๑۩۞۩๑ Fotoğraf & Resim Paylaşım Dunyası ๑۩۞۩๑ => Resimli Konular => Konuyu başlatan: Eflaki üzerinde 24 Eylül 2010, 21:20:39



Konu Başlığı: Anlama yaklaşmak
Gönderen: Eflaki üzerinde 24 Eylül 2010, 21:20:39
Anlama yaklaşmak

(http://minikkelebek.files.wordpress.com/2008/10/e2809canlama-yaklasmake2809d.jpg?w=449&h=292)

Sudaki balığın suyu idrakinin, ancak “sudan çıkmış balık” olunca ortaya çıkması gibi halimiz. Sıradan gelen, kolayca ulaşabildiğimiz onca nimetin kıymetini ancak kaybettiğimizde anlıyoruz. İç huzurumuz da öyle. Rabbimiz her daim rahmetiyle nazar etmese, şu dünyanın ağırlığına tahammül etmek imkansız.

Özellikle dünyanın dar geldiği anları yaşarken daha iyi anlarız bunu. Kalplerimize yerleştirilmiş “sekine” olmasa ne bu geceden sabahı, ne yaşarken ölümü beklemeye güç yetirebiliriz. Hatta sevindiğimiz bir haber alınca ya da yüreğimiz kıpır kıpır olunca bile, bir sure sonra durulmasını arzu ederiz. Kuş gibi çırpınan bir yürek yorar insanı.

Çok sevdiğim bir yakınım var. Hasta. Hem hastalığı, hem kullandığı ilaçların yan etkileri nedeniyle hemen hemen bütün gün ve en çok da geceleri tarifsiz bir iç sıkıntısıyla yaşıyor. Hatta bu dünyadan çekip gitmeyi arzu edecek kadar. Geçenlerde yüreğimin sıkıştığı bir an, onu hatırladım. Bu halde günler geçirmenin ne ağır bir imtihan olduğunu düşündüm. Kayalara vuran hırçın dalgalar gibi, yüreğimize her dakika çarpan kesik nefeslerin, yolunu bulup ciğerlerimize ulaşmadan öylece sıkışıp kalması.

Aslında “içim sıkılıyor” diyenlerin sayısı şimdilerde ne kadar da çok. Can sıkıntısı değil kastettiğim. Canınız sıkılınca seçenekleriniz vardır. Doğru seçeneği bulunca canınızın sıkıntısı geçer. Can sıkıntısı korkutmaz. İç sıkıntısı korkutur. Zamanın durduğunu ve içinde bulunduğunuz bu halden hiç kurtulamayacakmış vehminin etrafınızı sardığını hissedersiniz.

İnsan, yıllar geçtikçe, imtihanlar çeşitlendikçe, şartlar değiştikçe daha önce farketmediği yepyeni şeyleri farkediyor. Hele belli bir yaştan sonra, dış dünyada olup bitenlerin değil de, gerçekte iç aleminizde olanların hayatınız için önemini anlıyorsunuz. Çoğalan meşguliyetler, hızla geçen günler, koşmak zorunda bırakan tüm dayatmalar, eninde sonunda içte, iç dünyamızda bıraktığı derin izlerden ibaret oluyor. Yaşanan yaşanıyor, geride acı ya da değil, bir iz bırakıyor. Ve biz, o izleri sürerek, kendimizi anlamaya çalışıyoruz.

Kimbilir, belki de İsmet Özel’in bir zamanlar dediği gibi, “ben” dediğimiz şeyin yerini tesbitte karşılaştığımız zorluk “anlam”a yaklaştığımızın bir işaretidir.


Derya Güney