๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberler Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 20 Ocak 2010, 16:58:18



Konu Başlığı: İrmiya a.s ın Peygamber Gönderilişi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 20 Ocak 2010, 16:58:18
İrmiya Aleyhisselâmın Peygamber Olarak Gönderilişi:



İsrail oğulları; Şâ´yâ Aleyhisselâmı şehid ettikten sonra [6], Yüce Allah, onlara İrmiya b.Hılkiya Aleyhisselâmı, peygamber olarak gönderdi [ 7].
 
O zaman; İsrailoğulları arasında bid´atlar çoğalmış, büyümüş: serkeşliğe baş lamışlar, günah işlemeye dalmışlar[8], haramları helallaştırmışlardı [9].

Peygamberleri öldürmüşler [10], Yüce Allah´ın, kendilerine yapmış olduğu lutf ve ihsanlarını, düşmanları olan Senharib ve ordularından kurtardığını unut muşlardı [11].

Bunun üzerine, Yüce Allah, İrmiya Aleyhisselâma:

"Ben İsrailoğullarını helak edeceğim! Onlardan intikam alacağım.

Sen, Beytülmakdis Kayası´nın üzerinde ayakta dur!

Orada, sana emrim ve Vahy´im gelecektir!" buyurdu.

İrmiya Aleyhisselâm kalkıp elbisesini yırttı, başına kül saçtı ve secdeye kapandı.

"Yâ Rab! Anamın beni hiç doğurmamış olmasını, benim yüzümden Beytülmak-dis´in harap ve İsrailoğullarının helak olacakları bir zamanda beni, israiloğulları peygamberlerinin sonuncusu yapmamanı çok arzu ederdim!" dedi.

"Secdeden başını kaldır!" buyruldu.

İrmiya Aleyhisselâm, başını kaldırdı ve ağlayarak:

"Yâ Rab! Onlara kimi musallat edeceksin?" diye sordu.

Yüce Allah:

"Ateşe tapanları, azabımdan korkmayanları, sevabımı ummayanları! [12]

Kavmin olan İsrailoğullarına git de, onlar hakkında sana emrettiğim şeyleri ken dilerine anlat! [13]

Haklarındaki nimetlerimi hatırlat!

Bid´at ve yaramazlıklarını, anlat [14]

Onları, bana itaat ve ibadete davet et!" buyurdu[15].

İrmiya Aleyhisselâm:

"Yâ Rab! [16] Sen, beni, güçlendirmezsen, ben zaif´im[17].

Sen, benim dilime belagat ve fesahat vermezsen, ben maksadımı anlatmak tan âcizim! [18]

Sen, beni doğrultmazsan, ben yanılırım!

Sen, bana yardım etmezsen, ben rüsvay olurum!

Sen, bana izzet vermezsen, ben, zelîl ve hakîr olurum!" dedi.

Yüce Allah:

"Sen, bütün işlerin, benim irâdemle meydana geldiğini ve benim, bütün kalp leri ve dilleri, nasıl istersem, elimde evirip çevirdiğimi, bilmiyor musun?

Sen, bana itaat et!

Şüphesiz, benim ben o Allah ki, benim dengim olabilecek hiçbir şey yoktur.

Göklerle yer ve onların içindeki şeyler, benim kelâmımla kaimdirler.

Ben, denizlere söyledim. Sözümü, anladılar.

Onlara, emrettim, emrimi yerine getirdiler.

Onların çevrelerini de, kumlu karalarla sınırladım. Onlar çizdiğim sınırı geçemezler.

Dağ gibi dalgalar gelir, çizdiğim sınıra erişince onlara zillet, uysallık elbisesini giydiririm.

Onlar, korkarak ve bana, boyun eğeceklerini ikrar ederek emrimi yerine geti rirlerdir.

Ben, senin yanındayım. Sen, benim yanımda bulundukça, sana hiçbir şey erişmez.

Ben, seni onlara, emir ve nehiylerimi tebliğ edesin diye Peygamber olarak gön derdim.

Sen, bu vazifeyi yerine getirmekle, onlardan, sana tâbi olanların sevabına denk sevap kazanacaksın.

Bununla beraber, onların sevabından da, bir şey eksilmeyecektir.

Eğer, bu vazifeyi, yerine getirmekte kusur edersen, bundan dolayı kazanaca ğın günah, toz duman içinde bıraktığın kimselerin işleyecekleri günaha denk ola caktır.

Bununla beraber, onların günahından da bir şey eksilmeyecektir! [19] Kavminin yanına git de:

Allah, size atalarınızın iyiliklerini hatırlatıyor ve bununla da, size günahlarınız dan tevbe ettirmek istiyor! de! [20]

Ve sor onlara: Atalarının, bana itaat etmeleri sonucunu, nasıl buldular? Onların, bana isyan etmeleri sonucunu, nasıl buldular?

Onlar; kendilerinden önce bana, itaat edip de, itâatından dolayı yaramaz ve mutsuz olmuş, veya bana, âsi olup da, asiliğinden dolayı mutlu olmuş bir kimse bulunduğunu biliyorlar mıdır?

Hayvanlar; rahat yuvalarını, hatırlayınca, oraya dönerler. Bu kavm ise, felâket ve helak otlaklarında otlamaktadırlar!

Onların bilginleri ve ruhbanları ise; benim kullarımı, hizmetkâr edindiler ve halkı, bana ibâdetten vazgeçirip benden başkasına taptırıyor ve onları, benim emrimi bilmez hale getirinceye ve zikrimi, unutturuncaya ve benden gaflete düşürünce-ye kadar, onlar arasında -benim kitabıma aykırı olarak- hüküm veriyorlar!

Onların buyruk sahiplerine ve yedicilerine gelince: Bunlar da, nimetimi, inkâr ettiler.

Demek, onlar vereceğim belâdan, emniyet ve selâmette oldular da, Kitabımı bir tarafa attılar, Ahdimi unuttular, sünnetimi, değiştirdiler, hâ!

Kullarım, ancak bana ibâdet ve itaat etmeleri yaraşır ve gerekirken, bana kar şı, günah işlemekte onlara ve onların dinimde -benim adıma- ihdas etmek cür´e-tini gösterdikleri bid´atlara tâbi oluyorlar hâ!

Onlar, benim hakkımda ve Peygamberlerim hakkında yalan söylüyor ve iftira da bulunuyorlar ha!

Benim celâlim, Yüce Makamım, Ulu sânım, her türlü noksan ve eksik sıfatlar dan münezzehdir, uzaktır.

Bir insana, bana karşı günah işlenmesine itaat etmek yaraşır mı?

Benim yarattığım kullarıma, benden başka birtakım tanrılar edinmeleri yaraşır mı?

Onların Tevrat okuyucularına ve din bilginlerine gelince:

Bunlar; Mescidlerde ibâdete, dindarlığa özenirler; orayı benden başkası için onarırlar;

Dünyayı, elde etmek için dini vasıta kılarlardır. Onların, orada Fıkıh öğrenmeleri, ilim için değildir. Orada, ilim öğrenmeleri de, amel için değildir. Peygamber oğullarına gelince:

Onlar, çok konuşkan ve ezgin olmuşlar, gurura kapılmışlar, ahmakların, cahil lerin yanında, ahmak ve cahil olmuşlar!

Kendilerinin de, Atalarına yapılmış olan yardım gibi, yardıma;

Onlara verilmiş olan keramet gibi, keramete nail olacaklarını, umuyorlar ve bu yardım ve ikrama da -hiç de doğru olmaksızın, düşünmeksizin ve ibret almaksızın- kendilerinden daha lâyık bir kimse bulunmadığını iddia ediyorlar!

Hatırlamıyorlar ki: Onların ataları, benim yardımıma, nasıl kavuştular?

Emrimi, dinimi değiştiriciler, değiştirdikleri zaman, onlar emrime, dinime nasıl ciddiyetle sarıldılar?

Bu uğurda, canlarını, kanlarını feda etmekten nasıl çekinmediler?

Onlar; benim emrim yerine gelinceye, dinim üstün gelinceye kadar sabr ve sa dâkat göstermişlerdir.

Ben, şu kavmin azaplarını, onlar buyruklarımı kabul etsinler diye erteledim, uzattım.

Onlar, düşünsünler diye günahlarından vazgeçtim.

Düşünsünler diye onları uzun ömürlü kıldım, çok yaşattım.

Her defasında, onların üzerine, gök, yağmur yağdırdı, yer, onlar için ot bitirdi.

Onlara, afiyet elbisesi giydirdim ve düşmanlarına galip kıldım.

Bütün bunlar, onların, azgınlıklarını, artırmaktan, kendilerini, benden uzaklaş tırmaktan başka bir işe yaramadı.

Onların, davetimden yüz çevirmeleri, daha ne zamana kadar sürecek? Yoksa, onlar beni aldatıyorlar mı sanıyorlar?! [21] Yoksa, onlar benimle alay mı ediyorlar?! Yoksa, onlar bana karşı yiğitlik mi taslıyorlar?! [22]

İzzet(sıfat)ıma yemin ederim ki: ben, onlara, öyle bir fitne, bir belâ salacağım ki: o, usluları, hayrette bırakacak[23], görüş sahiplerinin görüşlerini, hakimlerin hikmetlerini yanıltacak, şaşırtacaktır[24].

Onlara; Zorba, katı kalpli, aşırı derecede zâlim, kendisine heybet elbisesini giy­dirdiğim, göğsünden, şefkat, merhamet ve yumuşaklık duygusunu kaldırdığım bir kimseyi musallat edeceğim!

Onu; sayısı, karanlık gecenin karaltısını andıran cemâat, takip edecek[25].

Kendisinin, kara bulut kümelerini andıran ve ne oldukları belirsiz, hayırsız pek çok askerleri olacak, onun bayrakları, Kerkes kuşlarının havada uçuştukları gibi, dalgalanacak, süvarilerinin saldırışı da, Tavşancıl kuşlarının çığlık kopararak av larının üzerine inişini andıracaktır! [26]

Onlar, mamureleri, harabeye çevirirler, köyleri ıssız bırakırlar. Yeryüzünü ifsad, girdikleri yeri tahrip ettikçe tahrip ederler. Onların kalpleri kaskatıdır, acımak bilmez. Yüzleri gülmez, gözleri hiçbir şeyi görmez, kulaklarına söz girmez.

Onlar, çarşılara, ürkmüş ve heybetinden, tüyler ürperten arslan gibi da larlar[27]...´

Ben İsrailoğullarını Yâfes ile helak edeceğim!" buyurdu´[28].

Yâfes, Bâbil halkı olup Yâfes b.Nûh Aleyhisselâmın oğullarındandı[29].

Yüce Allah´dan, bu azab emri gelince, İrmiya Aleyhisselâm, feryad ederek ağ lamış, elbisesini yırtmış, başına kül saçmış[30]; İsrailoğullarından bu felâketi kal dırması için Yüce Allah´a yalvarmış durmuştu[31].

Yüce Allah:

"Ey İrmiya! Demek, sana Vahy ettiğim şey, seni sıkıntılandırdı, tasalandırdı" buyurdu.

İrmiya Aleyhisselâm:

"Evet yâ Rab! Keski, Sen daha önce beni helak etseydin de, israiloğullarının esir edilmelerini görmeseydim" dedi[32].

Yüce Allah:

"İzzet ve Celâl(sıfat)ıma yemin ederim ki: Bu hususta, senin tarafından bir emir(hüküm) verilmeden önce[33], Beytülmakdis de[34], İsrailoğulları[35] da, helak edilmeyecektir!" buyurdu.

Bunun üzerine, İrmiya Aleyhisselâm, sevindi[36]. İçi rahatlaştı[37].

"Musa´yı ve diğer peygamberlerini hak ile gönderen Allah´a yemin ederim ki: Ben de, İsrailoğullarının helak edilmeleri emrini(hükmünü) hiçbir zaman verme-yeceğim! [38] İsrailoğullarının helakine razı olmayacağım!" dedi[39].

Aradan üç yıl geçmişti.

İsrailoğulları, isyanlarını artırdıkça artırdılar, kötülüklerini uzattılar durdular.

Onların bu halleri, helaklerinin yaklaştığı zamana kadar devam etti. Vahy gel mesi de azaldı[40]. Onlar, Âhireti hiç anmaz oldular[41].

Dünyaya ve dünya işlerine dalınca, ahiretten geri durmakta idiler[42]. Hükümdarları da, onlara:

"Ey İsrailoğulları! Allah´ın azabı, size gelip çatmadan önce[43], Allah´ın acıma sız bir kavmi, üzerinize salmasından önce, işlemekte olduğunuz kötülüklere son veriniz!

Çünkü, Rabbınız, tevbeye yakındır, kendisine, tevbe eden kimse için, ellerini hayırla açmış bir esirgeyicidir?" diyerek öğüt verdi[44], onları, tevbeye davet etti ise de, tevbe etmediler[45] ve işleyip durdukları kötülüklerden hiçbirini bırakma ğa yanaşmadılar[46], kötülüklerine son vermediler[47].

Nihayet Yüce Allah[48] İbrahim Aleyhisselâmla Rabbi hakkında tartışan Nem-rud´un soyundan gelen[49] Buhtunnassar´ın kalbine[50], Beytülmakdis´e[51], Bey-tülmakdis halkının üzerine[52] yürüme düşüncesini düşürdü[53].

Buhtunnassar; geniş meydanları dolduracak kadar çok sayıda askerlerinin[54], altıyüzbin bayraklı orduların başına geçip [55] daha önce Senharib´in, Beytülmak-dis halkına yapamadığı şeyi yapmak maksadıyla yola çıktı[56].

İsrailoğullarının ecelleri yaklaşıp da[57], Yüce Allah; onları helak etmek [58], mülk ve saltanatlarına son vermek istediği zaman[59], İrmiya Aleyhisselâma bir Melek gönderdi [60].

Meleğe:

"İrmiya´ya git de [61] ondan, Fetva iste!" buyurdu [62]´.

Ondan ne hakkında fetva isteyeceğini de, Meleğe bildirdi [63].

Melek, İsrailoğullarından bir adamın suretine girip İrmiya Aleyhisselâmın yanı na geldi [64].

İrmiya Aleyhisselâm ona:

"Sen kimsin?´ diye sordu [65].

Melek:

"Ben, İsrailoğullarından bir adamım! [66]

Bazı islerim hakkında[67] sana soru sorup senden fetva almak istiyorum" dedi´[68]´

İrmiya Aleyhisselâm, izin verince[69], Melek:

"Ey Allanın Peygamberi! [70] Senden, akrabam hakkında bir fetva istiyorum:

Ben, onların akrabalık haklarını[71], Allah´ın bana emrettiği şekilde[72] yerine ge-tirdim[73].

Onların yanlarına, ancak iyilik ve ihsanda bulunmak için gittim.

Ben, kendilerine ihsan ve ikramımı artırdıkça, onlar bana hep kızdılar durdular[74].

Ey Allah´ın peygamberi! [75] Sen, bana onlar hakkında bir fetva ver!" dedi.

İrmiya Aleyhisselâm, ona:

"Sen, senin aranla Allah´ın arasındaki şeyde, güzel hareket et!

Allah´ın, gözetmeni emrettiği akrabalık haklarını gözet! [76]-

Seni, hayırla müjdelerim!" dedi[77].

Melek İrmiya Aleyhisselâmın yanından ayrıldı.

Birkaç gün geçtikten sonra, Melek önceki adamın suretinde tekrar gelip[78] İr miya Aleyhisselâmın önüne oturunca[79], İrmiya Aleyhisselâm, ona: "Sen kimsin?" diye sordu.

Melek:

"Ben, yanına gelip senden akrabamın hali hakkında fetva istemiş olan adamım" dedi[80].

İrmiya Aleyhisselâm :

"Onlar, sana karşı, ahlaklarını daha temizlemediler mi? [81] Onlardan, arzu ettiğin şeyi görmedin mi?" diye sordu. Melek:

"Ey Allah´ın Peygamberi! Seni Hakla Peygamber gönderen Allah´a yemin ede rim ki, hiç bir iyilik bilemiyorum ki, onu insanlardan bir kimse yapsın da, ben de, onu hattâ ondan daha fazlasını da yakınlarıma yapmış olmayayım[82].

Onlar, bana karşı, kötü tutum ve davranışlarını, daha da arttırdılar!" dedi[83].

İrmiya Aleyhisselâm:

"Sen, aile halkının yanına dönüp onlara iyilik etmekte devam et! [84]

Salih kullarını düzelten Allâh´dan, sizin aranızı da düzeltmesini[85] ve sizleri, rızâsını talep ve gazabından kaçınma hususunda birleştirmesini dilerim" dedi[86]

Bunun üzerine Melek, İrmiya Aleyhisselâmın yanından ayrıldı.

Birkaç gün sonra İrmiya Aleyhisselâm, Beytülmakdis´in duvarı üzerinde otur duğu sırada, Melek tekrar gelip önüne oturdu. [87]

İrmiya Aleyhisselâm, ona:

"Sen, kimsin?" diye sordu[88].

Melek:

"Ben aile halkımın hali hakkında sana iki kerre gelmiş olan kimseyim!" dedi.

İrmiya Aleyhisselâm:

"Hâlâ, onların içinde bulundukları hallerden[89] ayrılmaları[90], onlara bir niha yet vermeleri[91] zamanı gelmedi mi?" diye sordu. [92]

Melek:

"Ev Allah´ın Peygamberi! Ben, bundan önce onlardan bana isabet eden her şeye[93] onlar, beni kızdıran şeyler olduğu için [94] katlanıyordum.

Fakat, bugün, onlara gittiğim zaman [95], kendilerini Allah´ın razı olmadığı [96] ve sevmediği [97] bir iş üzerinde gördüm!" dedi.

İrmiya Aleyhisselâm:

"Onları, hangi amel üzerinde gördün?" diye sordu[98].

Melek:

"Ey Allah´ın Peygamberi! Ben onları Allah´ı gazablandıracak çok büyük bir amel üzerinde gördüm! [99].

Eğer onlar bundan önce bulundukları uygunsuz haller gibi, uygunsuz haller üzerinde bulunsalardı, onlara kızgınlığım artmazdı[100], sabrederdim[101].

Fakat, ben bugün Allah için [102], senin için [103], kızdım ve onların haberini sa na haber vereyim diye geldim [104].

Şimdi, ben seni Hakla Peygamber gönderen Allah üzerine, sana and vererek onların helak olmaları için, Allah´a dua etmeni, senden diliyorum!´ ´dedi.

Bunun üzerine, İrmiya Aleyhisselâm:

"Ey göklerin ve yerin Mâliki! Eğer onlar, hak ve savab üzerinde iseler, onları bulundukları halde bırak!

Eğer, onlar, Seni gazablandıracak bir halde, Senin razı olmadığın bir amelde iseler, onları, hemen helak et!" diyerek dua etti.

Bu sözler, İrmiya Aleyhisselâmın ağzından çıkar çıkmaz, Yüce Allah Beytül-makdis´e gökten bir yıldırım gönderip Kurban yerini tutuşturdu.

Beytülmakdis´in kapılarından yedi kapı da yerin dibine geçti.

İrmiya Aleyhisselâm, bunu görünce feryad ederek elbisesini yırttı ve başına toprak saçtı.

"Ey göklerin Mâliki! ve ey Merhametlilerin en Merhametlisi! Bana va´d etmiş olduğun va´d´in nerede?" diyerek münâcatta bulundu.

Kendisine:

"Ey İrmiya! Onlara isabet eden bu musibet ancak [105], bizim Elçimize [106], se nin verdiğin fetvân [107] ve duan üzerine [108], isabet etti!" diye nida edilince, sor gu sahibinin kendisine Allah tarafından gönderildiğine ve musibetin de, kendisi nin verdiği fetva üzerine vuku bulduğuna kanâat getirdi [109].

İrmiya Aleyhisselâm:

Tevbe edip kötü işlerini bırakmadıkları takdirde [110], Allah´ın gazabına uğraya­caklarını [111],

Buhtunnassar tarafından, Beytülmakdis üzerine yürünüp savaşan İsrailoğul-larının öldürüleceğini,

Çoluk çocuklarının esir edileceğini [112], Mescidlerinin yıkılacağını,

Kitaplarının yakılacağını [113] haber verdi [114].
 
İsrailoğulları, uğrayacakları azab haberini işittikleri zaman, İrmiya Aleyhisselâ-ma, isyan ettiler, onu yalanladılar ve yalancılıkla suçladılar:

"Sen, yalan söylüyorsun! Allah´a karşı çok büyük bir iftirada bulunuyorsun!

Allah´ın, yeryüzünü, mescidlerini, kendisine ibadeti, tehvidi muattal kılacağını iddiaya kalkışıyorsun!

Yeryüzünde bir Âbid, bir mescid, bir kitap kalmazsa, Allah´a kim ibadet edecek?!

Sen, Allah´a karşı, çok büyük bir iftira etmiş oluyorsun!" dediler ve kendisinin deli olduğunda sözbirliği etiler [115].

Kendisini dövdüler, zincire vurdular [116] ve zindana koydular [117]. Bunun üzerine, Yüce Allah, Buhtunnassar´ı onların üzerine saldı [118].




[6] Sâlebî-Arais s.333.

[7] Taberî-Tarih c.1, s.285, Sâlebî-Arais s.333, ibn.Esîr-Kâmil c.1, s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.34..

[8] ibn Kuteybe-Uyunülahbar c.1 ,s.286, Taberî-Tarih c.1,s.286, İbn.Asâkir-Tarih c.2,s.388, ibn.Esîr-Kâmil, c.1,s.263 Ebülfida-Elbidaye ven nihaye c.2, s.34.

[9] Taberî-Tarih c.1, s.286,

[10] ibn. Asakir-Tarih c.2 s.388, Ebülfida c.2, s.34.

[11] Taberî-Tarih c.1, s.286, ibn. Asakir-Tarih c.2, s.389.

[12] İbn. Asâkir-Tarih c.2, s.388, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[13] Taberî-Tarih c.1, s.286, İbn. Asâkir-Tarih c.2, s.389, Ebütfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[14] Taberî-Tarih c.1, s.286, Sâlebî-Arais s.333, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.389, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[15] Sâlebi-Araıs s.333.

[16] ibn.Asâkir-Tarih c.2, s.389.

[17] Taberî-Tarih c.1, s.286, Sâlebî-Arais s.333, ibn. Asakir-Tarih c.2, s.389, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[18] Taberî-Tarih c.1, s.286, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.389, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[19] Taberi-Tarih c.1, s.286, Ibn. Asakir-Tarih c.2, s.389, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[20] Taberi-Tarih c.1, s.286, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[21] Taberî-Tarih c.1, s.286-287, Sâlebî-Arais s.333, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, ş.35-36.

[22] İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.

[23] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333, ibn. Asakir-Tarih c.2, s.390, ibn. Esir-Kamil c.1 s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2 s.36.

[24] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, İbn. Esîr-Kâmil c!, s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s36.

[25] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333, İbn. Asakir-Tarih c.2, s.390, ibn. Esîr-Kâmil c.1, s.263, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.

[26] Taberî-Tarih c.1,s.287, Ibn.Asâkîr-Tarih c.2,s.39O, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.

[27] İbn.Asakir-Tarih c.2, s.390, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.36.

[28] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333.

[29] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333.

[30] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.333, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.263.

[31] İbn.Esîr Kâmil c.1, s.263.

[32] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebi-Arais s.333-334.

[33] Taberî-Tarih c.1, s.287, Şâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.263.

[34] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.263.

[35] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[36] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[37] Taberî-Tarih c.1, s.287, Şâlebî-Arais s.334.

[38] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[39] Sâlebî-Arais s.334.

[40] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[41] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[42] Taberî-Tarih c.1, s.287.

[43] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[44] Taberî-Tarih c.1, s.287.

[45] Sâlebî-Arais s.334.

[46] Taberî-Tarih c.1, s.287.

[47] Sâlebî-Arais s.334.

[48] Taberî-Tarih c.1, s.287, ibn Asakir-Tarih c.2, s.388, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.34-35.

[49] Taberî-Tarih c.1, s.287.

[50] Taberî-Tarih c.1, s.287, İbn Asakir-Tarih c.2, s.388, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.34-35.

[51] Taberî-Tarih c.1, s.287.

[52] İbn Asakir-Tarih c.2, s.388, ibn. Esir Kâmil c.1, s.264, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35.

[53] Taberî-Tarih c.1, s.287, ibn Asakir-Tarih c.2, s.388, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.35

[54] İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[55] Taberî-Tarih c.1, s.287, Sâlebî-Aris s.334.

[56] Taberî-Tarih c.1, s.287,

[57] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebi-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[58] Aynı Kaynaklar.

[59] Taberî-Tarih c.1, s.288, İbn. Esîr Kâmil r 1, s.264.

[60] Taberî-Tarih c.1, s.288, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264,

[61] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[62] Taberî-Tarih c.1, s.288, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[63] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[64] Taberî-Tarih c.1, s.288, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[65] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[66] Taberî-Tarih c.1, s.288, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[67] Taberî-Tarih c.1,s.288

[68] Taberî-Tarih c.1, s.288, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[69] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[70] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[71] Taberî-Tarih c.1, s.288, Şâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264,

[72] Taberî-Tarih c.1, s.288, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[73] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[74] Taberî-Tarih c.1, s.288, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[75] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[76] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[77] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[78] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[79] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[80] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[81] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.264.

[82] Aynı Kaynaklar.

[83] İbn. Esîr-Kâmil c.1, s.264.

[84] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, Esîr Kâmil c.1, S.265.

[85] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[86] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[87] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.265.

[88] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[89] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[90] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[91] Sâlebî-Arais s.334.

[92] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[93] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c 1 s.265.

[94] ibn. Esîr Kâmil c.1, s.265.

[95] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[96] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[97] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[98] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334.

[99] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1,s.265.

[100] Taberî-Tarih c.1, s.288, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.265.

[101] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[102] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, İÖn. Esîr Kâmil c.1, s.265.

[103] Taberî-Tarih c.1, s.288.

[104] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.265

[105] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.265.

[106] Taberî-Tarih c.1,s.288, ibn.Esîr Kâmil c.1, s.265

[107] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, ibn. Esîr Kâmil c.1, s.265.

[108] Sâlebî-Arais s.334.

[109] Taberî-Tarih c.1, s.288, Sâlebî-Arais s.334, İbn. Esîr Kâmil c.1, s.265.

[110] Taberî-Tarih c.1 ,s.281.

[111] İbn.Kuteybe-Maarit s.22 Muhyıddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1, s 136.

[112] Taberî-Taritı c.1,s.281, İbn Asakir-Tarih c.2, s.392, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.38

[113] İbn Asakir-Tarih c.2, s.393, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.38

[114] ibn.Asakir-Tarih c.2, s.393, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdara c.1, s.136, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.38.

[115] İbn.Asakir-Tarih c.2, s.393, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.38.

[116] İbn.Kuteybe-Maarif s.22, IbnAsakir-Tarih c.2, s.393, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1, S.136, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c.2, s.38

[117] İbn.Kuteybe-Maarif s.22, Taberî-Tarih c.1, s.281, İbn Asakir-Tarih c.2, s.393, Ebülfida-Elbidaye vennihaye c. 2 ş.38.

[118] İbn.Kuteybe-Maarif s.22, Muhyiddin b.Arabî-Muhâdaratülebrar c.1, s.136.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/247-257.