๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberler Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 20:48:19



Konu Başlığı: Kurânı Kerimin Tuvâ Vadisindeki Müşahede Ve Mükâlemeler Hakkındaki Açıklaması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 20:48:19
Kur´ân-ı Kerimin Tuvâ Vadisindeki Müşahede Ve Mükâlemeler Hakkındaki Açıklaması:


Tuvâ vadisindeki Müşahede ve Mükâlemeler, Kurân-ı Kerim´de şöyle açıklanır:

"Artık, Mûsâ, müddetini bitirince, ailesiyle yola çıktı.

O, Tûr[147] yanından bir ateş his etmişti.

Ailesine:

(Siz, burada) eğleşiniz. Çünkü, ben, bir ateş gördüm.

Olur ki, size, ondan bir haber, yâhud (ocak yakıp) ısınmanız için, bir ateş parça sı (kor) getiririm." dedi.

Derken, oraya varınca, Feyizli (ve mümtaz) bir yerdeki vâdi´nin, sağ kıyısından, Ağaçtan:

Ey Mûsâ! Âlemlerin Rabb´i olan ALLAH, şüphesiz ben´im ben!" diye ve Asanı (yere) bırak!" diye seslenildi.

Şimdi (Mûsâ) onu, bir yılan gibi deprenir bir halde görünce, arkasını dönüp uzak laştı, geri dönmedi.

Ey Mûsâ! Beri gel! Korkma!

Çünkü, sen, emniyette olanlardansın![148] Vaktâ ki, oraya varınca, (şöyle) seslenildi:

Ateş (mahallin)de bulunana da, çevresinde olanlara da, muhakkak, (feyz ve) be reket verildi.

Âlemlerin Rabb´i olan ALLAH, münezzehdir (her noksandan uzaktır)

Ey Mûsâ! Hakikat şudur ki: mutlak galib olan, yegâne hüküm ve hikmet sahibi olan ALLAH, ben´im!

Asanı, (yere) bırak! (Mûsâ, Asasını bırakıp ta) onu, çevik bir yılan gibi hareket eder görünce, arkasına dönüp kaçtı ve geri dönmedi.

Ey Mûsâ! korkma!

Çünkü, ben (Var´ım) Benim yanımda, Peygamberler (hiç bir şeyden) kork-maz(lar).[149]

Şüphesiz ki, senin Rabb´in, ben´im ben!

Haydi, pabuçlarını, çıkar!

Çünkü, sen, Mukaddes Vadi´de, Tuvâ´dasın!

Ben, seni, (Peygamberliğe) seçtim.

Şimdi, Vahy olunacak şeyleri, dinle:

Şüphe yok ki, ALLAH, ben´im ben! Benden başka hiç bir ilâh yoktur.

Öyle ise, bana ibâdet et!

Beni zikretmek için, namaz kıl.

Çünkü, o Saat (Kıyamet), hiç kuşkusuz, gelecektir.

Ben, onu(n vaktini) hemen açıklayacağım geliyor ki, herkes, neye çalışıyorsa, kendisine, onunla mukabele edilmiş olsun!

Mûsâ! O sağ elindeki nedir?

? O, benim Asam´dır. Ona dayanırım. Onunla, davarlarıma, yaprak silkerim. Onda, bana mahsus başka hacetler de, vardır! dedi. (ALLAH):

Onu, (elinden, yere) bırak! buyurdu.

O da, bıraktı.

Bir de, ne görsün: koşup duran bir yılan olmuştur o!

(ALLAH):

Tut onu! Korkma! Biz, onu, yine evvelki şekline çevireceğiz! buyurdu. [150]

Elini, koynuna sok ta, Firavuna ve kavmine (göstereceğin) dokuz Mûcize[151] için de, o, kusursuz, bembeyaz olarak çıkıversin[152]

"...İşte, bu iki (Mucize), Firavuna ve cemaatına, Rabb´inden, iki burhandır.

Çünkü, onlar, fâsıklar güruhudur!" diye (buyuruldu.[153]

Firavuna git! Çünkü, o, pek azdı.

Ona, de ki: Senin (küfürden, azgınlıktan) temizlenmende meylin var mıdır?

Seni, Rabb´ini, tanıtmağa irşad edeyim mi? (ki, Ondan) korkasın? [154]

Mûsâ:

Ey Rabb´im! Gerçekten, ben, onlardan, bir can öldürdüm.

Onun için, beni öldüreceklerinden korkarım.

Kardeşim Hârûn. O, dil bakımından, benden daha fesâhatlıdır.

Onu da, benimle birlikte Yardımcı (bir Peygamber) olarak gönder ki, beni, doğ-rulasın.

Çünkü, ben, onların, beni, yalanlayacaklarından endişeleniyorum! dedi. (ALLAH):

Senin pâzunu, kardeşinle güçlendireceğiz ve size, öyle bir satvet (ve galebe) vereceğiz ki, onlar, size erişemeyecekler.

Gidiniz âyetlerimizle!

Siz de, size tâbi olanlar da, galip (geleceksiniz! buyurdu! [155]´ (Mûsâ):

"Ey Rabb´im! Benim göğsüme genişlik ver! İşimi, kolaylaştır!

Dilimden de (şu) düğümü, çöz ki, sözümü, iyi anlasınlar. Bana, kendi ailemden bir de, Vazîr ver, kardeşim Harun´u. Onunla, sırtımı güçlendir. Onu, işimde ortak kıl!

Tâ ki, Seni, çok teşbih edelim, Seni, çok analım.

Şüphe yok ki Sen, bizi hakkıyle görensin!" dedi.

(ALLAH):

Ey Mûsâ! İstediğin, sana verilmiştir.

And olsun ki: Biz, sana, diğer bir zamanda, anana Vahy olunacak şeyi ilham ettiğimiz vakitte de, lütfetmiş, ve (kendisine) onu, Tâbut´a (sandığa) koy da, deni ze (Nil´e) at ki, deniz, onu, kıyıya bıraksın, Onu, benim de, kendisinin de, düşmanı olan birisi alacak! diye (emreylemistik).

Sana karşı (ey Mûsâ!) Gözümün önünde yetiştirilmen için, kendimden bir sevgi de, bırakmıştım.

Hani kız kardeşin gidip (şöyle) diyordu:

Ona, bakacak bir kimse (sağlamak üzre) size delâlette bulunayım mı? Böylece, seni, tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen, bir de, adam öldürmüştün de, biz, seni, o tasadan da, kurtarmıştık. Seni, türlü türlü ibtilâlarla imtihan etmiştik. Bunun için, yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra da, (hakkındaki) takdire göre (buraya) geldin! Ey Mûsâ! Ben, seni, kendim için (Peygamber) seçtim. Sen, kardeşin de, beraber olarak Mucizelerimle git. İkiniz de, beni hatırlayıp anmakta gevşeklik göstermeyiniz. Firavuna gidiniz. Çünki, o, gerçekten, azdı. (Gidiniz de) Ona, yumuşak söz söyleyiniz. Olur ki, o, öğüt dinler, yâhud (Allâh´dan) korkar. "[156]



[147] Tûr-i Seynâ: Zeytin ağacı biten mübarek bir dağdır. (Mü´minûn: 20).

[148] Kasas: 29-31.

[149] Nemi: 8-10.

[150] Tâhâ: 12-21.

[151] Dokuz Mucize şunlardı:

1) Asa,

2) El Aklığı,

3) Tufan (Sağnak halinde ve sürekli yağış),

4) Çekirge,

5) Kummel (Kanadsız çekirge, Ekin biti, küçük karınca...),

6) Kurbağa,

7) Kan,

8) Times (Malların mahv edilişi),

9) Denizin yarılıp yol verişi (Taberî-Tarih c.1,s.216, Sâlebî-Arais s.190-195, Ebülfida-Elbidaye vennihaye C.1.S.248).

[152] Nemi: 12.

[153] Kasas: 32.

[154] Nâziât: 17-19.

[155] Kasas: 33-35.

[156] Tâhâ: 25-44.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/29-32.