> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Reşahat > Mevlana Abdurrahman Cami
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mevlana Abdurrahman Cami  (Okunma Sayısı 942 defa)
08 Ocak 2010, 10:24:10
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 08 Ocak 2010, 10:24:10 »



MEVLANA ABDURRAHMAN CAMİ

Lakabı İmadüddin, meşhuru Nureddin. Cam kasabasın­da 817 tarihinde dünyaya geldiler. Silsileleri, müctehitlerin bü­yüğü imam Muhammed Hazretlerine varır. İmam Muhammed. İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleriyle de akraba.

Küçük yaşta Herat´a geliyorlar ve orada Nizamiye medre­sesinde tahsile başlayıp henüz bulûğ çağına varmadan zekâlariyle hocalarını ve arkadaşlarını teşhir ediyorlar. Meseleleri öyle bir kavrayış ve kucaklayış ki, bir çok yerde hocalarını mat etmeğe kadar varıyor ve hocalarından birine şu sözü söyletiyor : «Semerkant bina edildi edileli bu Camî isimli civandan daha zeki ve kabiliyetli bir kimse görmedi!.» Semerkant´ta «Heyet - Astrono­mi» ilmine dalıyor ve zamanının âlimlerine parmak ısırtacak ha­rikalar gösteriyor. Bir gün şehre gelen bir heyet ilmi mütehas­sısının suallerine o türlü cevaplandırıyor ki, bu ilme bütün öm­rünü vermiş bulunan mütehassıs, nereden geldiği meçhul bilgi karşısında şaşırıp kalıyor ve tesellisini şu tefsirde buluyor : «An­ladım ki, bu âlemde, her şeyin üstünde kudsî bir nefes mevcut imiş...»

Bazıları da vaziyeti şöyle izah ediyor : «Mevlânâ Cami´de tecelli eden ilim. Hâcegân - Nakşi büyükleri yolunun ilme ilim. akla akıl katan feyzinden gelmektedir.» Gerçekten, Mevlânâ Ca­mî hazretlerindeki ilim, «kisbî» tabiriyle ifade edilen, çalışılarak, uğraşılarak elde edilen bir şey değil, «vehbî» dedikleri ruhanî bir feyiz eseri.

Diyorlar ki : Kimseden ders almadım ki, onun bana hükmettiğini, beni istilâsı ve fermanı altına aldığını görmüş olayım. Kendi öz anlayı­şımla bunların hepsine galib çıkardım. Kimsenin, benini üzerim­de, bir şey öğretmiş olma hakkı yoktur. Ben hakikatte kendi ba­bamın talebesiyim, başkasının değil...

Bir gün arkadaşlarından birkaçı onu yanlarına alıp zamanenın sultanı Mirza Şahruh´un vezirlerinden birinin huzuruna götürüyorlar. Gitmek istemediği halde yaka-paça sürüklenerek gö­türülen Mevlânâ Camî, kapıda bekletildiklerini görünce fena halde müteessir oluyor. Vezirle karşılaşılıp geri dönülürken de arka­daşlarına şöyle diyor : «Benim sizinle beraber olduğum iş bu noktaya kadardır ve burada biter. Bundan sonra beni, böyle ziyaretlerde yanınızda göremezsiniz!.» Ondan sonra Mevlânâ Camî´yi dünya ehli ve dünya makamı sahiplerinden hiç kimsenin kapısın­da gören olmamıştır. Hattâ Hocalarının bindiği atların sağrısın­dan giden talebelere de benzememiş, vakar ve haysiyetini üstün tutmuştur.

Yola girişinin başında güzel bir kıza tutuluyor. Kara sevda­ya benzer bir tutkunluk... Nihayet, gönlü bu işde çıkar yol bula­mayınca Herat´ı bırakıp Semerkant´a göç ediyor. Semerkant´da kendisini bâtınî kemâl yolunda kitaplara gömüyor. Fakat kalbin­deki alâka büsbütün düğümleniyor ve bir türlü çözülüp silinemiyor.

Bir gece, rüyasında Mevlânâ Alâeddin Kaşgarî Hazretleri... Rüyasında ona diyor ki : «Öyle bir yâra bağlan ki, bırakılmasın­da çare olmasın...» Bu rüya, Mevlânâ Camî Hazretlerini bir kar sırga gibi allak-bullak etmiştir. Ver elini. Horasan ve Herat.. Hu­zura çıkıyor ve teslim oluyor. Az zamanda öyle derecelere erişi­yor ki, görenler «Hâcegân yolu bu genci nasıl da kaptı ve tez za­manda ne yüksekliklere eriştirdi!» diye hayretlerini belirtiyorlar.

Mevlânâ Sadeddin Hazretleri Herat Camii avlusunda, na­mazlardan evvel ve sonra yakınlariyle sohbet ederlermiş. Mevlâ­nâ Camî ne zaman önlerinden geçse ona bakıp derlermiş ki : «Bu gençte görülmemiş bir istidat okuyorum. Ona âşkım... Onu avla­mak için bilmem ki, ne yapsam?.» Mevlânâ Hazretleri henüz hu­zura çıkmış değildir. Huzura çıktığı gün de Mevlânâ Sadeddin şöyle buyuruyor :

«İşte şimdi tuzağımıza bir şahin düştü!» Zahiri ilim yolun­dan gelen böyle bir dehânın, bütün elde ettiklerini feda edip, ba­şını manevî kemâl eşiğine koyması, müthiş söylentilere yol açı­yor. Söylenen söylenene : «Beş, yüz yıldır Horasan toprağının bir eşini yetiştiremediği bir ilim erini, Mevlânâ Sadeddin Kaşgarî, bir nazarda yolundan çevirdi ve kendi yoluna aldı!» Ve : «Dinde, resmî ilimlerden üstün bir kemâl yolu bulunabileceğine inana­mazdım; tâ ki, Mevlânâ Camî´ye kadar... Onun tasavvufa yöneli­şinden sonra inandım.»

Mevlânâ Camî, Mevlânâ Sadeddin Kaşgarî emriyle, başlan­gıçta, ağır rizayetlere, nefes çarpışmalarına katlanıyor. Halktan ve ortalarda görünmekten de tamamiyle kesiliyor. Ancak çilesini doldurduktan sonradır ki, halkla münasebete girişebiliyor. Fakat bu defa da başka bir hâl... Halkın konuştuğu dili unutmuş gibi­dir. Hemen hemen kimseyle arasında müşterek mefhum kalma­mış gibi bir şey... öyle bir âlemde uçmaktadır ki, oranın mücer­ret tecellileri önünde müşahhas lisan iflâsta, hattâ korkunç bir gaflet ifadesi içindedir. Ancak, iki ayrı şahsiyet hâlinde, birini kendisine, öbürünü halka verip nefsine cebretmek yoluyle onla­ra hitab edebiliyor. Daha sonra üzerine öyle bir keyfiyet biniyor ki, şuurunu kaybedecek gibi oluyor. Ne yaptığını bilmeden Kabe istikametinde yollara düşüyor ve bir menzilde duruyor. Orada, içine bir güneş düşüyor, şuuru aydınlanıyor ve hemen geri dönüp Mevlânâ Sadeddin Kaşgarî Hazretlerinin irşâd kucağına atılıyor. Mürşidinden aldığı telkinlerle bütün bu hâllerin «Hâcegân» yo­luna bağlı bir tasavvuf eseri olduğunu anlayan Mevlânâ Camî, yapıştığı velî eteğini bir daha bırakmıyor.

Mevlânâ Camî anlatıyor:

- Bu yola girdiğim ilk zamanlarda nur belirtileri gördüm. Mürşidim Mevlânâ Sadeddin´in gösterdiği yönden ayrılmadım o nura iltifat göstermedim. O nuru, saklı kalıncaya kadar nefyet­tim. Bilmek lâzımdır ki, nur, keşif ve keramet zuhuratına güven yoktur. Dervişe en üstün keramet, şeyhinin sohbetinde cezbeye erişip kendinden kurtulmaktır.

Mevlânâ Abdülgaffur anlatıyor :

- Mevlânâ Camî´ye sordum : «Bu taifeden kimine âlemler keşfolunur, kimine de gizli kalır. Hikmet nedir?» Dediler : «Yol iki türlüdür : Biri terbiye yoludur ki, sâlik ne suretle bu âleme inmişse yine aynı suretle ve aynı çizgi üzerinden aslına döner. Biri de hâs olan yoldur ki, «Hâcegân» yolu odur. Bu yola giren­lerin yönelişi, esere değil, müesseredir ve sadece Zat´a bağlıdır.» Mevlânâ Camî hazretlerinin mizaçları, eşyaya «İcmal - hülâsa» gözüyle bakmaktan ziyade «kesrette vahdet - çoklukta birlik» gö­rüşüne yakındı. Bu görüşe «tafsili müşahede - tafsilâtlı görüş» derler. Buyururlardı ki : «Kendimi ne zaman icmal mertebesine tutsam mağlûb olurum. Mürşidimiz Mevlânâ Sadeddin Hazretle­ri, icmalden tafsile az geçerlerdi. Bu yüzden de «istiğrak - ken­dinden geçiş»leri çok olurdu. Vahdet sırrı ve tevhit mânası bana öylesine galip gelmiştir ki, onu üzerimden atmaya kaadir ola­mam. Bu hususta benim asla iradem yoktur. Hiç bir şey bende bu mânanın önüne geçemez ve bu fikir, ruhumda, bütün fikir ve duyguların başında gelir.»

Mevlânâ Camî Hazretlerinin ilk rastladıkları büyük pîr ve mürşid, Hoca Muhammed Pârisâ Hazretleri... Mevlânâ Camî Haz­retleri ?ki tasavvufun en büyük eserlerinden biri olan «Nefahat»ı yazmışlardır? Kitabında Şeyh Muhammed Pârisâ´dan şöy­le bahseder :

- Hoca Muhammed Pârisâ Hazretleri 822 senesinde Hicaz seferi niyetiyle Şam´dan geçerlerken, pederim, yakınlarından bir kafile insanla kendilerini karşılamaya çıkmışlardı. Ben o zaman beş yaşımı henüz tamamlamamıştım. Babam beni akrabamızdan birinin omuzlarında beraberine almıştı. Beni Hoca Hazretlerinin huzuruna sürdüler. Hoca Hazretlerinin iltifat ve nevazişlerine na­il oldum. Bana bir çiçek hediye ettiler. O gün bugün 60 yıl geçti. Hâlâ nurlu yüzlerinin safası ve mübarek şekillerinin zevki gönlümdedir. Umarım ki, «Hâcegân» hanedanına bağlılığım ve sev­gim, beni dairelerine kabule ve aralarında haşr olunmamı temine vesile olur.

Çocukluğunda tanıdığı büyüklerden biri de Fahreddin Lâristânî´dir.

Molla Camî, «Nefahat» ında bu tanışmayı şöyle anlatır:

- Fahreddin Laristânî, ailemize ait bir saraya konmuşlar­dı. Beni kucaklarına oturtmuşlardı. Zekâ ve bilgimi anlamak için parmaklariyle havada «Ali» ve «Ömer» gibi isimleri işaretlemek­te ve okuyabilecek miyim diye yüzüme bakmaktaydılar. Ben, sa­dece bir parmak hareketinden ibaret bütün isimleri okumuş ve kendilerini hayretler içinde bırakmıştım. Henüz okuma çağında bile olmayan bir çocuktum. Fakat babam beni okumaya erken alıştırmıştı. Fahreddin Laristânî Hazretlerinin de güzellik ve za­rafeti beni büyülemişti. O gün bugün «Hâcegân» yolunun üstün kılavuzlarına muhabbet içimde yer etti. Allah beni, onların muhabbetiyle diriltsin. Onların muhabbetiyle can vereyim ve onla­rın dostları zümresinden olayım.

Tanıdıklarından biri de, Hoca Burhaneddin Ebunasr Pârisâ.. Bir gün Ebunasr Hazretlerinin meclisinde şu söz geçiyor :

«Füsus candır, Fütuhat ise gönül... (Muhiddin Arabî Hazret­lerinin iki meşhur eseri...) Füsusu anlayan ve yüksek bilen, Allah Resûl´ünün ruhaniyetlerine yaklaşmış ve O´na bağlılığını arttır­mış olur.»

Bir başka tanıdığı da Şeyh Bahaeddin Ömer... Bu Şeyh... umumiyetle istiğrak hâlinde kalır ve sık sık semaya bakardı. Melekleri gördüğü, seyrettiği, yahut düşündüğü sanılırdı. Mevlânâ Camî diyor ki :

- Bir gün bir bölük insan şeyhi ziyarete gittik. Kendileri­nin bir âdeti vardı : Gelenlere şehirden haber sorarlardı. Âdetle­ri gereğince herkese ayrı ayrı sordular. Herkes ayrı ayrı cevaplar verdi. Sıra bana gelince iş değişti. Herkes «Şehirde şu var, bu var! > diye cevap verirken, ben hiç bir şeyden haberim olmadığı­nı söyledim. «Yolda ne gördün?» sualine de «Hiç bir şey görme­dim!» karşılığını verdim. Bunun üzerine buyurdular : «Derviş huzuruna işte böyle varılır; şehirden habersiz olarak ve yolda hiç bir şey görmeyerek...»

Ve Hoca Şenısüddin Muhamm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mevlana Abdurrahman Cami
« Posted on: 19 Nisan 2024, 09:22:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mevlana Abdurrahman Cami rüya tabiri,Mevlana Abdurrahman Cami mekke canlı, Mevlana Abdurrahman Cami kabe canlı yayın, Mevlana Abdurrahman Cami Üç boyutlu kuran oku Mevlana Abdurrahman Cami kuran ı kerim, Mevlana Abdurrahman Cami peygamber kıssaları,Mevlana Abdurrahman Cami ilitam ders soruları, Mevlana Abdurrahman Camiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes