Konu Başlığı: 15 Muhammed Bahauddin Buhari Gönderen: Zehibe üzerinde 08 Haziran 2010, 16:46:54 15–Muhammed Bahâuddîn Buhârî:
Hz. Hüseyn'in soyundan geldiği ileri sürülmektedir. Ancak ana dilinin Türkçe olduğu kesindir. İlk Nakşî şeyhlerinin hemen tümü gibi O da Buhârâlıdır. Bu ise tarîkatın zaman içinde çevresel şartların belirlediği bir süreçle nasıl oluştuğu bakımından çok önemli bir tesbittir! Bahâuddîn, devrinin şeyhlerinden Semmâslı Muhammed Baba ile O'nun öğrencisi Emîr Kulâl'in etkisi altında kaldı. Çağının geleneğine uyarak O da şeyh olmaya çalıştı ve ünlendi. Nakşibendîliğe «Üveysîlik» anlayışının, bu şahıstan itibaren yerleştiği sanılmaktadır. «Üveysîlik», bir şeyhin, kendinden çok önce yaşamış ve ölmüş olan bir diğer rûhânîden «feyiz alarak» yani, metafizik bir ilişkiyle ondan birtakım bilgiler edinerek yetişmesi ve «ermesidir.» Nitekim Muhammed Buhârî'nin de kendinden beş kuşak yukarıda olan Gonjduvânî'den istifade ettiği ileri sürülmektedir. Bu inancın, eski Hind-İran kaynaklı mistik akımlardan alındığı ihtimali büyüktür. «Şâh-ı Nakşibend» unvanıyla anılan Muhammed Buhârî'den sonra (O'nun zamanına kadar iki aşama geçirmiş ve son olarak "Huwâcegâniyye" adını almış bulunan) tarîkat, bu kez «Nakşibendîyye» adını aldı. Muhammed Buhârî'nin bilgi ve tahsil durumu net bir şekilde bilinmemekte, ancak O'nun Mâverâunnehr emîrlerinden Halil Ata[1] adında birinin hizmetinde çalıştığı tahmin edilmektedir. Bu ise O'nun okuryazar olduğuna ilişkin bir ipucu sayılabilir. Nakşibendîliğin, Türklere özgü bir İslâm modeli olarak biçimlenmesinde ilk adımların bu şahıs tarafından atılmış olduğu ihtimal çok büyüktür. Çünkü O'na ait sözlerden biri de şudur: «Bir gece rüyamda Türk bilgelerinden Hakim Ata, beni yetiştirmesi için öğrencilerinden birine gönderdi. Mübârek bir ninem vardı. Bu rüyamı O'na anlattım. Bana dedi ki: – Oğlum, senin Türk bilgelerinden öğreneceğin şeyler var.»[2] Bu nedenledir ki tekke ve zaviyeleri kapatan «TC»'nin laik-materyalist yöneticileri, -geçiş döneminden sonra- şovenist eğilimlerine yenik düşerek bu tarîkatın faaliyetlerine göz yummaya başlamış, hatta yeniden canlanmasına bir çeşit ön ayak bile olmuşlardır! A. Faruk Meyan. takma isimli bir asker emeklisi tarafından “Şâh-ı Nakşibend“ adı altında kaleme alınmış olan bir kitabın önsözünde yayınevinin kaydettiği şu ifade, bu konuda birçok şeyi özetlemektedir: «Anadolumuzun Türkleşmesinde en büyük rolü tarîkatlerin, bilhassa Nakşîliğin oynadığını gerçek tarihlerimiz ve tarihçilerimiz yazmaktadır.[3] Nakşibendîlerin, belki en doğru sözü budur. Ancak bu sözü tamamlayacak bir iki eksik vardır ki onlar da, Nakşîliğin, bununla birlikte İslâm'ı da Türkleştirdiği ve gittikçe onu İslâm olmaktan uzaklaştırdığı gerçeğidir. Yukarıda takma adı geçen yazar, kitabında râbıtadan da söz ettiği halde Şâh-ı Nakşibend'in râbıtadan söz edip etmediğine ilişkin hiç bir şey kaydetmemiştir. Bu da, gerek bir Nakşibendî olarak O'nun, gerekse bağlısı olduğu tarîkatın açık bir çelişkisidir. Yine Nakşibendî kaynaklarına göre bu tarîkatın on bir kuralından üçü Şâh-ı Nakşibend tarafından konmuştur ki bunlar: Vukûf-i zamânî, Vukûf-i adedî ve Vukûf-i kalbî'dir. Ne var ki bu üç kavramdan hiç birinin açıklaması içinde râbıtadan söz edilmemiştir. Şâh-ı Nakşibend Muhammed Buhârî, Nakşî Silsilesi'nin 15'inci halkası olarak kabul edilir. -------------------------------------------------------------------------------- [1]. “Ata“ Terimi: “Baba“ ve “Dede“ gibi Şamanlıktan ilhamını alan ve eskiden Türkistan rûhânîleri için kullanılmış olan “Ermişlik“ kültünün sembollerindendir. [2]. Bu ifade, modernist Nakşibendîlere ait bir ansiklopediden biraz sadeleştirilerek alınmıştır. [3]. Çile Yayınları, İstanbul-1970 s. 7 |