> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Rabıta ve Nakşibendilik > Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler  (Okunma Sayısı 1533 defa)
25 Haziran 2010, 17:13:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 25 Haziran 2010, 17:13:45 »



BÖLÜM - II

 

 

RÂBITAYA İLİŞKİN

ÇOK YÖNLÜ DEĞERLENDİRMELER

 

 

Nakşibendî Tarîkatıyla ilişkisi bulunmayanların, bu tarîkatın ör­tülü yan­ları hakkında elbette ki bilgileri sınırlıdır, ya da bu konuda kayda de­ğer hemen hiç bir şey bilmezler.

Özellikle işaret etmek gerekir ki aynı zamanda bütün tarîkatların sı­ra­dan mürîdleri için de bu durum söz konusudur. Bu in­san­lar, bağlısı olduk­ları tarîkatların çeşitli âyin, sembol ve kural­larının esasen nerelerden alın­dığı hakkında hiç düşünmez, düşünme ihtiyacını bile duy­mazlar. Onun için râbıta ve benzeri meselelerde eğitim görmemiş mürîdlere yöneltilen sorular, onların çok ilkel tepkilerine neden olabilir. Aralarında bulunan sa­kin tiplerin de, «Bunu ancak Efendi Hazretleri bilir» gibi daha tehlikesiz bir karşılıkla yetineceği olasıdır.

Bu konuda rûhânîlerle avâm arasında (yani şeyhlerle mürîdler ara­sında) küçük bir fark vardır. Şeyhler ve onlara yakın olan üst tabaka, râ­bıta gibi tarîkat kuralları­nın, kayna­ğını Kurân-ı Kerîm'den ve Hz. Peygamber (s)'in sünnetinden aldığına ilişkin birçok yazılı ve sözlü rivayetler ileri sürerler. Onların eski büyüklerine ait olduğu için bu söylentilere çok büyük önem verirler. Yukarıdaki alıntılarda görüldüğü gibi hiç ilgisi olmayan ayet ve hadislere tutunarak bu söylentileri korkunç bir inatla savunmaya çalışır­lar. Tabiatıyla bu konuda sarsılmaz bir inanca sa­hip­tirler. Ancak bu inanç esaslı bilgilere ve ka­nıtlara dayan­mamaktadır. Nitekim yu­karıda “RUHU'L-FURKAN“ adlı kitabın yazarları tarafından, âyet ve hadis­lere ne kadar âfaki anlamlar verildiğini, akla ve dine sığma­yan ne tuhaf yo­rumlarla râbıtanın İslâm'a mal edilmeye çalışıldığını ibretle gördük.

Çünkü esasen şeyhlerin de mürîdlerinin de inanç ve  bağlılıkları tama­men kör taklide dayan­maktadır.

Nakşibendî şeyhlerinden birkaçı hariç, râbıtanın geçmişi hakkında di­ğerlerinin hemen hiç bir bilgisi yoktur. Bu ise onlara râbıtanın içyü­zünü an­latmayı son derece zorlaştırmaktadır. Çünkü zihinlerine yer­leş­miş olan yaygın inanca göre râbıtanın geçmişi ta Hz. Peygamber (s)'e kadar dayanır!

 

Oysa hiç bir belgeye başvurulmadan bile râbıtanın çok eski bir me­sele olmadığı, tanımının ve tertibinin son dönemlerde yapıldığı şu gerçekler­den de gâyet açık bir şekilde anlaşılmaktadır:

Her şeyden önce râbıtayı diline dolayarak, kitap yazmaya kalkışmış Nakşibendîler, sayı olarak son derece azdırlar. Bunların hepsi zaten on, on­ beş kişiyi geçmemek­tedir. Üstelik bunların bir iki tanesi hariç hepsi Türk ve Kürt kökenlidirler; Hemen hepsi de Irak ve Türkiye'de yaşamışlar ve yine bir ikisi hariç, hepsi de 1811 yılından sonra bu kitapçıkları çiziklemişlerdir. Dolayısıyla, râbıta bu açıdan da ele alındığı zaman onun, belli bir kitlenin dışında hemen hiç bir kimseyi ilgilendirmediği kendiliğinden ortaya çık­maktadır. Nitekim râbıtayı kökten çürüten bu çalışmanın yapıldığı sı­ralarda konuyu tartışmak üzere Nakşibendî çevrelerine defalarca ya­pılan çağrılar, hiç bir yankı uyan­dırmamış, râbıtanın böylece Nakşi Tarîkatı'na bağlı ge­niş tabanın vicdanına esasen yerleşmemiş olduğu açıkça ortaya çıkmıştır.

Son dönem Nakşî liderleri, örneğin XV. – XVII. yüzyıl arasında ya­şamış bulunan ve çoğu Hindli olan ya da Hind kültürünün etkisi al­tında kalan bu tarîkatın rûhânilerine ilişkin hayat ve muhit şartlarını bile pek bilme­mek­tedirler. Bu bir yana, sözü edilen rûhânîlerin yaşa­dıkları çevre­lerde Müslümanları o gün için etkileyen din, felsefe ve fi­kir akımları hakkında da hemen hiç bir malumâta sahip değildirler. Dolayısıyla bu Hindli şeyhle­rin Brahmanizm'den ve Patanjalizm'den o günün şartla­rında neler aşı­lanmış olabileceklerini akıllarının ucun­dan bile geçire­memektedirler.

XX. asrın şu son yarısında (Afganistan ve Pakistan’da bulunan bir­kaçı hariç) hemen hepsinin Türkiye'de yaşadığı Nakşî şeyhleri ara­sında acaba kaç kişi Hindistan'da -eskiden beri yaygın olan- din ve fel­sefeler hak­kında köklü bir bilgiye sahiptir? Hatırlatmak gerekir ki bu şeyhler ara­sında bugün yaşadığı ülkeyi dünya haritası üzerinde göste­remeyecek ka­dar bilgi ve kül­türden yoksun insanlar bile vardır!

Nakşibendî Tarîkatı özellikle 1800'lerin ortalarından itibaren Kuzey Irak'dan Anadolu'ya doğru yayılmış ve geniş çevreler içinde bağımsız bir din niteli­ğini ka­zanmış bulunmaktadır. Öyle ise râbıtanın, Kur'ân'a ve sünnete daya­nıp da­yanmadığını bir kenara koyup önce bu tarîkatın, neden yüz milyonlarca Müslüman’ın dışında ve yalnızca Kürtler ve Türkler tarafın­dan tutunmuş ol­duğunu düşünmek daha doğru olmaz mı? Tabiatıyla buna bağlı olarak artık meş­ru­luğu tartışılan mistik bir örgütün daha dün koy­duğu dinsel kurallar nasıl olur da kaynağını İslâm'dan ve Kur'ân'dan almış olabilir ?!

Nakşibendîlerin inandığı üzere râbıtanın, kaynağını Kurân-ı Kerîm'den ve Hz. Peygamber (s)'in sünnetinden almış olması şöyle dur­sun, eğer bu sözcükle anlatılmak istenen şey, en çok mîlâdî 1300 yıl­la­rından öncesine ait tasavvuf literatüründe yalnızca bir kez bile geç­miş ol­saydı, sûfîleri ve tasavvufu inceden inceye araştırmış, onlara karşı aman­sız mücadele­ler vermiş ve bu yüzden de şimşeklerini üze­rine çekmiş olan İbn. Teymiyye gibi biri, mutlak surette kitapla­rında bu konuya yer verecekti! Çünkü dene­bilir ki, âdetâ onlara çat­mak için İbn. Teymiyye, en ufak bir bahaneyi bile ihmal etmemiş, kendince ki­taba ve sünnete aykırı bulduğu her düşüncele­rini yalanla­maktan geri kalmamış, hatta tüm ta­savvuf erbabının en üst de­rece­lerde saygısını kazanmış olan Muhiddîn-i Arabi'ye açıkça kafir de­mek­ten bile çekin­memiştir![1]

Ayrıca Nakşibendîler, can düşmanı olarak mimledikleri “Vahhâbîler“ aleyhinde yüz elli yılı aşkın bir zamandır, bütün gayret ve güçleriyle yoğun bir karalama savaşı sürdürme­ktedirler; Buna karşın“Vahhabîler“ de hiç de­ğilse küçük bir misilleme olarak râbıtayı çürütmek için şimdiye kadar bir makale bile kaleme almamışlardır. Acaba bu, ne anlama gelmektedir? Yoksa “vahhabîler“ Nakşibendîlere çok mu saygı duymaktadırlar; ya da dünyada olup bitenlerden hiç mi haberleri yoktur?! “Vahhabîler“ için râ­bıta gibi müthiş bir koz mevcutken onların bu kelimeyi şimdiye ka­dar hiç duymamış olmaları bile bu düzmecenin, son yüz elli yılın karmaşası içinde tertiplendiğini ve üç beş Türk tekkesinin dışında bile konuşulmadı­ğını or­taya koyan en büyük bir kanıt değil midir?!!

Nitekim râbıtanın, kurallarıyla ve ayrıntılarıyla son şeklini Halid Bağdâdî (Öl M.1826)'ye mal edilen yazılardan ve O'nun kurduğu Hâlidiyye Kolu'na bağlı şeyhlerin kitapçıklarından ancak öğrenebiliyoruz. Bu ise dü­nün meselesi­dir, çok yeni bir olaydır. Râbıta kelimesi, (bugün ona yüklenen anlamdan çok farklı ve genellikle) sırf yalın bir ilişki diye öteden beri kul­la­nılmış ise de, Bağdâdî'den önceki Nakşibendî rûhânî­lerine ait yazılı metin­lerin hiç bi­rinde, hele zaman, mekân ve şekil öl­çüleriyle, üstelik ibâdet ni­yetiyle böyle bir tarîkat kuralına ilişkin her­hangi bir açıklama bu­lunmamak­tadır. İleride içlerinden bazı örnekler verilecek olan bu metin­ler, hem eski tarihlere da­yanmamakta, hem de son dönemin Nakşibendî şeyhlerine ait yazılardan daha kısa, daha da­ğınık ve içerik bakımından daha belirsizdirler. Dolayısıyla râbıtanın şekil bakımından ne olup olma­dığı, keza şartları ve uygulanış bi­çimi hakkında bir açıklık getirmemekte­dirler. Tam tersine ön­ceki Nakşibendîler, en çok mîlâdî 1550'lerde râbıta söz­cüğünü yalın anlamda kul­lanmışlar­dır. Yoksa eğer Nakşibendîler râbıtanın en ufak bir tanımına bile herhangi bir kaynakta rastlamış olsalardı bu fırsatı asla kaçırmaya­cak ve onu kanıt olarak kullanmak için her mü­nasebette ortaya koya­caklardı!

Halbuki râbıtanın tanımı diye onların ileri sürdükleri ifadelerin tümü (günümüzde) en çok 150 yıllık bir geçmişe sahiptir. Bunlar da, II. Mahmud döneminin bir Osmanlı vatandaşı olan Süleymaniyeli Halid Bağdâdî'ye ve O'ndan esinlenen İsmet Garibullah, Hüseyn ed-Dewserî, Muhammed Emîn el-Kurdî ve Abdulhakîm Arvâsî gibi şa­hıslara aittir.

Bu konuda araştırma yapmış olan bir ilahiyatçı da râbıta­nın yeni bir me­sele olduğunu aynen şu sözlerle anlatmaktadır:

«Râbıta hakkında bilgi veren kaynaklar, oldukça muahhar devrin mah­sulleridir. Râbıtayı savunmak üzere eser yazan müellifler, bunun tatbikatını Hz. Peygamber zamanına kadar indiriyorlarsa da, buna dair yazılı kaynağa rastlamak ancak H. X /M. XVI. asır müellefâtı arasında mümkün olmakta­dır.»[2]

  Ayrıca şunu da hatırlatmak gerekir ki Nakşibendîlikten başka hiç bir tarîkat, kendi kuralları arasında râbıta diye bir şeye yer vermemiş­tir. Eğer râ­bıta -Nakşilerin ileri sür­düğü gibi- İslâmî bir kaynaktan gel­miş olsaydı; Kitab ve Sünnete dayanmış olsaydı, en azından Sünnî’ler arasında yaygın olan di­ğer tarîkatlar da mutlaka kural­ları arasında ona yer vere­ceklerdi. Halbuki bunun tam tersini görüyoruz. Örneğin Melâmî Tarîkatı'nın ileri gelenlerin­den biri, bakınız râbıta hakkındaki görüşünü nasıl açıklıyor:

«Mürşidler insanları kendilerine bağlamazlar. Kendilerine bey’at et­tir­mezler. Allah'a bağlarlar. Allah'a bey'at ettirirler. Râbıta Allah'adır, mürşide değil.»[3]

 Bu ifade içinde yer alan «Râbıta Allah'adır, mürşide değil» sözleri, Nakşîlikteki râbıta inancını dolaylı şekilde deklare eden bir kanıt ola­rak al­gılanmamalıdır. Bilakis mürşide râbıta yapılamayacağını çok açık şe­kilde ifade etmektedir. Kuşkusuz Melâmilik de Nakşibendîlik gibi bir tarîkattır. Hatta Nakşibendîliğin, gerçek Melâmîlik olduğunu bizzat Nakşibendî bir li­der açıkça ileri sürmektedir! Bu şahıs, Halid Bağdâdî'nin en üst derecedeki halîfelerinden Muhammed bin Abdillâh el-Khânî'dir. Yazdığı El-Bahja’tus-Seniyye adlı kitapta aynen şu ifadeyi kullanmaktadır: «Çünkü bu tarîkat (yani Nakşibendî Tarîkatı) en uygun Melâmîliktir.»[4]

Onun...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler
« Posted on: 18 Nisan 2024, 22:28:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler rüya tabiri,Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler mekke canlı, Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler kabe canlı yayın, Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler Üç boyutlu kuran oku Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler kuran ı kerim, Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler peygamber kıssaları,Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler ilitam ders soruları, Râbıtaya İlişkin Çok Yönlü Değerlendirmeler önlisans arapça,
Logged
06 Mart 2019, 20:47:19
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 06 Mart 2019, 20:47:19 »

Esselamu aleyküm. Rabbım bizleri hakkıyla rabıta yapan ve nefsini terbiye eden kullardan olalım insallah. Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

07 Mart 2019, 17:49:34
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.663


Site
« Yanıtla #2 : 07 Mart 2019, 17:49:34 »

Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

08 Mart 2019, 00:41:41
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.956


« Yanıtla #3 : 08 Mart 2019, 00:41:41 »

Aleyküm Selam. Mevlam bizleri huşu içinde rabıtasını yapanlardan eylesin inşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes