> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Risalei Halidiyye > Adâb-ı Batıne
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Adâb-ı Batıne  (Okunma Sayısı 909 defa)
12 Ocak 2010, 18:40:08
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 12 Ocak 2010, 18:40:08 »



Adâb-ı Batıne
Yirmi âdâbın ikinci yedisine de âdâb-ı bâtıne derler. Bunlar:


1.
Tezekkür-ü mevt,

2.
Râbıta,

3
. Huzur,

4
. Vukûf-u kalbî,

5. Vukûf-u zikrî,

6.
Vukûf-u adedî,

7.
Bâz geşt.

1. Tezekkür-ü Mevt


Ölümü hatırlamaktır. Sâlik olan kimsenin, güyâ sekerât-ı mevti, yâni canın bedenden çıkma zamanını ve yıkayıcının gasil ve tekfin hizmetini, tabuta konup namazının kılınmasını, götürüp kabre bırakmalarını; yalnız başına orda kalıp Münker ve Nekir denilen iki meleğin gelip sorgu sormalarını ve bu sûretle ehvâl-i kıyametten kurtulamyacağını tefekkür ve teyakkun ile;



(Udde nefseke min ehlil-kubûr) [Nefsini kabir ehlinden, ölülerden say!] hadis-i şerifince, kendisinin ölülerden olduğunu ve bulunduğu yerin kabir olduğunu düşünmesidir. İşte bu tefekkür ve tahayyül, lâyıkıyla icrâ eden sâlikin nefsinin kırılması ve hevâ vü hevesinin kesilmesine en iyi bir yoldur.

Peygamberimiz SAS Hazretleri de:




(Eksirû zikra hâzımil-lezzâti) buyurmuşlardır ki, "Lezzetleri sizden kesip alan ölümü çok düşünün!" demektir.

2. Râbıta


Mürşidi şahsen tahayyül etmektir. Yâni hayalinde zabt ve muhafaza etmektir. Bunun yolu, tevâzu ve meskenetle mürşidin şemâilini tahattur edip, gûyâ alnını alnına mukabil olarak hazine-i feyz olan iki kaşı arasına nazar ile ondan feyz taleb etmektir. İki kaş arası nûr-u Muhammedî´nin (SAS) durduğu yerdir. Orası mevzi-i feyz ve mehbıt-ı nurdur. Bu râbıta ve tahayyül sebebiyle, kalb zikre istidat kesbeder. Râbıtanın şer´an câiz ve lâzım olduğuna dair birçok edille olduğu gibi, Hazret-i Hàlid-i Bağdâdî Rahimehullah´ın bu hususta ayrıca bir eseri de vardır. Burada bu delillerden birkaçını zikr ile iktifa edeceğiz.

Mâlûm ola ki, kemâl-i şühûda vusûlün husûlü, nûr-u telkîn ve keynûnet-i maas-sàdıkîn iledir. Cenâb-ı Hak Kur´an-ı Keriminde, estaîzü billâh:



(Ve kûnû maas-sàdıkîn) [Sàdıklarla beraber olun!] buyurmuştur. Bu ise iki türlü olur; yâ sûrî, veya mânevî... Sûrî olan, ehl-i sıdk ile beraber ve onların meclisine devamla olur. Mânevî ise, münâsebet-i mâneviyye ile olur. Bundan kasd, kemâl-i muhabbettir. Muhabbet ise, kişinin sevdiği mahbubunu dâimâ gözünün önünde tahayyül etmesini, hatırında tutmasını iktizâ eder.



(El-mer´ü mea men ehabbe) buna işarettir. Yâni, "Kişi dâimâ sevdiği kimse ile beraberdir." Feyz alma ve bereketlerin husûlü muhabbet miktarıncadır.

Râbıta tarikatta şeyhine refik olmaktır. Çünkü,



(Er-refîk sümmet-tarîk) [Önce arkadaş, sonra yol.] denilmiştir. Meşâyih-ı kirâmın da dedikleri gibi, sâlikteki sevgi bütün güç ve kuvvetiyle ve tam bir meyil ile olmalıdır. O şeyhini nefsi, ehl ü iyâli, mal ve mülkü ve her şeyi üzerine tercih ve ihtiyar ile, gizli ve âşikâr her hususta bütün emirlerine bilâ itiraz itaat edip ve yine de lâyıkıyla sevemedim diye af ve özür dilemelidir denilmiştir. (Meylüke ileş-şey´i bikülliyyetike sümme îsâruke alâ nefsike ve ehlike ve mâlike sümme müvâfakatüke fis-sirri vel-cehri sümme i´tizâruke bitaksîrike) İhyâ-i Ulûm ve Tercüme-i Mevâhib-i Ledünniyye kitaplarının muhabbetle ilgili bahislerinde târif budur.

Bu tarîkatta râbıtasız sülûk çok müşkildir. Hak Sübhànehû ve Teàlâ;



(Vebteğû ileyhil-vesîlete) [Allah´a yaklaşmaya vesîle arayın!] (Mâide: 35) buyurmuştur. Padişahlar huzuruna bile vasıtasız girmek müşkül olunca, Cenâb-ı Hakk´ın huzuruna girmek için vesîle biz-zarûre lâzımdır.

Makàm-ı müşâhedeye varmış, sıfât-ı zâtiyye ile tahallûk eylemiş olan şeyhi kâmile mürîdin kalbindeki râbıta, zikre istîdat peyda eder.

İhyâ-i Ulûm´un namaz bahsinde, namaz kılan kimse "Esselâmü aleyke eyyühen-nebiyyü ve rahmetullàhi ve berekâtühû" derken, kalbine Efendimiz SAS Hazretleri´nin şemâilini getirip, ona hitâben huşû ile demek lâzım olduğu bildirilmiştir ki, bu da Nebî AS´a râbıta demektir.

Hazret-i İbn-i Abbas RA´ın, Peygamberimiz SAS´in aynasına baktığı zaman, aynada kendini değil de Rasûlüllah SAS Efendimiz´i görmesi de bir rabıtadır ki, buna da râbıta-i fenâ denir. Her hal ve zamanda onun gözünün önünden Rasûl-ü Ekrem´in şemâilinin ayrılmaması, onda kendini yok (fânî) etmesiyle olur. Bu halin hepimizde de böyle olması iktizâ eder. Heyhat!..

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretleri de: "Râbıta, şeyhin sûretini Tarîkat-ı Aliyye´ce ma´lûm ve muayyen vech üzere hıfz etmekten ibarettir." demişlerdir.

Zikir her ne kadar zâtında şerâfet ve fazl sahibi ise de, râbıta yolu mübtedîye zikirden ziyâde nâfîdir, faydalıdır. Zîrâ, mübtedî mürid alem-i süflîye mübtelâdır. Alem-i ulvî ile münasebeti yoktur. Feyz ve berekâtı vasıtasız olamaz. Onun için vasıtaya, vesîleye muhtaçtır. O vasıta öyle bir kâmil zâttır ki, alem-i ulvîden hisseyâb olmuş ve dâvet-i halk ve irşad için alem-i süflîye gönderilmiş ve indirilmiş ola. Bu münasebetle, alem-i gaybdan füyûzât alarak, alem-i süflî ile münasebeti dolayısıyla o füyûzâtı müsteid olan kimselere ve müridlerine îsâl eyleye...

Seyyid Şerif KS, Şerh-i Mevâkıf´ında, evliyânın sûretlerinin müridlerine zuhur ve onlar da ol sûretten feyz ve nur aldıklarını beyan ile râbıtaya işaret buyurmuşlardır.

Hàdimî Hazretleri de, Risâle-i Nakşıbendiyye´de, "Sâlik ya şemâil-i Nebî SAS´i veya şeyhinin sûretini tahayyül eylemelidir." diye tasrih eylemiştir.

Sâlik-i mübtedî için bir mürşide taallûk mühimdir. Zîrâ mürşid Allah´ın emirlerini ve hakîkatleri bildirdiği için ve bu sıfatlarla muttasıf olduğundan, ona teveccüh etmek fenâ ve ve cezbeyi celb eder. Tasavvufta ise hakîkat-ı terk cezbesiz olmaz. Onun için mübtedî olan, mürşide taallûku nefyedip cezbe peşine düşer ve mürşidine muhabbet ve teveccühü terk eylerse, sülûkundan düşüp ifnâ ve terk zevkine vâsıl olamaz.

Râbıtanın evveli tekellüfle elde edilir. Muhabbetteki aşkı ile, sonra da kendisinde fenâ fiş-şeyh hàsıl olur ki, bu fenâ fir-rasûl ve nihâyet fenâ fillâh´ın başlangıcıdır. Fenâ fillâhın zuhuru mümkün değildir ve olsa da çok müşküldür Bu sebeple müride lâzımdır ki, kendi iradesini şeyhinin iradesine tâbî kılıp, kendisini tamâmiyle ona ısmarlayıp, onun sohbetinde gassâlin elindeki ölü gibi ola... Bu hal her tarikatta lâzımdır. Bâhusus Nakşıbendiyye Tarikatı´nda ifâza ve istifâza, yâni feyz vermek ve feyz almak, aynanın yaptığı akis gibidir ve esası sohbet üzeredir. Binâen aleyh, şeyhle münasebet ne kadar çok olursa, te´sîr-i sohbet ve fâide de o kadardır.

Eğer bir kimse Uveysî olup da, pîr-i zâhire muhtaç olmayarak inâyet-i ilâhiyye ile ehl-i kemâl olur ve bir şeyhte fenâ olmadan Hak´ta fânî olması mümkünse de, bunlar kibrît-i ahmer gibi pek nâdirattandır. (En-nâdiru kel-ma´dûm) dedikleri gibi yok hükmündedir.

Nisbet-i râbıta ki, hıfz-ı sûret-i şeyhtir; mürîde zikirden ziyâre nâfîdir. Bunun galebe ve devamı, mürîde nîmet-i uzmâdır ki, gûyâ dâimâ huzurdadır ve şeyhinden kolaylıkla feyz alabilir. Bu da mürşid ile münâsebet-i tâmmeyi temin eder. Bununla beraber mürşidin huzuru başka şekillerde de olabilir. Kemâle ulaşamayan müridlere râbıta ve huzur-u mürşid lâzım ve muteberdir ve çaresiz sohbet lâzımdır, terk olunmaz. Müridin yalnız râbıta ile iktifâ etmesi hatâdır.

Ashàb-ı güzîn --rıdvânullàhi aleyhim ecmaîn-- hazerâtı, muhabbet ve huzur-u Rasûlüllah´ta bulunmaları devleti ile ashab oldular ve derecât-ı âliyyeye eriştiler. Uveys-i Karânî Hazretleri, her ne kadar mânen Rasûlüllah´tan ahz-ı feyz eyledi ise de, şeref-i sohbet ile müşerref olamadığı için, ashab zümresine dahil olamayıp zümre-i tabiînden oldu.

Sûret-i şeyh ayn-ı şeyh değildir ve şeyhten müstağni eylemez. Sohbet-i şeyhte olan feyz, sûretinde yoktur. Her ne kadar şeyhten uzaklık mânevî yakınlığa mânî değilse de, imdi zâkir olan sâlikin kötü ve fenâ hatıralardan ve tabiatı iktizası çirkin huylardan halâs olmasının en kolay tarafı ve faydalısı, şeyhinin himmet-i bâtınesinden istimdâd edip, onu teveccühüne kıble kılmasıdır. Zîrâ kendisini Hak Sübhànehû ve Teàlâ´ya teveccühten aciz bilip, mürşidini vesîle-i teveccüh eylemek, netice husûlüne daha yakındır. Eğer şeyhin sûreti esnâ-yı zikirde tekellüfsüz zâhir olursa, onu da kalbinde hıfzettiği halde zikre devam edilmesi, hale münasib olur. Eğer râbıta esnasında mürîde bir sekir ve gaybûbet, yâni kendinden geçme gibi bir hal olursa, o zaman sûrete iltifatı terkedip, bütün kuvvetiyle ve varlığıyla o hale müteveccih ola. Bu gibi mâsivâdan gaybûbet zamanına, vüsûl ve şühûd tâbir ederler.

Sâlikin şeyhine olan râbıtasına münasebet peydâ etmesi, şeyhine muhabbet ve hizmetle, zâhiren ve bâtınen onun âdâbına riâyetle olur. Nisbet-i râbıta galebe eylediğinde, kendini şeyhin aynı ve onun libâs ve sıfatı ile mevsuf bulur. Her neye baksa, sûret-i şeyhi görür. Bu hususta en büyük ve en mühim şart, şeyhinin kâmil ve mükemmil olmasıdır.

Sâlikteki fütur, tenbellik ve gevşekliğin en ziyâdesi, sülûk ve cezbeyi tamam etmeden şeyhlik makamına oturan şeyh-i nâkıstan izin almaktır ki, tàlibine onun sohbeti semm,i katildir. Bu vücudu değil ruhu öldüren bir zehirdir. Ruhsuz vücudun ne demek olduğu herkesçe mâlûmdur ve tàlibin istîdadını söndüren bir maraz-ı mühliktir.

3. Huzur


Mâsivâyı terktir. Husûsiyle mâsivâ cümlesinden olan dünya muhabbeti, efrâd-ı mü´minînden her birinin kalbinden çıkmış olmalıdır. Zîrâ,



...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Adâb-ı Batıne
« Posted on: 24 Nisan 2024, 07:02:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Adâb-ı Batıne rüya tabiri,Adâb-ı Batıne mekke canlı, Adâb-ı Batıne kabe canlı yayın, Adâb-ı Batıne Üç boyutlu kuran oku Adâb-ı Batıne kuran ı kerim, Adâb-ı Batıne peygamber kıssaları,Adâb-ı Batıne ilitam ders soruları, Adâb-ı Batıneönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes