๑۩۞۩๑ Fotoğraf & Resim Paylaşım Dunyası ๑۩۞۩๑ => Resimli Konular => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 21 Eylül 2010, 10:33:00



Konu Başlığı: Elinle ortadan ikiye bölebilirsin yaşamı
Gönderen: Eflaki üzerinde 21 Eylül 2010, 10:33:00
Elinle ortadan ikiye bölebilirsin yaşamı

(http://img03.blogcu.com/images/s/i/m/simuzer60/page_1239535564.jpg)

O kadar da karışık değil işler sevgili zamane... Dört işlemden daha azına ihtiyacın var yaşamı anlamak için. Elinle ortadan ikiye bölebilirsin yaşamı. Bir tarafa “elinde olan”ları koy; yani sahip olduklarını. Diğer tarafa “elinde olmayan”ları; sahibi olamadıklarını.
“Elde ettikleri”ni “elinde tutmak” için kalbini yoruyorsun, terliyorsun, kapıları kilitliyorsun, ıssız sokaklardan uzak duruyorsun, cebini boşaltıyorsun. Elden çıkardıklarını kendinden uzak tutmak için çöp torbaları dolduruyorsun.

Yaşama dair söylenen onca karmaşık sözleri unut ve yalnızca bunu hatırla: Elinle ikiye bölebilirsin her sahneyi. Vazgeçemediklerinden vazgeçtiklerine doğru dağılarak, çözülerek, seyrelerek, eskiyerek akar hayat. El üstünde tuttuklarını elden çıkarılası şeyler eyler akreple yelkovanın birbirine dolanışı. Öylesine usulca, öylesine suskunca akar ki zaman nehri; bir de bakarsın ki elden çıkarılmışlar denizine dökülmüş sevdiklerin. Öylesine sinsice, öylesine hissettirmeden yanar ki zamanın kızgın koru, sonunda anlarsın ki üzerine titrediklerinin küllerini bile yakmış saydam alevler.

“Elinde avucunda olan”dan ibarettir mülkiyetin. Senin adına kayıtlı, senin adına çoğalan kabarık rakamlar olsa da, sen “elinin yetiştiği yer”de yaşarsın, elinde olanları tadarsın. Seni çoğaltmıyor banknotların üzerindeki rakamlar! Seni yeni/den var kılmıyor senin adına çoğalanlar. Vitrinler sana alamayacağın/alamayacağını anlayacağın/almak için çırpınacağın/alamadım diye yakınacağın/alsan da daha yenisine tav olacağın/aldığını da yenisi çıkar çıkmaz aşağılayacağın parıltılar sunuyor.

Hesap basit sevgili zamane!
 
Elinle ikiye bölebilirsin zamanı.

Dün “elden gitti”. Yarın “ele geçmedi”. Elde var bugün. Elden giden ile elde olmayan arasındasın bugün. Elde olan elden gidiyor. Elden giden bir daha ele geçmiyor. Elin de elindekiler de zamanın nehrinde akıyor, eriyor, bitiyor, tükeniyor, azalıyor. Sor kendine: Elinde kalacak mı elindekiler? Ve sonra: Elindekiler kalsa ellerin kalacak mı?

Gülüp geçmelisin ürünleri üzerine “genç” etiketi yapıştırıp seni tüketmeye çağıranların iltifatlarına. Aslında seni hesaba katmıyorlar. Billboardlara sarkan hayaller, posterlere taşan yüzler, seni cebindeki kâğıtlar üzerinden hesaplıyor. Seni yeni yeni tasarladıkları görüntülerin kafesine tıkmaya çalışıyorlar. Saçın böyle parlarsa, daha mutlusun. Falanca model cep telefonuyla görünürsen, daha önemli sayılırsın. Ayakkabının üzerinde şu logo olursa, ayrıcalıklısın. Şu ünlü gibi giyinirsen, pek akıllısın!

Görünmeye özendiriyorlar seni. Sadece görünmeye. Göründüğün kadar önemli olduğunu fısıldıyorlar kulağına. Varlığını görüntünün sığlığına sığdırmaya çalışıyorlar. Görüntü özne yapmıyor seni; başkalarının bakışına nesne yapıyor, o kadar. Başkalarının önemsemesi kadar var olmaya başlıyorsun böylece. Sığ ve kaygısız, vefasız ve güvensiz bakışların ucunda sürükleniyorsun. Başkaları ölçüp biçiyor varlığını. Başkalarının gözünden düşüp düşmemeye göre ayar ediyorsun kalbini. Başkalarının gözlerine gömüyorsun kendini!

Bak, nasıl da koşturuyorlar seni. Önce elinde olmayanlara özendiriyorlar seni. Özendiğini elde ettin diyelim. Çok geçmeden, elinde olandan tiksinmeni istiyorlar. Yenisine acıktırıyor seni. Seni takmıyorlar aslında. Seni, yani senin mutluluğunu. Öyle olsaydı; elindeki ne güzel derlerdi sana. N’olur, kal böyle, bak nasıl da güzelleştirdik seni, deyip kenara çekilirlerdi. Nasıl da mutlu ettik seni, derlerdi. Sevindirdik seni, seni sevindirmekle biz de sevindik, derlerdi. Pırıl pırıl olurdu gözlerinin içi. Seni yeniden “elde edilecek”lerin peşine düşürmezlerdi. Hazır, mutlu olmuşken, yeni bir gereksinim açlığı ile doymuşluğunu paramparça etmezlerdi. Hayalîndekine henüz kavuşmuşken, önüne yeni bir hayal kırıklığı koymaktan çekinirlerdi. İncitmekten korkarlardı huzurunun incecik kanatlarını.

Şimdi dur ve yeniden yap hesabını:

Bir tarafa “elinde olan”ı koy; yani sahip olduklarını. Bir tarafa “elinde olmayan”ı; sahip olmadıklarını. İkisi arasında koşturuyorlar seni. Sahip olamadıkların listesinin sonunda “şimdi bütüne ulaştın” notu yok. Bırak “sandukadaki şeytan masalını” “eşikte bekle/yen menzil taa içinde”… Hepsi bu!..  



Senai Demirci

(http://img03.blogcu.com/images/s/i/m/simuzer60/page_1239148515.jpg)