Konu Başlığı: Kur´ân-I Kerimin Semud Kavmi Hakkındaki Açıklaması Gönderen: Sümeyye üzerinde 12 Ocak 2010, 16:16:36 Kur´ân-I Kerimin Semud Kavmi Hakkındaki Açıklaması: Salih Aleyhisselamın Semud Kavmine gönderilişi ve onların kötü tutum ve dav ranışları ve akıbetleri Kur´ân-ı Kerim´de şöyle açıklanır: "And olsun ki: Eshab-ı Hicr da, Peygamberleri, yalanlamışlardır. Biz, onlara, âyetlerimizi vermiştik te, onlar, bunlardan yüz çevirici idiler. Onlar, dağlardan, emîn emin evler, yontar, oyarlardı. [63] And olsun ki: biz, Semud (kavmına) da; "Allah´a, ibadet ediniz!" diye kardeşleri Salih´i gönderdik. Bir de, ne görsün: onlar, birbirleriyle çekişir iki fırkadır! Salih: "Ey kavmim! Niçin iyiden (ve güzelden) önce, çarçabuk kötüyü (azabı) isti yorsunuz?! Allah´dan, yargılanmanızı istemeli değil misiniz? (Böyle yaparsanız) umulur ki, esirgenirsiniz." dedi. "Biz, senin yüzünden ve maiyyetinde bulunan kimseler (Mü´minler) yüzünden, uğursuzluğa uğradık!" dediler. (Salih): "Sizin (bütün) emel ve hareketleriniz), Allah katında gizli değildir. Belki, siz, imtihana çekilmekte olan bir kavmsiniz!" dedi. O şehirde (Hıcrda, düşman) dokuz erkek vardı ki, bunlar, yer (yüzün)de fesad çıkarıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı. Onlar, Allah adıyla andlaşarak: Ona (Salih´e) ve Ehline, her halde bir gece baskın yapalımf hepsini öldürelim) Sonra da, Velîsine: and olsun ki; biz, o ailenin helakinde hâzır değildik. Şüphesiz ki: biz, (bu sözümüzde) elbette sâdıklarız! diyelim." dediler. Onlar, böyle bir tuzak kurdular. Biz de, kendilerinin haberleri olmadan, onların planlarını, altüst ediverdik! [64] ....O Ey kavmim! Allah´a, ibadet ediniz! Sizin, O´ndan başka, hiç bir İlâhınız yoktur. O, sizi, topraktan meydana getirdi. Sizi, orada ömür geçirmeye (veya imâra) memur etti. O halde, O´ndan, yargılanmak dileyiniz. Sonra, Ona tevbe ediniz. Şüphe yok ki, Rabbim(in Rahmeti) çok yakındır. O (duaları da) kabul edendir. [65] Düşününüz ki: (Allah) sizi, Âd´dan sonra, Hükümdarlar yaptı. Yer yüzünde sizi yerleştirdi. Ovalarından köşkler yapıyor, dağlarından, evler yontuyorsunuzdur. Artık, (hepiniz) Allah´ın lütuflarını anınız. Yer yüzünde fesadcılar olup taşkınlıklar yapmayınız!" dedi. [66] "Ey Salih! Sen, bundan önce, içimizde ümid beslenen biri idin. (Şimdi) Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan bizi vaz geçirmek mi istie-yorsun?! Senin, bizi (İbadete) davet ettiğin (Rab)dan, hakîkaten, şüphe içindeyiz, şüphe-leniciyiz!" dediler. (Salih): "Ey kavmim! Ya ben, Rabb´ımdan (gelen) apaçık bir Mucizenin üzerinde isem, ve O Rab, Kendinden, bana bir Rahmet (Peygamberlik) vermişse, buna, ne diye ceksiniz? O halde, Allah´ın (intikamından -eğer, Ona isyan edersem- (kurtarmak husu sunda) bana, kim yardım eder? Demek, siz, beni ziyana uğratmaktan, (bunu) bana karşı artırmaktan başka bir şey yapmayacaksınız? [67] Şüphesiz ki, ben, size (gönderilmiş) emîn bir Peygamber´im. Artık, Allâh´dan korkunuz ve bana, itaat ediniz. Ben, buna karşılık, sizden, hiç bir ücret istemiyorum. Benim mükâfatım, âlemlerin Rabb´ından başkasına aid değildir. Siz, buradafki nimetlerin içinde), bağların, pınarların içinde, ekinliklerin ve do-murcukları nazik ve yumuşak hurma ağaçlarının içinde emîn emîn bırakılacak mısınız? Dağlardan, şımarık şımarık evler yontuyorsunuz. Artık, Allah´dan korkunuz ve bana, itaat ediniz. Ifratcıların emrine boyun eğmeyiniz ki, onlar, yer (yüzün)de fesad yapar, ıslah etmez kimselerdir." dedi. "Sen, ancak (hızlı) büyülenmişlerdensin!" dediler. [68] Onun kavminden (iman etmeyi) kibirlerine yediremeyen ileri gelenleri de, kendi lerince her görünenlere, onların içinden iman edenlere: "Siz, Salih´in, gerçekten, Rabb´ı katında gönderilmiş bir Peygamber olduğunu biliyor musunuz?" dediler. Onlar da: "Biz, doğrusu, onunla ne gönderildiyse, ona, iman edicileriz!" dediler. [69] Yine, kibirlenen kimseler: "Biz, doğrusu, o, sizin iman ettiğinize münkir ve kâfir olanlarız! [70] Salih´e de: "Sen, bizim gibi bir beşerden başkası değilsin! Bununla beraber, eğer (Peygamberlik dâvasında) doğruculardan isen, haydi bir âyet (bir mucize) getir!" dediler. [71] (Salih): "Ey kavmim! İşte, size bir âyet (bir Mucize) olmak üzere Allâhın şu dişi Devesi! Artık, onu, serbest bırakınız. Allâhın arzında otlasın... [72] İşte, bu Dişi Deve! Su içme hakkı, (bir gün) onundur. Belli bir günün su içme hakkı da, sizindir. Ona, bir kötülükle ilişmeyiniz! Sonra, sizi, büyük bir günün azabı, yakalar!" dedi. [73] Derken. O Dişi Deve´yi -ayaklarını keserek- öldürdüler. Salih! Eğer, sen, gönderilmiş Peygamberlerden isen, bizi, tehdid edip durdu ğun azabı, getir bize! dediler. [74] Rab´lerinin, emrinden (uzaklaşarak) isyan ettiler ve: Salih! Eğer, sen, gönderilrr m azabı, getir bize! dediler .....Bunun üzerine (Salih): "Memleketinizde üç gün daha yaşayınız! İşte, bu, yalanı çıkarılamayacak bir tehdiddir!" dedi. Vaktâ ki, azab emrimiz geldi. [75] Sabaha girdikleri sırada, onları, o (korkunç) Bağırış, yakalayiverdi! Kazanageldikleri o şeyler, kendilerinden (hiç bir azabı) def edemedi. [76] Salih´i de, onun maiyyetinde iman etmiş olanları da, tarafımızdan bir rahmet ola rak (azabdan ve) o günün rüsvaylığından kurtardık. Şüphesiz ki, Rabb´ın, O, çok kuvvetlidir, mutlak galibdir. O zalimleri ise, korkunç bir ses alıp götürdü de, yurdlarında dizüstü çöken (can ları çıkan) kimseler oluverdiler! Sanki, orada (hiç) oturmamışlardı! Haberiniz olsun ki: Semud (kavmi), hakikaten, Rab´lerine küfr ettiler. Gözünüzü acınız, iyi biliniz ki: Semud´a (Allah´ın Rahmetinden) uzaklık (verilmiştir.) [77] Semud (kavminin helak edilmesinde) de, (bir ibret vardır). Hani, onlara: Bir zamana kadar, yararlanadurunuz! denilmişti de, Rab´lannın emrinden uzak laşıp azmışlardı. İşte (bu yüzden) kendileri de, göre göre, onları Yıldırım tutuvermişti de, ayakta durmağa güç yetiremediler, bir yardım da, göremediler. [78] İşte, sana! Onların, kendi zulümleri yüzünden ıpıssız kalmış evleri! Şüphe yok ki, bilecek bir kavim için, bunda (ibret verici) bir nişane vardır[79] İman edip te (fenalıktan) sakınır olanları, biz (dâima) kurtardık. [80] [63] Hicr: 80-82. [64] Nemi: 45-50. [65] Hûd: 65. [66] Ârâf: 74. [67] Hûd: 62-63. [68] Şuarâ: 143-153. [69] Araf: 75. [70] Araf: 76. [71] Şuarâ: 154. [72] Hûd: 64. [73] Şuarâ: 155-156. [74] Ârâf: 77. [75] Hûd: 65, 66. [76] Hıcr: 83-84. [77] Hûd: 66-68. [78] Zâriyât: 43-45. [79] Nemi: 52. [80] Nemi: 53. M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/130-133. |