๑۩۞۩๑ Fotoğraf & Resim Paylaşım Dunyası ๑۩۞۩๑ => Resimli Konular => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 21 Eylül 2010, 20:44:32



Konu Başlığı: Tuvalinden silinmek isteyen fırça darbeleri
Gönderen: Eflaki üzerinde 21 Eylül 2010, 20:44:32
(http://img2.blogcu.com/images/s/i/m/simuzer60/suret.jpg)

Tuvalinden silinmek isteyen fırça darbeleri  

Aynalar, bakmayın yüzüme dik dik;
İşte yakalandık, kelepçelendik!
Çıktınız umulmaz anda karşıma,
Başımın tokmağı indi başıma.
Suratımda her suç bir ayrı imza,
Benmişim kendime en büyük ceza!
....
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan.
Bakamam, aynada, aynada vicdan;
Beni beklemeyin, o bir hevesti;
Gelemem, aynalar yolumu kesti.*  


Her tablo uzun uğraşlardan, emekten sonra sergiye çıkar. Sergilendikten sonra da artık tuvale fırçasıyla dokunmaz ressam. Bakan her gözde, görebilen her yürekte farklı bir etki bırakır her fırça darbesi. Kimi zaman uzaklara alıp götüren bir manzara, kimi zaman derin çizgilerle hayatın omuzlardaki yükünü anlatan bir portre... ama ne olursa olsun ruh'un tuvale aksi; kaderin, hayata aksi gibi.

Herkes kendinden bir şey buluyor aslında baktığında; bir tabloda, başkasının hayatında, sûretinde, zaaflarında, başarılarında, sevdalarında, aşklarında... ardından kendi hayatının tablosu çiziliyor hafızasında... ellerini başının arasına koyduğu zaman insan, hayatının her demi birer tablo olur gözünün önünde. Her tabloda tekrar yaşar geçmişteki sevinci, hüznü, pişmanlığı. Hatırına gelen her dem, yeni çizdiği resimde onun fırçalarına yön verir. Bundandır ki muhasebe yapan, hayatın muharebelerinde zayiat vermez.

Bazı anları vardır insanın, yaşanmamış olmasını yeğler; her hatırlayış tazeler nedameti. Tuvalinden silinmek isteyen fırça darbeleri gibidir bu demler; silinip hüzne boğmamak ister bakan yürekleri. Varlığında şikâyetçi olur dokunan ele; üzerini setreyleyen bir boyanın gölgesinde nazarların muhataplığından kaçmak ister adeta.

Ah hüzün! Nasıl da nakşolmuşsun tuvale... yeni bir veda kadar can yakarmış ardımda bıraktıklarımın kulaklarımda çınlayan veda sözleri. Ah sevda! Nasıl da doku(n)muş fırçam, seni ebedi kılmak için tuvalime... Kimler anlar ki suretimdeki çizgilerden içimde resmettiğim dünyayı, ardımda bıraktığım cam kırıklarını? Kimin gücü yeter ki tuvalimden silinmek isteyen fırça darbelerini setreylemeye? Ya da sevebilirler mi beni, tüm silinmemiş anlarıma rağmen? Gerçi önce ben sevmeliyim yüreğimi, kendimi, hatalarımı; sevmeliyim varlığımın ötesindeki kaderimi, mürekkebi kurumuş, evvel hayatımı. Sevgiyle imar edebilirim ancak gelecekteki güzel demlerimi.

Avuçlarım, ellerimi misafir ettiği zaman gecenin ahirinde sevmeliyim hayatımın resmini. Sevmeliyim hayatımın figüranını; yüreğimi. O öyle mahsûn ki içimde, nazar kıldığım her tabloda yolumu kesen aynalarda güzel'i görmekten başka lüksüm, onu teselli etmekten başka yolum yok. Yolumu kesen aynalara akseden cemal'i seçebilmekle başlıyor hayatın lezzeti.


*Necip Fazıl / Aynalar Yolumu Kesti