๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Rabıta ve Nakşibendilik => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 08 Haziran 2010, 16:38:37



Konu Başlığı: 23 Ahmed Faruqıy
Gönderen: Zehibe üzerinde 08 Haziran 2010, 16:38:37
23  Ahmed Fârûqıy: (H. 971/M. 1563, Serhend-H. 1034/M. 1624, Serhend)  

Hind kökenlidir. «Silsile-i Sâdât»'ın 23'üncüsü olarak kabul edilir. Bü­tün Nakşibendîler ara­sında «İmam-ı Rabbânî» olarak anılır ve O'nun, hicri ikinci binin Muceddidi ol­duğuna ina­nı­lır. Onun için Nakşibendîler tarafından düzenlenen biyografilerinde «Müceddid-i elf-i sânî», yani ikinci binin yenile­yicisi unvanıyla yüceltilir. Bu inanca göre -sözde- Rabbânî, yozlaştırılmış olan İslâm'ı, hicri ilk binin başında yeniden eski kimliğine kavuşturmuş­tur. Nakşîlerin piri sayılan Muhammed Buharî'den sonra O'nun zamanına ka­dar «Ahrâriye» olarak isim alan Nakşilik, Ahmed Fârûqıy' den sonra «Muceddidiyye» adını aldı, ta ki yakla­şık ikiyiz yıl sonra Halid Bağdâdî ile birlikte «Hâlidiyye» ola­rak yeni bir isim alın­caya kadar.

Modernist Nakşîlere ait bir ansiklopedide Rabbânî'ye ilişkin olarak şöyle denilmektedir: O'na, «Ahkâm-ı İslâmiyye ile tasav­vufu vasletmesin­den, bir­leştirmesinden dolayı da, "sıla" ismi verilmiştir. »

 Rabbânî'nin, Hind-Moğol Devleti'nin vatandaşı olarak geçirdiği 63 yıl­lık hayatı, Osmanlı padişahlarından, Kanuni ile IV. Murat ara­sında geçen sü­reye rastlamaktadır. Ancak O'nun Osmanlı toplumu üzerinde etkili ola­bildiği söylenemez.

Rabbânî, Sultan Cihangir  tarafından 3 yıl Guwalyar Kalesi'ne hapse­dildi. Bunun nedeni, ayrıca araştırılmaya değer bir konudur. Çünkü Rabbâ­nî'nin, mistik yaklaşımlarıyla İslâm'a zarar verdiği için bu cezaya çarptırıl­mış olması ihtimali -zayıf da olsa- vardır. Birçok mektupları ve eserleri ol­duğu ileri sürül­mektedir. Özellikle, O'na ait olduğu söylenen mektuplar, Nakşî tekkele­rinde sıkça okunmakta­dır.

Bedruddîn Serhendî tarafından yazıldığı ileri sürülen Hadarât'ul-Kuds adlı kitap, çok abartılı ve duygusal bir üslupla Rabbânî'nin insanüstü kişili­ğini anlatmaktadır. Bu şahıs, 17 yıl Rabbânî ile birlikte kaldığını söylemek­tedir.

Rabbânî'nin eserleri arasında toplam 536 mektuptan oluşan «Mektûbât»'ı 3 cilttir ve birkaçı hariç hepsi Farsça kaleme alınmıştır. Bunlar 1884 yılında Murad'ı Kazanî[1] adında biri tarafından Arapça’ya çevrilmiştir.

 O'na ait olduğu ileri sürülen diğer kitapların adları da şöyledir:

- Redd-i Ravâfız,

- İsbât'un-Nubuwwah,

- Mebde' ve Meâd,

- Âdâb'ul-Murîdîn

- Ta'lilât'ul-Awârif,

- Risâle-i Tehlîliyye,

- Şerh-i Rubaiyyât-ı Abdulbâqıy,

- Maarif-i Ledunniyye,

- Mukâşefât-ı Gaybiyye (Muceddidiyye Risâlesi)

- Cezbe ve Sülûk Risâlesi.

Rabbânî'nin biyografisini yazmayı üstlenen, İstanbul’daki Nakşibendîler­den bir cemaat, bu yazının sonuna tam otuz tane kitabın adını kaydederek bu Nakşibendî şeyhinin ününü yaymak için âdetâ rekor kırmak istemişlerdir!

  Rabbânî, 187 sayılı mektubunda râbıtaya çok kısa olarak şu sözlerle do­kunmaktadır:

«Hâce Eşref-i Kabilî'ye,»

«Bu mektup, ulaştırıcı yolların en kısası olan râbıtanın açıklamasına ve mürîd için râbıtanın, zikirden daha üstün olduğuna ilişkindir.»

Bu ifadeye göre:

a) Allah'a ulaşmak için izlenecek yolların en kısa olanı râbıtadır,

b) Râbıta yapmak, (yani şeyhin şeklini zihinde canlandırmak) Allah'ı anmaktan daha üstündür.

Mektubun, devam eden satırlarında Rabbanî, râbıta ile ilgili olarak üç şey daha söylemektedir:

1. Şeyh ile mürîd arasında fayda vermek ve faydalanmak için râbıta bir araçtır; 

2. Mürîd, bir devletli (yani bir öncü) tarafından en büyük mutluluğa erişti­rilinceye kadar, râbıtadan başka onun izleyebileceği daha kısa bir yol yoktur;

3. Ubeydullah-ı Ahrâr'ın, Fakarât adlı kitabından naklen: “Pîrin gölgesi­nin bile Allah'ı zikretmekten daha üstün olduğu“ ifade edilmektedir.

Rabbanî'nin râbıtaya ilişkin olarak söyledikleri, işte bundan ibarettir. Bu anlatımdan ise, doğrusu râbıtanın ne olup olmadığı kesin olarak anlaşılma­maktadır. Örneğin râbıta bir ibâdet şekli midir, yoksa mürîdi şeyhe bağla­mak için bir eğitim, bir alıştırma ya da bir şartlandırma biçimi midir; İslâm­'da böyle bir eğitim şekli var mıdır, varsa nasıl kanıtlanabilir; Uygulanış şekli ve şart­ları nedir; Hz. Peygamber (s) ve ashâb hiç böyle bir şey yapmışlar mıdır? İşte bu ve benzeri daha birçok sorunun cevabını Rabbanî'nin bu mektubunda bulmak mümkün değildir.

Dolayısıyla öyle anlaşılıyor ki râbıta, ya Halid Bğdâdî’nin yaklaşık ikiyiz yıl sonra düzenlediği şekle henüz girmemişti; ya da o günün şartları içinde râbıtayı bundan öte deşifre etmemek gerekiyordu! Nitekim Ya’qûb-i Çarkî'den Rabbani'ye ka­dar geçen yüzyıldan fazla bir zaman içinde bile râbıta sade bir tasarı olmak­tan öteye götürülememiştir. Bu ilgiyle diyebiliriz ki, Müslümanların en za­yıf düş­tüğü ve toplumda çoğunluğun, derin bir gaflet içine girdiği dönem­lerde bile İslâm’ın orijinal kimliğini etkileyecek bir değişiklik yapmaya kal­kışmak öyle pek ko­layca göze alınamamıştır.

 



--------------------------------------------------------------------------------

 

[1]. Muhammed Murâd-ı Kazânî: (H. 1272/M. 1855 - H. 1352/M. 1933)

Tatarların Merkezi olan Kazan'ın Ufa Kasabası'nda doğdu. Buhâra, Taşkent ve Medîne'de okudu. Muhammed Mazhar, Abdülhamid Dağıstânî ve Salih Zewwâwî gibi şeyh­lerle haşır neşir oldu

Raşahât'ı ve Rabbânî'nin mektûbâtını Arapça’ya çeviren bu şahıstır.