๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberler Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 17 Ocak 2010, 18:18:46



Konu Başlığı: Hadisenin Yüce Allah Tarafından Açıklanışı
Gönderen: Sümeyye üzerinde 17 Ocak 2010, 18:18:46
Hâdisenin Yüce Allah Tarafından Açıklanışı:



Yüce Allah; Mûsâ Aleyhisselâmın, Tûr´a ne için gittiğini, orada ne kadar kaldı ğını, neler olduğunu, kendisinin arkasından İsrail oğullarının neler yaptıkların, Mûsâ Aleyhisselâmın, onlara ve Hârûn Aleyhisselâma nasıl kızdığını, Kur´ân-ı Kerim´-de şöyle açıklar:

"Mûsâ ile otuz gece (ibadet ve münâcatta bulunması için) sözleşmiştik ve ona, bir on gece daha kattık. Bu suretle Rabb´ının tayin buyurduğu vakit, kırk gece ola rak tamamlandı.

Mûsâ, kardeşi Harun´a:

"Kavmimin içinde, benim yerime geç. (Onları) İslah et!

Fesadcıların yoluna uyma!" dedi.

Vaktâ ki, Mûsâ (ibadet için) tâyin ettiğimiz vakitte geldi.

Rabb´i, ona (İlâhî sözünü) söyledi.

(Mûsâ):

"Rabb´im! (Cemâlini) göster bana (ne olur?) Seni, göreyim!" dedi.

(Rabb´i, ona):

"Beni, katiyen göremezsin!

Fakat, şu dağa bak! Eğer, o, yerinde durabilirse, sen de, beni, görürsün!" buyurdu.

Derken, Rabb´i, o dağa[452] tecellî edince, onu, param parça ediverdi!

Mûsâ da, baygın (bir halde) yere düştü!

Ayılınca:

"Seni, tenzih ederim. Tevbe ettim Sana!

Ben, iman edenlerin ilkiyim!" dedi.

(Rabb´i, ona):

"Ey Mûsâ! Ben, seni, Risâletimle, Kelâmımla (zamanındaki) bütün insanlardan mümtaz kıldım.

Şimdi, sana, şu verdiğimi al! ve şükreden/erden ol!" buyurdu.

Biz, onun için, levhalarda her bir şeyi, Mev´izaya ve (hükümlerin) tafsiline âid her şeyi yazdık.

Haydi, bunları, kuvvetle (ciddiyet ve azim ile) tut!

Kavmine de, onun en güzel (hükümleri)ni, tutmalarını, emret!

Size, ileride fâsıkların yurdunu göstereceğim.

Yer yüzünde haksızlıkla kibirlenenleri, âyetlerimi idrâk)den çevireceğim.

Onlar, her âyeti görseler, ona, inanmazlar.

Doğru yolu görseler de, onu, bir yol edinmezler.

(Fakat) azgınlık yolunu, görürlerse, yol diye işte, onu, tutarlar.

Bu âyetlerimizi, yalan saydıklarından, onlardan, gafil olmalarındandır.

Halbuki, âyetlerimizi ve Âhirete kavuşacaklarını yalan sayanların bütün işledik leri, boşa gitmiştir.

Onlar, yapmakta olduklarından başkası ile mi cezalandırılacaklardı ya[453]

(Rabb´i, Musa´ya):

"Ey Mûsâ! Seni, kavminden (ayrılıp böyle gelmekte) acele ettiren nedir?" buyurdu.

(Mûsâ):

"Onlar, işte, onlar da, benim ardımca (geliyorlar)

Ben, sana yönelerek acele ettim ki, yâ Rab! (benden, daha çok) hoşnud ola sın!" dedi. (Rabb´i):

"Biz, senden sonra, kavmini, imtihan ettik.

Sâmirî, onları, azdırdı!" buyurdu.

Mûsâ, derhal, öfkeli ve tasalı olarak kavmlına döndü:

"Ey kavmim! Rabbiniz, size, güzel bir va´d ile söz vermedi mi?

Yoksa (ayrılışımın üzerinden) sizce, çok zaman mı (geçip) uzandı?

Yahud, Rabbinizden, bir gazab vâcib olmasını mı istediniz de, bana olan va´di-nizden caydınız?!" dedi.

(Kavmi):

"Biz, sana verdiğimiz sözden, kendimize mâlik olarak caymadık.

Fakat, biz, o kavmin (Kıbtîlerin) zînetinden, bir takım ağırlıklar, yüklenmiştik te, onları, (ateşe) atmıştık.

Sâmirî de, (kendi zînetini) böylece atmıştı." dediler.

Hulâsa, o, kendilerine, böğüren bir buzağı heykeli (döküp) çıkarmıştı.

(Gerek o, gerek onun avenesi):

"İşte, sizin de, Musa´nın da, İlâh´ı budur!

Fakat, Mûsâ unuttu!" demişlerdi.

Bilmiyorlarmıydı ki: o (buzağı), onlara hiç bir sözle mukabele edemiyor, onlara, ne bir zarar, ne de, bir yarar vermek kudretine mâlik olamıyordu?[454]

"Mûsâ, kavmine, öfkeli ve tasalı döndüğü zaman:

"Size bıraktığım şu makamımda, arkamdan ne kötü işler yapmışsınız?

Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele ettiniz ha?!" dedi.

Elindeki Levhaları (yere) bırakıverip[455] kardeşinin başından tuttu. Kendine doğ ru çekiyordu.

(Hârûn):

"Anam oğlu! Bu kavim, beni, cidden zayıf gördüler (hırpaladılar).

Az kaldı ki, beni, öldüreceklerdi!

Sen de, bana, bari, böyle, düşmanları sevindirecek harekette bulunma! Beni, zâlimler gürûhuyle bir tutma!" dedi. [456]

Mûsâ:

"Ey Hârûn! Bunların saptıklarını, gördüğün zaman, bana, tâbi olmaktan, seni, meneden ne idi?

Sen, benim emrime isyan mı ettin?" dedi.

(Hârûn):

"Ey anamın oğlu! sakalımı, başımıfn saçını) tutma!

Hakîkat, ben, senin:

"İsrail oğulları arasında ayrılık çıkardın, sözüme, bakmadın! diyeceğinden korktum" dedi.

(Mûsâ):

"Ya senin zorun ne idi ey Sâmirî?" dedi.

O da:

"Ben, onların görmediklerini, gördüm:

Binâenaleyh, o Elçinin izinden bir avuç (toprak) alıp (erimiş ziynet eşyasının içi ne) attım.

Bunu, bana, nefsim hoş gösterdi, böyle!" dedi.

(Mûsâ):

"Haydi, (defol) git!

Çünkü, senin hayatın boyunca (nasibin: benimle) temas etmeyiniz! demendir.

Sana, senin için, hiç şüphesiz, asla vazgeçilemeyecek bir ceza günü de, vardır.

Üstüne düşüp taptığın ilâhına bak!

Biz, onu, yakacağız. Sonra da, onu, parça parça edip denize atacağız!

Sizin İlahınız, ancak, kendisinden başka hiç bir İlâh bulunmayan Allâh´dır.

Onun ilmi, her şeyi, kuşatmıştır!" dedi. [457]

Vaktâ ki (İsrail oğulları, buzağıya tapmaktan) çok pişman oldular ve kendileri nin, muhakkak, saptıklarını gördüler:

"Ey Rabbimiz! Bize acımaz, bizi bağışlamazsan, her halde, en büyük ziyana uğrayanlardan olacağız!" dediler. [458]

(Mûsâ):

"Ey Rabb´im! Beni de, kardeşlerimi de, yarlığa! Bizi, rahmetinin içine sal! Sen, esirgeyenlerden, daha esirgeyensin!" dedi.

"Şüphe yok ki: buzağıya (ilâh diye) tutunanlara, Rab´larinden bir gazab dünya hayatında da, bir horluk erişecektir.

İşte, biz, (Allah´a karşı) yalan düzenleri, böyle cezalandırırız.

Kötülükler işleyip te, sonra, ardından tevbe ve bununla beraber iman edenler(e gelince): şüphesiz ki, Rabb´in, bunun ardından (tevbe ve imanlarından sonra) el­bette (kendilerini) yarlıgayıcıdır, hakkıyle esirgeyicidir.

Vaktâ ki, Musa´dan, o öfke uzaklaşıp sükûn hasıl oldu.

(Yere bıraktığı) Levhaları, aldı.

Onun bir nüshasında (şu da, yazılı idi):

(Sapıklıktan kurtulup) Hidâyet(e), (Azabdan sıyrılıp) Rahmet(e kavuşmak), o kim­selere mahsustur ki; onlar, Rab´terinden korkarlar. "[459]



[452] Serçe parmağı kadar (Hâkim-Müstedrek c.2,s.576).

[453] Ârâf: 142-147.

[454] Tâhâ: 83-89.

[455] Mûsâ Aleyhisselâma, On Suhuf indirildikten sonra, on da, levha indirilmişti.

Mûsâ Aleyhisselâm, israil oğullarının Buzağı heykeline tapmalarına kızıp levhaları, elinden yere bıraktığı za man, levhalar, kırılmıştı.

Bunun üzerine, Müsâ Aleyhisselâm, Yüce Allah´a niyaz ederek levhaların yeniden verilmesini istemiş, Yüce Allah da, Ona iki levha iade etmişti ki, onlardan birisi Mîsak, diğeri Şehâdet levhası idi. (İbnünnedîm-Fihrist s.39-40).

[456] Ârâf: 150.

[457] Tâhâ: 92-98.

[458] Ârâf: 149

[459] Ârâf: 151-154.

M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/72-75.