ESSELAMU ALEYKUM;DİLERİM SABIRLA OKURSUNUZ...
Hz. Mûsâ (a.s) ile Hz. Hızır (a.s)'in Kıssası
Kur'ân-ı Kerîm, bize, Hz. Mûsâ (a.s) ile Hz. Hızır (a.s)[88] arasında geçen kıssayı anlatmıştır.
Bu kıssa, ilim talep etme yolunda alçakgönüllülüğü gösteren bir kıssadır.
Bu kıssa, Hz. Mûsâ (a.s) ile Hz. Hızır (a.s) arasında gayb ve garip gibi görünen haberlere dair geçmiş bir kıssadır....
Yüce ALLAH, gayb ve garip gibi görünen haberleri bu salih kula yani Hz. Hızır'a bildirmiştir. Fakat Ulu'1-azm peygamberlerinden biri olan Hz. Mûsâ (a.s), gayb ve garip gibi görünen haberleri tanıyıp anlayamamıştır...
Bazen Şam Yüce ALLAH'ın yarattığı birisinde, önemli işler olabilir. Çünkü bazen ikinci derecede olan, birinci derecede olanın bilmediği şeyi bilebilir...
Bu kıssalar; geminin delinmesi olayı, çocuğun öldürülmesi olayı ve yıkılan duvarın yapılması olayıdır.
Bu kıssaların hepsi, Kur'an ile sünnette açıklanmış haberlerden ve normalde garip gibi görünen işlerdendir.
Resulullah (s.a.v.) gözetici ve faydalı üslubuyla, Hz. Mûsâ (a.s) ile Hz. Hızır (a.s) arasında geçen kıssayı bize haber vermiştir.
Buhârî ile Müslim, Übey b. Ka'b yoluyla Resulullah (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu nakletmişlerdir:
"Mûsâ, İsrail oğullan içinde bir gün hutbe anlatmaya kalktığı sırada kendisine:
- "İnsanların bilgi yönünden en bilgilisi hangisidir?" diye sordular. Musa'da:
- "Benim" dedi.
Mûsâ, bu konudaki bilgiyi ALLAH'a havale etmedi. Bundan dolayı da ALLAH, onu, (böyle cevap vermesinden ötürü) kınamış ve ona:
- "İki denizin bitiştiği yerde benim bir kulum vardır ki o, (bilgi yönünden) senden daha bilgilidir" diye vahyetti. Mûsâ'da, ALLAH'a:
- "Ya Rab! Ben onunla nasıl buluşabilirim?" diye sordu. ALLAH:
- "Bir balık al ve onu içerisinde su bulunan bir kovanın i-çine koy. Onu yanında taşı. Onu nerede kaybedersen, işte o kulum orada (demek)tir" buyurdu.
(Bunun üzerine Mûsâ, bir balık alıp kovanın içine koydu ve yanındaki genç arkadaşına[89]
- "Balığı nerede kaybedersen, onu bana haber ver" diye tembih etti.)
Mûsâ, beraberinde genç bir arkadaşı olduğu halde yola koyuldu. İki denizin bitiştiği yerde bulunan büyük bir kaya parçasının yanma varıp orada başlarını yere koyup uyudular. Kovanın içindeki balık, kımıldayarak kovadan sıçrayıp denize düştü. Fakat ALLAH, balık için denizin akışını tuttu ve denizin yüzeyinde bir halka oluşturup balığın ondan gizli bir yol bularak denizin içerisine doğru girmesini sağladı.
Genç uyandığında balığın denizin içine düştüğünü gördü. -paha sonra uyanan Musa'ya haber vermeyi unuttu. Sonra ikisi de, o günün geri kalanı ve bütün gece boyunca yürüdüler. Ertesi gün olduğunda, Mûsâ, genç arkadaşına:
- 'Kuşluk yemeğimizi bize getir (de yiyelim). Doğrusu bu yolculuğumuzdan epey bir yorgunluk çektik' (Kehf: 18/62) dedi.
Halbuki Mûsâ, ALLAH tarafından kendisine emir olunan yerin ötesine geçmedikçe yorgunluk duymamıştı. Genç arkadaşı, Musa'ya:
- Gördün mü? Kayaya sığındığımız vakit balığı (n denize düştüğünü sana haber vermeyi) unuttum. Onu sana söylememi bana ancak şeytan unutturdu. (Doğrusu balık) şaşılacak şekilde denizin içinde yolunu tut(up git)ti' (Kehf: 18/63) dedi.
Balığın şaşılacak bir şekilde denizin içinde yolunu tutup gitmesi Musa'yı ve genç arkadaşını şaşkına çevirmişti. Mûsâ:
- "İşte aradığımız (yer) orasıdır (Kehf: 18/64) dedi.
Tekrar izlerini takip ederek geldikleri yere geri döndüler. Büyük kaya parçasının yanma vardıklarında, bir elbiseye bürünmüş (ve elbisenin bir tarafını ayaklarının altına, bir tarafını da başının altına sermiş ve arkasının üzerine dümdüz yatmış olan) Hızır'ı gördüler. Mûsâ, ona selam verdi. Hızır' da:
- (Kimsenin bulunmadığı) bu yerde (ALLAH'ın) selamı ha! Kimsin sen?' diye sordu. Musa'da:
- Ben, (ALLAH'ın sana gönderdiği) Musa'yım!' dedi. Hızır:
- İsrail oğullarının Musa'sı mısın?' diye sordu. Mûsâ:
- Evet! (İsrail oğullarının Mûsâ'sıyım. Sende bir ilim bulunduğu bana haber verildi.) Sana öğretilen rüşdü[90] bana öğretmen için sana geldim' dedi. Hızır:
- Sen benimle (beraber bulunmaya) sabredemezsin' (Kehf: 18/67) dedi. Çünkü Ey Mûsâ! Ben, ALLAH'ın kendi ilminden bana öğrettiği öyle bir ilme sahibim ki, sen, onu bilemezsin. Sen ise, ALLAH'ın kendi ilminden sana öğrettiği öyle bir ilim vardır ki, onu da, ben bilemem' dedi. Mûsâ:
- inşALLAH' sen, benim, sabrettiğimi göreceksin. Senin (yaptığın) iş (lere) de karşı gelmem' (Kehf: 18/69) dedi. Hızır, Musa'ya:
- Eğer bana uyarsan, sana bilgi verinceye kadar hiçbir şey hakkında bana soru sorma' (Kehf: 18/70) dedi.
Bunun üzerine sahile doğru yürüyüp gittiler. Sahilde bir gemiye rastladılar. Kendilerini gemiye almaları için, gemi sahipleriyle konuştular. Gemi sahipleri, Hızır'ı tanıdılar. Hızır ile Musa'yı, ücretsiz olarak gemiye aldılar. Bunun üzerine Hızır ile Mûsâ, gemiye bindiler. Hızır, Musa'nın beklemediği bir anda ansızın ayağıyla geminin bir tahtasını söktü. Mûsâ, Hızır'a:
- Bunlar, bizi, ücretsiz olarak gemiye alan bir topluluk. Sen ise onların gemisini delmeye çalışıp batırmak istiyorsun. (Yoksa sen,) 'gemi halkını boğmak için mi deldin? Gerçekten sen, (zararı) büyük bir iş yaptın' (Kehf: 18/71) dedi.
Resulullah (s.a.v.) sözüne devamla şöyle dedi: "Musa'nın, Hızır'a karşı bu ilk. davranışı, bir dalgınlık ve unutkanlık eseri idi...
O sırada bir serçe, geminin kenarına konup denizden bir yudum su almıştı.
- Hızır, Musa'ya:
ü 'Senin ilmin ve benim ilmim, ALLAH'ın ilminin yanında, şu serçenin (gagasıyla) denizden aldığı bir yudum su kadar!' dedi.
Daha sonra gemiden çıktılar. Deniz sahilinde yürüyüp gittikleri sırada başka çocuklarla oynayan bir oğlan çocuğu gördüler. Hızır, hemen oğlanın başını tutup koparmak suretiyle onu Öldürdü. Mûsâ, Hızır'a:
- 'Tertemiz bir canı, hiç bir kimseyi öldürmediği halde katlettin ha!' (Kehf: 18/74) dedi. Hızır'da, Musa'ya:
- 'Ben,, sana, benimle beraberliğe sabredemedin, demedim mi?' (Kehf: 18/75) dedi.
Süfyan derki: 'Bu, birinci tepkisinden daha ağır idi.' Mûsâ, Hızır'a:
- 'Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Hakikaten benim tarafımdan son Özre ulaştın' (Kehf: 18/76) dedi.
Bunun üzerine (yine yola koyulup) gittiler. 'Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Köy halkı ise, onları, misafir etmekten kaçındılar. Bu arada, orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar.' (Kehf: 18/77) Hızır, eliyle onu doğrulttu. Mûsâ, Hızır'a:
- 'Bunlar, yanlarına geldiğimiz halde bizi misafir etmeyen ve bize yemek vermeyen bir topluluk. İsteseydin elbette bu yaptığın iş karşılığında bir ücret alırdın' (Kehf: 18/77) dedi. Hızır'da, Musa'ya:
- 'İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzünü haber vereceğim' (Kehf: 18/78) dedi.
Resulullah (s.a.v.) devamla: 'ALLAH, Musa'ya rahmet etsin. İsterdim ki, o, sabretseydi. Bu sayede ALLAH, bize, ikisi arasında geçen işleri haber verirdi!!' buyurdu."
Bu hadisi, Buhârî ile Müslim rivayet etmiştir.[91]
Bir İkaz: Allame Kurtubi derki: "ALLAH'ın veli kullarının kerametleri, mütevatir ayetler ile haberlerin gösterdiğiyle sabittir. Veli kulların kerametlerini ancak inkarcı olan bidatçi ile sapık olan kimseler kabul etmez. Halbuki Yüce ALLAH'ın, Hz. Meryem hakkında naklettiği haberler ise; kışın yaz meyvelerinin ve yazın ise kış meyvelerinin ortaya çıkması şeklindedir. Bunlar ( da, Hz. Meryem'in, eliyle kuru ) hurma ağacını sal-lamasıyla ağacın meyve verir bir hale dönmesi biçimindedir. Halbuki Hz. Meryem, Peygamber değildi...Hz. Hızır'ın ise gemiyi delmesi, çocuğu öldürmesi ve yıkık duvarı yapması da aynı şekilde kerametin ortaya çıktığını göstermektedir.''[92]
HER ŞEYİN SAHİBİNE EMANET OLUNUZ...CÜMLETEN.....
(ALINTIDIR)
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın