Konu Başlığı: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 25 Ocak 2012, 12:02:11 Mucize ve Sonuçları Sünnetullahın gerektirdiği İlahi davetle karşılaşan cahiliye mensupları, daveti gündeme getiren şahsın bir beşer olması üzerinde durmaktalar ve: "Allah elçi olarak bir beşer mi gönderdi" veya "Bizler, bizim gibi bir beşere mi tabi olacağız" diyerek itiraz etmektedirler. Kendilerine hidayet (rehberi) geldiği zaman, insanları inanmaktan alıkoyan şey, onların: "Allah elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?" demelerinden başkası değildir. İsra 94 Andolsun biz Nuh'u kendi kavmine (peygamber olarak) günderdik. Dedi ki: "Ey kavmim Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur, yine de korkup-sakınmayacak mısınız?" Bunun üzerine, kavmindeki önde gelen kafirler dediler ki: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşerden başkası değildir. Size karşı , üstünlük elde etmek istiyor. Eğer Allah dileseydi, elbetteki (bize) melekler indirirdi. Biz evvelki atalarımızdan bunu duymadık. O, kendisinde delilik bulunan bir adamdan başkası değildir, onu belli bir süre gözetleyin." Mü'minun 23.24 İlahi daveti gündeme getiren davetçi bir beşer olduğu için davete ve davetçiye karşı çıkan cahiliye mensupları, davetçiden bazı taleplerde bulunmaktadır. Dediler ki: "Bu nasıl peygamber kİ (bizim gibi) yemek yemekte ve çarşılarda dolaşmaktadır? O'na, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi? Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (meyvalarından) yiyebileceği bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Ve zalimler (müslümanlara) dediler kİ: "Siz büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz." Bak senin için nasıl örnekler verip (böylece) saptılar. Artık onlar (hidayete) hiçbir yol bulamazlar. Furkan 7.9 Cahiliyenin meseleye yaklaşım mantığı açıktır. Daveti gündeme getiren peygambere: "Madem ki peygamber olduğunu iddia ediyorsun, peygamberliğini ispat et" demektedirler. Bu sorunun ve bu isteğin mahiyetinde, peygambere iman etmeyi inkar vardır. Cahiliye mensupları peygambere iman etmek degil, peygamberin peygamber olduğunu müşahhas olarak görmek istemektedirler. Bunlar inanmaktan ziyade bilmek istemekte ve imandan yüz çevirmektedirler. Zamanımızdaki bazı cahiliye mensuplarında bulunan "Görmediğime inanmam" mantığı da, aynı cahili mantığın bir uzantısıdır. Kavimlerini sadece ve sadece Allah'a kulluğa davet eden bütün peygamberler, cahiliye mensuplarının mucize talebi ile karşılaşmışlardır. Mucize isteği, bu nedenle cahiliyenin geleneksel bir isteği haline gelmiştir. Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin, eğer dogru sözlülerden isen bir ayet (mucize) getir görelim." Şuara 153. 154 Dediler ki: "Hayır, (bunlar) karmakarışık düşlerdir. Hayır, onu kendisi düzüp-uydurmuştur. Hayır, o bir şairdir. Böyle değilse, evvelkilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin." Enbiya 5 Mucize talebi, cahillere özgü bir taleptir. Mucize talebinde bulunan cahiliye mensupları, kimden ne istediklerinin idrakin de değildirler. Bütün alemleri ve bu alemlerin içindekileri yaratan Allah (c.c.)'dan mucize talebinde bulunulmaktadır. Neyi ispat için? Allah (c.c.)'ın kuvvet ve kudretini mi? İlim sahibi geçinen bazı kimseler, Yaratıcı' olmasaydı hiçbir yaratılmışın olmayacağını idrak edemiyorlar mi? Yaratılmış her şeyin bir mekana muhtaç olduğunu, varolan her şeyin mekanın içinde varolduğunu görmelerine ve bilmelerine rağmen yine bir varlık olan mekanın ve bütün mekanların neyin içinde varolduğunu düşünmüyorlar mı? Mekanlar ötesini ve bütün mekanları kuşatan kudreti düşünüp, bu kudretin ancak ve ancak zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah (c.c.)'ın kudreti olduğunu idrak etmiyorlar mı? Yerdeki bir kum zerresi, Yaratıcıya inanmayan bir insanın Yaratıcı'ya inanması için yeterli bir mucize, bir ayet değil mi? Müşahade ettiğimiz kainat ve bu kainatı müşahade eden varlığımız birer ayet değil mi? Temiz akıl sahipleri için, düşünenler için, örnek ve ibret alanlar için bunlar yetmiyor mu? Yetmiyor! Cahili değer ölçüsüne şartlanmış kimseler için bunlar, bütün bunlar yetmiyor! Bütün bunları olağan kabul eden bu insanlar, olağanüstü şeyler bekliyorlar! Halbuki talep ettikleri ve istedikleri mucize gerçekleştiği zaman, bu mucizenin onlara getireceği sorumluluklar vardır. Mucize talep eden ve tecelli eden mucize ile karşılaşan kimselerin sorumlulukları artmakta, işleri zorlaşmakta ve bu kimseler Allah (c.c.)'ın affından ve mağfiretinden uzaklaşmaktadırlar. Talep ettikleri' mucizeyi görmezden evvel yaptıkları hataların affedilmesi umud edilirken, mucizeyi gördükten sonra mucizeye rağmen yaptıkları isyan ise azapla karşılık bulmaktadır. Dediler ki: "Sen ancak büyülenmişlerdensin, bizim benzerimiz olan bir beşerden başkası da değilsin. Eğer doğru sözlülerden isen bir ayet (mucize) getir-görelim." (Salih) Dedi ki: "İşte (istediğiniz mucize) bu dişi devedir. Su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizindir. Ona bir kötülükle dokunmayın, sonra büyük bir günün azabı sizi yakalayıverir." Derken onu kestiler, fakat pişman oldular. (Çünkü) azap onları yakalayıverdi. Şüphesiz kİ bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu imân etmiş değildirler. Şuara 153. 158 Semud halkı mucize talebinde bulunmuş ve kendilerine mucize olarak dişi bir deve gönderilmiştir. Bunun bir mucize olduğunu bilen Semud halkı, yine de bu mucizeden hoşnut olmamıştır. Çünkü gönderilen mucize onların su hakkını kısıtlamıştır. Daha önce sadece kendilerine ait olan suyu, mucize olarak gönderilen dişi deve ile paylaşmak zorunda kalmışlardır. Netice ise ayet-i kerimede beyan edildiği gibidir. Kur'an'ı- Kerimde zikredilen örneklerden anlaşılacağı gibi mucize talebinde bulunan ve tecelli eden mucize ile karşılaşan kafirler genellikle iman etmemiştir. Nitekim Resullulah (s.a.v.)'den mucize talep eden müşrik ve kafirlere verilen cevapta bu gerçek beyan edilmektedir. Dediler ki: "Hayır, (bunlar) karmakarışık düşlerdir. Hayır, onu kendisi düzüp-uydurmuştur. Hayır, o bir şairdir. Böyle değilse, evvelkilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin." Kendilerinden evvel helak ettiğimiz hiçbir ülke iman etmemişti, şimdi bunlar mı iman edecek? Enbiya 5.6 Bizi ayet (mucize)ler göndermekten, evvelkilerin onları yalanlamasından başka bir şey alıkoymadı. İsra 59 Cahili sistemlerin azapla helak edilmelerini yakınlaştıran mucize talebi, aynı zamanda mü'minlerin de sakınmaları gereken bir taleptir. Ölülerin nasıl diriltileceğini görmek isteyen İbrahim (a.s.)'a "İnanmıyor musun?" diye sorulması -ki bu soruyu soran Allah (cc.) onun inandığını biliyordu- ve Havarilerin gökten bir sofra indirilmesine ilişkin taleplerine verilen cevap, örnek ve ibret almamız gereken meselelerdir. Havariler: "Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi. O da: "Eğer inanmışlarsanız Allah'tan korkup-sakının" demişti. (Havariler yine ) dediler kİ: "İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz tatmin olsun, senin bize gerçekten dogru söylediğini bilelim ve buna şahitlerden olalım." Meryem oğlu Îsa dedi ki: "Ey Allah 'ım, ey bizim Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki bizim hem evvelimiz, hem ahirimiz için bir bayram ve Sen'den bir ayet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık vericilerin en hayırlısısın" Allah dedi ki: "Şüphesiz ben bunu size indiriciyim. Artık (bundan) sonra sizden kim nankörlük ederse, ben onu muhakkak ki alemlerden hiç kimseyi azaplandırmayacağım bir azapla azaplandıracağım." Maide 112. 115 Mucizenin ne olduğunu ve getirdiği sorumluluğu bizlerden çok daha iyi idrak eden Isa (a.s.)'ın, havarilerin isteğine, "Eğer inanmışlarsanız Allah'tan korkup-sakının" diyerek cevap vermesi, bu istekten hoşnut olmadığını ifade etmektedir. Burada önemli bir noktaya temas etmemiz gerekir. Müslümanlar herhangi bir mucize talebinde bulunmadan tecelli eden bazı mucizelere şahit olmalarının getirdiği zorluk yoktur. Havariler daha önce İsa (a.s.)'dan tecelli eden bazı mucizelere şahit olmalarına rağmen böylesi bir tehdit ile karşılaşmamışlardı. Bu İlahi tehdit, mucizeyi onların talep etmesi üzerine gerçekleşmiştir. Çünkü böyle bir mucize talebi, Allah'a ve Allah (c.c.)'ın peygamberine iman eden mü'minlere yakışmayacak bir taleptir. Havariler Isa (a.s.)'ın uyarısına rağmen mucize isteklerinde ısrar edince, İsa (a.s.)'ın gönüllerimize sevinç veren bir hikmet ve incelik taşıyan duasıyla karşılaşıyoruz; "Ey Allah'ım, ey bizim Rabbimiz, bize gökten bir sofra indir ki bizim hem evvelimiz, hem ahirimiz için bir bayram ve Sen'den bir ayet (mucize) olsun." Peygamberlere özgü bir incelik taşıyan bu duadaki "Hem evvelimiz, hem ahirimiz için bir bayram olsun" ifadesinde, mucizenin getireceği musibetlerden Allah'a sığınmak vardır. Şanı yüce Rabbimiz bu duaya karşı verdiği cevapta, bu duayı, kabul etmediğini değil, bu konudaki sünnetini beyan etmektedir. Şimdi, havarilerle ilgili bu olayı tefekkür eden ve Allah (c.c.)'ın tehdidine iman eden hangi mü'min mucize talebinde bulunabilir? Daha önce de ifade ettiğimiz gibi mucize talebinde bulunmalarına rağmen tecelli eden mucizeler ile karşılaşan insanlara bir zorluk yüklenmediği gibi bu insanlardan bir kısmı karşılaştıkları mucizeler ile iman edebilmekte veya dâha önce iman etmişlerse bu mucizeler ile kalpleri mutmain olabilmektedir. Ancak iman edeceklerini (!) söyleyerek mucize talebinde bulunan kimseler, talep ettikleri mucizeler ile karşılaştıkları zaman genellikle, "Bu bir sihirdir" veya "Bu bir büyüdür" diyerek küfürlerinde ısrar etmektedirler. Daha açık bir ifade ile; tecelli eden mucizeler, küfürlerinde sabit olan kafirlerin hidayetine vesile olmamaktadır. Onlar bir ayet (mucize) görseler, yüz çevirirler ve "(Bu) devam eden bir büyüdür" derler. 54-Kamer 2 İsrailoğullarına apaçık mucizelerle geldiğinde onlardan küfre sapanlar: "Şüphesiz ki bu apaçık bir sihirdir" demişlerdi. Maide 110 (Ey Muhammed) Sana kağıtta yazılı bir kitap indirmiş olsaydık da onu elleriyle tutsalardı, küfredenler yine de: "Bu apaçık bir büyüden başkası değildir" derlerdi. En'am 7 Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar, muhakkak ki: "Gözlerimiz döndürüldü, belki de biz büyülenmiş bir topluluğuz" diyeceklerdir. Hicr 14. 15 Ayet-i kerimelerde, de beyan edildiği gibi tecelli eden veya tecelli edecek olan mucizeler, mucize talep eden böylesi kafirlerin hidayetine vesile olmamaktadır. Çünkü net ve açık bir şekilde gündeme gelen İlahi daveti anlamalarına rağmen inkar eden ve inkarlarında ısrar ederek mucize talebinde bulunan kimseler, söz konusu inkarları ile kafir durumuna düşmektedirler. Kafirlere ise iman etmedikleri sürece hidayet kapısı kapalıdır. Hidayet edici tek merci olan Allah (cc), sadece ve sadece iman eden kullarını hidayete ulaştıracağını, hidayetle ilgili sünnetinde beyan etmektedir. İman eden kullarını hidayete ulaştıran Rabbimiz, küfreden kimseleri de sapıklığa mahkum etmektedir. Mucize ve sonuçları konusunda bu kısa bilgiyi verdikten sonra meselenin günümüz müslümanlarıyla ilgili yönünü değerlendirebiliriz. Bilindiği gibi İlahi daveti gündeme getiren bir çok peygamberden, Allah (c.c.)'ın dilemesi ile bazı mucizeler tecelli etmekte ve tecelli eden bu mucizelerle, davetin İlahi bir davet olduğu cahiliye nezdinde de kesinlik kazanmaktadır. Resulullah (s.a.v.)'in son peygamber oluşu bilinen bir gerçektir. Resulullah (s.a.v.) vefat etmesine rağmen tevhidi mücadele elbetteki devam edecektir. Çünkü tevhîdi mücadeleyle ilgili mükellefiyetler, Peygamber (s.a.v.)'in vefat etmesiyle müslümanlardan sakit olan (düşen) mükellefiyetler değildir. Alemlerin Rabbi olan Allah (cc), Muhammed ümmetini kıyamete kadar bu görevle yükümlü tutmaktadır. Cahiliyenin yerleşip-kökleştiği geçmiş toplumlara . yeni bir peygamber gönderen Rabbimiz, evvel ve ahir ilmi ile dünya insanlarının böylesi zelil bir duruma düşeceklerini bilmesine rağmen yeni bir peygamber göndermeyi murad etmemiş ve bu görevi Allah'a ve Resulüne iman eden ümmet-i Muhammed'e yüklemiştir. Bu ne demektir? Bundan şunu anlamamız gerekir ki, kıyamete kadar sürecek tevhidi mücadele için yeni bir peygambere gerek yoktur. Günümüzdeki tevhidi mücadele için mutlaka yeni bir peygambere gerek olsaydı, Rabbimiz elbetteki yeni bir peygamber gönderirdi veya yeni bir peygamberin varlığını gerektiren tevhidi mücadele ile ümmet-i Muhammedi mükellef tutmazdı. Kıyamete kadar devam edecek olan tevhidi mücadeleyle Muhammed ümmetinin mükellef olmasından anlamamız gereken ikinci husus, tevhidi mücadele için gerekli olan şeylerin Muhammed ümmetine verilmiş olmasıdır. Tevhidi mücadele için gerekli olan ilk unsur Rabbani mesajdır. Ki bu mesajı içeren Kur'an'ı Kerim ilk günkü berraklığı ile elimizde bulunmaktadır. Sadece Kur'an'ı Kerim yeterli mi? Bu soruya "Sadece Kur'an'ı Kerim yeterlidir" diyen kimseler bulunmaktadır. Bu kimseler peygamberin gönderiliş gayesini ve fonksiyonunu idrak edemeyen kimselerdir. Bunlar peygamberlerin gönderiliş gayesini çok dar bir çerçevede düşünmekteler ve peygamberleri adeta kapıya mektup getiren postacılar gibi zannetmektedirler. Oysa ki peygamberler, getirdikleri haberin nasıl ve ne şekilde yaşanması gerektiğini yaşantılarında müşahhas bir şekilde ortaya koyan örnek şahsiyetlerdir. "Sadece Kur'an'ı Kerim yeterlidir" diyen kimselere sormak isteriz; "Şanı yüce Rabbimiz Resulullah (s.a.v.)'i göndermeyip de Kur'an'ı Kerim'i Kabe'ye indirseydi durum ne olurdu?" Temiz akıl sahibi kimseler fazla zorlamadan bu sorunun cevabını tesbit edebileceklerdir. Sadece Kur'an'ı Kerim indirilseydi, Kur'an'ı Kerim'e iman eder kimseler Kur'an'ı Kerim'e iman etmelerine rağmen, iman ettikleri Kur'an'ı Kerim'deki hükümleri nasıl, ne şekilde ve ne zaman yaşayacakları hususunda birçok ihtilaflara düşecekler ve değişik gruplara ayrılacaklardı. Bu elbetteki bir kehanet değildir. Çünkü "Sadece Kur'an'ı Kerim yeterlidir" diyerek peygamberi sünneti dikkate almadan Kur'an'ı Kerim'e yönelen kimselerin değişik gruplara bölünmeleri, farazi olarak ileri sürdüğümüz durumunun günümüzdeki açık örneğidir. Sözü fazla uzatmadan anlamamız gereken ikinci husus, tevhidi mücadele için sadece Kur'an'ı Kerim'in yeterli olmadığıdır. Kur'an'ı Kerim'de beyan edilen Rabbani mesajın nasıl bir kişilikle, ne zaman ve ne şekilde yaşanacağını ve gündeme geleceğini idrak edebilmemiz için, Resulullah (s.a.v.)'in sünnetine muhtaç olduğumuzu tüm yüreğimizle itiraf etmeliyiz. Tevhidi mücadele için gerekli olan bu ikinci unsur da Rabbimizin lutfuyla bizlere intikal etmiştir. Resulullah (s.a.v.)'e nisbet edilen bütün haberlere, Kur-an'ı Kerim'de beyan edilen Rabbani ölçüyle yaklaştığımız zaman bu haberleri mevzû, şüpheli ve sahih olmak üzere üç gruba ayırabilecek ve bizlere gerekli olan peygamberi sünneti bu sahih haberlerde bulabileceğiz. Peki bazı ayetler ve alametler tecelli ederek, dünya gündemine gelecek olan dâvetin İlahi bir davet olduğu teyid edilecek mi? Geçmiş peygamberlerin gündeme getirdikleri İlahi daveti bazı açık ayetler ve alametlerle teyid eden Rabbimiz, son peygamber Resulullah (s.a.v.)'in getirdiği İlahi mesajı bütün dünya insanlarına ulaştıracak olan müslümanların bu davetini de bazı ayetler ve alametlerle teyid edecek mi? Böyle bir teyid mutlak gerekli olmamakla .beraber Resulullah (s.a.v.)'e ümmet olma bilincindeki dünya Müslümanlarının gündeme getirecekleri İlahi davet bazı ayetler ve alametlerle teyid edilebilecektir. Bindörtyüz yıl önce nazil olan Kur'an'ı Kerim'de bildirilen birçok gerçeğin kıyametten önce tecelli edecek olması, İlahi daveti dünya genelinde gündeme getirecek olan öncü müslümanların bu davetini apaçık bir şekilde teyid edecektir. Evet, peygamberlerinin gündeme getirdiği mesajı bazı ayetler ve alametlerle teyid eden şanı yüce Rabbimiz, kıyamete kadar yeni bir peygamber* göndermeyeceği son dönemde, son peygamber mesajına tabi olan ve bu mesajı Sünnetullah'a "uygun olarak dünya genelinde gündeme getirecek olan ümmet-i Muhammedi, bazı ayetler ve alametlerle teyid edecektir. Nitekim Kur'an'ı Kerim'de va'dedilen ve kıyametten önce vuku bulacak olan duman ve Dabbet-ül arz hadiseleri, tecelli edebilecek olan ayet ve alametlerden bazılarıdır. Tecelli edebilecek olan bu ayetlerle, dünya genelinde gündeme gelen davetin, cahiliye nezdinde de İlahi bir davet olduğu kesinlik kazanacak ve kıyamet, tecelli eden bu apaçık ayetlere rağmen küfürlerinde ısrar eden dünya kafirlerinin üzerine kopacaktır. Veyl olsun, dumanı görünce "İman edeceğiz" deyip sonra dönecek olanlara. Veyl olsun, Dâbbe'nin söyleyeceği "Siz Allah (c.c)'ın ayetlerine kesin olarak inanmadınız" ifadesine muhatap olanlara. Ve selam, Yine selam, Yine selam olsun, İlahi daveti gündeme getirip bu davete teslim olanlara… Hileli düzenlerin boşa çıkacağı, bulundukları cahili toplumlarda tevhidi mücadele ile görevlendirilen tüm peygamberler, sapmış ve saptırılmış insanları Allah'a kulluğa davet etmişler, müstekbirleri ve mustazafları Sünnetullah ile uyarıp-ikaz etmişlerdir. Bu İlahi davet Bir ve Kahhar olan Allah'a yapılmakta, malı ve makamı ne olursa olsun hiçbir insana özel imtiyaz-tanınmamaktadır. Bu davet ile insanların insanlara kulluğu reddedilmekte, sınıfsal ayrıcalık ve sınıfsal tahakküm inkar edilmektedir. Davet Allah'a ve Allah (c.c.)'ın hükümlerinedir. Hiç bir sınıfın, hiçbir ırkın, hiçbir insanın menfaatini yüceltmeyen onlara ayrıcalık ve imtiyaz tanımayan "Allah (c.c.)'ın hükmü" karşısında her insan«eşit haklara sahip olabilmekte ve gerçek adalet bu eşitlik üzerine bina edilmektedir. Cahili toplumlarda imtiyazlı bir sınıfa mensup olan müstekbirler, kendi kendilerine tanıdıkları bu imtiyaz ile diğer insanlara tahakküm etmekteler, onların maddi ve manevi değerlerini sömürmektedirler. Böylesi bir zulmü yaşarken ve yaşatırken Allah (c.c.)'ın ayetleri ile karşılaşan müstekbirler, bu İlahi daveti kabullendikleri zaman şeytani hakimiyetlerini kaybedeceklerini anladıklarından, davete karşı çıkarak daveti inkar etmektedirler. İlahi daveti inkar eden müstekbirler, bu daveti muztazafların da inkar etmelerini istemektedirler. Çünkü mustazafların malını, mustazafların kanını; mustazafların emeğini sömürerek ayakta durabilen bu müstekbirler, mustazaflar olmadan bu şekilde yaşayamayacaklarını ve zulme dayalı düzenlerini yaşatamayacaklarını bilmektedirler. Bu emperyalist istekten hareket eden müstekbirler, mustazafları hakkı inkara davet etmekteler ve şeytani propagandalar ile şeytani tahakkümlerini devam ettirebilmektedirler. Bu nedenle mustazafların inkarı genellikle aldatılmışlıktan ve şeytani tahakkümlerin verdiği korkudan kaynaklanmaktadır. İslam tarihindeki tevhidi hareketleri ve bu hareketlere karşı cahiliyenin tavrını incelediğimiz zaman, değişik asırlarda meydana gelen cahili mücadelelerin aynı şeytani prensipler doğrultusunda vuku bulduğunu müşahade edebiliriz. Tabi ki bu durum şaşırtıcı değildir. Çünkü cahili sistemlerin ve cahili mücadelelerin gerçek teorisyeni şeytan aleyhillanedir. Allah'a isyan ederek kendisine dost olan müstekbirleri tevhidi hareketlere karşı kışkırtan şeytan aleyhillane, her taraftan kuşattığı müstekbirleri kendisine özgü şeytani prensipleri doğrultusunda bir mücadeleye sevketmektedir. Kur'an'ı Kerim'de şeytanın tanınmasıyla ve tanıtılmasıyla ilgili olan ayet-i kerimeleri incelerken, şeytanın görünür yaklaşımlarından ziyade, şeytan aleyhillaneyi bu yaklaşımlara ve bu hareketlere sevkeden mantığı ve maksadı tesbit etmemiz gerekir. Çünkü şeytanın insanlara ve ,toplumlara yaklaşımında biçimsel farklılıklar gözükse de, mantığında ve maksadında herhangi bir farklılık yoktur. Şeytan aleyhillane aynı mantığa, aynı maksada ve aynı prensiplere sahip olmasına rağmen, müdahale ettiği insanların ve toplumların yapısına göre farklı biçimlerde yaklaşabilmektedir. Mum ışığının önüne bir yüzük tutsak, bu yüzüğün duvara yansıyan gölgesi, duvarın yapısına göre şekil alacaktır. Duvarın yüzeyinde ne gibi engebeler varsa, yüzüğün gölgesi bu engebelere göre şekillenecektir. Fakat bizler biliriz ki, farklı yüzeylerde farklı gölgeler oluşturabilen yüzük, aynı yüzüktür. İşte şeytani mantık da bu yüzük gibidir. Şeytani mantıkta bir değişiklik olmamasına rağmen, bu mantıktan kaynaklanan hareketlerde biçimsel farklılıklar olabilmektedir. Bu nedenle bilmemiz ve sakınmamız gereken, görünür şeytani yaklaşımlardan ziyade şeytanı bu yaklaşımlara ve hareketlere sevkeden şeytani maksattır. Cahiliyenin tevhidi hareketlere karşı müdahale ve mücadelesini yukarıdaki inceliği dikkate alarak değerlendirdiğimiz zaman, cahili müdahale ve mücadelenin birbirini takip eden dört ayrı merhalede belirginleştiğini müşahade edebiliriz. Cahiliye mensupları birinci merhalede, tevhidi mesajı gündeme getiren öncü müslümanları alaya almakta ve bu müslümanları akli yetersizlik, şaşkınlık ve delilik ile itham etmektedir. Bu davranışları ile' öncü müslümanları halkın gözünden düşürmek, davetin ciddi olmadığını empoze etmek ve daveti istihzadan meydana gelen bir kabuk içerisine alarak yalnızlığa mahkum etmek istemektedirler. Cahiliyenin ilk merhaledeki tavrına rağmen tevhidi mesaj, halk ile bütünleşmiş ve halkın içerisinde bir alt yapı meydana getirmişse, cahiliye İlahi daveti kendi organik bütünlüğü için tehlikeli görmekte ve daveti gündeme getiren müslümanlara taviz vererek onlardan bazı tavizler talep etmektedirler. Cahiliye bu ikinci merhaledeki tavrı ile tevhidi hareketi kontrolu altına almak ve kontrol altına aldığı hareketi asli çizgisinden saptırarak tesirsiz hale getirmek istemektedir. Nitekim başlarında peygamber ve peygamberin gerçek varisleri gibi güvenilir kimselerin bulunmadığı birçok tevhidi hareket, cahiliyenin bu merhaledeki müdahalesi ile sapmış ve müntesiplerini de saptırmıştır. Bu noktadaki sapma, cahiliyenin verdiği tavizin büyük, istediği tavizin ise küçük görülmesinden kaynaklanmaktadır! Oysa ki şeytan aleyhillane ne verdiğini ve ne istediğini gayet iyi bilmektedir. Allah (c.c.)'ın yardımının ne anlama geldiğini birçok müslümandan dâha iyi bilen şeytan aleyhillane, bu İlahi yardımın müslümanlar taviz vermedikçe devam edeceğini ve taviz veren müslümanlardan bu yardımın kesileceğini bilir. Şeytan aleyhillane bu İlahi yardımın kesilmesi için elbetteki büyük tavizler vermeye razı olacaktır. Şeytanın idrak ettiği bu hususu idrak edemeyen bazı liderler, şeytani teklifleri maddi hesaplarla değerlendirerek bu alış-verişi karlı görmüşler ve kabullendikleri şeytani tekliflerle Allah (c.c.)'ın yardımından uzaklaşarak, tevhidi hareketin yozlaşmasına ve asli çizgisinden sapmasına neden olmuşlardır. Tevhidi mesajı gündeme getiren müslümanlar Rabbani hükmün gereği olarak bu uzlaşma tekliflerini reddetmemişlerse cahiliye üçüncü merheledeki tavrını göstermekte, tevhidi hareketin münteşiplerine karşı baskı ve işkence yapmaktadırlar. Cahiliyenin şiddete dayalı bu caydırıcı müdahalesi, İslami kişiliğe sahip olan müslümanlar üzerinde genellikle olumsuz değil, olumlu bir etki yapmaktadır. Bu merhalede yapılan vahşi baskılar daveti kabul edenlerin suçlanmasına ve davetin yayılmasına neden olduğu gibi davetin dışında kalan insanların da, cahiliyenin gerçek yüzünü görmesine ve cahiliyeden nefret ederek İlahi davete yakınlaşmalarına neden olmaktadır. İlk üç merhaledeki şeytani tavırlarıyla Rabbani gelişmeyi durduramayan cahiliye mensupları dördüncü merhalede mevcut gücünü toplayarak, İlahi davetin müntesiplerin yoketmek ve İlahi daveti susturmak istemektedirler. Müslümanları helak etmek için teşebbüs ettikleri bu hareket ise, müslümanların durum ve seviyeleri ne olursa olsun kendi helakleri ile neticelenmiştir. Cahiliyenin tevhidi harekete karşı hazırladıkları hileli düzenler, müslümanlar sırat-ı müstakimde olduğu sürece herhangi bir zarar verememekte ve bu hileli düzenler sahibini kuşatmaktadır. Kur'an'ı Kerim'in birçok ayetinde, bu İlahi gerçek beyan edilmektedir. Yoksa hileli bir düzen mi kurmak istiyorlar? Fakat o küfredenler (kurdukları) hileli düzene kendileri düşecek olanlardır. Tur 42 Böylece her ülkenin suçlu-günahkarlannı, hileli düzenler kursunlar diye oranın önde gelenleri yaptık. Halbuki onlar hileli düzeni ancak kendilerine kuruyorlar da farkında değiller. En'am 123 Hani o küfre sapanlar seni tutuklamak, seni öldürmek veyâ seni sürgün etmek amacıyla sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da karşılığını kuruyordu. Allah tuzak kuranlara mukabele edenlerin en hayırlısıdır. Enfal 30 Şeytan ve dostları kurdukları hileli düzenlere karşı müslümanların korku ve paniğe kapılmamaları, onların kurdukları düzenleri hakkıyle bilen Allah'a tevekkül etmeleri gerekmektedir. Sırat-ı müstakimde sebat eden mü'minlere Allah (cc.) elbetteki yardım edecek ve kafirlere, mü'minler aleyhinde bir yol, bir fırsat vermeyecektir. Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhine kesinlikle yol vermez. Nisa 141 Ayet-i kerimede de beyan edildiği gibi bu İlahi vaadin muhatabı mü'minlerdir. Allah (c.c.)'ın hükmüne yakinen inanan, bu hükümlere teslim olar) ve bu hükümlerden taviz vermeyen mü'minler, ayet-i kerimede va'dedilen İlahi yardıma mazhar olacaklardır. Nitekim Resulullah (s.a.v.); "Ümmetimden bir taife hakka yardımcı olmakta devam-edecektir. Onlara muhalefette bulunanlar zarar veremeyecek ve nihayet Allah (cc.)'ın emri onlar bu haldeyken gelecektir" (Sahih-i Müslim;1920) buyruğu ile, sırat-ı müstakimde sebat eden mü'minlere aynı müjdeyi vermektedir. Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Ceren üzerinde 02 Temmuz 2018, 02:45:08 Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim ....
Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Mehmed. üzerinde 26 Kasım 2018, 13:02:17 Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun
Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Sevgi. üzerinde 27 Kasım 2018, 00:41:38 Aleyküm Selâm. Bilgiler için Allah Razı olsun. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah
Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: ilim dünyası dergisi üzerinde 27 Kasım 2018, 03:25:46 Ey Allah'ım seninle aramızdaki yegane mesafe ilimdir. ilim eğer mesafeyi ortadan kaldıracaksa and olsun ki isteğim ilimdir . Rabbim razı olsun...
Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Zeynep Zehra üzerinde 27 Kasım 2018, 03:45:03 Allahtan gelen her şeyin hak ve doğru olduğuna şahitlik ederiz...
Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Ceren üzerinde 27 Kasım 2018, 13:58:10 Esselamu aleyküm. Rabbım razı olsun bilgilerden kardeşim...
Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Melek Nur Çelik koü üzerinde 16 Ağustos 2019, 01:03:44 Paylaşım için Allah razı olsun..
Konu Başlığı: Ynt: Mucize ve Sonuçları Gönderen: Ceren üzerinde 16 Ağustos 2019, 16:36:41 Esselamu aleykum. Rabbim bizleri bize rehber olarak gönderilen peygamber efendimize tabi yaşayan sünnetin de tecelli eden ve rahmete erişen kullardan eylesin inşallah. ...
|