๑۩۞۩๑ Fotoğraf & Resim Paylaşım Dunyası ๑۩۞۩๑ => Resimli Konular => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 03 Ocak 2011, 15:54:40



Konu Başlığı: Konuşmak
Gönderen: Eflaki üzerinde 03 Ocak 2011, 15:54:40
Konuşmak

(http://minikkelebek.files.wordpress.com/2010/12/konuc59fmak.jpg?w=325&h=379)

İşte tartışılan da budur… ama nasıl konuşmak?

“Nadan ile sohbet güçtür bilene, çünkü nadan ne gelirse söyler diline.”

“Nadan” kelimesini “dangalak” yapalım. Yada “hödük”. Ve tekrar edelim cümleyi?

Bunlardan bir kaçını, karşılıklı konuşalım isterseniz…

“Bana benden olur, her ne olursa, başım rahat eder, dilim durursa.”

Durmaz efendi durmaz, senin dilin durmaz, ne senin başın rahat eder, nede milletin başı…

“Bana benden olur, her ne olursa”, demişsin ya, nafile! Olan sadece sana olsa, düğün, dernek… Olan bizede oluyor…

“Söz bilirsen, söz söyle, sözünden ibret alsınlar. Söz bilmezsen sükût eyle, bari seni adamdan sansınlar.”

Adamın derdi, adamdan sayılmak değil ki… onun derdi ortalığı karıştırmak!

“Dost yüzünden, düşman gözünden, deli sözünden belli olur.”

Belli sadece deli mi?..

“Yalancıda vefa olmaz, nede ar. En iyisi mi, ne semtine uğra, nede yanına var.”

Dinleyen kim, tuzu, biberi alan koşuyor…

“Alimle sohbet et, alırsın mertebe. Cahille sohbet et, dönersin merkebe.”

Her halde her önümüze gelene “eşek” dememizin, onunla da yetinmeyip “eşek oğlu eşek” dememizin sebebi bu olsa gerek?

“Doğru söylerim halk razı değil, yanlış söylerim Hak razı değil.”

Peki ne yapmalı?

Halk’tan mı vazgeçelim, Hak’tan mi vazgeçelim?

Şu Demokrasi maceramızın düğümü de bu olsa gerek…

Bunu da çözemedik gitti…

“Dost sanma şanlı vaktinde dost olanı. Dost bil gamlı vaktinde elinden tutanı.”

İşte bunu da kimse anlamadı ve anlatamadı…

“Dünya malı elde iken, hep düşmanlar dost olur. Elde birşey kalmayınca, dostlar bile düşman olur.”

Onun için ne yapmalı? Dostu düşmanı iyi ayırmalı. Ama insan oğlu bu, kavun değil ki dibini koklayıp anlayasın…

Bir bakarsın, adamın her şeyi var. Parası var, pulu var, malı var, mülkü var, üstelik cebinde de diploması var… Yeterli mi – yeterli…

“Tahsil cehaleti götürür, eşeklik bâki kalır” lafı boşuna mi söylenmiş? Adamın gözünü hırs bürümüş, dünya sanki onun! Başkasına ne hak var, ne hukuk… Hep keser gibi, hep rende gibi. Peki nedir çaresi?

“Ne keser gibi ol, hep bana, hep bana. Ne rende gibi ol, hep sana, hep sana. Olursan testere gibi ol, bir sana, bir bana.”

Yapma kardeşim, etme kardeşim, bu işin sonu fena kardeşim… Dinlemez ki!

“Kula bela gelmez, Hak yazmayınca. Hak bela vermez, kul azmayınca.”

‘Ne yapayım, benim kaderim bu. Allah’ın dediği olur…’

‘Alnımın kara yazısı bu, kader utansın.’

Boş laftır bunlar! Dolusu su; Hâşâ, kuluna zülm etmez Hüdası. Herkesin çektigi, kendi cezası.

Adam var, ciğeri beş para etmez. Ama gel gör ki, bir eli yağda, bir eli balda…

“Bak zamana, zamana. Karga vurdu sahana. Eşekler, arpadan bıktı. Küheylan hasret samana.”

Buna isyan etmez misiniz?

Ne günlere kaldık demez misiniz?

Dersiniz elbet!

“Nerden neye kaldık, ey gazi hünkar. Eşek dizhar oldu, katır mühürdar.”

İyi güzel de, hepsi hoş da, ne yapacağız?

Biraz zor ama… Yapmaya, uymaya calışacağız.

“Geçme namert köprüsünden, koy götürsün sel seni. Yatma tilki gölgesinde, koy yesin aslan seni.”

Dahası da var…

“Kimse ölmüş yok cihanda, ey gönül aç olmadan. İyidir aç olmak, namerde muhtaç olmaktan.”

O halde ne yapmalı?

“Ne bizden rüku, ne sizden kıyam. Selam aleyküm, aleyküm selam.” deyip, kenara mı çekilmeli? Adam olana da o yakışmaz!

En iyisi mi?

“Ey gönül, bir can için her cana mihnet eyleme. Ziyneti dünya için SULTANA bile!”


Cafer Yalnızyaşar