๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberler Tarihi => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 23:44:20



Konu Başlığı: 3000 Yıllık Mucize
Gönderen: Sümeyye üzerinde 16 Ocak 2010, 23:44:20
3000 Yıllık Mucize



Dr.Müh. Celâl EDİZ

Londra´daki ünlü British Müzesi´ni gezenlerin hayret ve dikkatle izledikleri bir bölüm vardır. Mumyalar bölümü.

Bu bölümdeki en dikkat çeciki cesed ise, cam bir fanus içinde bulunan ve secde vaziyetinde duran bir insana aittir. Bu cesedin bütün organları tamdır. Hatta başındaki sararmış saçları ile sakalları dahi rahatlıkla görülebilmektedir.

Cesedin en hayret verici özelliği ise mumyalanmamış oluşudur. Bilindiği gibi mumyalanmış cesedlerin iç organlarından bazıları çıkarılmış ve diğer kısımla rı ilaçlanmış durumdadır. Oysa ki bu cesede el sürülmemiş ve hiç bir kimyevî muamele yapılmamıştır.

Acaba cesedlerin birkaç haftada tamamen bozulduğu bilinen bir gerçek iken, bu cesed nasıl olmuş da 30 asır boyunca çürümemiştir, dağılmamıştır?

Ve mumyaların dahi zamanla bozulduğu bilinen dünyada bir eşi daha bu lunmayan bu cesedin bozulmamasındaki sır nedir?

Bu sırrın çözümünü mukaddes kitabımız Kur´an´a bırakıyor ve 1400 sene öncesinden bildirilen ve günümüzde açıklığa kavuşan bu hadiseyi, ayetlere dayanarak açıklıyoruz.

Hadisenin anlatıldığı ayet-i kerimelerin numaralarını tek tek verecek ve bun ların meallerini kelimesi kelimesine aktaracağız. Böylelikle mukaddes kitabı mızın büyük bir mucize olduğu bir kere daha gösterilmiş olacaktır.

Ele alacağımız ayetler, Hz. Musa´nın (A.S.) firavun ile olan mücadelesini, ibretli bir şekilde gözler önüne sermektedir.

Hz. Musa (A.S.) M.Ö. 1200 yıllarında yaşamış ve hayır ile şer arasındaki mücadele, onun zamanında da devam etmiştir.

Bilindiği gibi firavun, onun can düşmanıdır. Bir rüyasında, doğacak bir er kek çocuğun kendisini öldürüp saltanatına son vereceğini gören firavun, yeni doğan bütün erkek çocukların öldürülmesini emretmiş, fakat Allah, Hz. Mu sa´yı (A.S.) muhafaza ederek, ileri yaşlarda peygamberlikle şereflendirmiştir.

Firavunun Hz. Musa (A.S.) ile onun mücadelesi onun peygamber olmasın dan sonra daha da hız kazanır. Firavun, Hz. Musa (A.S.) ile ona iman eden Beni İsrail kabilelerine pek çok eza ve cefaya başlamıştı. Bunun üzerine Hz. Musa (A.S.) ve ona tâbi olanların Mısır´dan çıkıp gitmelerine taraf-ı ilâhiden müsaade verildi. Bundan haberdar olan Firavun, pek kuvvetli bir ordu ile bun ları takibe başladı.[416]

Hz. Musa (A.S.) bu takipten kurtulmak için Cenab-ı Hakkın şevkiyle Kızıl-deniz kenarına kadar gelmişti. Önlerinde düşman gibi deniz, arkalarında da deniz gibi düşman vardı. İşte bu dehşetli vaziyette iken Allah´ın emriyle Hz. Musa (A.S.) asasını denize vurdu. O anda bir mucize olarak deniz yarıldı ve açılan yoldan geçerek selamet sahiline ulaştılar. [417]

Firavun ve askerleri İsrailoğullarını takip ederken, denizin ayrılmış olan su larını dehşetle görmüşler, fakat kin ve düşmanlıklarından dolayı bir anlık te reddütten sonra onlar da deniz içinde açılan yola girerek takibe devam etmişlerdi. Ancak denizin ayrılmış olan suları tekrar birleşmeye başlamış ve sonunda Firavunla birlikte bütün ordusu, tek bir kişi dahi kurtulamadan sula ra gömülmüştür. [418]

Yine aynı mealde olan Yunus suresinin 90. ayeti, aynen şöyledir:

? İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve düş manlıkla artlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda: "İsrailoğullarının iman ettiğinden başka (Allah) olmadığına inandım, artık ben de müslümanlardanım" dedi.

Fakat Cenab-ı Hak firavunun imanını kabul etmemiş ve ona Cebrail (A.S.) vasıtası ile şöyle hitap buyurmuştur:

? Ona: "Şimdi mi inandın, daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk et miştin." dendi.[419]

Yine aynı surenin 92. ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır: "Felyevme mü-necciyke bi bedenike..." Suda gark olan Firavun´a der.

"Bugün senin gark olan (Boğulan) cesedine necat (Kurtuluş) vereceğim."[420]

"Ta ki, senden geridekilere bir ibret olsun. Ve şüphe yok ki, nastan (insan lardan) birçokları bizim ayetlerimizden (Delillerimizden) elbette gafillerdir."[421]

Evet, Kur´an haktır ve hakikattir. Ve hiçbir hükmü yanlış çıkmamıştır. Ayet lerde gayet bariz bir şekilde belirtilen firavun hadisesi de, bunun bir başka örneğidir. Çünkü aradan asırlar geçmiş ve dünyada bir başka eşi bulunma yan o cesed, 3000 yıllık bir mucizeyi gözler önününe sermek üzere asrımızın sahillerine (92. ayette belirtilen yere) atılmıştır.

Cesedin bulunduğu yer, son derece dikkat çekicidir ve bu mucizenin isbatı için oaşlıbaşına yeterli bir delildir. Çünkü cesed, hadisenin meydana geldiği yerde, kızıideniz´in kenarındaki Cebelein mevkiinde bulunmuş ve onu kızgın kumlar arasından çıkaran İngiliz araştırma ekibi tarafından ülkelerine götürül-

Cesedlerin yaşını tesbit etmekte uygulanan metodların, günümüzde kesin

bir SOnuÇ vermediği kabul edilmektedir.[422] Fakat Karbon 14 metodunun uygulandığı bu cese din en az 3000 senelik olduğu, yani Hz. Musa (A.S.) devrinde yaşadığı bilin mektedir, ouıün du delillerin, mucizenin isbatı için yeterli olduğu ortadadır. Çünkü ayet

ve tefsirler, hadiseyi her bakımdan teyid eder mahiyettedir.

Mesela 1144 yılında vefat eden Zemahşerî, Yunus suresinin 92. ayetinin tefsirini aynen şu şekilde yapmakta ve kendisinden 8 asır sonra bulunacak olan bu cesedi, âdeta görür gibi tasvir etmektedir.

"... Seni, deniz kenarında bir köşeye atacağız... Cesedini tam, noksansız ve bozulmamış halde, çıplak ve elbisesiz olarak, senden asırlar sonra gele-ceKiere dır ioret olmak üzere koruyacağız. [423]

Ayet ve tefsirlerde, firavun cesedinin "tam" olacağının bildirilmesi, onun mumyalanmamış durumda olacağını da isbat etmektedir. Çünkü mumyalan mış cesedlerin iç organları eksiktir. O halde, bir benzeri daha bulunmayan bu cesed, ayet ve tefsirlere bu noktadan da uygunluk arz etmektedir.

Evet, bir cesedin 3000 yıl muhafaza edilmesi, mukaddes kitabımızın sahibi olan Rabbimizin kudretine, elbette ağır gelmeyecektir. Ancak bizler, o secde vaziyetindeki cesedden ibret almalı ve Rabbimizin kudreti karşısında secde ye varmalıyız.[424]



[416] Eş şuara suresi 52. ayet. Taha suresi 77. ayet. Ömer Nasuhi Bilmen, Kur´an-ı Kerim´in Türkçe meali ve Tefsiri, Cüz. 11 s. 1426.

[417] Eş-şuara62,63,64.

[418] Eş-şuara, 65, 66.

[419] Yunus suresi 91. ayet, Prof.Seyyid Kutub, Fızılâl-il Kuran b.55.

[420] Sözler ? 373.

[421] Ö.N.Bilmen, K.K.Meâü, sûre : Yûnus, s. 1425.

[422] (6) Piggot, S. The Radio-Carbon Date from Durrington

waiis-Antiquity, xxxııı. no. 132,1959, s.289.

[423] Keşşaf Tefsiri, ait 2, s.251-252.

[424] M. Asım Köksal, Peygamberler Tarihi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları: 2/65-67.