๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Rabbani Yol ve Sunnetullah => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Ocak 2012, 22:40:14



Konu Başlığı: Sonuç
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 24 Ocak 2012, 22:40:14
SONUÇ

Yirminci yüzyıl denilen bir çağda yaşıyoruz.

Saadet dönemini ondört asır geride bırakmışız. Aydınlık ve aydınlık kaynağı dönem ile aramızda ondört asırlık bir tarih oluşmuş.

Ondört asır, bindörtyüz yıl!

Neler olmamış ki bu ondört asırlık dönemde? Üzülünecek, sevinilecek, şaşırtacak, kızılacak neler olmamış ki?

Bölünmeler, parçalanmalar, iç savaşlar.

Hz. İbrahim (a.s.)'ın 'Ya Rabbi zürriyetimden imamlar ve önderler kıl" duası üzerine Rabbimizin:  "Zalimler Benim ahdime erişemez" buyruğu ile reddedi­len saltanat sisteminin, bu İlahi buyruğa rağmen teşekkülü ve sultanoğlu zalimlerin başa geçmesi.

Hz. Musa (a.s.) Rabbani görevi için kardeşi Harun (a.s.)'ı yardımcı olması için isterken, kardeşlerini katleden ve ellerindeki kardeş kanını değişik fetvalarla yıka­maya çalışan sultanlar.

Yaşamak için, sultanların zulmünü de yaşatan ve bu zulmü din adına onaylayan, meşru gösteren çanak yalayıcıları.

Resulullah (s.a.v.)'e ümmet ve halef olduklarını id­dia eden sultanların, Resulullah (s.a.v.)'in sade yaşantısına karşılık saraylarda ve yüksek tahtlarda hilafet görevini yürütmeye çalışmaları.

Kültür ve eğitim faaliyetleriyle insanları ve toplum­ları degil, toprakları fethetmeyi amaçlayan savaşlar.

Batıda kral-papaz, doğuda sultan-şeyhülislam iliş­kileri.

Müsbet ilme karşı takınılan menfi tavırlar.

Saraya ve ihtişamlı yaşantıya haklı bir kızgınlıkla bakan binlerce göz.

Son dönemlerinde 'Hasta adam' olarak adlandı­rılan Osmanlının tabi bir ecel ile ölmesi.

Saltanat sisteminin kaldırılması.

Dinin istismarına şahit olan gözlerin, istismarcılara değil dine düşman edilmesi.

Cumhuriyetin kurulması.

Dinin istismarını önlemek için, din ile devlet işleri­nin ayrılması ve laikliğin teşekkülü.

Dinin istismarını önlemek için Kur'an'ı Kerim'de beyan edilen kanunların yürürlükten kaldırılması ve hayat şeklini belirleyecek olan kanunların meclislerden çıkarılması.

Dinin istismarını önlemek için yapılan bu çalışma­lara karşı çıkan veya engel olan kimselerin, dinin istismarını önlemek için katledilmesi.

Dinin istismarını önlemek için, imam-hatip ve İlahi­yat fakültelerinin kurulması ve din görevlilerinin devlet kontrolünde yetiştirilmesi.

Dinin istismarını önlemek için, cami ve benzeri

yerlerde dinin devlet tarafından öğretilmesi.

Dinin istismarını önlemek için, devletin belirlediği müfredatın dışına çıkarak Kur'an'ı Kerim'deki bazı hükümleri gündeme getiren din görevlilerinin görevden alınması ve cezalandırılması.

Dinin istismarını önlemek için, devleti meşru gören zararsız gruplara müsamaha edilmesi ve dini asabiyete sahip olan kimselerin bu gibi gruplarda deşarj edilmesi.

Ve istismar edilmesinden endişe duyulan dinin, bili­nen sebeblerle ortadan kalkması.

İşte böyle geldik günümüze veya böyle getirildik.

Dünyanın birçok bölgesinde de durum bundan pek farklı değil. Batı dünyasındaki toplumlar ise meydana getirdikleri MADENİ dünyanın ağırlığı ve soğukluğu altında ezilmektedirler. Uluslararası şirketler vasıtasıyla dünyaya tahakküm eden emperyalizm, sömürdükleri ülke yönetimleri üzerinde müessir olabilmekte ve gerekirse bu yönetimleri bazı müdahaleler ile azledebilmektedirler. Halkın iradesi ile iş başına geldiklerini söyleyen ülke yöneticileri, halkın iradesinden ziyade emperyaliz­min iradesi ile iş başına gelmektedirler.

Müstekbir mantığı,aynı rengin değişik tonlarını sergileyerek dünyanın birçok ülkesinde kendisini göstermektedir. Allah'ın haki­miyetini inkar eden bu müstekbirler, 'Halkın hakimiyeti' sloganı altında kendi hakimiyetlerini sürdürmek istemek­tedirler. Sömürdükleri insanları aldatmak için, 'Biz de Allah'a inanıyoruz1 diyen bu müstekbirler, gerekirse

Kur'an'ı Kerim'in okunmasına ve okutulmasına izin ver­mektedirler.

Tabi ki sadece okunmasına ve okutulmasına!

Kur'an'ı Kerim'in belli kıraatlere göre okun­masından bu müstekbirler rahatsız olmamaktadırlar. Çünkü Allah'ın buyruğunu içeren Kitap okunmakta, bu müstekbirlerin buyruğunu içeren kitap ise yaşanmak­tadır. Mesela Libya Lideri Kaddafi, ülkesindeki insanlar tarafından Kur'an'ı Kerim'in belli kıraatlerle okun­masından rahatsız olmamaktadır. Çünkü Libya'da Kur'an'ı Kerim kıraatle okunmakta, Kaddafi'nin hazırla­dığı Yeşil Kitap ise yaşanmaktadır. Kaddafi'ye 'Senin hazırladığın Yeşil kitabı kıraatle okuyup, Kur'an'ı Kerim'i yaşayalım mı? şeklinde bir teklif götürülse, Kaddafi'nin gerçek çehresi meydana çıkacaktır. Müslüman olduğunu iddia eden bu kimsenin, kendi kitabına reva görmediği bir durumu, Kur'an'ı Kerim'e reva gördüğü anlaşılacaktır.

'Kişi ile Allah arasına hiç kimse giremez' diyen bu müstekbirler, bu ifade ile bel'amları değil salih mü'min­leri kastetmektedirler. Çünkü tağutu meşru gösteren bel'amlar, tağutun izniyle insanlar ile Allah arasına gir­meye çalışmakta ve sapık fikirlerle insanları Allah'tan uzaklaştırmaktadırlar. Oysa ki şanı yüce Rabbimiz bunun aksini emretmektedir, İlahi emirlere göre söz konu­su bel'amların susturulması ve insanların salih kimseler vasıtasıyla Allah'a davet edilmesi gerekmektedir. Seçkin insanlar olan peygamberlerin ve bu peygamberlerin yo­lunu izleyen mü'minlerin yaptığı da bu değil midir?

Dünya emperyalizmine yön veren ve yürüten müstekbirler, bilerek veya bilmeyerek ilahlaşmaya çalışmaktadırlar. Allah'ın hukukunu iptal etmeye çalışarak insanlara ilahlık taslayan bu müstekbirler, dünya insanlarını kendilerine kul etmek istemektedirler. Allah'ın yarattığı ve Allah'ın yaşattığı mülk üzerinde, Allah'ın hükmüne zıd hükümlerle tasarruf sahibi olmak istemek­tedirler. Kendi nefisleri için istemediklerini, alemlerin ya­ratıcısı olan Allah için istemektedirler. Mesela herhangi bir devlet başkanına.

"Sen yine devlet başkanı ol, fakat! dikendeki in­sanların nasıl idare edileceğine, nasıl yaşayacağına karışmayacaksın, dikendeki insanların nasıl yaşayacak­larını belirleyen kanunları çıkarma, bu kanunları onaylama ve benimsemediğin kanunları iptal etme yetkin olma­yacak. Savaşa ve barışa sen karar vermeyeceksin. Hoşlandığın ve hoşlanmadığın şeylere müdahale etme­yeceksin. Sen sadece devlet başkanı olacak, ismin duvarlara yazılacak ve bayram törenlerinde halkın arasın­da gözükeceksin." şeklinde bir teklif götürsek.

"Bu ne biçim devlet başkanlığı" diyerek teklifi red­dedeceklerdir. Oysa ki bu yaratıklar böyle bir devlet başkanlığına razı olmazlarken, alemlerin yegane ya­ratıcısı olan Allah (c.c.)'ı bu şekilde bir Rab olmaya razı etmek istemektedirler. Allah (cc.) yegane yaratıcı ve alemlerin Rabbi olarak bilinecek, duvarlara ismi yazıla­cak, dini gün ve «dini bayram törenlerinde insanların gündemine girecek, fakat! Yarattığı insanların yaşan­tısına müdahale etmeyecek. İnsanların nasıl ve ne şekilde yaşamaları gerektiğine dair son peygamberi Re­sulullah (s.a.v.) tarafından beyan ettiği hükümler dikkate alınmayacak ve iptal edilecek. Kendisine tabi olan mü'minler cezalandırılırken, kendisine isyan eden kafir­ler mükafatlandırılacak ve Allah (cc.) buna da müdaha­le etmeyecek!

Allah (c.c.)'a inanan bütün dünya insanlarının ku­laklarına, gözlerine, akıllarına, vicdanlarına seslenmek istiyoruz.

"Allah (cc.) böyle bir Rab mıdır vey böyle bir Rab olmaya razı mıdır?"

"Razıdır veya bizim çıkarlarımız için razı olmalı­dır." diyen dünya müstekbirlerine hiç hoşlanmayacakları bir haberimiz vardır.

Allah (cc.) böyle bir Rab olmaya hiçbir zaman razı olmamış ve hiçbir zaman razı olmayacaktır. Yer, gök ve her ikisi arasındakiler O'nundur. O Allah ki, bütün in­sanları ve cinleri sadece kendisine kulluk yapmaları için yaratmıştır. Siz ise şeytana kulluk yapmakta ve sadece Allah'a kulluk yapmaları gereken insanları aldatarak kendi çıkar ve menfaatlerinize kul yapmaktasınız.

Bu durumunuzu gören, bu durumunuzu bilen ve gerçek sabır sahibi olan Allah (cc), lutfu ile şuurlandırdığı mü'minler vasıtasıyla sizlere hitap etmekte ve sapık yollarınızın sonuna gel­diğinizi beyan etmektedir. Şimdiye kadar suskunluğa mahkum etmeye çalıştığınız İlahi hitap, bundan sonra kulaklarınızda ve dünyanın dört bir tarafında yankıla­nacaktır.

Bunu susturabilir misiniz?

Elbetteki hayır.

Allah kelamını gündeme getiren mü'minleri katle­derek bu İlahi kelamı susturabileceklerini zannedenler, bu İlahi kelamın sahibini tanımamaktadırlar. Oysa ki bu İlahi kelamın sahibi Allah (cc.)'dır. İlahi kelamı susturmaya çalışanlar, Allah (cc.)'ı susturmaya çalışanlardır. Elbetteki ve elbetteki buna güçleri yetmeyecektir. Allah (cc.) dilediği mesajı, dilediği kulları ile dünya insan­larına ulaştıracaktır, İlahi mesajı gündeme getiren bir mü'mini katleden müstekbirler, aynı mesajın yüz mü'minden yükseldiğine şahit olabileceklerdir, İlahi tak­dir gerçekleşecek ve İlahi mesaj kıyametten önce bütün dünya insanlarına ulaşacaktır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                           

Ve siz, siz ey dünya müstekbirleri ve bu müstekbirlerin zulmünü destekleyen dünya mustazafları…

Artık durun!

Şeytani yollardan, şeytani hükümlerden, şeytani yaşantılardan vazgeçin.

Alemlerin Rabbi olan 'Allah (cc.) bu sapıklıktan vazgeçmenizi, tevbe etmenizi ve Kur'an'ı Kerim'deki İlahi buyruklara teslim olmanızı emretmektedir. Şunu idrak edelim ki bizleri yaratan Allah'ın arzında bulunuyor, Al­lah'ın nimetlerinden faydalanıyor ve Allah'ın lutfu ile yaşıyoruz. İnsanları yaratan ve yaşatan Rabbimiz, biz insanları başıboş bırakmamış ve Resulullah (s.a.v.) ile bizlere nasıl ve ne şekilde yaşamamız gerektiğini bildi­ren İlahi mesajını ulaştırmıştır. Bu İlahi mesajı ilk günkü tazeliği ile bizlere sunan Kur'an'ı Kerim'de nasıl yaşayacağımız ve kimlere karşı nasıl davranacağımız açıklanmaktadır.

Allah'a inanan insanlar, inandıkları Allah'ın emir ve nehiylerine teslim olarak 'müslüman' sıfatına sahip olabilirler. Müslüman, Al­lah'ın emirlerine gönülden itaat ederek sadece Allah'a kulluk yapan insandır. Ahirette zarar görmemek için Al­lah'a, dünyada zarar görmemek için firavunlara kulluk yapanlar müşrik durumundadırlar. Firavunların şeytani hükümlerine isteyerek itaat eden bu kimseler namaz da kılsa, hacca da gitse, cami de yaptırsa müşriktirler. Yaptıkları bu işler, kendilerinden kabul edilmeyecektir. Çünkü Allah'a kulluk, firavunların isteklerine göre şekillenecek ve sınırlandırılacak bir kulluk değildir. Cen­net umudu ile Allah'a, hapis ve ölüm korkusu ile fira­vunlara kulluk yapanlar, Allah'a değil firavunlara kulluk yapmaktadırlar. Bunlar hem dünyada ve hem de ahiret­te zelil olacaklardır.

Dünya hayatında içine düştüğünüz zillet ortadadır fakat bunu görecek gözünüz var mı?

Göremiyorsunuz ve göremezsiniz de!

Çünkü siz dünyayı, dünya emperyalizmine uşak­lık eden gazetelerden görmeye ve bu gazetelerden tanımaya çalışıyorsunuz. Hiç görebilir misiniz ve hiç gösterirler mi size dünyanın gerçek çehresini! Hiç an­latırlar mı, hiç gösterirler mi size dünyada hüküm süren emperyalizmin gerçek çehresini?

Göstermezler, çünkü kendileri aynı emperyalizmin birer uşağıdır­lar. Vazifeleri batıl görüşleri ve batıl yorumları ağız bir­liği yaparak dünya insanlarına sunmaktır.

Ağız birliği yapmak!

Bu gerekli mi?

Elbetteki gerekli! Resulullah (s.a.v.) döneminde Velid b. Muğire'ye yol gösteren şeytan aleyhillane, aynı şeytani yolu zamanımızdaki müstekbirlere de göstermektedir. Bilindiği gibi Velid bin Muğire hac mev­simi yaklaştığı zaman Mekke müşriklerini toplamış ve onlara şöyle demiştir: "Ey Kureyş topluluğu; Hac mevsi­minin vakti gelmiştir. Birçok arap heyetleri size geleceklerdir. Onlar bu arkadaşınızın (Muhammed'in) durumunu da işitmişlerdir. İşte bunun için onun hakkında bir görüşte toplanınız. İhtilafa düşüp de birbirinizi yalanla­mayınız ve birbirinizin sözünü red etmeyiniz."

Buna neden gerek duydular?

Çünkü Resulullah (s.a.v.)'e isnad edecekleri vasıfların birer yalan olacağını kendileri de biliyordu. Herkes kendisine göre bir yalan uydursa, çevre kabile­lerden gelen araplar birbirini tutmayan değişik isnatlarla katılacaklar ve dolayısıyle söylenenlere inanmayacak­lardı. Söylenen yalanın etkili olabilmesi ve doğru kabul edilmesi için birçok ağızdan aynı yalanın tekrarlanması gerekmektedir. Nitekim değişik tekliflerden sonra Velid b. Muğire'nin teklifi kabul edilir ve çevre kabilelerden Mek­ke'ye gelen araplara, Efendimiz (s.a.v.) hakkında ağız birliği yapılarak şu ifadeler kullanılır: "O, sihir olan bir söz getirdi. Bu sözle kişi ile babasının arasını, kişi ile kardeşinin arasını, kişi ile' karısının arasını, kişi ile kabi­lesinin arasını ayırıyor. Bundan dolayı ondan uzak­lasın."

Dikkat edilirse kullandıkları ifadede bazı doğrular vardır, İlahi daveti kabul ettikten sonra kendilerini ısrarla küfre davet eden babasını, kardeşini, karısını ve kabile­sini terkeden, onlardan ayrılan müslümanlar vardır. Mekke'li müşrikler yaşanan olayın sadece bu görüntü­sünü almaktalar ve maksatlarına uygun olan bu görüntüyü şeytani bir yorumla empoze etmektedirler.

Tıpkı, evet tıpkı, zamanımızdaki uluslararası haber merkezlerinin yaptığı gibi!

Ne yapar bu haber merkezleri?

Dünyanın her tarafındaki adamları vasıtasıyla bütün haberleri toplarlar. Sonra ne yaparlar, bu haberle­ri olduğu gibi dünya kamuoyuna bildirirler mi?

Elbetteki değil.

Toplanan bu haberler merkezde değerlendirilir. Dünya insanlarının uyanışına vesile olabilecek haberler, tehlikeli haberlerdir. Bu tehlikeli haberler basına yansıtılmadan gerekli görülen istihbarat merkezlerine ulaştırılır. Bu tehlikeli haberlerden değişik vesilelerle ha­berdar olan bazı toplumlardan bu haberler saklanamayacağı için, bu haberlerden maksada uygun görüntüler alınarak ve dünya emperyalizminin menfaatine göre yo­rumlanarak bu toplumlara sunulur.

Netice ise malumdur!

Bu toplumlarda yaşayan insanlar değişik gazetelerde aynı haberi ve aynı yorumu okudukları zaman, ağız bir­liği yapan basın organlarının tesirinde kalabilmekte ve meydana gelen olay hakkında dünya emperyalizminin istediği şekilde düşünmektedir.

İşte bunun için göremezsiniz ve göremiyorsunuz içinde bulunduğunuz zilleti. Mesela bir haber okuyorsunuz.

"Yaşadıkları ülkede bulunan devleti yıkmaya çalı­şan aşırı dinciler idama mahkum oldu."

'Müslümanız' demenize rağmen, bu müslümanla­rın idam kararına hiçbir tepkiniz yok değil mi?

Hem neden tepkiniz olsun ki? Size verilen haberle­re göre bu kimseler devleti yıkmaya çalışan aşırı dincilermiş!

Halbuki sizler, Allah'a savaş açan bu küfür devletlerini destekleyen mülayim dincilersiniz. Şeytani propagandalar ile öyle mülayimleşmiş, öyle sulandırılmış­sınız ki, Allah'ın düşmanlarını dost, dostlarını düşman görebiliyorsunuz.

Oysa ki kendilerine aşırı dinci denilen bu kimseler, tevhid ve şirkin farkına varan birer müslüman. İdamı gerektiren gerçek suçları ise Allah'a kul olmak ve içinde bulundukları toplumu sadece Allah'a kulluğa davet etmek. İşte cahili sistemlerin affetmediği ve cezalandırmak istediği suç bu!

Size bu haber "Allah'a kulluk yapan ve içinde bu­lundukları toplumu Allah'a kulluğa davet eden bazı müslümanlar, hükümet tarafından idama mahkum oldu' şeklinde verilseydi, biraz uyanırdınız değil mi?

Fakat beklemeyin!

Bu gibi basın organlarından, bu gibi haberler hiç beklemeyin. Çünkü görevleri uyandırmak değil uyutmaktır. Firavunları Musa, Musaları Firavun gibi tanıt­maktır. Dolayısıyla bunları dinlediğiniz sürece uyanma­yacak ve uyandırılmayacaksınız.

Ve siz bilmeyeceksiniz, ve siz görmeyeceksiniz içinde bulunduğunuz zilleti.

'Ekmek pahalılandı' diyerek yine fırıncılara kıza­caksınız. Bankadan kredi alarak depolarını buğdayla dolduran un fabrikatörünü, sanayici ve iş adamını görmeyeceksiniz.

Bilmeyeceksiniz, banka kredisi ile meydana getiri­len mamullerin maliyeti tesbit edilirken, maliyete banka faizinin de ilave edileceğini. Anlamayacaksınız, o mamulü alırken, bankaya verilen faizin sizin cebinizden çıktığını.

Siz sadece pahalılıktan şikayet edeceksiniz.

Değişik partileri ve bu partileri destekleyen insan­ları suçlayacaksınız. Televizyon banka, reklamlarını izlerken spikerin: "Sizin güveninizle biz güce eriştik" şek­lindeki dosdoğru ifadesini esneyerek dinleyeceksiniz.

Lütfen uyanın, uyanın ey dünya mustazafları.

Müstekbirlerin sömürüsü, sizin desteğiniz ile yürümektedir. Allah (cc.) dünya müstekbirlerini ve siz dünya mustazaflarını kendisine itaate, kendisine kulluğa davet etmektedir. Bu İlahi davete icabet edenler elbette­ki ve elbetteki kurtuluş olacaklardır. İlahi davete icabet edenler ebedi cennet hayatı ile müjdelenmektedir.

Allah'ın ayetleriyle Allah'a davet, edilmelerine rağmen Allah'ın ayetlerini yalanlayanlar ve inkar edenler ise Rabbimizin sünneti olân dünyevi helak ve ebedi cehennem azabı ile tehdit edilmektedirler.

Bu konuda muhayyersiniz, istediğiniz gibi karar verebilirsiniz. Sizleri yaratan ve sizlere akıl veren Allah (cc), sizleri iki yol ve iki ter­cihle karşı karşıya getirmektedir."Allah'a inandık' diye­rek kurtulamayacaksınız. İnandığınız Allah sizleri İlahi buyruğuna" davet etmektedir. Müslüman ancak ve an­cak bu» İlahi davete teslim olan ve bu davetin gereğini yaşayan insandır. Sizleri gerçek müslümanlığa, Allah'a kulluğa davet etmekteyiz. Sizlerle karşı elimizde silah  değil, Kur'an'ı Kerim bulunmaktadır. Sizleri biz değil Al­lah (cc.) tehdit etmektedir. Çünkü sizleri kendi kişisel görüşlerimize değil, Allah'ın ayetleri ile Allah'a kulluğa, davet etmekteyiz."

Sizlerden önce birçok ülke halkları bu İlahi buyruklara davet edilmişler ve davete icabet edenler felah bulurken, daveti reddeden ülkeler topluca helak edil­mişlerdir. Şimdi sizler de aynı davet ve benzer akıbetlerle karşı karşıyasınız.

Allah'ın ayetlerini alaya alır, yalanlar veya inkar edersiniz şunu biliniz, iyi biliniz, kesinlikle biliniz ki sizler de helak olacaksınız.

Çünkü şanı yüce Rabbimiz Kur'an'ı Kerim'de, Al­lah'ın ayetlerini inkar eden kavimleri, toplumları, ülkeleri helak edeceğini buyurmakta ve o ülke aleyhine tecelli eden bu hükmün, kesin ve değişmeyen sünneti olduğunu beyan etmektedir.

Artık  onlar,  öncekilere  uygulanan  sünnetten başka bir şey mi bekliyorlar? Sen, Allah'ın sünnetin­de kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın. Fatır 43

Nitekim İlahi tebliğe muhatap olan her kavim veya her toplum bu Sünnetullah ile uyarılmış ve bu Sünnetul­lah ile tehdit edilmiştir. Yüce kitabımız Kur'an'ı Kerim'de bu Sünnetullah açıklanmakta ve bu Sünnetullahın te­cellisine ilişkin' birçok örnekler verilmektedir. Bu İlahi hükümlerle uyarılan toplumlara: "Size bildirilen Allah'ın hükmüdür ve siz bu hükme karşı çıkıyor ve bu hükmü yalanlıyorsunuz. Oysa ki size bu konudaki Sünnetullah bildirilmiş ve Sünnetullahın değişmeyeceği beyan edilmiştir. Şimdi siz bu Sünnetullahın değişeceğini veya si­zin başınıza gelmeyeceğini mi sanıyorsunuz?" denilmek­tedir.

Tahrif edilmemiş tarihe ibretle bakıldığı zaman bu Sünnetullah'ın tecellisine ait birçok örnekler görülecektir. Bugünkü Lut gölü, Lut kavminin dehşetli akıbetini hatırlatmaktadır. Firavun, Allah'ın ayetlerini yalanladığı ve Allah'ın hükümlerine karşı çıktığı için Sünne­tullah gereği Kızıldeniz’de helak edilmiştir. Günümüz­deki dünya müstekbirleri ve bu müstekbirlerin zulmünü destekleyen dünya mustazafları da aynı davet ve aynı tehdit ile karşı karşıyadır.

Andolsun ki Firavun hanedanına da uyarılar geldi. Onlar bizim ayetlerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları kuvvetli ve kudretli bir yakalayışla ya­kaladık.

Sizin kâfirleriniz onlardan daha hayırlı mıdır?, Yoksa sizin için kitaplarda bir beraat mi var? Yoksa onlar: "Biz birbirleriyle yardımlaşıp öcünü alan bir toplumuz" mu diyorlar? Kamer 41.44

Şanı yüce Rabbimiz bu soruyu çok açık bir şekilde sormaktadır, İlahi hükümleri yalanlayarak, bu hükümlere karşı çıkarak Firavun'un yolunu izleyen günümüz müstekbirleri, Firavun'dan ve helak edilen o kafirlerden daha mı hayırlıdır?

Ne fark vardır aralarında?

Hama celladı Hafız Esad ve yandaşları, mü'minleri ateşe atarak kendileri ateş ehli olan ashab-ı uhdud değil midir?

Kabe'ye tahakküm eden Suud hanedanının, dar’ün nedve eşrafından ne farkı vardır?

Reagan, Gorbaçov, Saddam, Mübarek ve bunların halefleri birer Firavun değil midir? Firavunların küfrü, firavunların isyanı, firavunların azgınlığı, firavunların zulmü bunlarda yok mudur? Yoksa bu kafirler için kitaplarda bir beraat mi var? " Allah'ın arzında Allah'a isyan edecekler; Allah'ın kulu olan insanları kendi çıkar ve menfaatleri doğrultusunda kendilerine kul yapacaklar; şeytani hüküm ve görüşlerle, yeryüzünde fitne ve fesadı yaygınlaştıracaklar; ezdikleri ve sömürdükleri insanları açlığa ve yoksulluğa mahkum edecekler; İçki, kumar, zina ve her türlü rezaleti meşrulaştıracaklar; 'Rabbimiz Allah' diyerek insanları Allah'a kulluk yapan ve 'Rabbiniz Allah' di­yerek insanları Allah'a kulluğa davet eden mü'minleri cezalandıracaklar; Allah'ın ayetleri ile Allah'a kulluğa davet edilmelerine rağmen dünyevi çıkar ve menfaatleri için  bu İlahi daveti inkar edecekler; Resulullah (s.a.v.)'in sünnetine tabi olan dünya müslümanları tarafından; Sünnetullah ile uyarılıp-tehdit edilmelerine karşılık: "Bu eskilerin masallarıdır" diyecekler ve aynı küfürlerinde ısrar edecekler. Ve bunlara, bütün bunlara rağmen bu isyankarlar beraat mi edecek?

Bu kafirler için kitaplarda bir beraat mi var? Bahçelerinde besledikleri din görevlilerine, papaz­lara, hahamlara sorsunlar; Allah'ın emirlerine isyan eden kafirler için İlahi kitaplarda bir beraat var mı?

Yoksa onlar: "Biz birbiriyle yardımlaşıp öcünü alan bir toplumuz" mu diyorlar?

Allah'ın emrine, Allah'ın azabına ve Sünnetullah'a karşı birbirlerine mi güveniyorlar?

Hemen birleşsinler.

Nato ve Varşova paktının gizli ilişkisini açığa vur­sunlar. Uluslararası şirketlerden maddi destek, aldattıkları ve sömürdükleri ülkelerden asker toplasınlar. Füzelerini, tanklarını, savaş uçaklarını, savaş gemileri­ni, atom bombalarını sıra sıra; bölük bölük hazırlasın­lar.

Sonra, sonra da Kremlin veyâ Beyaz Saray'ın balkonuna çıkarak yıldızlara ve muhteşem kainata baksınlar. Kime karşı savaş açtıklarını anlamaya çalışsınlar ve ona göre bir savaş stratejisi düşünsünler!

Böyle bir isyana, komik ve trajik bir savaşa kalkıştıkları zaman basit insanlar olarak gördükleri biz gariplerin fikrini ve görüşünü soracak olurlarsa, bu sapık ve şaşkınlara: "Açık küfrünüz ve bu isyankarlı­ğınız ile sizleri helak olmuş görüyoruz" deriz. Nitekim geçmiş müstekbirler ve bu müstekbirleri destekleyen mustâzaflar, Allah'ın ayetleriyle Allah'a kulluğa davet edilmelerine rağmen Allah'ın ayetlerini yalanladıkları için değişmeyen Sünnetullah ile helak edilmişler ve ebedi azap ile karşı karşıya gelmişlerdir.

Küfürlerinde ısrar eden dünya müstekbirleri ve bu müstekbirlerin zulmünü destekleyen dünya muztazafları bütün güçlerini bir araya getirseler, bu akıbetten kur­tulamayacaklardır. Çünkü tehdit edildikleri sünnet, her şeye gücü yeten Allah (c.c.)'ın sünnetidir. Bu sünneti ne iptal etmeye, ne değiştirmeye ve ne de ertelemeye güçleri yetecektir.

Dünya müslümanları idrak ve iman etmelidir ki, bu Sünnetullah kıyamete kadar yürürlükte olacak ve kıyamet bu Sünnetullahın bir tecellisi olarak kopa­caktır. Dünya müslümanlarına düşen görev, ne oturup kıyameti beklemek ve ne de gayri İslami yollar ile içinde ' bulundukları devleti ele geçirmeye çalışmaktır. Durmak bilmeden ilerleyen zaman, dünya insanlarını korkunç bir akibete yaklaştırmaktadır. Bu akıbet mücerret olan dev­letleri degil, "müşahhas olan insanları tehdit etmektedir. Ebedi azaba kurumlar veya makamlar değil, bu makamlarda oturan insanlar düçar olacaklardır. Bu nedenle öncelikle insanların kurtarılması ve kurtuluşa çağrılması gerekmektedir.

Dünyanın süper ve gayrisüper devletlerinde yaşa­yan tüm insanlar için, İlahi bir uyarı ile yeni bir dönem başlayacaktır.

Uzun yıllardır böyle gelmekte olan sömürü, böyle . gelmekte olan zulüm, böyle devam etmeyecektir. Saat yaklaşmıştır.

Bu İlahi davet ve Sünnetullah ile uyarı dünya gündemine geldiği zaman, bütün dünya insanları bu Sünnetullah'ın hükmü çerçevesine gireceklerdir. Bu İlahi buyruğun mübelliğleri Allah'a kul olmuş ve sadece Allahtan korkan dünya müslümanlarıdır. Bu kutlu müslümanların elinde, dilinde, kalbinde ve yaşantılarında yüce bir Kitap, Kur'an'ı Kerim bulunmak­tadır.

Bu hak Kitap, bu İlahi mesaj dünya insanlarının ya kurtuluşlarına veyâ helaklarına sebep olacaktır. Çeşitli cezai müeyyideler ile bu müslümanları korkutmaya çalışan dünya müstekbirlerinin bilmesi gerekir ki, dünyadaki Hizbullahi müslümanlar kendileri gibi bir mahluk olan insanlardan ve onların şeytani hükümlerinden değil, yegane yaratıcı olan Allah (c.c.)'dan korkmaktadırlar.

Allah'a inanan,

Allah'ı severek ve Allah'a kul olmaya sevinerek sa­dece O'na yönelen ve O'na teslim olan bu kutlu müslü­manlar, yakinen inandıkları Allah'ın rızasına erişebilmek için tağutu Ve tağuti görüşleri inkar etmektedirler. Bu iz­zetli tavırları ile inandığımız Allah'a ve Allah'ın Kitab'ına göre suçlu değildirler: Şeytana, şeytanın dostlarına ve şeytani hükümlere göre suçlu kabul edilmeleri ise bu müslümanların Rabbani tavırlarını değiştirmemiş ve Al­lah'ın lutfuyla hiçbir zaman değiştirmeyecektir.

Böylesi kardeşlerimiz olduğu ve bizleri de böylesi müslümanlar kardeş yaptığı için şanı yüce Rabbimize hamdediyoruz. Elbetteki yaşamaya ve yansıtmaya çalış­tığımız hak mesaj bu kitap çerçevesinde kalmayacak ve belki de her hücremizle talip olduğumuz şehadet ile be­lirginleşerek kendilerine gıpta ettiğimiz Hizbullahi kardeşlerimizin gür sedaları ile dünya müstekbirlerine ve müstezatlarına ulaşacaktır.

Bu bilinç, bu umud ve bu arzu ile ayağa kalkarak, dünya müstekbirlerini ve bu müstekbirlerin zulmüne iştirak eden dünya müstezatlarını Allah'a kulluğa ve ebedi kur­tuluşa davet ediyoruz.

Dünya insanlarından istediklerimiz mal, makam, para veya herhangi bir menfaat değil, sadece Allah'a kul olmaları ve bu şerefli kulluk ile kurtuluş bulmalarıdır.

Sadece bunu istiyor ve bu istek ile yürekten dua ediyoruz.

Selam, hidayete tabi olanlar üzerinedir.



Konu Başlığı: Ynt: Sonuç
Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 17 Ağustos 2019, 00:37:03
Paylaşım için Allah razı olsun..