> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Risalei Halidiyye > Adâb-ı Sâire
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Adâb-ı Sâire  (Okunma Sayısı 1784 defa)
12 Ocak 2010, 18:42:39
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 12 Ocak 2010, 18:42:39 »



Adâb-ı Sâire
DİĞER EDEBLEr

Yirmi âdâbın geri kalan altısından ikisi tesirdir ki, biri zikrin tesiri, diğeri de râbıtanın tesiridir. Yirmi âdâbdan en son dördü; şerîat, tarîkat, hakîkat ve ma´rifettir.

1. Zikrin Tesiri

Zikrin tesiri, verilen bir lezzet-i aşktır ki, dil ile târifi mümkün değildir. Şu kadar denilebilir ki, muhabbet-i ilâhiyye vücuduna hülûl eder ve aşk-ı ilâhî vücud bulur. Yâni muhabbetin ifratı ile aşk meydana gelir. Vücud bu aşkın hararetinden mütelezziz olur. Bu halden zevk alarak zikretmektir.

2. Râbıtanın Tesiri


Amma râbıtanın tesiri şeyhe kemâl-i muhabbetten, esnâ-yı râbıtada ondan feyz aldığını bilerek zevkyâb olmaktır. Bu halde sâlikin üşür gibi tüyleri ürperir ve bazan da taş gibi vücuda hareket gelir. Bazan vücudu taş gibi his ve hareketten alı kor. Bazan gayet yumuşak olur ve daha daha nice haller zuhur eder olduğu halde zikretmektir. Böyle bir eser zuhur edinceye kadar, râbıtada tefekkür etmek lâzımdır.

3. Şerîat

Şerîat, evâmîr-i ilâhiyyeye devam ve nevâhîden, yâni yasaklardan ictinâb ve uzak kalmaktır. Üzerinde kazaya kalmış namaz varsa kılmaktır. Nisaba mâlik ise zekâtını vermektir. Mâlen ve bedenen gücü yeterse hacca gitmektir. Borçları varsa ödemektir. Sünnet ve müstehabları tamâmen edâdır.

Mâlûm ola ki, şeriatsız tarîkat, hakîkat ve ma´rifet olmaz. Zîrâ şerîat kurtuluş yoludur. Bunsuz nefsin hilelerinden ve dalâletten kurtulmak muhal ve bâtıldır.

Eğer iki şeyde istikàmet-i tam mevcut ise, hallerin ve cezbelerin olmaması gam değildir: Birisi Sàhib-i Şerîat SAS´e ittibâ; biri de şeyh-i muktedâya muhabbettir. Bu ikisine sahip bir sâlik, rahmet dalgalarından nasipsiz kalmayıp, bu feyzlere nâil olur. Eğer zikrolunan iki şeyin birisinden noksanlık varsa, ahvâl ve mevâcid olsa dahi, harabî ve husrandan gayri bir nasibi olamaz.

Mâlûm ola ki, şerîat-i garrâya muvafık olan her amel, isterse alışveriş olsun zikre dahildir. Yâni zikirden sayılır. Anca sâlik bütün harekât ve sekenâtında ahkâm-ı şer´iyyeye riayetkâr ola ki, bütün vakitleri zikr-i ilâhîye masruf ve mahsûb ola... Şurası dahi gizli kalmaya ki, şeriatın hem sûreti, hem de hakîkati vardır.

Şerîatın sûreti; nefs-i emmârenin münâzaası ve onun cibilliyetinde ve tabiatında mevcud olan serkeşlik, tuğyan, inkâr gibi halleri var iken, Allah-u Teàlâ´ya ve Rasûlüne ve Cenâb-ı Hak´tan tebliğ olunan, bildirilen şeylere iman edip, ahkâm-ı şer´iyyenin yapılmasından ibarettir.

Zîrâ nefis --ki, insan vücudunun esası ve her kişinin ben demesiyle işaret olunandır-- kendi küfür ve inkârı üzeredir. O halde bu nefisten hakîkî sàlih ameller tasavvur olunamaz. Eğer nefsi mutmeinnelik derecesine eriştirip de küfür ve inkârdan halâs kılarsa, o zaman şerîatin hakîkatına ermiş bir iman olur ve yapılan şer´î hükümler dahi hakîkat-ı İslâmiyye olur.

Cenâb-ı Hakk´ın sadece sûreti kabûlü ve mahall-i rızası olan cennete duhül ile beşareti ve asl-ı imanda, tasdîk-i kalb ile iktifa buyurarak ve iz´an-ı nefsi teklif buyurmaması, mahz-ı rahmet ve ihsân-ı ilâhîsindendir. Bu sûret-i şeriat istikamet şartıyla mûcib-i felâh olacağı gibi, ahiret kurtuluşunu da müstelsimdir. Çünkü şeriatın sureti dürüst olursa, velâyet-i âmme hasıl olur. Yâni, umûmî veliler arasına girilir. Estaizü billâh:



(Allàhu veliyyüllezîne âmenû) "Allah iman edenlerin velîsidir." buyrulmuştur. (Bakara: 257)

Bu iman sâliki istidatlı bir hale getirip, tarikata geçmesine ve dolayısıyla husûsî velîlerden olmasına da vesile olur; nefsi emmârelikten tedrîcen mutmeinneliğe yükseltir. Bu Tarîkat-ı Aliyye´yede esas olan zikr-i ilâhî, şeriat-ı garrânın emirlerindendir. Mürşid-i aramak dahi şeriatın emridir. Estaizü billâh:



(Vebteğû ileyhil-vesîlete) [Allah´a yaklaşmaya yol arayın!] buyrulmuştur. (Mâide: 35)

Şeriat üç kısımdır: Bunlar ilim, amel ve ihlâstır. Bu üçün her biri tahakkuk etmezse, şeriat da tahakkuk eylemez. Çünkü şeriat ne zaman tahakkuk ederse, rızâ-yı Hak Sübhànehû ve Teàlâ hasıl olur ki, gerek dünyevî ve gerek uhrevî bütün saadetlere kefildir. Hiçbir istek kalmaz ki, onda şeriatın ötesine ihtiyaç ola... Tarikat ve hakîkatın her cüzü, üçüncü olan ihlâsın hadimlerindendir. Her birini tahsilden maksud, şeriatı ikmaldir ve şeriatın dışında bir şey değildir.

4. Tarîkat


Ammâ tarîkat, tezhîb-i ahlâk eylemek ve mürşidinin gösterdiği şeriat-ı garrânın efdaliyyeti yolunda sa´y ile gayeye erişmektir. Yoksa şeriat-i garrâ ki, asla şek ve şüphe olunmak mümkün olmayan vahiy ile sabittir; onun ahkâmı içinde asla nesh ve tebdil yoktur. Yâni hükümlerde değişme olmaz, ta kıyamete kadar bu hükümler bâkîdir ve onun muktezası üzere amel etmek avam ve havassın, cahil ve bilginin ve olgunluk davasında bulunanların hepsine şâmildir. Tarikat hiçbir zaman şeriatın hükümlerini kaldırmaz, şeriatın dışına da çıkarmaz.

Ehl-i sünnet vel-cemaatin kat´î kaidelerindendir ki, hiçbir kul şeriat-ı garrânın tekliflerinden sâkıt olacak dereceye erişmez. Her kim ki bunun hilâfına itikad eder ve inanırsa, daire-i İslâm´dan uzaktır; yâni İslâm´dan çıkar. Şu halde İslâm´dan çıkanın tarikat neresinde kalır?..

Sâlikin kendisinde zuhur eden halleri, vecdleri saklaması, şeriatın iktizasındandır. Bir aziz rüyasında Rasûlüllah´ı görmüş ve tasavvuftan sormuş, "Tasavvuf nedir yâ Rasûlallah?" demiş.

Efendimiz SAS buyurmuşlar ki:




(Et-tasavvufü terküd-deàvî ve kitmânül-maànî) "Tasavvuf dâvâların terki ve mânâların ketmidir." buyurmuşlar.

Velîliğin başlangıcı tarikattır. O makamda nefy-i mâsivâ matlubdur. Yâni Hak´tan gayrisinin gönle girmesine mânî olmak maksuddur. Zîrâ şeriatta tevhid, bir deyip Hakk´ı birlemektir. Amma tarikatta, gönlü Hak´tan gayriden ayırmaktır.

Vaktâ ki, Allah-u Teàlâ´nın fazlı ile mâsivâ tamamen nazardan silinip ağyârdan nam ve nişan kalmaz; fenâ hasıl olup makàm-ı tarikat böylece tamam olur ve seyr-i ilallah da tamam olur. Burada sâlikin kârı Rasûl-ü Ekrem SAS Efendimiz´in sözlerine ve amellerine ittibâdır ki, bâtına taallûk eder. Tezhîb-i ahlâk, def,i rezâil, sıfat,ı emrâz-ı bâtına ve mânevî illetlerin izâlesi; bunlar hep makàm-ı tarikata mütealliktir. Rasûle ittibânın bu derecesi, tarîk-ı sûfiyyeyi şeyh-i muktedâdan alıp, seyr ilallah yollarını kat eden erbâbı sülûke mahsustur.

5. Hakîkat

Hakîkat´e gelince, kemâlât-ı insaniyyenin tahsilidir ve cümle kemâlâttan birisi aşk ve hubb-u ilâhînin kulu istilâsıdır. Nitekim, alem-i mecazda hiç kimseye nefsinden ziyade sevdiği bir şey yoktur. zirâ mal, kadın ve çocuklardan her hangisini sevse, kendi nefsi için sever. Alem-i hakîkatte ise mahbûb-u hakîkî, kendi nefsinden ziyade mahbubdur. Nefsine sa´y, mahbûb-u hakîkînin ubûdiyyetinde devam içindir. Bu sebeple fenâ, bu muhabbetin eseri oldu.

Ve dahi, Rasûl-ü Ekrem SAS Efendimiz´e muhabbet de bu kabildendir. Hadis-i şerifte:

RE. 482/11 (Lâ yü´minü ehadüküm hattâ ekûne ehabbe ileyhi min nefsihî ve ehlihî ven-nâsi ecmaîn.) [Sizden hiç biriniz lâyıkıyla iman etmiş olmaz; beni çocuğundan, anasından, babasından ve bütün insanlardan fazla sevmedikçe...] buyrulmuştur. Tarikatın şeyhi dahi Rasûlüllah SAS Efendimiz´in vekili olup, füyûzât-ı ilâhiyyenin sâlike akmasına vesîle olduğundan, onun muhabbeti de bu şekil üzerine, yâni Rasûlüllah SAS Efendimiz´e olan muhabbet gibi olması lâzımdır.

Mâlûm ola ki, şeriat ve hakikat birbirlerinin aynıdır; istidlâl ve keşiftir, gayb ve şehadettir. Şeriatla bildirilen ve mâlûm olan ahkâm ve ulûm, hakkal-yakînin hakîkatı ile tahakkukundan sonra, yine aynı ile o ahkâm ve ulûm kendisine keşf olup, gaybetten şehâdete gelirler; tekellüf ve buna benzer ameller ortadan kalkar.

Hakîkat, hakkal-yakîne vusûlün alâmeti ve o makamın ulûm ve maarif-i şer´iyyeye mutabakatıdır. Mâdem ki muhalefet vardır, o zaman hakîkatlere vusül olmadığının delilidir. Şeriata muhalif olan her şey ki, meşâyih-i tarîkatten birinde ilim ve amelde vâkî olmuştur, o hal sekir vaktine mebnîdir. Sekir vakti ise ancak yolda olanlarda olur. Sona vâsıl olan müntehi sahıvdadır, yâni uyanıklık halindedir. Vakit onlara mağlubdur, hal ve makam onların kemâline tâbîdir.

Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri Mesnevî-yi Şerifinde buyurmuşlar ki:

Sûfî ibnül-vakt âmed der misâl,
Lîk sûfî fâriğest ez vakt ü hâl.

Mânâsı: "Sûfîye vaktin oğlu demişlerse de, asıl Sûfînin vakit ve halden âzâde olması lâzımdır."

O zaman, şeriata muhalif söz ve ameller, sahiplerinin hakîkata ulaşamadıklarının alâmetidir. Ve makàm-ı isbat, yâni illallah tâbiri, seyr fillâh ile bildirilmiş bekà makamıdır ve hakîkat durağıdır. Velîlikten maksad da budur. Nefs-i emmâre bu makamda mutmeinne olup, kendi küfür ve inkârından vaz geçip, Allah Celle ve A´lâ´dan razı; Mevlâ da ondan razı olur.

Vaktâ ki Allah Sübhanehû ve Teàlâ´nın nefsi makàm-ı mutmeinneye îsâl ve hükm-ü ilâhîye mutî kılması hasıl olunca, hakîkî Müslümanlık kendisine müyesser olur ve hakîkat-i iman da sûret bulur. Her ne zaman ve her hangi bir ameli işlerse, şeriatın hakîkatıdır. Eğer namaz kılarsa namazı, oruç tutarsa orucu, hac yaparsa haccı hakîkattır. Sâir ahkâm-ı şer´iyye de bunlara kıyas olunur. Öyle ise, tarikat şeriatın sûretiyle hakîkatı arasına vasıta oldu. Tâ velâyet-i hassa ile müşerref olmadıkça, İslâm-ı mecâzîden İslâm-ı hakîkîye ulaşılamaz.

Ehl-i hakîkat, Efendimiz SAS Hazretleri´nin hal, zevk ve mevâcidine ittibâ eder ki, bunlar hassaten makàm-ı velâ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Adâb-ı Sâire
« Posted on: 25 Nisan 2024, 01:27:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Adâb-ı Sâire rüya tabiri,Adâb-ı Sâire mekke canlı, Adâb-ı Sâire kabe canlı yayın, Adâb-ı Sâire Üç boyutlu kuran oku Adâb-ı Sâire kuran ı kerim, Adâb-ı Sâire peygamber kıssaları,Adâb-ı Sâire ilitam ders soruları, Adâb-ı Sâireönlisans arapça,
Logged
03 Mart 2019, 15:23:48
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 03 Mart 2019, 15:23:48 »

Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

04 Mart 2019, 15:25:25
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.663


Site
« Yanıtla #2 : 04 Mart 2019, 15:25:25 »

Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

04 Mart 2019, 19:55:45
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.957


« Yanıtla #3 : 04 Mart 2019, 19:55:45 »

Aleyküm selam Adab ı Saire nin de bazı hükümleri vardır bunları yerine getirirsek faydasını görürüz inşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes