çağırarak ağlamak nasıl olur da haram kılınmaz. Çünkü bunlar, Allah'ın gazabını, sabra zıd olan fiilleri, yüze vurmak, saçı traş etmek ve yolmak gibi nefse zarar verenleri, kendisinin mahv-ü helakini dilemeyi, zulmü Allah'dan bilmeyi elbiseyi yırtmak ve parçalamak gibi malı telef etmeyi, ölüde bulunmayan iyilikleri ona nisbet etmeyi, içine almaktadır. Hatta bunların biriyle bile ağlamanın şiddetle haram kılınmasında hiç şüphe yoktur.

* * *

İyi görmedikleri halde: "Bağırıp çağırmaksızın sade ağlamak mubahdır" diyenlerin delilleri şu hadistir.

Harb, "Vaile b. el-eska ile Ebu Vail; bağırıp çağırmaksızın ağlaşmaları işitirler ve susarlardı" demiştir.

Buhari ile Müslim'in rivayet ettiklerine göre, Ümmü Atiyye, demiştir ki:

"Şu ayet (yani):

"Ey peygamber! Mü'min kadınlar sana gelerek Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, evladlarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir bühtan uydurup getirmemek (gayri meşru bir çocuk doğurup onu kocasına nisbet etmek), bir iyilik (işlemek) te sana isyan etmemek şartıyla biat ederlerse, biatlarını kabul ediver." (Mümtehine/13) nazil olunca;

Resulullah'ın kadınlardan aldığı biatta (aldığı sözde) nevha (yüzlerini tırmalayarak, yakalarını yırtarak, saçlarını yolarak, bağırıp çağırarak ağlamamak) da vardı.

Ben: "Ey Allah'ın Resulü, yalnız filan oğulları ailesine yapılacak müstesna olsun. Çünkü onlar cahiliyet devrinde benim nevhama iştirak etmişlerdi. Bundan dolayı benim de onun nevhasma. iştirak etmem gerekir, değil mi?" dedim.

Bunun üzerine Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Peki filan oğullarına yapılacak nevha müstesna olsun" buyurdu."

Buhari ve Müslim'in diğer bir rivayetinde, Ümmü Atiyye demişti ki:

"Biat ettiğimizde Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) bize:

"Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmayacağımıza dair olan ayet-i kerimeyi okudu ve bizi nevha (bağırıp çağırarak ağlamak)'dan menetti, bunun üzerine içimizden bir kadın elini çekti ve:

"Falan kadın benim nevhama iştirak etmişti ben de ona aynı mukabelede bulunmak isterim" dedi.

Ümmü Atiyye dedi ki: Resulullah ona hiçbir şey söylemedi kadın gitti ve sonra geri dönüp biat etti."

* * *

Nevhayı mekruh görenler:

"Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın biat eden kadınların bazısına nevha yapmaları için izin vermesi nevhanın tahrimen değil tenzihen mekruh olduğunu bildirmektedir" demişlerdir.

Buna göre, ağlamanın haram olduğunu bildiren delilleri, kendisinde yüzü tırmalayarak, saçları yolarak, yakasını yırtarak ağlamaya hamletmek ve ağlamanın caiz olduğunu bildiren delilleri de kendisinde yüzü tırmalamak, saçları yolmak, yakasını yırtmak olmaksızın sadece ağlamaya hamletmek suretiyle bu delillerin aralarını bulmak mümkündür.

* * *

Nevhanın haram olduğunu görenler şöyle demişlerdir:

İnsanlardan kim olursa olsun herhangi bir kimse Resulullah'ın sünnetine karşı çıkamaz. Hadis-i Şerifler de birbirine zıd olamaz. Nevhanın haram olduğunu bildiren deliller sahihdir, manaları açıktır, tevile ihtimal yoktur. Manaları açık olan delillerin tevil edilmiyeceği hususunda ittifak vardır.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın filan oğullarına yapılacak nevha müstesna olsun dediği kadın ile hiçbir şey söylemediği kadına gelince, iki sebebden dolayı bunların nevha yapmalarına müsaade edilmiştir.

Birincisi; bu iki kadından başka kadınlar da nevha yapmak için izin istediklerinde, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), "İslamda başkalarının nevhalarına iştirak etmek yoktur" buyurmuştur.

İkincisi; bu iki kadının nevhaya iştirak etmelerine müsaade edilmesi, yeni müslüman olduklarından dolayıdır. Çünkü bunlar, ağlamanın caiz olanı ile haram kılınanı arasını ayıramıyorlardı. Herhangi şer'î bir hükmün açıklanmasının ihtiyaç zamanından geciktirilmesi caiz değildir. Buna göre, o iki kadına başkalarının nevhalarına iştirak etmeleri için izin verilme hükmü, yalnız onlara mahsus olduğu bilinmektedir.

Bağırıp çağırmaksızın öfkelenmeksizin, doğru söyleyerek, vefat eden kişinin iyiliklerini saymak haram değildir ve vacip olan sabra da zıd değildir. İmam Ahmed, bunları Müsned'inde açıklamıştır.

Enes (r.a.) şöyle demiştir;

"Ebu Bekir (r.a.), peygamberimizin (vefatında) yanına girip ağzını Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın iki gözleri arasına, ellerini de mübarek başının yanlarına koyup:

"Vah nebî! Vah dost!" dedi.

Buhari'nin rivayetine göre, Enes (r.a.) şöyle demiştir:

"Allah Resulünün hastalığı ağırlaşıp da kendisini zorlamaya başlayınca, Fatıma (r.a.):

"Vah babacığım! ne büyük sıkıntı çekiyorsun!" dedi.

Bunun üzerine Allah Resulü "Bugünden sonra artık baban için bir sıkıntı yoktur kızım" buyurdu. Allah Resulü irtihal edince Fatıma (r.a.):

"Babacığım!... Allah'ın davetine icabet etti... Vah babacığım!... varacağın yer Firdevs cenneti... Babacığım! derdimizi artık Cebrail'e yanacağız!" diye yakındı.

Allah Resulü defnedilirken de yine Fatıma (r.a.):

"Peygamberin üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?" diyordu.

Allah Resulü oğlunun vefatında:

"Ey İbrahim! Bizim gönüllerimiz senin (ayrılma) derdinle, çok mahzun ve kederli" diyerek, üzüntülerini açıklamışlardı.

Bu gibi sözlerde mukadderata karşı sızlanmak, Allah'a karşı isyan ve Allah'ın gazap edeceği bir şey yoktur. Böyle sözler sessizce ağlamak gibidir.

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'ın: "ölü, kendisine yapılan nevha (feryad-ü figan) yüzünden azap görür" kavli, Ömer b. Hattab'ın, Abdullah b. Ömer'in ve Mugire b. Şube'nin rivayetleriyle sabittir. Bu hadis-i şerifin benzerini İmran b. Husayn ve Ebu Musa da rivayet etmişlerdir.

Hadis-i şeriflerin ifade ettiği feryad-ü figan yüzünden ölüye azap olunması meselesinde alimler ihtilaf etmişlerdir. Şöyle ki:

Alimlerden bir gruba göre: Allah Teala, mahlukatı üzerinde dilediği gibi tasarruf eder. Allah'ın fiilleri muallel değildir, (niçini sorulmaz), ölünün, kendisine yapılan nevha ve figan yüzünden azap edilmesi ile kendisinin yaptığı kötülükleri yüzünden azap edilmesi arasında fark yoktur. Çünkü Allah Teala, her şeyin yaratıcısıdır. Allah Teala, günahsız olan çocuklara, hayvanlara, delilere de acı çektirir.

Alimlerden bazılarına göre: bu hadis:i şerifler sahih değildir. Çünkü Mü'minlerin anası Hz. Aişe bu hadis-i şerifleri inkar etmiş ye şu ayeti delil göstermiştir;

"Hiçbir günahkar nefis, başkasının günahını yüklenmez" (Necm/38).

Hz. Ömer ile oğlunun, "ölü kendisine ehlinin ailesinin ağlaması yüzünden azap olunur" diye rivayet ettikleri hadis-i şerif Hz. Aişe'ye haber verildiğinde Hz. Aişe:

"Onların yalan söylemeleri ve bununla itham edilmeleri kimsenin hatırından dahi geçmez, fakat kulak hata edebilir" demiştir.

Hz. Aişe demiştir ki:

"Allah Resulü (bir kere) bir Yahudi'nin mezarı yanından geçti de, "ailesi kendisi için ağlaşmakta olan bu kabir sahibi azap olunmaktadır" buyurdu.

Buhari ile Müslim'in rivayet ettiğine göre, Hz. Aişe demiştir ki:

Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Şüphesiz ki Allah Teala, ailesinin kendisine ağlaması yüzünden kafirin azabını arttırır" buyurdu.

Aişe (r.a.) sözüne devamla:

"Size Kur'an yeter. Cenab-ı Hak, "Hiçbir günahkar nefis başkasının günahını yüklenmez." buyurmuştur," dedi.

Alimlerden bir kısmına göre: bu hadis-i şerifler, sesle ağlamayı vasiyet edenlere hamlolunur. Çünkü Araplar cahiliyyet devrinde, ailelerine, öldüklerinde ağlamalarını, nevha ve sayha etmelerini (bağırıp çağırmalarını) vasiyet ederlerdi.

Bir çok güzide Arap şairleri bu adeti şiirlerinde dahi terennüm etmişlerdir. Muallakat-ı Seb'a'dan (Yedi Askı) birinin sahibi olan Tarafa b. Abd'in şu beyti o cümledendir:

"Ey sevgilim Ümmü Mabed! ben öldüğümde, benim ölümümü layık olduğu, müstesna bir tarzda ilan et. ölümümden müteessir olarak, yakanı parça, parça et".

Yine aynı grup şairlerinden biri olan Lebid b. Rebia (r.a.) da müslüman olmadan önce iki kızına şöyle vasiyette bulunmuştu:

"Babanızın öldüğü gün, yüzlerinizi tırmalayın, saçlarınızı tıraş etmeyin, babamız komşusunu gözetir, dostuna hıyanet ve zulüm etmezdi, diye bir sene yas tutun. Sonra sağ ve selamette olun. Her kim ki, tam bir sene ağlarsa, o, artık mazur sayılır."

Diğer bir kısım alimlere göre: ölüye nevha (çığlık); onun sağlığındaki adeti ve kavminin adeti olanlara hami' olunur. Çünkü ölen kimse hayatta iken kavmini ve kabilesini feryad ü figandan men etmemesi, öldükten sonra kendisine yapılacak -feryad-ü figana razı olduğunun delilidir. Bu kavil, İbn-i Mübarek ve diğer alimlerindir.

 

Ebu'l-Bereket İbn-i Teymiyye demiştir ki:

"Bu son kavil bu konuda kavillerin en sahihidir. Çünkü bir kimse öldüğü zaman kendisine feryad-ü figan yapılacağını bildiği halde bunun terkedilmesini vasiyet etmediği takdirde, buna razı olmuş olur, ve bu ölen kimse, şer'an yasak olan bir şey yapılırken, menetmeye gücü yetipte onu menetmeyen şahıs gibi olmuş olur. Ama sesle ağlamamayı ve feryadda bulunmamayı vasiyet ederek ölen kimse, sonradan vasiyeti hilafına yapılan bu gibi işlerden dolayı azap görmez. Çünkü onun bu hususta hiçbir günahı yoktur.

Netice olarak;

Sesle ağlamaktan ve yaygaradan dolayı azap görmemek için bunların yapılmamasını vasiyet etmek lazımdır. Bir kimse, kendisine feryad-ü figan edilmesini vasiyet eder, yahut, bunların yapılacağını bildiği halde terkedilmeleri için vasiyet etmezse, ailesinin ağlamasıyla, o kimsenin azap olunması kendi günahı yüzündendir. Buna göre ayet-i kerime ile (yani):

"Hiç bir günahkar nefis başkasının günahını yüklenmez" ile amel edilmiş olur ve:

"ölü kendisine ailesinin ağlaması yüzünden azap olunur" hadis-i şerifi de hem mü'mine hem de kafire şamil olmuş olur.

Bu hadis-i şerifi, ravileri itimad olunan kimseler rivayet ettikten sonra, bu hadis-i şerifi Hz. Aişe'nin inkar etmesine itibar edilmez. Çünkü bunlar Aişe (r.a.)'nın bulunmadığı yerde bulunurlar, onun hazır olamayacağı yerde hazır olurlar.

Bu beş büyük sahabe hakkında yanıldı ve hata etti denilemez. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Yahudi hakkında yukarıda geçen, bu beş sahabenin rivayet ettikleri hadis-i şerifi Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)'in başka vakitlerde söylemesine mani değildir.

Hz. Aişe'nin Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"Allah Teala, ailesinin kendisine ağlaması yüzünden kafirin azabını arttırır" buyurdu" diye rivayet etmesiyle kendi aleyhine delil getirmiş olur. Başkasının fiiliyle kafirin azabı ziyade olursa, -halbuki bu, yukarıda geçen ayet-i kerimenin zahirine muhaliftir- başkasının fiiliyle müslümanın azabı da ziyade olur, çünkü Allah Teala, müslüman kuluna zulüm etmeyeceği gibi kafire de zulüm etmez. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Bu hadis-i şerifler, herhangi bir tevile muhtaç değildir. Çünkü bu hadis-i şeriflerde bir müşkil olmadığı gibi Kur'an'ın zahirine ve şer'î kaidelerden herhangi bir kaideye de muhalif değildir.

Zira Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

"ölü, kendisine ailesinin ağlaması ve nevhası yüzünden ikab, (ceza) görür" buyurmayıp, "azap görür" buyurmuştur.

"Azap" kelimesinin manası, "ikab" kelimesinin manasından daha umumidir.

O halde ölüye "azab" olunması, "ikab" olunmasını gerektirmez. Buna göre, azabdan murad, ölen kimsenin geride bıraktığı ağlayanları görerek üzülmesidir.

Nitekim bir hadis-i şerifde:

"Sefer (yolculuk), azabdan bir parçadır" buyurulmuştur.

Bu azab (ailesinin ağlamasıyla ölünün üzülmesi); hem mü'min ölü hem de kafir ölü için hasıl olur. Hatta bir ölü, yakınındaki kabirde azab edilen kimseye acır ve üzülür de.

Nitekim bir insan da dünyada komşusunun çektiği eza ve cefayı görüp ona üzülür. Bir ölünün ailesi kendisine cahiliyyet devrindeki ağlayışla, (yüzünü tırmalayarak, saçlarını yolarak, yakasını yırtarak ve bağırıp çağırarak) ağlarlarsa, ölü kabrinde bu yüzden acı, ve elem duyması murad edilmiştir.

İşte bu hadis-i şeriflerin yorumunda bizim tuttuğumuz yol budur.

Tevfik Allah Teala'dandır.