> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Risalei Halidiyye > Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi  (Okunma Sayısı 1498 defa)
12 Ocak 2010, 18:23:48
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 12 Ocak 2010, 18:23:48 »



Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi
a. Dersini yapmak edebi:

Mürid evvelâ abdest alıp, kimsesiz tenhâ bir yerde Kıble´ye karşı, sağ incikleri üzerine oturur, ayaklarını sol tarfından çıkarır. Bütün his ve düşüncelerini bırakıp, 5 veyâ 15 veyâ 25 kere istiğfar eder. Sonra zelil ve miskin bir halde îtiraf-ı kusur ile birlikte, kabul için ve zikre tevfîk, sünnetlere ittibâ ve hüsn-ü hâtime için dua eder.

Târikatımızın piri olan Bahâeddîn-i Nakşıbend KS Hazretleri´nin ruhuna, bir Fâtiha, üç İhlâs okuyup hediye eyler.

Sonra gözlerini yumup, kendisini yatakta yatar vaziyette gözünün önüne getirir. Ve bu yatışının son yatış olduğunu mülâhaza ederek, bir korku içinde iken imdâd-ı ilâhî erişip, "Eşhedü en lâ ilâhe illallàh, ve eşhedü enne muhammeden abdühû ve rasûlühû" dediğini; o sırada da Hazret-i Azrâil AS´ın canını almış olduğunu, ahiretteki yerlerini gösterip başının ucuna bıraktığını düşünür.

Bu arada cenaze yıkayanla komşuların gelip soyduklarını ve teneşir tahtasına konup yıkanarak temizlendiğini, abdestlenip kefene sarılarak tabuta konduğunu, komşuların gelip götürdüklerini, musallâda namazını kılıp duadan sonra ahiret evine teslim ettiklerini; dua ve telkinden sonra herkesin evine dönüşüyle, orada yapa yalnız kaldığını ve bu karanlık yerde hiç kimseden bir yardım olmadığını; huzûr-u Bârî´de korku ve dehşet içinde, son derece zillet ve meskenet içerisinde dururken, iki sorgu meleği gelip:



(Men rabbüke ve men nebiyyüke ve mâ dinüke ve kitâbüke ve mâ kıbletük?) [Rabbin kim? Peygamberin kim?.. Dinin ne? Kitabın ne?.. Kıblen neresi?..] diye kendisine sorulduğunu tahayyül ve tahattur eder.

Bunun üzerine, "Rabbim Allah, dinim İslâm, peygamberim Muhammed Mustafa SAS, kitabım Kur´an-ı Azîmüş-şân ve kıblem Kâbe-i Şerif´tir." diye cevap vermeyi, Mevlâ cümle ümmet-i Muhammed´e ve bizlere de nasîb ve müyesser eyleye... Âmîn!

Bu cevâba mukabil melekler de, "Allah senin yerini sana mübarek etsin!" derler, giderler. İnşâallah Cenâb-ı Hak kabirlerimizi ravza-i cînân eyler... Pirlerimiz de imdâdımıza yetişip, ruhen ve mânen onlarla birlikte, ahiret âleminde Cenâb-ı Hakk´ın zikriyle meşgul oluruz. Cesed kalır orada.

Mürid, bu mülâhazaya hiç olmasa 15 dakika kadar devam ede. Buna râbıta-i mevt derler. Hergün dersten evvel güzelce ve canlıca bunu tekrarlayıp, düşünmelidir.

Sonra mürşidine tevessül edip, onun karşısında imiş gibi, onun iki gözü arasına bakar olduğunu tahayyül eyleye; zîrâ burası mahall-i feyzdir. Ve mürşidinden gözünü kat´iyyen ayırmaya... Bu râbıtanın bizzat gönlün içine girdğini mülâhaza ile, yine 15 dakika kadar bu hâli muhafaza eyleye.

Eğer zikir vaktinde mürşidin vech-i şerîfini kalbine karşı ve nefsini nefsine karşı, ona bakar olduğunu mülâhaza etse, bu da dalgınlıktan ve gafletten kurtrır. Buna da râbıta-i şerif denir. Bu tahayyül ve râbıta, çok büyük faydası olan iksîr-i âzamdır. Nefsi öldürür, şeytanı kaçırır. Feyyâz-ı Mutlak Hazretleri´nden feyz-i hakîkî ve feyz-i ilâhîye kavuşmağa vasıtadır ve Hak Celle ve A´lâ´ya vusûle götürür. Bazı muhakkıkîn, "Rabıta zikirden hayırlıdır." demişler ki, bazı mübtedîlerin haline nisbetle demektir.

Müridin itikâdı şu vechile olmalıdır: "Mürşidim beni kabul ederse, indallah, yâni Allah-u Teàlâ yanında kabul olunurum. Eğer Hal Teàlâ´nın dergâhından koğulsam, mürşidim beni kabul eylemekten gayri bana kurtuluş yoktur." diye inana... Ve kezâ meded, himmet ve kabul için devamlı olarak mürşidine tazarru ve ilticâ gerektir.

Eğer râbıtayı kalbine indirirse, câizdir. Ve râbıtadan sonra,



(İlâhi ente maksûdî ve rıdàke matlûbî, a´tınî mahabbeteke ve ma´rifeteke) [Allahım, maksudum sensin ve ben senin rızanı istiyorum; bana senin muhabbetini ve ma´rifetini ihsan eyle!] diye... Fakat mânâsını kemâliyle mülâhaza eylediği halde, üç kere söyleye. Ve bunda sıdkını, doğru söylediğini konrol edip araştıra. Eğer sıdkı, dürüstlüğü yoksa, çokça müteessir olup tevbe ve istiğfara devam ede. Ondan sonra vukûf-u kalbî ile iştigâl ede...

Vukûf-u kalbî odur ki, havâssı (duyguları) bütün meşgalelerden, düşünce, vesvese ve hayâlâttan âzâde olarak, (Allàhu ehad) lafz-ı şerîfinden murad olan Zât-ı Ecell-ü A´lâ Hazretleri´ne bütün kalbiyle, toplu olarak mütevvcih ola... Kalbine yönele; bütün nazar-ı dikkatini kalbine toplayıp, kalbin ortasına ve derinliğine teveccüh ede.

Bu mülâhazada yine 15 dakika veya daha fazla durmağa çalışmalıdır. Bu hal ile müstağrak ola, gece günüz hiç bu hâleti kaybetmeye... O vakit şahıstan, belirli sayarak zikretme mükellefiyeti kalkar. Çünkü zâten zikirden murad adetler değil, bizzat mezkûrdur.

Vukûf-u kalbî tarikatın rüknü, belki de esas binasıdır. Her taatte, kıyâm, okuma, oturma, secde hallerinde, hattâ yatakta, hattâ helâya giderken, vel-hàsıl her zaman ve her yerde lâzımdır.

Eğer zikir ve tâat vukûf-u kalbîden hàlî ve àrî, yâni boş olsa, ruhsuz sûret gibidir ve mûteber sayılmaz. Vukûf-u kalbîden sonra lafza-i celâl, yâni Allah ism-i şerifini ana... Kalbinden cereyan eder mülâhazasıyla, zikr-i kalbîyi suyun aktığı gibi akıta ve bütün cevârihi, a´zâları sakin olup, belki bütün ihtiyar ve iradesini de yok ederek, ölü gibi ola... Ve sadece hıfz ve hesap için nazarı zikrine hasretmekle beraber, kalbini serbest bıraka ki, kalb bizzat ihtiyar eylediği husus ile meşgul olabilsin.

Eğer kalb, Zât-ı Mukaddes CC mülâhazasına müstağrak olsa, dalsa, kaybolsa, kendinden geçse, kâfî olup Allah ism-i şerifini zikreylemese de yine ahsen ve akvâdır, yâni güzeldir. Zîrâ zikirden murad, zikrolunandır. O da râbıtada hasıl olmuştur. O halde iken kalbi zikre döndürmek câiz olmaz. Zîrâ zikir dahi gayrıdır.

Eğer virdini yapacak mikdarı o hal, o gaybûbet, dalgınlık ve kendinden geçme devam ederse, yâni müstağrak bil-hàl olsa, virdini, dersini eda etmiş olur.

Ve kalbi binefsihî müştegıl olup, cemî mâsivallahtan gaybet hàsıl olunca, mezkûr ile meşgul eyleye... Halbuki kalb, ikrah ile ellibin sene meşgul olsa, mürid vâsıl olamaz ve bir hal sahibi de olamaz.

Eğer kalb her zaman Zât-ı Ecell-ü A´lâ Hazretleri´ni bilâ misil mülâhazaya meşgul olup da, sonra bazı hayalât ve vesvese arız olmasıyla huzura devam edemezse, zikre avdet eyleye... Yâni mülâhazadan zikre döne... Ve tekrar gaybet eseri zuhur etse, o yokluğa, gaybete teslim olup zikrini bıraka ve buna devam eyleye...

Ve her yüzde bir kere, vesvese anında,"İlâhî ente maksûdî ve rıdàke matlûbî, a´tınî mahabbeteke ve ma´rifeteke" diye... Eğer vesvese gitmezse, mürşidinin ayağını kalbine koya. Ve râbıtaya tevesül eyleyip, mülâhaza ile zikrine meşgul ola. Vesvese gidinceye kadar, mânâyı düşünerek mütemâdiyen istiğfar eyleye...

Râbıtanın vechi kendi kalbine karşı olduğu halde mülâhaza kıla... Ve eğer inkıbaz devam ederse gusl eyleye... Ve her bir gaflet ve hatâsından, mürebbîsi ve mürşidi hakkındaki sû-i edebden nâşi 25 kere istiğfar eyleye ve iki rekât tevbe namazı kıla... Kalbiyle, "Yâ Fa´àl!" ism-i şerifinin mânâsını da mülâhaza ede. Bir rivayete göre de:



(Sübhànallàhil-melikil-hallâk: İn yeşe´ yüzhibküm ve ye´ti bihalkın cedîd. Ve mâ zâlike alellàhi biazîz.) [Melîk ve Hallâk olan Allah´ı tesbih ederim: "O dilerse sizi yok eder, yeniden başkalarını yaratır. Bu Allah´a göre zor değildir." (Fâtır: 16-17)] demek gerektir.

Akar sular, rüzgârlar, değirmen sesleri tabii bir zikirdir bunlar da gafleti gidermeğe sebep olabilir. Ve bâhusus kalb kırıklığı ve ağlamalar da Allah-u Teàlâ´nın zikrine ve Hak Teàlâ´ya vusûle sebep olur. Bu haller zâkirin mahbûbiyyetine de alâmettir. Hak Teàlâ, "Benim rahmetim, kalbleri kırık olan kullarımadır." buyurmuştur.

Mürid nefsine hitab edip:

"--Taleb olunan şey aziz, maksadlar da gàyet nefis... Ben bu halimle, aziz olan şeyi istemeğe hiç de lâyık değilim! Ve lâkin, onların kapısı önünde oturur, o hakîkî taliblerin hallerine özenerek onlara benzemeğe ve mürşidimin emrine imtisâlen yapmağa çalışırım. Her ne kadar ben onlardan olmasam ve olamasam dahi, bana onlara benzeme devlet ve saadeti yeter." demelidir.

Cenâb-ı Hakk´ın müride ihsan ve takdir ettiği feyzi mülâhaza ederek, "Dostunun bütün işleri dostun mahbubudur. Dost dostundan gelen her şeyi sever; eğer gül ve eğer diken... Benim hiçbir dileğim ve muradım yoktur; ancak dostumun arzusu, isteği, muradı, benim de arzum, isteğim ve muradımdır. Benden her ne murad edersen, o benim ayn-ı muradımdır." deyince, hemen o saatte bütün zararlar ondan gider. İşte latîfe-i kalb zikri budur. Ol latîfenin nuru omuzun hizasından yükselip çıktıkça, zikir latîfe-i ruha ve sırasıyla diğer latîfelere de nakil ve telkin olunur.

Ruh´un yeri, sağ memenin iki parmak altı; sırr´ın yeri, sol memenin iki parmak üstü; hafî´nin yeri, sağ memenin iki parmak üstünde; ahfâ ise göğsün ortasındadır. Latîfe-i nefs; bu da iki gözün arasıdır.

Zikir sonra latîfe-i cesed´e naklolunur. Böylece cemî eczâsında zikrolunur. Cemî eczâda zikirden yakaza, uyanıklık ve uyanma hasıl oldukta, buna sultàn-ı ezkâr tesmiye olunur. Bundan sonra tevhid´e ve nefy ü isbat zikirlerine ve murakabelere geçilir. Lâkin bunları kitaplardan öğrenmek sûretiyle öğrenip, kendi kendine yapmak mümkün olmaz. Yapılsa da tesiri olmaz.

Zikrin en az miktarı beşbin olup, çoğuna nihayet yoktur. Bir oturmada yaparsa, tesiri daha çok olur. Fakat müteaddit oturumlarda da caizdir. (Bu zikirlerde vukûf-u kalbî dâimîdir. Her ne kadar diğer latîfelerin yerleri ayrı ayrı ise de.) Sâlikler için yirmidört saatte en azı yirmibeşbindir.

Bundan sonra müride nefy ü isbat telkin olunur: Vukûf-u tam için evvelâ cemî-i şuurunu ve idrakini kalbinin derinliğine indire... Ve sonra bütün hàtıra ve vesveseler...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi
« Posted on: 29 Mart 2024, 12:22:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi rüya tabiri,Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi mekke canlı, Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi kabe canlı yayın, Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi Üç boyutlu kuran oku Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi kuran ı kerim, Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi peygamber kıssaları,Vird,Hatim ve Ziyaret Edebi ilitam ders soruları, Vird,Hatim ve Ziyaret Edebiönlisans arapça,
Logged
07 Mart 2010, 23:24:23
Sems

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 381


Site
« Yanıtla #1 : 07 Mart 2010, 23:24:23 »

Armağan hocam paylaşım için Allah (c.c) razı olsun. Ölmeden önce nefsi öldürmekten adap ve terbiyeden. ve müridin derslerinde mücevherler saklayan bu derse hamdlar olsun. Elhamdülillah.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes