> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Reşahat > Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları  (Okunma Sayısı 912 defa)
08 Ocak 2010, 16:44:53
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 08 Ocak 2010, 16:44:53 »



HOCA UBEYDULLAH HAZRETLERİNİN OLGUNLUK ÇAĞLARI

Kendileri anlatıyor :

- Mirza Şahruh zamanında Heri´deydim. Para adına bir habbem bile yoktu. Başımda bir tülbentim vardı ki, parça parçay­dı. Bir parçasını düğümlesem öbürü parçalanır ve sarkardı. Bir gün pazar yerinden geçerken bir dilenci benden bir şey istedi. Pa­ram yok ki, vereyim. Bir ahçının önüne geldim, tülbentimi ba­şımdan çıkardım ve dedim : «Bu tülbent eskidir ama temizdir. Kap kaçak yıkandıkça kurutmaya ve silmeğe yarar. Şunu al da şu fakire bir kap yemek ver!» Ahçı fakiri doyurduktan sonra bü­yük, bir edeple tülbenti önüme koydu. Fakat ben kabul etmedim ve çıkıp gittim.

Kendileri anlatıyor:

- Çok kişiye hizmetler ederdim. Hiç bir şeyim yoktu. Ne atım, ne merkebim... Yılda bir kaftan değiştirirdim ki, pamukla­rı :dökülürdü. Her üç yılda bir kürk ve bir hırkayla yetinirdim.

- Yoğurdun, sahrada kıymeti olmaz, diye cevap veriyor­lar. Kimse buralarda para ile yoğurt almaz. Lütfen kabul buyu­run!

- Biz zerre bile kabul edemeyiz!

Ve hizmetçilerinden birine işaret edip yoğurda bir Şahruh altını verdiriyorlar. Yoğurdu evvelâ kendileri tadıyor, sonra da piyade ve süvari bütün yakınları... Ve yola revan oluyorlar.

Hoca hazretleri yirmi iki yaşlarındayken dayıları Hoca ibra­him, kendilerini Taşkend´ten ilim tahsili için Semerkant´a gönde­riyor. Hoca hazretlerinin bâtını oluşları zahirî tahsile mâni olu­yor. Bu yüzden «Hâcegân» azizlerinin sohbetlerine can atıyorlar ve iki yıl müddetle Mâveraünnehr ulularının meclislerini dolaşı­yorlar.

Yirmi dört yaşında Herat´a gitmişler... Beş yıl kadar da Herat şeyhleriyle sohbet edip yirmi dokuz yaşlarında aslî vatanları­na dönüyorlar. Ondan sonra helâl rızk elde etmek için ziraat işle­ri yapıyorlar ve bir adamla ortaklaşa iş görüyorlar. Az zamanda Allah, mahsullerine Öyle bereket veriyor ki, idaresinden âciz ka­lıp yerlerine vekil tayin ediyorlar.

Hoca hazretlerinin mal ve mülkleri o kadar artıyor ki, hesap dairesini taşıracak hâle geliyor. 

«Reşahat» sahibi :

- Bu fakir, Hoca hazretlerinin devlet eşiklerine ikinci defa yüz sürdüğü vakit, vekillerinden biri, tarlalarının 1300 den fazla olduğunu haber verdi. O günlerde daha nice tarla satın almakta idiler. Tarlalarından «Cuyibâr» ismini taşıyan yalnız bir tanesin­de 3000 ırgat çalışırdı.

Kendileri anlatıyor :

- Ben, her yıl sultan Ahmet Mirza, divanına tarlalarımın mahsulüne ait yüz binlerce batman öşür veririm.

Hoca hazretlerinin ambarlarına konulan mahsul, anbardan her çıkarılışında, konulduğu zamanki miktarından fazla geliyor. Bu harikayı görenlerse Hoca hazretlerine rabıtalarını büsbütün kuvvetlendiriyorlar.

Kendileri de bu mevzuda diyorlar ki :

- Bizim malımız fukara içindir. Bunca malın hassası işte bu noktadandır.

Hoca hazretlerinin kemâl yolunda başlangıçlarından niha­yetlerine kadar, tanıdıklarına ve tanımadıklarına, dostlarına ve düşmanlarına yardım ve şefkatleri sınır kabul etmez derecede büyüktü. Ayırt etmeden herkese hizmetleri dillere destandı.

Buyuruyorlar ki:

- Semerkant´ta Mevlânâ Kutbüddin medresesinde bulunan iki üç hastanın hizmetini üzerime almıştım. Marazları arttığın­dan yataklarını murdar ederlerdi. Ben onları elimle yıkayıp, ça­maşırlarını elimle giydirirdim. Bu hizmetim sık sık olduğu için hastalıkları bana da bulaştı. Ben de yatağa düştüm. Bu hâlimle bile birkaç desti su getirtip hastaların kirlerini yine ben yıkama­ya devam ettim. 

Kendileri anlatıyor:

- Heri´deyken sabahlan hamama gider ve Müslümanlara hamamda hizmet ederdim. Hizmette, iyi veya kötü, beyaz veya siyah, kuvvetli veya zayıf, fark gözetmezdim. Hizmetime karşılık bana ücret vermeğe kalkışan olmasın diye de sıvışırdım. Hamam­da bu türlü hizmetleri çok ettiğimden hamam harareti sebebiyle bünyem ve sıhhatim zedelenmiştir. Bu yüzdendir ki, şimdi hama­ma asla rağbetim yoktur.

Kendileri anlatıyor :

- Hâcegân tarikatında vaktin icabı neyse ona göre davranılır. Zikir ve murakabe, ancak müslümanlara hizmet edecek bir mevzu olmadığı zaman tatbik edilebilir. Gönül almaya vesile ola­cak bir hizmet, zikir ve murakabeden önce gelir. Bazıları zanne­derler ki, nafile ibadetlerle uğraşmak hizmetten üstündür. Halbuki gönül feyzi, hizmet mahsulüdür. Hoca Bahaeddin Nakşibend ve bağlıları eğer kimsenin hizmetini kabul etmemişlerse, bu, hiz­met ve tevazuu tercih etmelerindendir. ihsan ediciyi sevmek za­ruridir ve muhabbet miktarınca alâka dahi tabiidir. Bu yolun bağliları kendilerine halkın menfaatine vermişler ve mukabilin­de hiç bir şey beklememeği şiar edinmişlerdir.

Kendileri anlatıyor:

- Ben bu yolu tasavvuf kitaplarından değil, halka hizmet­ten elde ettim. Herkesi bir yoldan götürürler. Bizi hizmet yolun­dan götürdüler. Hayr umduğum herkese hizmet ederim.

Hoca hazretleri tenhada ve kalabalıkta zahirî ve bâtınî ede­be son haddiyle riayet ederlerdi. «Reşahat»  sahibi:

- Bu fakir, hoca hazretlerinin gece ve gündüz hizmetlerine devam ederken, ilk defasında dört ve ikinci defasında sekiz ay, bir defa bile esnediklerine şahit olmadım, öksürük veya benzeri sebeplerle de ağızlarından bir şey çıkardıklarını görmedim. Sümkürdüklerini de görmedim. Halk huzurunda veya yalnızlıkta bir defa bile bağdaş kurarak oturduklarını görmedim. Hizmetlerinde otuz beş yıl kalan Mevlânâ Ebu Said de, Hoca hazretlerinin, üzüm elma, armut vesaire kabuklarını ağızlarından çıkardıklarını görmediğini söyler. Görenlere nefret ve kerahet hissi verecek, hiç bir şeyin kendilerinde görülmediğini, bütün yakınları doğrulamıştır.

Büyüklerden biri bütün bir geceyi Hoca hazretlerinin huzu­runda ihya ediyor. Hayret ve dehşetle görüyor ki, iki dizi üstün­de oturan Ubeydullah Taşkendî hazretleri bütün bir gece kımıl­damadan bu vaziyette kalıyorlar ve kendilerinden nebatî mânada ve mazur olunacak mikyasta en küçük hareket görülmüyor. Hal­buki meclislerinde bulunan gençler, kuvvet ve tahammüllerine rağmen her saat dizlerini değiştirmektedir.

Hoca hazretlerinin, hizmetlerini görenler lütuf ve teveccüh­leri anlatılır gibi değildi. Meşakkati kendileri yüklenip yakınları­nın rahatını kendi istirahatlerine takdim ederlerdi.

Bir yolculuklarında bir dağ eteğinde gecelemek lâzım geli­yor ve çadırlar kuruluyor. O anda müthiş bir yağmur. Ortalığı sel götürüyor. Yakınlarından bir kısmının çadırlarında barınamayacaklarını gören Hoca hazretleri, kendilerine tahsis ettikleri büyük ve sağlam çadıra bakıp onu temiz bulmadıklarını ve altı­na sığmamayacaklarını söylüyorlar ve oraya yakınlarının sığın­masını sağlıyorlar. Kendileri de bir kösede geceliyorlar. Yakınla­rı, Hoca hazretlerinin, öz rahatlarını müridleri hesabına feda et­tiklerini ancak ertesi sabah öğreniyorlar.

Bir kere de, sıcak havada tarlalarından birinde bulunan Ho­ca hazretleri, bağlılarının, kendilerine mahsus gölgelikten fayda­lanmak istemediklerini görünce, tarlayı teftiş etmek bahanesiyle atlarına binip akşam serinliğine kadar gözden kayboluyorlar ve gölgeliğe ihtiyaç kalmadığını gördükten sonra dönüyorlar. 

Kendileri anlatıyor :

- Dayım Hoca ibrahim hazretleri benim ilim tahsil etmem için ısrarla alâka gösterdiler ve beni Semerkant´a gönderdiler. Lâkin ilim tahsili için her davranışımda bana bir maraz musallat oldu. Marazın biri geçip ben tahsile devam ettikçe öbürü geliyor­du. Akıbet tahsile devam etmeğe kaadir olmadığımı anladım ve dayıma : «Beni hâlime bırakın! Bırakmazsanız bu gidişle helak olabilirim!» demeğe mecbur kaldım. Dayım özrümü kabul etti ve beni tarîkat yönünde serbest bıraktı. Ben bu arada bir kere daha tahsile cehdettimse de müthiş bir göz ağrısına uğradım ve bu hâ­lin kırk beş gün sürdüğünü gördüm. Nihayet tahsil dâvasından tamamiyle vaz geçtim ve kurtuldum.

Semerkant âlimlerinden Hoca Fazlullah :

- Biz Hoca hazretlerinin bâtın kemâllerini anlayamayız. Şu kadar biliriz ki, kendileri, zahirî ilimlerden çok az okumuşlardır. Böyleyken Beyzavî tefsirinden bize öyle sualler sormuşlardır ki, cevabında âciz kalmışızdır.

Mevlânâ Ali Tûsî isimli bir zahir âlimine diyorlar ki:

- Sizin yanınızda bizim konuşmamız edep hatası olur. Siz söyleyin, biz dinleyelim!.

Ve Mevlânâ´dan şu cevabı alıyor :

- Feyiz kaynağından vasıtasız söz gelen bir huzurda, asıl bizim söylememiz edepsizliktir! 

Kendileri anlatıyor :

- Ömrümce, Seyyid Kaasım Tebrizî hazretlerinden ulu kimse görmedim. Zamanın şeyhlerinden gittiğim her fertten ba­na bir nisbet hâsıl oluyor, fakat bu nisbet tez geçiyordu. Yahut o nisbeti ben bırakıyordum. Fakat Seyyid hazretlerinden öyle bir tesir aldım ki, onu elden bırakmak mümkün değil... Huzurlarına her girişimde görürdüm ki, bütün kâinat, dairenin merkezi misali, onun etrafını dolanıyor ve onda yokluğa karışıyordu. Seyyid hazretleri Hoca Bahaeddin Nakşibend hazretlerinin meclislerinde bulunmuş ve nisbetlerini o yoldan almışlar... Anlaşıldığına göre «Hâcegân» yolundaydılar. Kendilerinin bir kapıcısı vardı ki, kim­se ondan izinsiz huzurlarına giremezdi. Kapıcılarına şöyle tenbih etmişlerdi : «Buraya ne zaman Türkistanlı bir genç gelirse ona mâni olma! Bırak, istediği zaman beni görsün!» Bu misilsiz tevec­cühlerine nail olmanın ş...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları
« Posted on: 24 Nisan 2024, 06:46:32 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları rüya tabiri,Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları mekke canlı, Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları kabe canlı yayın, Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları Üç boyutlu kuran oku Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları kuran ı kerim, Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları peygamber kıssaları,Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağları ilitam ders soruları, Hoca Ubeydullah Hz.'nin Olgunluk Çağlarıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes