> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Rabbani Yol ve Sunnetullah > Dar Mesele
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dar Mesele  (Okunma Sayısı 1282 defa)
25 Ocak 2012, 13:04:01
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 25 Ocak 2012, 13:04:01 »



DAR MESELESİ

Tevhidi yola talip olan ve bu yolda mücadele ver­mek isteyen müslümanların, tevhidi çizginin hangi nok­tasında bulunduklarını bilmeleri için öncelikle bulunduk­ları konumu Rabbani esaslara göre tespit etmeleri gerekmektedir. Çünkü her konumun kendisine özgü bir fıkhı bulunmaktadır. Yanlış konum tesbiti, uygulanma­ması gereken fıkhı önereceğinden, konum tesbiti bu açıdan önemli ve ciddi bir meselemizdir.

Bu meselede dar'ul İslam ve dar'ul harp olmak üzere iki görüş yaygınlaşmıştır. Yaygınlaşan bu iki görüşü savunanlar birbirlerine cephe almakta ve tartışmalar değişik vadilerde sürmektedir. Fakat ne yazık ki her iki taraf savunduğu kavramı bilinçli bir şekilde savunmaktan uzaktır. Mesela dar'ul harp görüşünde olanlara; "Neden dar'ul harp?" şeklinde bir soru yöneltsek, bu kardeşlerimizden büyük çoğunluğu; "İslam hukuku yürürlükte olmadığı için dar'ul İslam değildir. Dar'ul İslam olmadığı için dar'ul harptir." diye­ceklerdir. Çünkü başka bir seçenekleri yoktur.

Gri kavramını bilmeyen bir topluma, gri renkte bir tabela göstererek; "Bu beyaz mıdır, yoksa siyah mıdır?" sorusu yöneltirse, dar'ul harp ve dar'ul İslam meselesinde olduğu gibi iki ayrı gruplaşma olacaktır. Bir kısmı "Siyah olmadığı için beyazdır" derken, bir kısmı da "Be­yaz olmadığı için siyahtır" diyeceklerdir.

'Dar' meselesindeki ihtilafların bir nedeni, müslü­manların dar'ul İslam ve dar'ul harp kavramlarıyla karşı karşıya getirilmeleri ve bu iki kavramdan birini seçmeye şartlandırılmalarıdır. Bu iki kavramdan birini seçmeye zorlanan kimselerin bir kısmı "Dar'ul İslam olmadığı için dar'ul harptir" derken, diğer kısmı da "Dar'ul harp ol­madığı için dar'ul İslam'dır" demektedirler. Bu durumun müsebbibleri ise bir tarafta şeytan ve dostları, diğer ta­rafta hazır bilgilerle yetinen, çalışmaktan ve araştırmak­tan kaçınan alimlerdir. Bu alimler herhangi bir 'Dar' kav­ramını savunacakları zaman, kendilerine bu kavramın getirdiği fıkıh sorulacağından, dar'ul İslam veyâ" dar'ul harp demekteler ve kütüphane raflarında hazır bulunan dar'ul İslam ve dar'ul harp fıkhını yorulmadan ve yorum­lamadan söylemektedirler. Nitekim bu kimseler tarafın­dan dar!ul harp fıkhı ile yüz yüze getirilen birçok müslüman, bu fıkhı yürürlüğe koyma noktasında çeşitli problem ve çelişkilerle karşılaşmışlardır.

Dar'ul harp fıkhının getirdiği zorluk, problem ve çelişkilerden kaçınmak için, sebep ve illetini göz önüne getirmedikleri bazı içtihatlara sığınarak dar'ul İslam görüşünü savunanlar ise kendilerini pasif ize eden bir sapıklığa düşmüşlerdir. Allah'ın düşmanlarını dost ka­bul etme zilletine düşen bu insanlar, dar'ul İslam kabul ettikleri beldelerde genellikle ıslahatçı metodu benimse­mişler ve İslam düşmanı olan tağutu, bazı İslami motif­lerle güzelleştirmeye çalışmışlardır.

Halbuki 'Dar1 kelimesi, yer veya toprak parçası an­lamına geldiği için "Dar'ul İslam" İslam'ın hakim olduğu yer demektir. Bulundukları ülkeye dar'ul İslam diyen sapıklara, İslam'ın hangi yere hakim olduğunu sormak isteriz!

Bu ülkelerde İslam'ın hakim olduğu ve tağuti müdahaleden uzak olan bir metrekare yer var mıdır? Camilerde İslam mı hakimdir, yoksa tağut mu? Kıblemiz olan Kabe-i Muazzama, kimlerin tahakkü­mü altındadır?

Tapusuna sahip olduğunuz evleriniz sizin mi? Bu evlerinizi halka açık bir namazgah ve İslam'ın açıkça anlatıldığı bir mescid haline getirebilir misiniz?

Tağuta bağlı bel'amlar tarafından savunulan dar'ul İslam görüşünü daha fazla ciddiye almamıza ve eleştirmemize gerek yoktur. Çünkü bunların açık bir sapıklıkta olduğu aşikardır. Bu görüşü savunanlardan ziyade dar'ul harp görüşünü savunan samimi kar­deşlerimizi değerlendirmemiz gerekir. Tağutun mahiyetini bilen ve tağuta bağlı bel'amlar vâsıtasıyla savunulan dar'ul İslam görüşüne haklı olarak karşı çıkan bu kar­deşlerimiz gerçekten samimidirler. Ne var ki hak olan bir görüşü zamansız ve mekansız gündeme getirme nok­tasında yanılgıya düşmüşlerdir. Yanılgının biz insanlara özgü olduğunu idrak ederek bu kardeşlerimize hüsnüzanla yaklaşıyor ve bu meselemizi ciddi bir şekilde tek­rar değerlendirmelerini istirham ediyoruz. Tabi ki bu dileğimiz, dar'ul İslam görüşünü bilmeyerek savunan kimselere de yöneliktir.

Dar'ul harp görüşünü savunan bazı kardeşleri­miz.

"Müslümanlar için en güzel örnek Resulullah (s.a.v.) ve onun takip ettiği metoddur. Bilindiği gibi Resulullah (s.a.v.) Mekke ve Medine olmak üzere iki ayrı dönem yaşamıştır. Mezhep imamlarına göre Mekke dönemi dar'ul harptir. Değişik bölgelerdeki müslü­manlar Mekke dönemine benzer bir ortamda bulunduk­larına göre bu müslümanların konumu da dar'ul harp­tir." demektedirler.

Elbetteki müslümanlar için en güzel örnek Resu­lullah (s.a.v.)'dir. Mezhep imamları tarafından Mekke dönemine dar'ul harp, dar'ul küfr veya dar'ul şirk denil­mektedir. Bu konuda kavram tartışmasına girmek abes­tir. Çünkü meselenin rahatsızlık veren tarafı hangi kav­ramın kabul edileceği değil, bu kavramların getirdiği fıkıhtır. Mekke dönemine dar'ul harp diyen müctehid­lerin, dar'ul harp fıkhının Mekke dönemini dikkate ala­rak hazırlamaları gerekirdi. Oysa bilinmektedir ki dar'ul harp fıkhı, Kur'an'ı Kerim'in Medeni sureleri ve Resulul­lah (s.a.v.)1 in bu dönemdeki sünnetiyle kesinlik kazan­maktadır. Yine bilinmektedir ki dar'ul harp fıkhı Mekke dönemin müslümanlarınca yaşanmamıştır. Bu konuda Ebubekir (r.a.)'ın müşriklerle bahse girme olayı delil ola­rak öne sürülmektedir. Bilindiği gibi Ehl-i Kitap olan Rumlar, o dönemde Mecusi olan İranlılara yenilince müslümanlar üzülmüş, Mekke'li müşrikler ise sevin­mişlerdir. Bu olay üzerine nazil olan Rum suresinin ilk ayetlerinde, Rumların bir süre sonra tekrar galip gele­cekleri beyan edilmektedir. Bu ayetlerle karşılaşan müşrikler, bu ayetlere inanmaz ve Ebubekir (r.a.) ile bahse girmek isterler. Ebubekir (r.a.) durumu Resulullah (s.a.v.)'e bildirir ve onun izniyle, Rumların tekrar galip geleceklerine dair müşriklerle bahse girişir. İşte bu olay­dan hareket eden bazı hanefi fakihler, bu olayı örnek göstererek dar'ul harpte bulunan müslümanların kazanacaklarından emin olma şartıyla harbilerle mal ve para karşılığındâ bahse girmelerine" cevaz vermişlerdir. Halbuki bu olayı, olayın yaşandığı ortama göre değerlendirmemiz gerekir. Nazil olan her ayete yakinen iman eden Ebube­kir (r.a.), müşriklerin teklif ettikleri bahsi kazanacağını el­betteki biliyordu. Şüphesiz kazanacağını bildiği bahis teklifi karşısında tereddüde düşmesi ve Resulullah (s.a.v.)'e müracaat etmesi, bahse girmenin müslüman­lar arasında şüpheli görüldüğüne işarettir. Ebubekir (r.a.)'ın bahis karşısında tereddüte düşme nedenini an­lamaya çalışırken, bahis teklifini kabul etmediği zaman Mekke müşriklerinin "Ebubekir inen ayetlerin doğru olduğuna kendisi de inanmıyor, inansaydı bahse girer­di." diyeceklerini ve bahis teklifini diğer müslümanlara da götürerek, onların da inanmadıkları konusunda vel­vele yapacaklarını dikkate almamız gerekir.

Bilindiği gibi Resulullah (s.a.v.) bahsi kabul etmesi için Ebubekir (r.a.)'a izin vermiştir. Netice olarak bahsi kazanan Ebubekir (r.a.)'ın yine Resulullah (s.a.v.)'e müracaat ederek "Bahsin karşılığı olan develeri alayım mı?" diye sorması, bahse girme nedeninin müşriklerin malını almak için olmadığını göstermektedir. Bu sırada Medine'de bulunan Resulullah (s.a.v.), bahis karşılığı olan develeri (safların ayrıldığı o dönemde bir harbi olan müşriklerde kalmaması için) almasını ve bu deve­leri fakirlere tasadduk etmesini buyurmuştur. Dikkat edi­lirse bahis karşılığı olan bu develer ne beyt-ül male ka­bul edilmiş ve ne de Ebubekr (r.a.)'ın kullanmasına izin verilmiştir. Kaldı ki Resulullah (s.a.v.)'in bu olayda bahse ilişkin verdiği izin umuma değil, kişiye özeldir. Böyle bir izni umuma şamil kılmak ise fıkıh usulüne aykırıdır.

Rasullah (sav)’ın bu dönemdeki sünnetiyle kesinlik kazanan dar'ul harp fıkhının, Mekke dönemi müslümanlarınca yaşanmadığı müşahade edi­lecektir. Dar'ul harp fıkhının yaşanmadığı böyle bir döneme dar'ul harp demek ile İslam fıkhının yaşanmadığı bir döneme dar'ul İslam demek arasında herhangi bir fark yoktur.

Dar'ul harp görüşünü savunmalarına rağmen bazı Rabbani sebebleri ve maslahatları zikrederek "Bunlar­dan dolayı şu an için dar'ul harp fıkhını yaşayamıyoruz." diyen kimselerin belirttikleri nedenler, Rabba­ni nedenlerdir. Onları bu konuda eleştirmiyor âncak şu hususun   açıklığa   kavuşmasını   istiyoruz.   Fıkhını yaşamadıkları veya şu an için yaşamamaları gereken bir kavramı nasıl sahipleniyorlar? Şayet dar'ul, harp fıkhına muhatap oldukları için dar'ul harp diyorlarsa, bu ilmi bir yaklaşım değildir. Çünkü dar'ul harp fıkhına mu­hatap olduğumuz gibi, dar'ul İslam fıkhına da muha­tabız. Dar'ul İslam fıkhına muhatap olmamızla birlikte dar'ul İslam fıkhını yaşayamadığımız bir beldeye nasıl ki dar-ul İslam diyemiyorsak; dar'ul harp fıkhıyla muha­tap olmamıza rağmen nefsani olmayan Rabbani neden­lerle bu fıkhı yaşayamadığımız beldeye de dar'ul harp diyemeyiz.

Bu hususu dâha açık anlayabilmemiz için muhatap olmakla, mükellef olmak arasındaki farkı belirtmemiz gerekir. Nitekim bu önemli farkı idrak etmeyen bazı kar­deşlerimiz "Resulullah (s.a.v.) tevhidi mücadelenin belli bir dönemine kadar savaş ayetleriyle muhatap ol­mamıştır. Bizlerin ise durumu farklıdır. Çünkü Kur'an'ı Kerim'in tamamı elimizde ya bizler savaş ayetleriyle yükümlüyüz” demektir.                                                                                                                                                                  Müslümanlar Kur'an'ı Kerim'de beyan edilen in iklimlerin hepsiyle muhataptırlar. Ancak içinde bulundukları konum ve şartlara göre muhatap oldukları bazı hükümlerle mükellef değillerdir. Muha...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dar Mesele
« Posted on: 29 Mart 2024, 08:05:08 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dar Mesele rüya tabiri,Dar Mesele mekke canlı, Dar Mesele kabe canlı yayın, Dar Mesele Üç boyutlu kuran oku Dar Mesele kuran ı kerim, Dar Mesele peygamber kıssaları,Dar Mesele ilitam ders soruları, Dar Meseleönlisans arapça,
Logged
15 Ağustos 2019, 14:03:48
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.662


Site
« Yanıtla #1 : 15 Ağustos 2019, 14:03:48 »

Esselamu aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

15 Ağustos 2019, 15:00:27
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #2 : 15 Ağustos 2019, 15:00:27 »

Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes