> Forum > ๑۩۞۩๑ Fotoğraf & Resim Paylaşım Dunyası ๑۩۞۩๑ > Resimler > Resimli Konular > Koşmaları yarım kalan küheylan
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Koşmaları yarım kalan küheylan  (Okunma Sayısı 744 defa)
11 Temmuz 2010, 18:20:55
Eflaki
Gökte oturan melek
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.997


« : 11 Temmuz 2010, 18:20:55 »






Koşmaları yarım kalan küheylan, dualarımız senin için…


Onunla ilk kez bir hastane koridorunda karşılaşmıştım. Bir sedye üzerinde yatıyordu. Göz göze geldik… Derinlerden, çok derinlerden baktı. O bakışlar, bedenimi acıyla yontmaya başladı. İçimde bir yanardağ harekete geçti. Yüreğimin yamaçlarında tutuşan dallardan yaralı bir kuş kanadını çırparak uçtu. Anadolu’ya sığmayan küheylan öylece yatıyordu.

Hastane görevlileri, onu sedye üzerinde alıp götürdüler. Ben koridorda öylece kalakaldım.

Yunus Öğretmen…

Orta boylu, dolgun yanaklı, saçları ipek gibi ışıltılı bu genç öğretmen, mesleğinin ve ömrünün en güzel baharındaydı. Yüreği sevgi dolu bu gencecik öğretmeni bir ağabey, bir kardeş gibi severdi öğrencileri. Ankara’da özel bir dershanede çalışıyordu ama gönlü gurbetlerdeydi. Gurbette görev yapan öğretmenleri her gördüğünde; “Bunlar özel seçilmişler, ben böyle olamam” diye düşünürdü. Bir gün “Kuzey Irak’ta fizik öğretmenine ihtiyaç var” dediklerinde çocuklar gibi sevinmişti. “Önden Giden Atlılar”ın arasına karışacaktı. Eşi de öğretmendi. Kelebekler gibi kanatlanacaklardı kan ve barut kokan topraklara.

Çok sevinmişlerdi.

Babası, “Oğlum siz Allah rızası için gidiyorsunuz, ben engel olamam” dese de, annesi gitmesine razı değildi.

Hemen her anne gibi; “Neden sen, başkası gitse olmaz mı? Oralar çok tehlikeli.” sitem eder.

Yunus Öğretmenin ağzından “Korkma ana bir şey olmaz; bizim başımıza gelebilecek en kötü şey trafik kazasıdır.” diye bir söz çıkıverir.

Annesi küsüp sitemlerine devam ettikçe; “Anneciğim! Oralarda 1994′den beri arkadaşlar var, hiçbir şey olmuyor.” diyerek ona güven telkin etmeye çalışır.

Oysa Yunus Öğretmene göre muhacir, mavi gökler ülkesi Moğolistan topraklarında kalan Adem Öğretmen gibi olmalıdır.

Ya da Hint Okyanusu’ndan esen iyot kokulu rüzgârların, Tanzanya’daki okulun bahçesindeki kabrini okşadığı Hakan Usta gibi…

Dönüşü olmayan gurbetleri vatan kılmalıdır yiğit.

2006 yılının Ramazanı…

Sahura kalkacak evlatlarını şefkatli bir ana gibi sabaha kadar bekleyen gufrana bürülü geceler kapıdadır.

Irak iller için yola düşme vaktidir…

Bir yiğit için “Men giderem ırağa” deme vaktidir.

Ya da Yunus Öğretmen için ayrılık vaktidir… Annesinin yüreğinde ateşler yanıyordur. Babası son ana kadar metin görünür. Fakat o da içten içe eriyordur.

Oğlu; “Babacığım! Allaha ısmarladık” dediğinde, o koca adam koyuverir kendini sarsıla sarsıla ağlamaya başlar ve şoka girer.

Babalar ateşe düşen bir kütük gibidir, hep içten içe yanarlar ama kimse fark etmez… Kolay kolay yıkılmazlar ama bir yıkılınca da kimse kaldıramaz onları.

Yunus Öğretmen, eşi ve çocukları ile birlikte; sevenlerinin gözyaşları arasında ayrılır Bursa’dan.

Zorlu bir günün ardından ilk oruçlarını sınıra yakın bir yerleşim yeri olan Zaho’da açarlar.

Artık, kan kokan, barut kokan, petrol kokan topraklardadırlar…

Buralar, babasının öğretmenlik yaptığı Güney Doğu’ya ne kadar da benziyordu. Çocukluğunun geçtiği Yedipınar Köyü gelir aklına.

Annesinin, elbiseleri elinde yıkadığı, kömür ütüsü ile ütülediği o yoksul köy…

Elektrik yoktu. Suyu da uzaklardan getiriyorlardı. Evin etrafında sürü ve çoban seslerinin hiç eksik olmadığı o köyü ne kadar da sevmişti. Ne çabukta geçip gidivermişti o güzelim günler…

Güney Doğu gibi, buraların da yolları tehlikeliydi. Onun için gece bırakmadılar Yunus Öğretmenleri. Ölüm, geceleri daha bir pusu kurardı ıssız yollarda.

Zaho’da bir esnafın evinde kaldılar.

Ertesi gün, kiraladıkları bir taksiyle dağ yollarından Erbil’e ulaştılar Işık Süvarileri’nin arasına karıştılar. Ramazan, gurbetteki gönüllere, suya düşen ay ışığı gibi düşmüştü. Yoksul evler ve solgun yüzlerde Ramazan sevinci vardı.

Daha Ramazan’ın ilk günü başlayan koşuşturmaca bayrama kadar sürmüştü.

Gurbette buruk olurdu bayramlar. Anne babaları geldi akıllarına. Annesi kim bilir nasıl gözyaşı döküyordur şimdi. Babası tenhalarda hıçkıran çiçekler gibidir. İlk gün gurbetteki arkadaşlarıyla bayramlaştılar.

Hanımların hazırladıkları kahvaltılıkları hep birlikte yediler.

Bayramın dördüncü günü Süleymaniye’deki öğretmen arkadaşlarını ziyaret etmek için üç arkadaş sabah erkenden düştüler yola. Kerkük’ten Kenan Bey’i de alacaklardı.

Arabanın içinde yarınları konuştular. Beş yıllık bir plan yapmaları gerektiğini, çok koşmaları gerektiğini…

Dışarıda sonbahar sarı fırçasını her bir nesne üzerinde acımasızca gezdirse de, yüreği bölünmüş bu onurlu insanlara hizmet etmenin sevinci bir tatlı bahar esintisi gibi doldurur yüreklerini.

Gece yağmur yağmıştı.

Yunus Öğretmen, ıslak yollardan geçerken içinde sağanaklaşan yağmurun coşkulu sesini duyar.

Kendinden çok önceleri buralara gelmiş olan arkadaşlarının fedakarlıklarını duydukça daha bir coşuyor, onların koşmalarına yetişmeye çalışıyordu.

Savaşın ayak seslerinin duyulduğu günlerde bile kahraman arkadaşları buraları bırakıp gitmemişlerdi. Artçı bölük askerleri gibi canları bahasına beklemişlerdi okullarını.

Türkiye’den yardım gelemediği için kirasını ödeyemedikleri evlerini boşaltarak, hanımlarını ve çocuklarını Türkiye’ye göndermek zorunda kalmışlar, kendileri de okulların sığınaklarına sığınmışlardı.

Hiçbir şey candan öte olamazdı. Bazı veliler ve öğrenciler de gelerek;

“Madem siz bırakıp gitmiyorsunuz öyleyse biz de sizinle kalacağız” diyerek sığınakta günlerce onlarla birlikte kalmışlar, bu da ayrı bir berekete vesile olmuş; o güne kadar;

“Siz Türkiye’nin ajansınız” diye düşünenler, gelip özür dilemişlerdi. Böylece o zorlu günler bir nevi samimiyet testi olmuştu.

Çocuklarına süt alacak para bulamadıkları zamanlar bile şikayetçi olmamışlardı. Yerli aileler şehirleri terk edip köylerde yaşayan yakınlarına ya da daha güvenli yerlere gitmişlerdi.

Bir gün bir kız öğrencinin; “Siz burada dururken biz nasıl gideriz” diye ağlayışını hiç unutamamışlar.

O zor günlerde, kahraman askerlerimizin sık sık okula gelerek bir ihtiyaçları olup olmadığını sormaları öğretmenlerimize büyük moral olmuş.

Hele bir arkadaşının sözleri çok derinden etkilemiş onu: “2002 yılında Süleymaniye’ye tayinim çıkmıştı. Savaş başladı başlamak üzereydi. Çocuklarımın biri üç aylık diğeri üç yaşındaydı. Süleymaniye’ye girdiğimizde şehirde korkunç bir uğultu vardı. Pencereler, kimyasal silahlara karşı koli bandıyla naylon kaplanmıştı. Hiçbir evde cam yoktu. Yine de geri dönmeyi düşünmedik, olsun dedik, gerekirse ölürüz”

* * *

Yunus Öğretmen, arabanın açık penceresinden güz rüzgarlarına bırakır ipek saçlarını. Sağda solda su içen develeri andıran petrol kuyularını hızla geçmektedirler.

Yangınların arasında bir gül gibi pörsümüş olan Kerkük’e çok yakındırlar. Hüzünlü Kerkük türküleri yükselir, kan kokan topraklardan.

Gün Gördüm, Günler Gördüm
Seni Gördüm Şad’oldum.

Bir anda, yol kenarında duran arabaları görürler. Yavaşlarlar…

Yine de yolun ortasına fırlatılmış büyük bir lastik parçasından kurtulamazlar. Yunus Öğretmen, “nasıl bir şeyin üzerinden geçtik” diye aynadan arkaya bakarken bir anda karşıdan gelen bir araçla karşı karşıya kalır. Kurtarmak için arabayı kırarsa da, çok geçtir. Araba çok kötü savrulur. Yunus Öğretmen, camdan dışarı fırlar. Beli çok kötü çarpar sert zemine…

Nefes alamaz.

Kulaklarında acayip uğultular… Ecelin kapısını çaldığını anlar.

Kelime-i şahadet getirmeye başladığında, bir anda nefesi geri gelir. Arkadaşları arabanın arka koltuğuna, bacaklarını bükerek yerleştirirler. Fakat o bacaklarının büküldüğünü hissetmez…

Önce Kerkük’e oradan da Erbil’e götürürler. Vakit geçtikçe ağrılar, vücudunun her tarafından saldırıya geçer. Yeterli tıbbi cihaz olmadığı için hanımı ve çocuklarıyla birlikte ilk uçakla İstanbul’a getirilir…

* * *

Onu hastane koridorunda ilk gördüğümde sedye üzerinde öylece yatıyordu. Göz göze geldik…

Derinlerden, çok derinlerden baktı. O bakışlar, bedenimi acıyla yontmaya başladı. İçimde bir yanardağ yeniden harekete geçti. Yüreğimin yamaçlarında tutuşan dallardan yaralı bir kuş kanadını çırparak uçtu. Anadolu’ya sığmayan küheylan öylece yatıyordu.

Hastane görevlileri, onu sedye üzerinde alıp götürdüler. Ben koridorda öylece kalakaldım.

O şimdi Bursa’daki bir özel okulda… >Tekerlekli sandalye ile dolanıp duruyor; çok sevdiği öğrencilerinin arasında… Bazen yazışıyoruz kendisiyle; “Rüyalarımda kendimi hep koşarken görüyorum, ayağa kalkar kalkmaz Kuzey Irak’ta yarım kalan sevdama geri döneceğim” diyor.

Koşmaları yarım kalan küheylan, dualarımız senin için…

Harun Tokak-Yeni Şafak

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Koşmaları yarım kalan küheylan
« Posted on: 29 Mart 2024, 02:47:58 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Koşmaları yarım kalan küheylan rüya tabiri,Koşmaları yarım kalan küheylan mekke canlı, Koşmaları yarım kalan küheylan kabe canlı yayın, Koşmaları yarım kalan küheylan Üç boyutlu kuran oku Koşmaları yarım kalan küheylan kuran ı kerim, Koşmaları yarım kalan küheylan peygamber kıssaları,Koşmaları yarım kalan küheylan ilitam ders soruları, Koşmaları yarım kalan küheylanönlisans arapça,
Logged
11 Ekim 2012, 14:55:47
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 11 Ekim 2012, 14:55:47 »



      Küheylanların özelliğidir,yüreği çatlayana kadar koşmak..Rabbim sayılarını arttırsın..Aşklarını ,şevkelerini de inşaallah..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes