๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberler Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 15 Ocak 2010, 00:48:49



Konu Başlığı: Yûsuf Aleyhisselâmın Başına Gelenler
Gönderen: Sümeyye üzerinde 15 Ocak 2010, 00:48:49
Yûsuf Aleyhisselâmın Başına Gelenler:



Yûsuf Aleyhisselâm, annesi Râhıl´den doğunca, babası, baksın diye, onu, Ha lasına vermişti.

Yûsuf Aleyhisselâmın ilk ibtilâsı, İshak Aleyhisselâmın kızı olan bu halası ile

başladı.

Yıllar, geçmiş, Yûsuf Aleyhisselâm, gezer dolaşır olmuştu.[6]

Babası da, Halası da, Yûsuf Aleyhisselâmı, son derece seviyorlardı. [7]

Yâkub Aleyhisselâm; kız kardeşine:

"Ey kardeşim! Yûsuf´u, artık, bana teslim et!

Vallahi, onun, benden bir saat bile uzak kalmasına dayanamıyorum dedi.

Kız kardeşi de:

"Vallahi, ben de, onu, bir saat bile terk edemem!" diyerek red cevabı verdi.

Yâkub Aleyhisselâm, Yûsuf Aleyhisselamı, almak için, ısrar edince, kız kardeşi:

"Bari, onu, bir kaç gün, benim yanımda bırak ta, belki, bu, beni teselli eder."

dedi. [8]

Yâkub Aleyhisselâm, onun yanından çıkıp gittikten sonra[9], Hala hanım, Is-hak Aleyhisselamın büyük çocuğu olması dolayısıyla yanında bulundurduğu ku şağını, Yûsuf Aleyhisselamın -elbisesinin altından- beline, bağladı. Sonra da:

"Kuşak, kayboldu, bakınız! Onu, kim almış?" dedi.

Ev halkının üzerleri aranınca, kuşak, Yûsuf Aleyhisselamın yanında (belinde bağlı) bulundu. [10]

Onların mezhebine göre: hırsızı, mal sahibi, tutar, hiç kimse, kendisine itiraz da bulunamazdı. [11] Bunun için, Hala hanım:

"Vallahi, ben, Yûsuf hakkında, istediğimi, yapabilirim!" dedi.

Yakub Aleyhisselâm gelince, hâdiseyi, ona da, anlattı.

Yâkub Aleyhisselâm:

"Yûsuf, şayet, böyle bir şey yapmışsa, O, sana, teslim edilmiş olur. Benim elim den bir şey gelmez!" dedi. [12]

Hala hanım da, ölünceye kadar, Yûsuf Aleyhisselamı, yanında tuttu.

Yâkub Aleyhisselâm, ancak, onun ölümünden sonra, Yûsuf Aleyhisselamı, ya nına alabildi. [13]

Yûsuf Aleyhisselâm, Yâkub Aleyhisselâma, oğullarından, en sevgilisi idi.

Yûsuf Aleyhisselamın annesi Râhıl da, Yâkub Aleyhisselâma, kadınlarından, en sevgili olanı idi. [14]

Yûsuf Aleyhisselamın, üvey annelerinden doğma kardeşleri, Babalarının, Yû suf Aleyhisselamı, gerek çocukluğu ve gerek gençliği çağında böyle ço^sevdiği-ni ve onun üzerine titrediğini gördükçe, onu, kıskanmağa başladılar. [15]

Yûsuf Aleyhisselamın kardeşleri ile olan ibretli macerası, Kur´ân´ı Kerimde de, genişçe anlatılır. [16]

Yûsuf Aleyhisselâm, rü´yaîinda, on bir yıldızla güneş ve ay´ın, kendisine, sec de ettiklerini görüp bunu, babasına anlatmıştı. Yâkub Aleyhisselâm, ona:

"Ey Oğulcuğum! Rü´yanı, kardeşlerine, anlatma! Sonra, sana, tuzak kurarlar.

Çünkü, şeytan, insanın, apaçık bir düşmanıdır!" demiş [17], rü´yâsını yormuştu. [18]

Yâkub Aleyhisselâmın karısı Leyya hatun.Yûsüf Aleyhisselâmın, Babasına söy­lediklerini, dinlemiş, işitmişti.

Yâkub Aleyhisselâm, ona:

"Yûsuf´un söylediklerini, gizli tut, oğullarına haber verme!" diye tenbih etti. Leyya da: "Olur!" dedi.

Yâkub Aleyhisselâmın oğulları, otlaktan geldikleri ve gizli tutulması emir ve ten bih edilen rü´yâ, kendilerine haber verildiği zaman [19], Yûsuf Aleyhisselâma o ka dar kızdılar ki, şah damarları, şişti, tüyleri, diken diken oldu. [20]

Annelerine:

"Güneş, Babamızdan başkası değildir! Ay, senden başkası değildir! Yıldızlar da, bizden başkası değildir!

Hiç kuşkusuz, Râhıl´ın oğlu, üzerimize hükümdar olmak: Ben, sizin Seyi-dinizim? [21]

Sizler, benim kölemsiniz! [22] demek istiyor!" dediler. [23]

Yûsuf Aleyhisselâma karşı kalblerinde taşıdıkları kıskançlık ve kini, büsbütün artırdılar. [24]

Onu, öldürmek veya uzak ve ıssız bir yere atmak suretiyle, kendisinden kurtu lup Babalarının teveccühünü ve sevgisini, kendilerine münhasır kılmak istediler.

İçlerinde en faziletlisi ve en akıllısı olan Yehuza[25]:

"Yûsuf´u, öldürmeyiniz!

Çünkü, adam öldürmek, büyük ve ağır bir suçtur.

Onu, bir kuyuya bırakınız da, oradan gelip geçen yolcu kafilesinden biri, onu, bulup alsın, götürsün!

Yapacaksanız, böyle yapınız!" dedi.[26]

Yûsuf Aleyhisselâmı, öldürmeyecekleri hakkında onlardan, kesin söz aldı. [27]

Yâkub Aleyhisselâmın huzuruna çıkıp Yûsuf Aleyhisselâmı, kendileriyle birlik te kıra göndermesi için konuşmayı kararlaştırdıkları zaman, Yâkub Aleyhisselâ mın en büyük oğlu Rubil:

"Babanız, Yûsuf hakkında, size güvenmeyecektir.

Fakat, Yûsuf´un yanına varıp kendisinin önünde oyun oynayalım.

Bizim nasıl neşelendiğimizi, oynadığımızı, görünce, bizimle gitmeye hevesle nir." dedi.

Gidip önünde gülüşe gülüşe oyun oynadılar ve onu, kendileriyle birlikte oyna mağa heveslendirdiler.

Yûsuf Aleyhisselâm, onlara:

"Ey kardeşlerim! Siz, otlak yerinizde de, hep böyle oynar mısınız?" diye sordu.

"Evet! Ey Yûsuf! Eğer, bizim otlak yerlerimizde oynadığımızı görseydin, sen de, yanımızda bulunmayı arzu ederdin!" dediler.

O kadar heveslendirdiler ki, bunu, kendisi, onlardan istemeğe başladı ve:

"Ey kardeşlerim! Beni, Babama götürünüz de, sizinle göndermesini isteyiniz!" dedi. [28]

"Ey Yûsuf! Sen, bizimle gidip oynamak, avlanmak istiyor musun?" dediler.

Yûsuf Aleyhisselâm:

"Evet! İsterim!" dedi.

"Öyle ise, seni, bizimle birlikte göndermesini, Babandan iste!" dediler. [29]

Onlar; Yâkub Aleyhisselâmın yanına gidip önünde durdular.

Kendisinden, bir şey isteyecekleri zaman, böyle yaparlardı.

Yakub Aleyhisselâm, karşısında sıralandıklarını görünce, onlara:

"Nedir hacetiniz, isteğiniz?" diye sordu.

Yûsuf Aleyhisselâmın, kendileriyle birlikte kıra gidip bol bol yemesine, oyna masına müsâade etmesini istediler ve onu, iyice koruyacaklarını bildirdiler.

Yâkub Aleyhisselâm, onların gaflete dalıp Yûsuf Aleyhisselâmı, kurda yedir melerinden korktuğunu söyledi.

Onlar, kendilerinin güçlü bir topluluk olduğunu, böyle bir musibetin asla vuku´ bulamayacağını ileri sürdüler.

Yâkub Aleyhisselâma, oğullarına kurt tehlikesinden bahsettiren, kendisinin, o sıralarda görmüş olduğu bir rü´yâ idi.

Yâkub Aleyhisselâm, rü´yâsında, bir dağ başında, öldürmek için, Yûsuf Aley-hısselâmın üzerine, on kurdun saldırdığını, onlardan bir kurdun ise, onu, korudu ğunu, sonra, yer yarılıp içine girdiğini, ancak, üç gün sonra, oradan çıkabildiğini görmüş, bunun için, Yûsuf Aleyhisselâm hakkında kurd korkusuna düşmüş[30], oğullarına: "Onu, kurt yemesinden korkuyorum!" demişti. [31]

Yûsuf Aleyhisselâm:

"Babacığım! Beni, onlarla gönder!" dedi.

Yâkub Aleyhisselâm:

"Sen de, bunu, onlarla birlikte gitmeyi istiyor musun?" diye sordu.

Yûsuf Aleyhisselâm:

"Evet!" deyince, Yâkub Aleyhisselâm, onun da, kardeşleriyle birlikte gitmesi ne izin verdi.

Yûsuf Aleyhisselâm, elbisesini giydi. [32]

Yâkub Aleyhisselâm, onu kardeşleriyle birlikte gönderdi.

Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, yapmacık ikramlar göstererek götürdüler.

Otlak yerine vardıkları zaman, düşmanlıklarını, açığa vurdular, onu, dövmeğe başladılar.

kardeşlerinden biri, Yûsuf Aleyhisselâmı döver, Yûsuf Aleyhiselâm, başka bi rini, imdadına çağırır, o da, gelip yardım yerine, onu, döverdi!

Kendisine, onlardan, bir acıyanını görmedi. Yûsuf Aleyhisselâmı, öldüresiye dövdüler. [33]

Yâkub Aleyhisselâmdan, Yûsuf Aleyhisselâm için aldıkları yiyeceği, köpekleri ne yedirdiler.

Yûsuf Aleyhisselâm, son derece susamıştı. Onlara:

"Öldürmeden önce, bana, azıcık su içiriniz!" diye yalvardığı halde, su da, içir-mediler! Onlardan hiç birinin, kendisine acımadığını görünce:

"Ey Babacığım! Ey Yâkub! Câriye oğullarının, Senin oğluna yaptıklarını [34] bil miyor musun?! [35] Bir bilsen! [36]

Ey Babacığım! Onlar, Senin ahdini bozdular, vasiyetini, zayi ettiler!" [37] diye rek feryad ediyordu. [38]

Rubil, hemen tutup onu, öldürmek için, göğsünün üzerine yatırdı. "Ey Râhıl´ın oğlu! Rü´yâna söyle de, seni, kurtarsın!" dedi. Yûsuf Aleyhisselâm, Yehuza´dan istimdad etti, yardım diledi. [39]

Yûsuf Aleyhisselâmın Teyzesinin oğlu olup diğerlerine nazaran Yûsuf Aleyhis selâm hakkında biraz daha insaflı, biraz daha ileri görüşlü olan Yehuza[40], onlara:

"Siz, onu, öldürmeyeceğiniz hakkında bana kesin söz vermiş değil-miydiniz?! [41]

Onu, kuyuya, bırakınız!" deyince [42], Yûsuf Aleyhisselâmı, bırakmak için, ku yunun yanına sürüyüp götürdüler! [43]

Bu kuyu; Medyen ile Mısır arasında [44], Beytülmakdis bölgesinde yeri, belli [45], Yâkub Aleyhisselâmın evine üç fersahlık uzaklıkta idi.

Korkunç, karanlık, dibi geniş, ağzı dar, içine bırakılan, dibine kolayca düşüp helak olur, içinden çıkmak, düşen için, imkânsız, suyu, tuzlu bir kuyu idi.

Bu kuyu, Sâm b. Nuh Aleyhisselâmın kazdığı kuyulardandı. Ahzan Kuyusu diye de, anılırdı.

Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, bu kuyuya bırakmak maksadı ile [46], kuyunun içine sarkıttıkları zaman, Yûsuf Aleyhisselâm, kuyunun kenarına elleriyle tu tunmuştu.

Bunun üzerine, onun ellerini, boynuna bağladılar.

Üzerindeki gömleğini de, soyduktan sonra, kendisini, kuyuya sarkıttılar. [47]

Yûsuf Aleyhisselâm:

"Kardeşlerim! Gömleğimi, bana geri veriniz! Kuyuda, onunla örtüneyim. [48]

Kuyudaki haşeratı, onunla tutup kendimden defedeyim! [49]

Ölümümden sonra da, o, bana, kefen olsun!" dedi. [50]

Kardeşleri:

"Güneşi, Ay´ı ve on bir yıldızı, çağır da, seni, oraya alıştırıcı olsunlar!" dedileı

Yûsuf Aleyhisselâm:

"Ben, hiç bir şey göremiyorum!" dedi.

Onu, kuyunun yansına varıncaya kadar sarkıtıp ölsün diye birden bırakıverdiler!

Yûsuf Aleyhisselâm, kuyudaki suyun içine düştü.

Kuyudaki bir kayanın üzerine çıkıp dikildi. [51]

Kardeşleri, kuyuya bıraktıkları zaman, Yûsuf Aleyhisselâm, ağlıyordu.[52]

Kuyunun başındaki kardeşleri, ona, seslenince, Yûsuf Aleyhisselâm onların merhamete geldiklerini sanıp cevap vermişti.

Hemen, üzerine, bir kaya parçası bırakıp onu, öldürmek istediler. Yehuza, kalktı, onları, böyle yapmaktan men etti ve:

"Hani, siz, onu, öldürmeyeceğiniz hakkında, bana kesin söz vermiştiniz!?"

dedi. [53]

Yûsuf Aleyhisselâm, kuyuya bırakıldığı zaman, on yedi yaşında idi. [54]

Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, kuyuya bıraktıktan sonra, hemen davarların cinden bir kuzu veya oğlak kesip kanını, Yûsuf Aleyhisselâmın gömleğine bulaş tırdılar. Kestiklerinin etini de, yediler. [55]

Akşamleyin, ağlayarak ve Yûsuf Aleyhisselâmı kurt yediğini anarak babaları nın yanına geldiler[56]

Yâkub Aleyhisselâm, yolun üst tarafında oturup Yûsuf Aleyhisselâmı, ne za man getirecekler? diye onları, bekleyip duruyordu.

Oğulları yaklaşıp hep birden ağlayarak seslerini yükseltince, Yâkub Aleyhis selâm, onların, bir musibete uğradıklarını anladı.

Yanına geldikleri zaman, Yâkub Aleyhisselâmın önünde yakalarını yırttılar ve ağladılar.

Yâkub Aleyhisselâm, korktu ve:

"Ey oğullarım! Size, ne oldu? Yûsuf, nerede?" diye sordu.

Kurt, yediğini ve onun kanlı gömleğini getirdiklerini söyledikleri zaman´[57]

"Gösteriniz bana onun gömleğini?" dedi.

Gösterdiler.

"Vallahi, ben, bugüne kadar, bundan daha yumuşak huylu kurt görmedim!

Oğlumu, yemiş de, onun gömleğini, yırtıp parçalamamış!?" diyerek feryad etti ve bayıldı.

Uzunca bir müddet sonra, ayıldı.

Ayıldığı zaman, çok ağladı. Sonra da, gömleği alıp kokladı, öptü. [58] Yüzüne ve gözlerine sürdü. [59]

Yûsuf Aleyhisselâm, kuyuda üç gün kaldı. [60]

Yehuza, her gün, Yûsuf Aleyhisselâma -kardeşlerinden gizlice- yemek ge tirirdi. [61]

Dördüncü gün, Medyen´den gelip Mısıra gitmek isterken, yollarını şaşıran bir yolcu kafilesi, kuyunun yakınına geldiler, kondular.

Medyen halkından, Araplardan Mâlik b. Za´r adındaki bir adamı, kendileri için, su aramağa gönderdiler.

Adam, kuyuya kovayı salınca, Yûsuf Aleyhisselâm, kovanın ipine yapıştı.

Kova, kuyunun ağzına erişince, Mâlik, Yûsuf Aleyhisselâmı görüp[62] arkadaş larına, bir genç bulduğunu müjdeledi. [63]

Yehuza, yine, Yûsuf Aleyhisselâma yemek getirmişti. Onu, kuyuda göreme yince, bakıp Malik´le arkadaşlarının yanında bulunduğunu gördü, Hemen dönüp bunu, kardeşlerine haber verdi.

Hepsi, Mâlik´in yanına geldiler. [64]

"Bu, bizden kaçan kölemizdir!" dediler. [65]

Yûsuf Aleyhisselâm, kardeşlerinin, kendisini, ondan alınca, öldürmelerinden korkup halini gizledi. [66]

Malik:

"Öyle ise, ben, onu, sizden satın alayım!" dedi.

Kardeşleri, Yûsuf Aleyhisselâmı, Malik´e[67], yirmi[68] veya yirmi iki dirheme, ya da, kırk dirheme sattılar[69]

Malik ve arkadaşları, Yûsuf Aleyhisselâmı, satın alıp giderlerken[70], Yûsuf Aleyhisselâmın kardeşleri, onlara:

"Onu, sımsıkı bağlayınız ki [71], kaçmasın! [72] Çünkü, o kaçaktır, hırsızdır, yalancıdır!

Biz, onun, size işleyeceği kusurlardan ve ayıplarından uzaklaşmış bulunuyo ruz!" dediler.

Malik, Yûsuf Aleyhisselâmı, deveye bindirip Mısır´a götürdü.

Yûsuf Aleyhisselâm; annesinin yolda bulunan kabrini görünce, kendisini, de veden kabre atmamağa kadir olamadı.

Kabrin üzerine kapandı ve:

"Ey annem! Ey Râhıl! Başını, yerin altındaki topraktan kaldırıp oğlun Yûsüf´e bakta, onun, senden sonra ne belâlara uğradığını bir gör!

Ey anneciğim! Düştüğüm za´f ve zilleti bir görmüş olsaydın, bana, ne kadar acırdın!

Ey anneciğim! gömleğimi, nasıl soyduklarını, beni, nasıl bağladıklarını, yüzü mü, nasıl tokatladıklarını, taşlarla, beni, nasıl taşladıklarını, kuyunun içine nasıl bıraktıklarını, bana, hiç acımadıklarını,

Beni, köle gibi nasıl sattıklarını,

Beni, esir gibi nasıl taşıdıklarını bir görseydin!" diyordu.

Malik; devenin üzerinde, Yûsuf Aleyhisselâmı, göremeyince, yolcu kafilesine:

"Haberiniz olsun ki: Uşak, ailesine dönmüş!" diyerek bağırdı.

Kafile halkı, arayıp Yûsuf Aleyhiselâmı, kabrin üzerinde buldular.

İçlerinden birisi; Yûsuf Aleyhisselâmın üzerine dikilip:

"Ey Uşak! Efendilerin, bize senin, kaçak, hırsız olduğunu, haber vermişlerdi.

Biz, senin şu yaptığını görünceye kadar, buna, inanmamıştık!" dedi.

Yûsuf Aleyhisselâm:

"Vallahi, ben, kaçmış değilim.

Fakat, siz annemin kabrine yol uğratınca, kendimi, onun kabrinin üzerine at mamağa kadir olamadım!" dedi.

Malik, hemen elini kaldırıp Yûsuf Aleyhisselâmın yüzüne bir şamar indirdi ve çekip devesinin üzerine bindirdi.

Mısır´a varıncaya kadar da, kendisini, bağlı bulundurdular. Malik, Mısır´a varınca, ona, yıkanmasını emr etti.

Yusuf Aleyhisselâm, yıkandı. [73] Malik, ona, güzel bir elbise giydirdi ve onu satışa çıkardı. [74]

Mısır çarşısında bulunan kimseler, Yûsuf Aleyhisselâmın bedelini yükseltme ğe, artırmağa başladılar. [75]

Mısır Azîz´i[76] Kutfîr veya Utfîr -ki, Mısır Hazineleri Bakanı idi[77] Yûsuf Aley-hisselâmı, Malik´ten, yirmi Dinar (altun) [78] ve bir çift ayakkabı ile iki beyaz elbi se karşılığında[79] satın alıp[80] evine götürdü. [81]

Karısı Râil´e:

"Bu genç, olgunluk çağına, bizim görmekte olduğumuz işleri anlayacak bir yaşa gelince, bize yararlı, yardımcı olur, ya da, onu, oğul ediniriz." dedi.

Mısır Azîz´i, kadınlarla münâsebette bulunmayan bir zat idi.

Karısı ise, hem güzel, hem de, devlet ve dünya nimetleri içinde yaşayan bir kadındı. [82]






[6] Taberî-Tarih c.1,s.169-l70, Salebî-Arais s. 133.

[7] Salebî-Arais s.133, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.137.

[8] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Sâlebî-Arais s.133, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.

[9] Taberî-Tarih c.1,s.17O.

[10] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Salebî-Arais s.133, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.

[11] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.

[12] Taberî-Tarih c.1,s.170.

[13] Sâlebî-Arais s.133, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.

[14] Yâkubî-Tarih c.1,s.3O.

[15] Yâkubî-Tarih c.1,s.3O, Taberî-Tarih c.1,s.165, Mes´ûdî-Murucuzzeheb c.1,s.47, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.137.

[16] Yûsuf: 4-101.

[17] Taberî-Tarih C.1.S.165, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.

[18] Sâlebî-Arais s.110-111, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.

[19] Sâlebî-Arais s.111, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.

[20] Sâlebî-Arais s.111.

[21] Sâlebî-Arais s.111, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.

[22] Sâlebî-Arais s.111.

[23] Salebî-Arais s.111, ibn.Esîr-Kamil c.1,s.138.

[24] İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.138.

[25] Veya en büyükleri olan Rubil (Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.200).

[26] Salebî-Arais s.111, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.

[27] İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.138.

[28] Sâlebî-Arais s. 111 ?112.

[29] Ebülferec ibn.Cevzî Tabsıra c.1,s.178.

[30] Sâlebî-Arais s.112, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.139.

[31] Sâlebî-Arais s.112.

[32] Sâlebî-Arais s.112, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.

[33] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Sâlebî-Arais s.113, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.

[34] Aynı kaynaklar.

[35] Taberî-Tarih c.1,s.17O.

[36] Salebî-Arais s.113, ibn.Esîr-Kâmil C.1.S.139.

[37] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.178.

[38] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Salebî-Arais s.113, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.

[39] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.178-179.

[40] Sâlebî-Arais s.113.

[41] Taberî-Tarih c.1s.17O, Salebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.

[42] Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179.

[43] Taberî-Tarih c.1,s.17O, Salebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.

[44] Sâlebî-Arais s.113.

[45] Taberî-Tarih c.1,s.171, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.

[46] Salebî-Arais s.113.

[47] Taberî-Tarih c.1,s.170, Salebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.139.

[48] Sâlebî-Arais s.113, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179.

[49] Sâlebî-Arais s.113.

[50] Salebî-Arais s.113, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179.

[51] Taberî-Tarih c.1,s.17O, 171, Sâlebî-Arais s.113, İbn.Esîr-Kâmil C.1.S.139.

[52] Taberî-Tarih c.1,8.171, Sâlebi-arais s.113.

[53] Aynı kaynaklar.

[54] Ahmed b.Hanbel-Ezzühd s.103, Taberî-Tarih c.1,s.172, Salebî-Arais s.114, ibn.Esir-Kâmil c.1 s 155.

[55] Sâlebî-Arais s.114.

[56] Taberî-Tarih c.1,s.171, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.

[57] Sâlebî-Arais s. 114-115.

[58] Sâlebî-Arais s.115, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.

[59] Salebi-Arais s. 115.

[60] Sâlebî-Arais s.116, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14O.

[61] Taberî-Tarih c.1,s.176, Salebî-Arais s.116.

[62] Salebî-Arais s.116.

[63] Salebî-Arais s.116, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.

[64] Sâlebî-Arais s.116, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.

[65] Sâlebî-Arais s.116, Ebülferec İbn.Cevzî-Tabsıra c.1,s.179, İbn.Esîr-Kâmil ds.141.

[66] Sâlebî-Arais s.116, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.14t.

[67] Sâlebî-Arais s.116.

[68] Taberî-Tarih c.1,s.172, Sâlebî-Arais s.117, Ebülferec-Tabsırac.1,s.179, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141,Ebütfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.202.

[69] Taberî-Tarih c.1,s.172, Sâlebî-Arais s.117, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.2O2.

[70] Sâlebî-Arais s.117.

[71] Taberî-Tarih c.1,s.171, 172, Sâlebî-Arais s.117.

[72] Taberî-Tarih c.1,s. 171, 172.

[73] Sâlebî-Araiss.117.

[74] Sâlebî-Arais s.117, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.

[75] Salebi-Arais S.118.

[76] Taberî-Tarih c.1,s.172, Şalebî-Arais s.118, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.147.

[77] Taberî-Tarih c.1,s.172, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.2O2.

[78] Sâlebî-Arais s.118, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.2O2.

[79] Sâlebi-Arais s.118.

[80] Taberî-Tarih c.1,s.172, Sâlebî-Arais s.118, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141 Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1 ,s.2O2.

[81] Taberî-Tarih c.1,s.172, ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.

[82] Taberî-Tarih c.1,s.172-173, Sâlebî-Arais s.118, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.141.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/271-280.