๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberler Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 23:22:56



Konu Başlığı: İsrail Oğullarında Telaş Heyecan Ve Korku
Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 23:22:56
İsrail Oğullarında Telaş, Heyecan Ve Korku:



Firavun; böylece, orduları ile birlikte Mûsâ Aleyhisselâmla İsrail oğullarının ard-larına düşmüş, deniz de, onları, nasıl kapladıysa, öylece, kaplayıvermişti. [361]

Musa´nın Eshâbı:

"Muhakkak, erişilip yakalandık!" dediler.

(Mûsâ):

"Hayır! Hiç kuşkusuz, Rabb´im, benimle beraberdir.

O, beni, (selâmet) yol(un)a iletecektir! "[362]

Umulur ki, Rabb´iniz, düşmanınızı, helak edecek, sizi, bu yerde hükümdar ya pacak ta, sizin nasıl hareket edeceğinize bakacaktır." dedi. [363]

İsrail oğullarından bazıları da:

"Ey Mûsâ! Bize va´d ettiğin yardım ve zafer, nerede kaldı?! [364]

(Ey Mûsâ!) Sen, bize (Peygamber olarak) gelmezden önce de, bize geldiğinden sonra da, biz, işkenceye uğratıldık...´[365]

Onlar, oğullarımızı, boğazlıyorlar, kızlarımızı sağ bırakıyorlardı,

Bugün ise, Firavun, bizi yakalayacak, yakalandığımızda da, bizi, öldürecektir!

Önümüzde deniz, arkamızda da, Firavun var! [366]

Denize girersek, boğuluruz!" dediler. [367]

Denizin suyu, son derece çoğalmış, rüzgâr, denizin dalgalarını, dağlar gibi kal dırıp kaldırıp geri bırakıyordu! [368]

Mûsâ Aleyhisselâm, İsrail oğullarının arkasından, önüne geçti.

Kendisinin yanında kardeşi Hârûn ve Yûşa´ b.Nûn Aleyhisselâmlar olduğu hal de, dalgaları, birbirine çarpıp köpüren denize bakıyordu. [369]

İsrail oğulları, Mûsâ Aleyhisselâma:

"Bize va´d ettiğin şey nerede?!

Şu deniz, önümüzü, kesti! Firavun ve orduları da, arkamızı kıstı!" dediler. [370]

Ne firara imkân var, ne karara derman var!?" dediler.[371]

Firavun ve orduları; İsrail oğullarına, olanca kinleri ve kızgınlıklarile gelip ka vuşmuş bulunuyorlardı.

İş, büyümüş, çetinleşmiş, gözler, yerinden kaymış, yürekler, boğazlara gelmişti. [372]

Yûşa´ b.Nûn Aleyhisselâm:

"Ey Kelîmullâh! [373] arkamızdan, Firavunla, önümüzden de, denizle kaplan dık!" dedi. [374]

Firavun Hanedanından bir Mü´min de; Mûsâ Aleyhisselâma: "Önünü, şu daniz, Firavun Hanedanı da, arkanı, bürüdü. Nereden geçmekle emrolundun?" diye sordu. Mûsâ Aleyhisselâm:

"Denizden geçmekle emrolundum!"[375] deyince, bu ve başkaları, denizden geçmek üzere, hayvanlarını, denize dalmağa zorladılarsa da, hayvanların ön ayak ları, suya, batmağa başlayınca, gerilediler.

Hiç biri, denize girmeğe güç yetiremedi. [376]

Hârûn Aleyhisselâm, ilerleyip denize, Asası ile vurdu.

Deniz, vurulmak istemedi ve:

"Kimdir bu, bana vuran Cebbar?!" diyerek homurdandı. [377]

Yüce Allah, denize Vahy edip:

"Sana, kulum Mûsâ, Asası ile vurduğu zaman; Mûsâ ve yanındakiler, geçe cek şekilde oh iki bölüme ayrıl!

Ondan sonra, Firavun ve tarafdarlarının üzerine kapan, birleş!" buyurdu. [378]

Mûsâ Aleyhisselâma da:

"Asanı, denize vur!" diye Vahy etti. [379]



İsrail Oğullarının Denizde Açılan Yollardan Geçip Kurtuluşu Ve Firavunla Ordularının Denizde Boğuluşu


Mûsâ Aleyhisselâm, denize:

"Ey Ebâ Hâlid! [380] Allah´ın izniyle yarıl!" diyerek[381] Asasını, vurunca, deniz, derhal yarıldı.

Denizin her parçası, kocaman dağ gibi oldu. [382]

Denizde, İsrail oğullarının on iki kabilesi için, on iki yol açılmıştı. [383]

Yüce Allah, bir de, rüzgâr gönderip yaş yolu, kuruttu. (Yürümeye elverişli hale getirdi) [384]

Her kabile, bir yola girip ilerlemeğe başladı.

Yollar, birbirinden duvarlarla ayrılmış gibi olduğu ve bu yollarda gidenler, bir birlerini göremedikleri için, her kabile, yalnız kendisini kurtulmuş sanıyor, diğer leri hakkında:

"Her halde, eshabımız, öldürülmüştür!" diyorlardı. [385]

Mûsâ Aleyhisselâma:

"Eshabımız, nerededir? Onları, göremiyoruz!" dediler.

Mûsâ Aleyhisselâm:

"Siz, yürüyünüz! Onlarda, sizin yolunuzun benzeri bir yol üzerindedirler!" dedi.

İsrail oğulları:

"Onları, görmedikçe, bunu, kabul edemeyeceğiz!" dediler. [386]

Bunun üzerine, Mûsâ Aleyhisselâm, Yüce Allah´a dua etti.

Yüce Allah da, o yolları, her birileri için, ön önündekinden, en sonuncusuna ka dar, hepsini, bakıp birbirlerini görebilecekleri şekilde kemerler haline getirdi. [387]

Mûsâ Aleyhisselâmla yanında bulunanlar, böylece, toptan kurtulduktan son ra, Yüce Allah; Firavunla ordularını, denize yanaştırdı. [388]

Firavun ve arkadaşları, yaklaşıp ta, denizin yarıldığını, gördükleri zaman; Firavun:

"Denizin, benden, benim heybetimden korktuğunu, düşmanlarıma yetişip on ları, öldüreyim diye benim için nasıl açıldığını, görmüyormusunuz?!" dedi. [389]

Firavun; Mûsâ Aleyhisselâmla İsrail oğullarını yakalamak üzere, deniz yolları na girmek istediği zaman, Firavunun Vezir´i Hâman:

"Ben, bu yere defalarca uğramışımdır. Bu günüme kadar, burada, böyle bir yol görmüşlüğüm yoktur.

Ben, korkuyorum: bizim helakimiz, eshabımızın helakleri için, bu yolun şu adam tarafından kurulmuş bir tuzak olmadığından emîn değilim!" dedi ise de, Firavun, onun sözünü dinlemedi. [390]

Firavunun atı, deniz içindeki yola girmekten çekindi.

O sırada, Cebrail Aleyhisselâm, bir kısrak üzerinde gelip Firavunun atının önün de durdu.

Erkek at, onu, kokladıktan sonra, Cebrail Aleyhisselâm, kısrağını, denizdeki yola sürdü.

Firavunun atı da, hemen onun ardına düştü.

Firavunun orduları, Firavunun, denizde açılan yola girdiğini görünce, onlar da, Firavunla birlikte deniz yollarına girdiler.

Cebrail Aleyhisselâm, önde, Firavun ve orduları da, ona tâbi olarak gittiler. Mikâil Aleyhisselâm ise, arkada, at üzerinde durup gerideki kavmi!, "Sahibinize, kavuşunuz!" diyerek teşvik ediyor, gayrete getiriyordu.

Cebrail Aleyhisselâmın, denizden ayrılacağı zaman, önünde, denizden dışarı ya çıkmayan ve Mikâil Aleyhisselâmın arkasında da, denizin içine girmeyen hiç kimse kalmamıştı ki, denizin kocaman dağlar gibi havaya kalkmış bulunan su yı ğınları, Firavunla, ordularının üzerine kapanmağa başlayınca, Firavun[391]:

"İnandım: gerçekten, İsrail oğullarının iman ettiğinden başka İlâh yok!

Ben de, Ona teslim olanlardan, Müslümanlardan´ım!"[392] demek zorun da kalmışsa da,

"Şimdi mi?! (Başın dara gelince mi, iman ediyorsun?)

Halbuki, sen, bundan önce (ömür boyunca) isyan etmiş, dâima fesadcılardan olmuştun!

Biz de, bu gün, seni (cansız) bir beden olarak (karada yüksek bir yere atacağız) bırakacağız ki, arkandan geleceklere bir ibret olasın!

Bununla beraber, insanlardan birçoğu, âyetlerimizden cidden gafildirler." buyurulmuş[393], ye´s imanına hiç itibar edilmemiştir. [394]

Çünkü, Yüce Allah´ın, kulları hakkındaki Sünneti, böyle cereyan edegelmiştir:

(Onlar) gazabımızı gördüklerinde: Allah´ın birliğine inandık, Ona, şerik koştuğu muz şeyleri inkâr ettik! dediler.

Amma, gazabımızı gördükleri vakitki imanları, kendilerine fayda verecek değildi.

Allah´ın, kulları hakkında olagelen kanunu, budur.

İşte, kâfirler, bu noktada hüsrana düştüler. [395]

Yüce Allah; Firavun´un da, hem dünyada, hem âhiretteki durumunu da. şöyle açıklamıştır:

"Kendisi de, askerleri de, o yerde (Mısırda), haksız yere büyüklük tasladılar ve hakîkatan, bize döndürülmeyecek/erini sandılar.

Bunun üzerine, biz de, hem onları (Firavun ve ileri gelenlerini), hem askerlerini yakalayıverdik te, denizin içine attık.

Bak! zalimlerin akıbeti nice oldu?

Biz, onları (dünyada, insanları) ateşe davet eden rehberler yaptık.

Kıyamet gününde ise (azaplarının defi hususunda) asla yardıma kavuşturulma-yacaklardır.

Bununla beraber, bu dünyada, biz onların arkalarına lanet de, taktık.

Hele Kıyamet gününde onlar (suratları çirkin/eştirilen) çok menfur (adamlardan dır. "[396]

"Hem o (Firavun), Kıyamet günü de, kavminin önüne düşer.

Artık, o, onları, ateşe götürmüştür.

Onların vardıkları o yer, ne kötü bir yerdir! [397]

Cebrail Aleyhisselâm: "Yaratıklar içinde, iki kişiden, birisi, Âdem´e secde et mekten kaçındığı zaman, Cinlerden, İblis´den;

İkincisi de: Ben, sizin, en yüksek Rabbinizim! dediği zaman, Firavundan nef ret ettiğim kadar hiç bir kimseden nefret etmemişimdir!" demiştir.[398]

Sahih bir Hadîs-i şerifde de, Cebrail Aleyhisselâmın:

"Yâ Muhammed! Rahmetin, Firavun´a erişmesinden korkarak, denizin, kara balçı­ğından alıp onun ağzını tıkarken, beni, bir göreydin!" dediği bildirilmiştir.[399]




[361] Tâhâ: 78

[362] Şuarâ: 61-62.

[363] Ârâf: 129.

[364] Şâlebî-Arais s.197.

[365] Ârâf: 129.

[366] Taberî-Tarih c.1,s.214, Sâlebî-Arais s. 197.

[367] Sâlebî-Arais s. 197.

[368] Taberî-Tefsir c.19,s.8O, Salebî-Arais s.197, Hâzin-Tefsir c.3,s.363.

[369] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.271.

[370] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.527.

[371] Mîr Hâvend-Ravzatussafâ

Terceme c.252.

[372] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.271.

[373] Taberî-Tefsir c.19,s.8O, Sâlebî-Arais s.197, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.115.

[374] Sâlebî-Arais s.197, Zemahşerî-Keşşaf c.3,s.115.

[375] Zemahşeri-Keşşaf c.3,s.115, Ebüssuud-Tefsir c.6,s.244.

[376] Taberî-Tefsir c.19,s.8O, Sâlebi-Arais s. 198.

[377] Taberî-Tarih c.1,s.214.

[378] Hesyemî-Mecmauzzevaid c.7,s.63.

[379] Şuarâ: 63, İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,8.527.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/59-61.

[380] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c.11,s.527, Taberî-Tarih c.1,s.214, Sâlebî-Arais s.198, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c. 1,8.271, Ravza Terceme s.253.

[381] Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.271, Mir Hâvend Ravza Terceme s.253.

[382] Şuarâ: 63.

[383] İbn.Ebî Şeybe-Musannef c. 11 ,s.529, Taberî-Tarih c. 1 ,s.214, Mes´ûdî-Ahbaruzzaman s.251, Sâlebî-Arais s. 198, Ebülfedec-Tabsıra c.1,s.224, Ibn.Esîr-Kâmil c.1,s.187, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.271.

[384] Salebî-Arais s.198, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.271.

[385] Taberî-Tarih c.1,s.214, Sâlebî-Arais s.198.

[386] Zemahşerî-Keşşaf c.1,s.28O, Süyûlî-Dürrülmensur c.5,s.87

[387] Taberî-Tarih c.1,s.214, Sâlebî-Arais s.198, Ravza Terceme s.253

[388] Şuarâ: 64-65.

[389] Taberî-Tarih c.1,s.214, Sâlebî-Arais s.199, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.187-188

[390] Sâlebî-Arais s.199

[391] Taberî-Tarih c.1,s.214, Sâlebî-Arais s.199, İbn.Esîr-Kâmil c.1,s.187-188.

[392] Yûnus: 90.

[393] Yûnus: 91-92.

[394] Taberî-Tarih c.1,s.214, 217, SâlebrArais s.199, Kurtubî-Tefsir c.8,s.377, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.1,s.272, Tefsir c.2,s.33O, Beyzâvî-Tefsir c.1,s.456-457, Hâzin-Tefsir c.2,s.311-314, Ebüssuud-Tefsir c.4,s.173.

[395] Mü´min: 84-85.

[396] Kasas: 39-42.

[397] Hûd: 98.

[398] Taberî-Tarih c.1,s.214.

[399] Ahmed b.Hanbel-Müsned c.1 ,s.3O9, Tirmizî-Sünen c.5,s.287, Taberî-Tefsir c.11 ,s.163, Kurtubî-Tefsir c.8,s.378, Ebülfida-Tefsir c.2,s.43O, Hâzin-Tefsir c.2,s.312-314, Ebüssuud-Tefsir c.4,s.173.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/61-64.



Konu Başlığı: Ynt: İsrail Oğullarında Telaş Heyecan Ve Korku
Gönderen: Ramazan. üzerinde 19 Mart 2015, 16:45:49
Es Selamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü .
Firavun ve kavmi, Musa aleyhisselamın gösterdiği mucizeler karşısında İsrailoğullarının Mısır’dan gitmelerine izin verdi. Musa aleyhisselam bir vakit tâyin ederek bir gece vakti bütün İsrailoğullarını toplayıp Mısır’dan çıktı. Bunun üzerine Firavun izin verdiğine pişmân oldu. Derhâl askerini toplayıp, peşlerine düştü ve sabaha doğru onlara Kızıldeniz kenarında yetişti. Önlerinde denizi arkalarında düşmanı gören İsrailoğulları endişeye kapıldılar. Bu sırada Allahü teâlâ Musa aleyhisselama meâlen;
“Asân ile denize vur.” (Şuarâ sûresi: 63) diye vahyetti. Hazret-i Musa bu emir üzerine asâsını denize vurdu. Deniz hemen ikiye ayrıldı her bir tarafı yüksek bir dağ gibiydi. Önlerine çok geniş ve kupkuru on iki tâne yol açıldı. On iki sülâle olan İsrailoğulları bu yollardan yürüyüp karşıya geçtiler. Firavun, askerleriyle birlikte peşlerine düşüp denizde açılan yola dalınca, açılan yol kapanıp sular kavuştu. Firavun, askerleriyle birlikte boğuldu.

Firavun boğulmak üzere iken “inandım” demişse de onun ye’se kapılarak söylediği bu sözü kabul olunmadı. Bu hususta Kur’ân-ı kerîm’de meâlen şöyle buyrulmaktadır:
“İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla arkalarına düştüler. Firavun boğulacağı anda, “İsrailoğullarının îmân ettiğinden (Allah’tan) başka bir ilâh olmadığına inandım, artık ben de Müslümanlardanım.” dedi.” (Yunus sûresi: 90) Ancak Allahü teâlâ Firavun’un îmânını kabul etmedi ve ona Cebrâil aleyhisselam vâsıtasıyla şöyle hitap buyurdu:
“Şimdi mi inandın daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin.” (Yunus sûresi: 91) “Biz de bugün seni cansız bedeninle denizden yüksek bir yere atacağız ki, arkadan geleceklere bir ibret olasın. Bununla berâber doğrusu insanlardan birçok kimseler âyetlerimizden (ibret verici mucizelerimizden) gâfildirler.” (Yunus sûresi: 92) Tefsîr âlimlerinden Zemahşerî bu âyeti şöyle tefsir etmiştir:
“... Seni deniz kenarında bir köşeye atacağız... Cesedini tam, noksansız ve bozulmamış hâlde çıplak ve elbisesiz olarak, senden asırlar sonra geleceklere bir ibret olmak üzere koruyacağız.”