๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberler Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 20:37:42



Konu Başlığı: Kurân-ı Kerimin Mûsâ Aleyhisselâmla İlgili Hadiseler Hakkındaki Açıklaması
Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 20:37:42
Kurân-ı Kerimin Mûsâ Aleyhisselâmla İlgili Hadiseler Hakkındaki Açıklaması:



"...Bunlar (gerçekleri) apaçık bildiren Kitabın âyetleridir.

Mûsâ ile Firavun haberinden bir kısmını, iman edecek bir zümre(nin yararlan ması) için, hakk olarak sana okuyacağız.

Hakîkat, Firavun, o yerde (Mısırda) tegallübe (aşın zulme) kalktı. Ora ehâlisini, fırkalar haline getirdi.

Onlardan bir zümreyi za´fa uğratıyor, onların oğullarını boğazlıyor, kızlarını, diri bırakıyordu.

Çünki, o, fesadcılardandı.

Biz ise, istiyorduk ki, o yerde za´fa uğratılanlara lütfedelim, onları, (hayrda) muk-tedâbihler yapalım. Onları (Firavun mülkünün) varisler(i) kılalım.

Onlara, o yerde kudret (ve hâkimiyet) verelim.

Firavun´a, Hâmân´a ve bunların ordularına da, onlardan gocunmakta oldukları şeyi (başlarına getirip) gösterelim.

Mûsânın anasına:

Onu, emzir! Sana, ona âid bir tehlike gelince, kendisini, denize (Nîle) bırak!

(Boğulacağından) korkma! Tasalanma.

Çünki, biz, onu, yine sana geri döndüreceğiz.

Hem onu, Peygamberlerden biri de, yapacağız!" diye Vahy ettik.

Bunun üzerine, Firavunun adamları, onu, yitik olarak aldılar.

Çünki, o, akıbet, kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı.

Çünki, Firavun da, Hâman da, bunların orduları da, suçlulardı.

Firavunun karısı:

Benim için de, senin için de, bir göz bebeği! Onu, öldürmeyiniz!

Olur ki, bize yararı dokunur, yahud onu, bir oğul ediniriz dedi.

Halbuki, onlar, işin farkında değillerdi!

Musa´nın anası-yüreği, bomboş olarak-sabahladı.

Eğer, inananlardan olması için, kalbine rabıta vermeseydik, az daha muhakkak, açıklayacaktı!

(Musa´nın) kız kardeşine:

"Onun izini tâkıb et!" dedi.

O da, berikiler, farkında olmayarak, onu, uzaktan gözetledi.

Biz, daha önce, ona, süt analar(ın sütünü emmeyi) haram etmiştik.

Bunun üzerine, (kız kardeşi, onlara):

Sizin için onun bakımını sağlayacak, kendileri, buna hayrhâh olacak bir aile hak kında size delillikte bulunayım mı? dedi.

İşte, (böylece) onu, anasına geri verdik, tâ ki, gözü aydın olsun, tasalanmasın, Allâhın va ´dinin, şüphesiz bir hak olduğunu bilsin.

Fakat, onların çoğu, (bunu) bilmezler. Vaktâ ki, Mûsâ, civanlığına erip olgunlaştı. Biz, ona, hikmet ve ilim verdik.

İyilik edenleri, biz, böyle mükâfatlandırırız.

(Mûsâ) ehâlisinin gaflet üzere bulunduğu bir zamanda şehre girdi de, (orada) birbiriyle kavga etmekte olan iki adam gördü. Şu, kendi taraf darlarından, bu da, düşman(lar)ındandı.

Derken, tarafdarlarından olan(adam) düşmana karşı imdad istedi.

Bunun üzerine, (Mûsâ), onu, bir yumruk vurup öldürdü.

"Bu, dedi, şeytanın işlerindendir.

O, hakikat şaşırtıcı apaçık bir düşmandır.

Rabb´ım! Ben, cidden, kendime yazık ettim. Artık, beni, yarlığa!" dedi.

Bunun üzerine, (Allah) onu, yarlıgadı.

Çünki, O, çok Yarlıgayıcı, çok Esirgeyici olanın ta kendisidir.

Rabb´ım! Bana, in´am ettiğin şeyler hakkı için, artık, suçlulara asla arka olma­yacağım! dedi.

Hulâsa, şehirde korkarak (ve başına gelecek akıbete) intizar ederek sabahladı.

Bir de, ne görsün: dün, kendisinden imdad isteyen (adam, yine) ona, feryad (ve ondan istimdad) ediyor!

Mûsâ, ona:

"Sen, hakfkat, apaçık bir azgınsın!" dedi.

Derken, (Mûsâ) ikisinin de, düşmanı olan birini yakalamak isteyince (onun, ken disini yakalamak istediğini sanan istimdada):

"Mûsâ! Dün, bir can öldürdüğün gibi (şimdi) beni de mi öldürmek istiyorsun?!

Sen, arabuluculardan olmayı arzu etmiyorsun da, bu yerde ille yaman bir Zorba olmak istiyorsun! dedi.

Şehrin öte başından koşarak bir adam geldi;

Mûsâ! (şehrin) öne gelenleri, seni öldürmek için (toplandılar) Hakkında müzâke re ediyorlar.

Hemen (buradan) çık (git)

Şüphesiz ki, ben, senin hayrhâhlanndanım! dedi.

Bunun üzerine, (Mûsâ) korkarak (ve etrafı) gözetleyerek oradan çıktı:

Rabb´ım! Beni, o zâlimler güruhundan kurtar! dedi.

(Mûsâ) Medyen tarafına yönelince:

Umarım ki, Rabb´ım, beni, doğru yola iletir! dedi.

Vaktâ ki, Medyen suyuna vardı.

(Suyun) üst tarafında (ve kenarında) bir sürü insan buldu ki (hayvanlarını) sulu-yorlardı.

Onların gerisinde (ve alt yanında) da, (sürülerini) alıkoyan iki kadın gördü.

(Onlara):

Nedir derdiniz? dedi.

(Onlar):

Çobanlar, (davarlarını) suvarıp dönünceye kadar, biz suvarmayız.

Babamız ise, büyük bir ihtiyardır!" dediler.

Bunun üzerine, (Mûsâ), onlarınkini suvarıverdi.

Sonra, gölgeye dönüp:

Rabb´ım! Hakîkat, ben, bana indirdiğin hayrdan dolayı muhtacım! dedi.

Derken, o iki (kadın)dan biri, utana utana yürüyerek ona geldi.

Babam, bizfim davarlarımızı) suvardığının ücretini sana ödemek için, seni, ça ğırıyor, dedi.

Bunun üzerine, (Mûsâ) ona varıp kıssayı anlatınca, o: Korkma! O zalimler güruhundan kurtuldun! dedi. O ikiden biri: Babacığım! Onu, ücretle (çoban) tut.

Çünkü, ücretle kullandıklarının en hayırlısı, şüphesiz ki, o kuvvetli, emîn (adam dır) dedi.

(O Zat, Musa´ya):

Bu iki kızımdan birini -sen, bana sekiz yıl ecîrlık etmek üzre- sana, nikahlamak istiyorum.

Eğer, (hizmetini) on (yıl) a tamamlarsan, o da, kendinden.

(Bununla beraber) arzu etmem ki, zorluk çektireyim. İnşallah, beni, Sâlihlerden bulacaksın! dedi.

(Mûsâ):

O, seninle benim aramdadır.

Bu iki müddetten hangisini ödersem, demek ki, bana karşı bir husûmet yok.

Allah da, şu dediğimizin üstünde bir Vekil!" dedi. [109]



[109] Kasas: 10-28.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/20-23.