Konu Başlığı: Kur´ân-ı Kerimin Âdem Aleyhisselâmla İlgili Açıklaması Gönderen: Sümeyye üzerinde 10 Ocak 2010, 18:19:55 Kur´ân-ı Kerimin Âdem Aleyhisselâmla İlgili Açıklaması: Âdem Aleyhisselâm hakkında Kur´an-ı kerimde şöyle buyrulur: "Muhakkak ki, İsa´nın hâli de, Allah katında Âdem´in hâli gibidir. (Allah), Onu (Ademi) topraktan yarattı. Sonra, ona: ol! dedi. O da, oluverdi."[187] "Hanı, Rabb´ın, Meleklere: muhakkak, ben, yeryüzünde (Benim emirlerimi teb liğ ve infaza memur) bir Halîfe yaratacağım! demişti. Onlar (Melekler) de: Biz, Seni, hamdinle teşbih ve takdis edip dururken, orada bozgunculuk edecek, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın?! demişlerdi. Allâh(da): Sizin bilemeyeceğinizi, her halde, ben, bilirim! buyurmuştu.[188] Hatırla o vakti ki, Rabb´ın, Meleklere: ben, demişti, kuru bir çamurdan, sûretlen-miş bir balçıktan bir beşer yaratacağım! O halde, ben, onun yaratılışını bitirdiğim, ona, Ruhumdan üfürdüğüm zaman, siz, hemen ona secdeye[189] kapanınız![190] Hanı, Meleklere: Âdeme, secde ediniz! demiştik te, İblis´den başkası, hemen secde etmişlerdi.[191] Fakat, İblis, bu secde edenlerle beraber olmaktan kaçınarak[192] dayattı.[193]´ Kibirlenmek istedi. (Zâten de) o, kâfirlerdendi.[194] ...Çin´den olduğu için, Rabb´ının emrinden dışarı çıkmıştı.....[195] (Allah): Ey İblis! Sen, ne diye secde edenlerle beraber olmadın?![196] İki Elimle varattığıma, secde etmenden seni hangi şey men etti? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa, yücelerden mi oldun?[197]´ Sana emr ettiğim zaman, ona, secde etmemeni gerektiren, seni, secde etmek ten men eden sebep ne idi? diye sordu.[198] (İblis): Ben, kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yarattığın beşer için secde edeyim diye (var) olmadım![199] Ben, ondan (Âdemden) hayırlıyım. Çünki, beni, ateşten yarattın, onu ise, çamurdan yarattın[200] ....Ben, bir çamur olarak yarattığın kişiye secde eder miyim hiç?[201] Benden şerefli kıldığın bu (Âdem) de, kim oluyormuş? Haber ver bana?" dedi. [202] (Allah): Hemen in oradan! Artık, senin orada kibirlenmen, kafa tutman, sana yaraşmaz! [203] Hemen çık git buradan! [204] Çünki, sen, artık koğulmuşsundur [205] Çünki, artık, sen, taşlanan (İlâhî Rahmetten kovulan bir mel´un)sun.[206] Hiç şüphesiz, Ceza gününe kadar [207]´ lâneti[208], lânetim[209], senin üstünde, tependedir! Buyurdu.[210] (İblis): Ey Rabb´ım[211] Öyle ise, bana [212] (İnsanların tekrar diriltilecekler![213] kabirlerinden kalkacaklar![214], dirilip kaldırılacaklar![215]´ güne kadar bana möhlet ver! dedi.[216] Eğer, beni, Kıyamet gününe kadar geciktirirsen, and olsun ki: onun (Âdemin) zürriyetini -birazı müstesna olmak üzre- kendime bend ederim! dedi.[217] (Allah): Haydi, sen, malum olan (bir zamanın gününe kadar[218] möhlet verilmişlerden[219] geciktirilenlerdensin.[220] Git, artık, onlardan, kim sana uyarsa, şüphesiz ki, Cehennem, hepinizin ceza-sıdrır, tas tamam bir ceza![221] Onların içinden, gücünün yettiği kimseleri, seninle yerinden oynat! Onlara kar şı, süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkar. Onların mallarına, evladlarına ortak ol! Onlara, va´d et! Şeytan, onlara, bir aldatıştan başka ne va´d eder ki[222] Benim gerçek kullarım (yok mu?) Senin, onlar üzerinde hiç bir hâkimiyetin yoktur. (Onlara) Vekil olarak Rabb´ın, yeterdir!" buyurdu.[223] (İblis): Ey Rabb´ım[224] (Mâdâm ki) sen, beni, azgınlığa mahkûm ettin.[225] Senin, beni azdırdığın şeye (Rahmetinden tard etmene) mukabi[226] ben de, and olsun ki:[227] (onları saptırmak için) Senin doğru yolunda (pusu kurup) otu-racağım[228] And olsun ki: onların, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından kendi lerine geleceğim (sataşacağım). And olsun ki: onların, önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından kendi lerine geleceğim (sataşacağım).. Sen de, onların çoğunu, şükr edici (kimse)ler bulmayacaksın.[229] Yine, and olsun ki: yer (yüzünjde, onlarfın mâsiyetlerini) herhalda süsleyeceğim (kendilerine hoş göstereceğim}[230] Senin İzzetine (mutlak kudretine) and ederim ki: onların hepsini, toptan, muhak kak, azdıracağım! Onlardan, Ihlasa erdirilmiş kulların müstesna!" dedi.[231] (Allah): İşte, bu, doğrudur! buyurdu, ben şu hakikati söyleyeyim: and olsun ki, ben de, senden (senin cinsinden) ve onların (insanların) içinden sana uyanların hepsi ite Cehennemi dolduracağım[232] Benim (İhlaslı) kullarımın üzerinde senin hiç bir tehakkümün yoktur. Meğer ki, azıp sapanlardan sana uyanlar olsun.[233] Hiç şüphesiz, onların topuna va´d olunan yer, Cehennemdir.[234] Onun yedi kapısı, onlardan her kapının da, (onlara) ayrılmış birer nasîbi vardır."[235] "Hani (Allah), Âdem´e, bütün isimleri öğretmişti, Sonra, onları, Meleklere gösterip: doğruculardan iseniz, bunları, adları ile, bana haber veriniz! buyurmuştu.[236] Onlar (Melekler)de: Seni, tenzih ederiz. Senin, bize öğrettiğinden başka, bizim hiç bir bilgimiz yoktur. (Her şeyi) hakkıyle bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan, şüphesiz ki, Sen´sin Sen! Demişlerdir.[237] (Allah): Ey Âdem! Onları, adları ile kendilerine haber ver! buyurup ta, o da, onla rı, isimlerile söyleyiverince, (Allah): size demedim mi ki, göklerin ve yerin gaybını, hiç şüphesiz, ben, bilirim? Neyi açıklarsanız, neyi de, gizlemişseniz, ben, biliyorumdur.[238] Yüce Allah, Âdem Aleyhisselâmı yarattıktan, ondan da, gönlü, kendisine yatıp ısınsın diye, zevcesini (Hz. Havva´yı) yarattıktan[239] sonra şöyle buyurdu: "Ey Âdem! Sen, zevcenle birlikte Cennet´te yerleş de, ikiniz de ondan (Cennet-in yiyeceklerinden) dilediğiniz yerden bol bol yeyiniz! Ancak, şu ağaca, yaklaşmayınız! Yoksa, ikiniz de, kendilerine yazık etmişlerden olursunuz![240] Ey Âdem! Hiç şüphesiz, bu (İblis), senin de, zevcenin de, düşmanıdır. Bundan dolayı, o, sakın sizi Cennetten çıkarmasın! Sonra, zahmete düşersin.[241] Çünkü, senin acıkmaman, çıplak kalmaman, hep oradadır.[242] Ve sen, hakikatan burada susmayacaksın. Güneş(in sıcağı altında)de de, kalmayacaksın!" buyurdu.[243] Nihayet, Şeytan, onu, fitledi: Ey Âdem! Seni, Ebedîlik ağacına, zeval bulmayacak bir Devlete (ulaştırmağa) delâlet edeyim mi? dedi.[244] Onlardan, gizli bırakılmış o çirkin yerlerini, kendilerine açıklamak (göstermek) için, ikisine de, vesvese verdi.: Rabb´ınız, size, bu ağacı, başka bir şey için değil, ancak, iki Melek olacağınız, yahut (ölümden âzâde ve) ebedî kalıcılardan olacağınız için (yâni, böyle olmayası nız diye) yasak etti!" dedi.[245] Bir de, onlara: şüphesiz ki, ben, sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim!" diyerek yemin etti.[246] İşte, böylece, ikisini de, aldatarak (o ağaçtan yemeye) tenezzül ettirdi. (Onlar), ağacı(n meyvasını), tattıkları anda ise, o çirkin yerleri, kendilerine açılı-verdi ve üzerlerine, Cennet yaprağından üst üste yamayıp örtmeğe başladılar. Rabb´ları da: "Ben, size, bu ağacı, yasak etmedim mi?. Şeytan, size, muhakkak, apaçık bir düşmandır! "demedim mi?" diye nida buyurdu. (Onlar): Ey Rabb´ımız! Kendimize yazık ettik. Eğer, sen, bizi bağışlamaz, bizi esirgemezsen, her halde (maddî manevî en bü yük) zarara uğrayanlardan olacağız!" dediler.[247] Şeytan, böylece, onları(n ayağını) oradan kaydırıp içinde bulunduklarından (onun nimetlerinden) onları, çıkarıvermiş (mahrum edivermiş)ti.. Âdem, Rabbı´ndan, bazı kelimeler belleyip aldı (Ona, o kelimelerle yalvardı) O da, onun tevbesini kabul etti. Çünki, tevbeyi en çok kabul eden, asıl esirgeyen O´dur.[248] En sonra, Rabb´ı, (yine) onu seçti de, tevbesini kabul etti.[249] Ona, doğru yolu gösterdi.[250] Ve şöyle buyurdu.[251] Kiminiz, kiminize düşman olarak hepiniz, oradan (Cennetten) ininizi[252] Yer yüzünde, sizin için, bir zamana kadar durak ve yararlanacak şey vardır.[253] Orada yaşayacaksınız! Orada öleceksiniz! Yine, oradan (dirilip) çıkanla-caksınız.[254] Artık, ne zaman, benden, size, bir hidâyet gelir de, kim bu hidâyetime uyarsa, o (dünyada) sapmaz, (Âhirette de) mutsuz olmaz.[255] Onlara, hiç bir korku ve tehlike yoktur. Onlar, mahzun da, olacak değillerdir.[256] Kim de, benim bu zikrimden yüz çevirirse, onun hakkı da, dar bir geçimdir ve biz, onu, Kıyamet gününde kör olarak haşr ederiz!" buyurdu.[257] [187] Âl-i İmran: 59. [188] Bakare: 30. [189] Bu secde: namaz ve ibadet secdesi değil, tazim ve selamlaşma secdesi idi. (Sâlebî-Arâis s.29) Ebû İbrahim´-üI´Müzenî´ye göre: Yüce Allah´ın Kabe´ye yönelerek kendisine secde etmelerini kullarına emr ettiği gibi, Âdem Aleyhisselâmı da, Kabe gibi yaparak kendisine ibadet maksadile ona doğru secde etmelerini Meleklere emr etmişti. (ibn.Asakir-Tarih c.2,s.348) Mes´ûdî de, Âdem Aleyhisselâma yapılan imtihan secdesinde, Âdem Aley-hisselâmin Mihrab edinildiği ve bununla, yüce Allah´ın emrine muvafakat ve itaat maksud bulunduğu görüşü nü ileri sürer. (Mesûdî-Murucuzzeheb c.1,s.31,33) [190] Hıcr: 29, Sâd: 73 [191] Bakare: 34, Kehf: 50, Tâhâ: 116 [192] Ârâf: 11, Hıcr: 31 [193] Bakare: 34, Ârâf: 11, Hıcr: 31, Tâhâ: 116 [194] Bakare: 34, Sâd: 74 [195] Kehf: 50 [196] Hıcr: 32 [197] Şâd: 75 [198] Ârâf: 12 [199] Hıcr: 33 [200] Ârâf: 12, Sâd: 76. [201] lsrâ: 61. [202] lsra: 62. [203] Ârâf: 13. [204] Hıcr: 34, Sâd: 77. [205] Hıcr: 34. [206] Sâd: 77. [207] Hıcr: 35, Sâd: 78. [208] Hıcr: 35. [209] Sâd: 78. [210] Hıcr: 35, Sâd: 78. [211] Hıcr: 36, Sâd: 78. [212] Ârâf: 14, Hıcr: 36, Sâd: 79. [213] Sâd: 79. [214] Hıcr: 36. [215] Araf: 14. [216] Ârâf: 14, Hıcr: 36, Sâd: 79. [217] Isrâ: 62. [218] Hıcr: 37-38, Sâd: 80-81. [219] Ârâf: 15. [220] Ârâf: 15, Hıcr: 37-38, Sâd: 80-81. [221] Isrâ: 63. [222] lsrâ: 64. [223] Isrâ: 65. [224] Hıcr: 39. [225] Ârâf: 16. [226] Hıcr: 39. [227] Ârâf: 16, Hıcr: 39 . [228] Ârâf: 16. [229] Ârâf: 17. [230] Hıcr: 39. [231] Hıcr: 39,40, Sâd: 83-83 . [232] Sâd: 84-85. [233] Hıcr: 42. [234] Hıcr: 43. [235] Hıcr: 44. [236] Bakare: 31 [237] Bakare: 32. [238] Bakare: 33. [239] Ârâf: 189. [240] Bakare: 35, Ârâf: 19 . [241] Tâhâ: 117. [242] Tâhâ: 118. [243] Tâhâ: 119. [244] Tâhâ: 120. [245] Ârâf: 20. [246] Ârâf: 20. [247] Ârâf: 22-23 . [248] Bakare: 36-37. [249] Tâhâ sûresinin 115. âyetine göre: Âdem Aleyhisselâmın aykırı davranışı kasidli olmayıp bu hu sustaki İlâhi uyarıyı unutmuş bulunmasından ileri gelmişti. [250] Tâhâ: 122. [251] Ârâf: 24, Tâhâ: 123. [252] Bakare: 36, Ârâf: 24, Tâhâ: 123. [253] Bakare: 36, Ârâf: 24. [254] Ârâf: 25. Âdem Aleyhisselâmla Hz.Havva´nın, içinde bir müddet kaldıkları Cennet´in, yer yüzünde olabileceği hakkında bazı görüşler ileri sürülmüşse de, bunun, Kur´an-ı kerimin sarth nassları ile (Bakare: 36, Ârâf: 24-25, Tâhâ: 118-119) nasıl bağdaştırılacağını, daha açık bir deyişle: Arz küresinin üzerinde veya içinde, hazırlanmış, bit mez tükenmez nimetlerinden, hiç zahmet çekilmeksizin bol bol yenilip içilecek, hiç acıkılmayacak, susanılma-yacak ve sıcaktan da, bunalınmayacak... bir bölümü bulunduğunun nasıl keşf ve isbat edileceğini bilmiyoruz. [255] Tâhâ: 123. [256] Bakare: 38. [257] Tâhâ: 124. M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 1/45-50. |