๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Rabbani Yol ve Sunnetullah => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Ocak 2012, 22:42:44



Konu Başlığı: Sünnetullah'a göre kıyamet
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Ocak 2012, 22:42:44
Sünnetullah'a göre kıyamet

Daha önceki yazımızda kıyametin ne zaman kopa­cağına dair araştırmada bulunmanın ve bazı hesaplarla bu konuda görüş beyan etmenin batıl bir uğraşı olduğunu belirtmiştik. Kıyamet hadisesini Sünnetullah'a göre değerlendirirken amacımız elbetteki kıyamet saati­ni tesbit etmeye çalışmak gibi batıl bir uğraşıya girmek değildir. Bunun mümkün olmadığını zaten idrak ediyor ve Allah'a hamdolsun ki bu konuda beyan edilen hükümlere zaten iman ediyoruz.

Ancak kıyamet hadisesinin Sünnetullah'a göre değerlendirilmesini ve ikisi arasındaki yakın ilginin araştırılmasını batıl bir uğraşı olarak telakki etmiyoruz. Kaldı ki bu meseleyle ilgili bazı hususların dünya müslümanları tarafından bilinmesinde fayda ve hayr mülahaza ediyoruz. Çünkü kıyamet koparken kurtulma­ları umud edilen müslümanlar, bu gerçekleri dikkate alan müslümanlardır.

Öncelikle bilinmesi gereken mesele,, kıyametin Sünnetullah'a göre kopacağı ve Sünnetullahın bir te­cellisi olarak vuku bulacağıdır. Çünkü kıyameti gerçekleştirecek olan Rabbimiz, bu hadiseyi Kur'an'ı Ke­rim'de beyan ettiği sünnetine göre gerçekleştirecektir. Değişmesi ve değiştirilmesi mümkün olmayan bu Sünnetullah ise, Kur'an'ı Kerim'de zikredilen ve bu ki­tapta açıklamaya çalıştığımız toplumların helakıyla ilgili Sünnetullah'dır. Daha açık bir ifade ile, kıyamet toplum­ların helakıyla ilgili bu Sünnetullah'ın bir tecellisi olarak kopacaktır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         İlahi davetle karşılaşmalarına ve Sünnetullah ile tehdit edilmelerine rağmen inkarlarında ısrar eden kavimlerin, bu konudaki Sünnetullahın bir gereği olarak helak edildiklerini belirtmiş ve Kur'an'ı Kerim'de beyan edilen örnekleri zikretmiştik. Nuh (a.s.)'ın davetinin, za­manındaki bütün insanlara ulaştığını kabul ederek, Nuh tufanı ile meydana gelen helakın bütün dünyayı kuşat­masını bir istisna kabul edersek, Sünnetullah gereği meydana gelen diğer helakların genelde bölgesel helaklar olduğunu müşahade ederiz,

Tabi ki bu durum şaşırtıcı değildir.

Çünkü toplumların helakıyla ilgili Sünnetullahın hükmü çerçevesine, İlahi davetle karşılaşan ve Sünnetullah ile tehdit edilen toplumlar girmektedir. Birçok pey­gamber kendi kavimlerine gönderildiği ve kendi kavimle­rini uyarıp-korkuttukları için, helakla ilgili Sünnetullahın hükmü çerçevesine sadece bu kavimler girmiş ve Al­lah'ın ayetlerini inkar eden bu kavimler helak edilmiştir. Hangi kavim veya hangi ülke Allah'ın ayetleriyle Allah'a kulluğa davet edilmiş ve Sünnetullah ile tehdit edilmişse, bu ülke veya bu kavim Sünnetullahın hükmü çerçeve­sine girmektedir. Bu gerçeği kabul ve idrak ettikten son­ra şu soruyu sormamız gerekecektir.

Son peygamber Resulullah (s.a.v.)'in ve son Kitap Kur'an'ı Kerim'in gönderilmesiyle hangi kavim veya han­gi ülke Sünnetullahın hükmü çerçevesine girmektedir?

Resulullah (s.a.v.)'in belli kavimlere degil de bütün insanlara peygamber olarak gönderildiği gerçeğinden hareket ederek: "Bütün dünya insanları Sünnetullahın hükmü çerçevesine girmektedir" diyemeyiz. Çünkü yukarıda da belittiğimiz gibi herhangi bir ülkenin bu Sün­netullahın hükmü çerçevesine girebilmesi için, o ülkenin Allah'ın ayetleriyle Allah'a kulluğa davet edilmesi ve Sünnetullah ile uyarılıp-tehdit edilmeleri gerekmektedir.

Kıyamete kadar yaşayacak olan bütün insanlara peygamber olarak gönderilen Resulullah (s.a.v.), bilin­diği gibi İlahi davete Mekke ve çevresinden başlamıştır. Buradaki insanlar Allah'ın ayetleriyle Allah'a kulluğa davet edilmişler ve Sünnetullah ile uyarılıp-tehdit edil­mişlerdir. Resululah (s.a.v.) bütün dünya insanlarına peygamber olarak gönderilmesine rağmen ilk dönem­lerde yapılan bu İlahi davetle, Sünnetullahın hükmü çerçevesine bütün dünya değil, bu ilhi davetin gerçekleştiği bölge girmektedir, İlahi davete muhatap olan ve Sünnetullah ile uyarılan Mekke müslümanlarının Ad ve Semud kavimlerini helak eden yıldırıma benzer bir yıldırımla tehdit edilmeleri bu gerçeğin açık örneğidir.

Yine yüz çevirirlerse, artık de ki: "Ben sizi Ad ve Semud yıldırımına benzer bir yıldırımla uyarıp korkuttum."  Fussilet 13

Bilindiği gibi Ad ve Semud kavimlerinin helakları, bölgesel helaklardır. Netice olarak anlamamız gerekir ki, peygamberler vasıtasıyla gönderilen İlahi mesaja muhatap olan ve bu Sünnetullah ile ikaz edilen kavim­ler, bu Sünnetullahın hükmü çerçevesine girmektedir. Günümüz müslümanları Resulullah (s.a.v.)"in sünnetini dikkate alarak bu ilahi mesajı kendi ülkelerinde Sünnetullah'a uygun olarak gündeme getirdikleri za­man, o ülke bu Sünnetullahın hükmü çerçevesine gire­cektir.

Peki! Bu İlahi davet Resulullah (s.a.v.)'e ümmet olma bi­lincindeki dünya müslümanları tarafından Sünnetul­lah'a uygun olarak dünya genelinde gündeme geldiği zaman, dünya insanları aynı İlahi davet ve aynı İlahi tehdit ile karşılaştıkları zaman, bu Sünnetullahın hükmü çerçevesine hangi ülke girecektir?

İşte bu soruya vereceğimiz cevap açıktır.

Böyle bir durumda, toplumları helak eden Sünnetullahın hükmü çerçevesine bütün dünya girmektedir. Nitekim kıyamet, Resulullah (s.a.v.)'in İlahi daveti ile karşılaşıp ve Sünnetullah ile tehdit edilmelerine rağmen küfürlerinde ısrar edecek olan dünya kafirlerinin üzerine kopacaktır.

Peygamberleri vasıtasıyla gönderdiği ayetleri inkar eden ülkeleri helak eden Rabbimiz, en şiddetli azabı ve helakı olan kıyameti, 'Habibim' buyurduğu Resulullah (s.a.v.) ile gönderdiği ayetlerini inkar eden dünya kafir­lerine va'detmektedir. Resulullah (s.a.v.) ile gönderilen İlahi ayetleri inkar eden dünya kafirleri, helakla ilgili Sünnetullahın hükmü çerçevesine girecekler ve genel bir helak olan kıyametle helak edileceklerdir.

Resulullah (s.a.v.)'in vefat etmiş olması, bizleri bu konuda bazı şüphe ve istifhamlara götürmemelidir. Daha önce de belirttiğimiz gibi bütün insanlara pey­gamber olarak gönderilen Resulullah (s.a.v.)'in vefatı zamanında dahi İlahi tebliğ net ve açık bir şekilde dünyadaki bütün insanlara ulaşmamıştı. Bütün insanla­ra gönderilmesine rağmen İlahi davetin bütün insanlara ulaşmamış olması elbette ki tenakuz değildir. Resulullah (s.a.v.)'in vefatıyla nübüvvet bitmiş fakat son nübüvvet sahibi Resulullah (s.a.v.)ın getirdiği ve sünnetiyle beyan ettiği İlahi davet bitmemiştir. Bu yüce görevi Resulullah (s.a.v.)'e ümmet olma şuurundaki dünya müslümanları üstlenecekler, İlahi daveti sünnete uygun olarak net ve açık bir şekilde bütün dünya insanlarına götürerek, bu insanları aynı İlahi davet ve aynı İlahi tehdit ile karşı karşıya getireceklerdir.

Kıyamet hadisesini Sünnetullah göre değerlen­dirdiğimiz zaman tesbit edebileceğimiz diğer husus, İlahi

tebliğin kıyametten önce net ve açık bir şekilde dünya genelinde gündeme geleceğidir. 'Gafil haldeyken helak edilmeyecekleri1 başlığında açıkladığımız gibi hiçbir ka­vim veya hiçbir ülke beklemedikleri veya kendilerine bil­dirilmeyen bir helakla karşılaşmamışlardır. Helak edilen bütün kavimler, net ve açık bir tebliğle Allah'a kulluğa davet edilmişler ve daveti kabul etmeyen kavimlerin müstahak olduğu helakla ilgili Sünnetullah ile tehdit edil­mişlerdir. Kıyamet olayı da Sünnetullahın bir tecellisi olarak vuku bulacak genel bir helak olduğu için bu he­laktan önce İlahi tebliğ dünya genelinde net ve açık bir şekilde gündeme gelecek ve dünya insanları bu Sünnetullah gerçeği İle tehdit edileceklerdir. Kıyamet azabı ile helak edilecek olan dünya kafirleri, bilmedikleri veya beklemedikleri bir akibetle karşılaşmayacaklardır. Neye davet edildiklerini net ve açık bir şekilde öğrenecekler ve bu daveti kabul etmezlerse hangi Sünnetullah gereği helak edileceklerini bileceklerdir. Geçmişte helak edilen kavimler, gafil haldelerken helak edilmedikleri gibi, bunlar da gafil haldelerken helak edilmeyeceklerdir. Çünkü kavimlerin veya ülkelerin gafil haldelerken helak edilmeyecekleri, Rabbimizin kesir, ve değişmeyen sün­neti olarak zikredilmektedir.

Biz hangi ülkeyi helak ettikse, muhakak o ülke halkını uyaranlar olmuştur. Onlara öğüt verilmiştir. Biz zulmetmiş değiliz. Şuara 208.209

Bunun sebebi, Rabbinin ülkeler halkını gafil hal­delerken onları zulüm ile helak edici ol­madığındandır. En'am 131

Dünyevi helakla ilgili azabın kafirlerin hiç beklemedikleri bir yönden veya ansızın gelmesi, elbetteki bu sünnete muhalif değildir. Çünkü Sünnetullah gereği he­lak edilen bu ülkelere, azabın hangi saatte veya hangi yönden geleceği bildirilmemesine rağmen azabın gele­ceği bildirilmiştir.

Hiç şüphesiz size va'dedilen mutlaka gelecektir. Siz aciz bırakabilecek değilsiniz. En'am 134

Şanı yüce Rabbimiz hiçbir ülke halkını gafil halde­lerken helak etmemiştir. Kurtuluşunu veya helakını mu­rad ettiği kavimlere mutlaka ve mutlaka uyarıcılar göndermiştir. Söz konusu kavimler Allah'ın ayetleri ile Allah'a kulluğa davet edilmişler ve bu konudaki Sünnetullah ile uyarılıp tehdit edilmişlerdir.

Biz bir ülkeyi yıkıma uğratmak (helak etmek) is­tediğimizde, oranın nimet ve refahtan şımarmış elebaşılarına emirlerimizi bildiririz. Onlar ise onda (emirlerimizde) bozgunculuk yaparlar. Artık onun üzerine hüküm hak olur ve o ülkeyi kökünden helak ederiz. İsra 16

Toplumların helakıyla ilgili Sünnetullah1 beyan eden bu ayet-i kerimeleri dikkate aldığımız zaman, kıyamet öncesinde İlahi tebliğin mutlaka gündeme gele­ceğini ve Rabbimizin dilemesiyle dünya genelinde yaygınlaşarak, dünya insanlarının gündemini oluştura­cağını düşünebiliriz. Sünnetullah'a göre bu bir gerekli­lik olduğu gibi günümüz şartlarında bunun gerçekleşti­rilmesi zor da değildir. Çünkü bilindiği gibi dünyanın her ülkesinde müslümanlar bulunmakta ve bu müslümanlar değişik vesilelerle birbirlerinden haberdar olabilmektedirler.

Yapmamız ve yapılması gereken ilk görev, dünya müslümanlarını tevhidi çizgide birlik ve beraberliğe davet etmektir. Bu konuda dikkat edilmesi gereken husus, dünya müslümanlarının her konuda ortak tavıra degil," her konuda ortak istikamete davet edilmeleridir. Çünkü farklı konumlarda bulunan müslümanların her konuda ortak tavıra girmeleri ve bu şekilde bir vahdet sağlama­ları mümkün değildir.

Her konumun kendisine özgü fıkhı ve mükellefi­yetleri vardır. Dolayısıyla dünya cahiliyesine karşı gösterilmesi gereken tavırlar, bu tavırlara muhatap olan müslümanların konumları dikkate alınarak tesbit edilir. Cahiliyeye karşı gösterilmesi gereken Rabbani tavırla­rın hepsiyle muhatap olan dünya müslümanları, bu Rabbani tavırların hepsiyle mükellef değildirler. Bu tavırlarla mükellef olma, bu tavırlarla muhatap olan fert, cemaat veya devlet durumundaki müslümanların bulun­dukları konumla ilgilidir.

Dünya müslümanları, içinde bulundukları konuma dikkate alarak tevhidi çizginin hangi noktasında olduklarını tesbit edecekler ve bu konumun fıkhını yaşaya­caklardır. Dünya müslümanlarının vahdeti bulunan ko­numda değil, takip edilen tevhidi çizgide sağlanacaktır. Böyle bir çizgide vahdeti sağlayabilecek olan dünya müslümanlarının elbetteki bazı konularda ortak tavırları da olabilecektir.

Genel olarak cahili sistemlerin yürürlükte olduğu ülkelerde yaşayan dünya müslümanları, Rabbani yol ve yöntem konusunda bazı çelişkileri yaşamaktadırlar. Allah'ın lütfu ile mevcut imkanlardan faydalanılarak bu müslümanlarla görüşülür ve bû müslümanlar Rabbani yol konusunda netleşirlerse, Sünnetullahın gerektirdiği

İlahi davet dünya genelinde gündeme gelebilecektir. Dünya insanları Resulullah (s.a.v.)'in İlahi davetine şahit olabilecekler ve daveti kabul etmeme durumunda başla­rına gelebilecek olan Sünnetullah ile tehdit edilecekler­dir.

Dünyanın çeşitli ülkelerinde bulunan kıyamet öncesi müslümanları, Resulullah (s.a.v.)'in sünnetine uygun olarak İlahi tebliği dünya gündemine getirecek olan müslümanlardır. Tabi ki Sünnetullah gereği helak edilecek olan dünya kafirleri de, Allah'ın ayetleriyle Al­lah'a kulluğa davet edilmelerine ve Sünnetullah ile tehdit edilmelerine rağmen inkarlarında ısrar edecek olan kafir­lerdir. Bu kafirler bilmedikleri ve tehdit edilmedikleri bir azapla degil, dünya müslümanları tarafından kendileri­ne açıkça bildirilen ve tehdit edildikleri Sünnetullahın gerektirdiği bir azapla helak edilecektir.

Kıyamet alametleri arasında zikredilen duman ve dabbet-ül arz mucizeleri ise helaktan önce tecelli etme­si beklenen mucizelerdendir. Bu gibi mucizeler ile dave­tin, İlahi davet olduğu kesinlik kazanmakta ve inkar edenler neyi inkar ettiklerini idrak etmektedirler. Kur'an'ı Kerim'de beyan edildiği gibi, bu mucizeler İlahi davetin öncesinde değil sonrasında tecelli etmektedir. Öncelikle İlahi davet net ve açık bir şekilde gündeme gelmekte ve daha sonra bazı mucizeler tecelli etmektedir.

Sünnetullah'ın bu yönünü idrak eden dünya müs­lümanları, İlahi daveti gündeme getirmek için bu gibi mucizelerin tecelli etmesini beklemezler. Bu müslü­manlar, İlahi tebliği Sünnetullah'a uygun bir şekilde dünya gündemine getirdikleri zaman, dünya insan­larının şahit olacakları Duman ve Dabbet-ül Arz gibi mu­cizelerin tecelli edebileceğini bilirler. Kur'an'ı Kerim'de va'dedilen bu mucizeler, İlahi tebliğ net ve açık bir şekilde dünya insanlarının gündemine girdikten sonra tecelli edebilecektir. Dabbet-ül arz elbeteki zuhur ede­cek ve dünya kafirlerine elbetteki; "Siz Allah'ın ayetlerine kesin olarak inanmadınız" diyerek seslenecektir. Bu hitaba muhatap olan dünya kafirleri ise neye inan­madıklarını ve neyi inkar ettiklerini bileceklerdir. Çünkü Dabbe zuhur etmeden önce Allah'ın ayetleriyle karşı­laşmış olacaklardır.

Kıyamet olayını, dünyevi helakla ilgili Sünnetullahın son tecellisi olarak idrak ettiğimizden kıyamet kopmazdan önce ( mü'minlerin bu dehşetli olaydan kurtulacağına inanmak­tayız. Çünkü şanı yüce Rabbimiz, zalimleri helak eder­ken müminleri kurtaracağını va'detmektedir. Bu konuyla ilgili bölümde, bu İlahi vaadi açıklamış ve bazı örnekler vermiştik. Verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi mü'minler helale emri tecelli etmezden önce kafirler­den ayrılmakta ve helak edici azap sadece kafirleri kuşatmaktaydı.

Tabi ki kıyamet olayı, diğer helak olaylarından ayrı bir keyfiyete sahiptir. Diğer helak olaylarında mü'minler gemiye binerek veya helak edilecek kavimlerini terkede­rek, bu olayın dışında kalmışlar ve bu olaydan sonra yaşamlarını yine sürdürmüşlerdir. Oysa ki kıyamet ola­yında sığınılacak bir gemi veya bu olayın dışında kalı­nabilecek bir yurd yoktur.

Fakat hiç şüphesiz ki Sünnetullah değişmeyecek ve elbetteki zalimler helak edilirken mü'minler kurtarılarak bu İlahi vaad tecelli edecektir. Nitekim Resulul­lah (s.a.v.)'in bu İlahi vaade uygun olarak bize ulaşan birçok haberinde 'Kıyamet kopmazdan önce Allâh'ın Yemen taraflarından (ipekten daha yumuşak) bir rüzgar göndereceği, bu rüzgarın (her nerede olursa ol­sun dünyadaki bütün) mü'minlerin ruhunu kabzedeceği ve kıyametin kafirler üzerine kopacağı" (Sahih-i Müslim 117) beyan edilmektedir.




Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah'a göre kıyamet
Gönderen: Ceren üzerinde 17 Şubat 2018, 15:46:23
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden allahın emir ve yasaklarina uyan hem dünyanın azabından hemde kıyametin dehşetli gününden kurtulan kullardan olalim inşallah. ..


Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah'a göre kıyamet
Gönderen: Sevgi. üzerinde 17 Şubat 2018, 17:55:43
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizleri zaman var iken tevbe eden ve doğru işler yapanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun


Konu Başlığı: Ynt: Sünnetullah'a göre kıyamet
Gönderen: Mehmed. üzerinde 18 Şubat 2018, 15:55:34
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri kendi kıyametimiz gelmeden Tevbe Edip Salih ameller işleyenlerden eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun