๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberimizin Hayatı => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 31 Mayıs 2011, 14:32:01



Konu Başlığı: Taif'e Gittiğinde Rasulullah'ın Başına Gelenler
Gönderen: Hadice üzerinde 31 Mayıs 2011, 14:32:01
Taif'e Gittiğinde Rasulullah'ın Başına Gelenler

288) Muhammed îbn Cubeyr İbn Mut'ım anlatmaktadır:

Rasulullah (s.a.v.) Ebu Talib'in ölümünden sonra, Zeyd Ibıı Hari-se'yle birlikte Taife gitti. Bu nübüvvetin onuncu yılında Şevval ayının (bitmesine) birkaç gece kala olmuştu. [101].

289) Muhammed îbn Ömer, bundan başka bir isnadla şöyle rivayet etti.

Rasulullah (s.a.v.) Taifte on gün kaldı. -Bir başkası: Bir ay kaldı demiştir.- Taif eşrafından yanına varıp konuşmadığı bir kimse bırak­madı.

Taif liler, Resulullah'ın (s.a.v.) teklifini kabul etmediler. Gençle­rinin, müslüman olmalarından korktular ve:

- Muhammed! Memleketimizden çık git. Seni seven, seni kurtara­cak yerlere sığın, dediler. Serserileri ona karşı kışkırtıp onu taşlattırdı­lar.   Öyle ki, ayakları kan içinde kaldı.   Zeyd îbn Harise onu kendi vücuduyla korumağa çalışıyordu. Atılan taşlarla Rasulullah'ın başı pek fena yarılmıştı.

Rasulullah (s.a.v.) üzgün bir halde Mekke'ye döndü. Rasulullah (s.a.v.) Taif ten Mekke'ye dönerken Nahle'de konakladı. Geceleyin na­maz kılmak üzere kalktı. O sırada Nasibin cinlerinden yedisi gelip onu dinlediler. Rasulullah (s.a.v.) Nahle'de birkaç gün kaldıktan sonra Mekke'ye girmek istedi. Zeyd O'na:

-  Onlar seni Mekke'den çıkardıkları halde, şimdi onların yanına nasıl gireceksin? dedi.

Rasulullah (s.a.v.): Huzaa kabilesinden birisiyle Mut'ım îbn A-diyy'e şu haberi gönderdi:

- "Senin himayene gireyim mi? Mut'ım da:

- Evet, dedi. [102]

290) Muhammed Ibn Ka'b el-Kurazî anlattı.

Rasulullah (s.a.v.) Taife varınca, o sırada Sakîf in ileri gelenlerin­den ve eşrafından olan bazı kimselere gitti. Bunlar Amr İbn-U-meyr'in çocukları olan uç kardeşti ki adları Abduyaleyl, Mes'ud ve Habîb'ti.

Rasulullah (s.a.v.) oturup bunları Allah'a davet etti.   İslamı yay­masına yardımcı olmalarını ve kavminden muhalefet edenlere karşı, kendisiyle birlikte hareket etmelerini istemek üzere, onların yanına geldiğini söyledi.

Onlardan birisi:

-  Eğer seni, Allah gondermişse, Ka'be'nin örtüsünü yırtsın, dedi. Öbürü;

- Allah senden başka gönderecek birisini bulamadı mı? dedi. Üçüncüsü:

-  Vallahi, seninle asla konuşmayacağım.   Eğer sen, dediğin gibi Allah tarafından gönderilmiş bir elçiysen, sen benim, sana cevap ver­memden çok yüksek bir mertebede bulunuyorsun, demektir.   Eğer Al­lah'a karşı yalan söylüyorsan, zaten seninle konuşmam bana yakışmaz, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) Sakiften gelecek hayırdan ümidini keserek yanlarından kalktı. Sakifliler serseri ve kölelerden ona sövmelerini ve bağırmalarını istediler. Halk etrafında toplandı. Onu, Utbe İbn Rabi-a'yla (Şeybe İbn Rabia'mn) bahçesine sığınıncaya kadar takip ettiler. Utbe'yle Şeybe bahçedeydiler. Onu takip eden Sakifli serseriler dönüp gittiler.

Rasulullah (s.a.v.) bir asmanın yanına gidip gölgesine oturdu. Utbe'yle Şeybe onu seyrediyorlardı. Sakifli serserilerin ona yaptıklarını görmüşlerdi.

Rasulullah (s.a.v.) dinlenip rahatladıktan sonra -bana zikredildi-ğine göre- şunları söyledi:

-  "Allah'ım! Gücümün zayıflığını, tedbirimin azlığını, halkın ya­nında hakir görülüşümü, sana şikayet ediyorum.

Ey merhametlilerin en merhametlisi! Sen zayıfların Rabbisin. Sen benim Rabbimsin. Beni, kime bırakıyorsun? Bana suratını asan uzak-takine mi? Yoksa işimi, eline verdiğin düşmana mı bırakıyorsun? Eğer senin bana bir kızgınlığın yoksa, hiç aldırmam. Fakat senin affın benim için daha geniştir.

Bana gazabım indirmenden veya gazabının üzerime yerleşmesin­den, kendisiyle karanlıkların aydınlandığı ve onun üzerine dünya ve a-hiret işlerinin düzeldiği, vechinin (zatının) nuruna sığınırım. Her şey senin hoşnutluğun içindir. Bütün güç ve kuvvet senin elindedir."

Utbe ve Şeybe İbn Rabia, Rasulullah'm başına gelenleri görünce, Addas isimli hristiyan kölelerini çağırıp:

- Bu ü2ümden birkaç salkım al, şu tabağın içine koy, sonra da şu adama götür ve ona üzümden yemesini söyle, dediler.

Addas dediklerini yaptı. Üzümü götürdükten sonra Rasulullah'm önüne koydu. Rasulullah elini uzatıp:

- Bismillah dedi ve yedi. Addas onun yüzüne bakıp: -Vallahi, bu sözü bu memleketin halkı söylemez, dedi. Rasulullah ona:

- "Addas! Senhangi memlekettensin? Dinin nedir? diye sordu. Addas:

-Ben hıristiyanım.Ninovahalkmdanbirisiyim, dedi. Rasulullah ona:

-  "Demek sen, Salih kişi Yunus İbn Metta'nm köyündensin" dedi. Addas:

- Sen Yunus ibn Metta'yı nereden biliyorsun? dedi. Rasulullah:

-  "O kardeşimdir.  O, bir peygamberdi.  Ben de bir peygamberim" dedi.

Bunun üzerine Addas, Rasulullah'm üzerine kapanıp başını, elle­rini ve ayaklarım öptü,

Utbe'yle Şeybe birbirlerine şöyle diyorlardı:

- O sana karsı köleni de bozdu, yoldan çıkardı. Addas onların yanma gelince:

- Yazıklar olsun sana! Addas! Niye, o adamın başını, ellerini ve a-yaklarını Öpüyorsun?! dediler. Addas:

-Efendim! Yeryüzünde, bu adamdan daha hayırlısı yoktur. O bana ancak bir peygamberin bilebileceği bir şeyi (dini) haber vedi, dedi. [103]

291) Enes rivayet etti: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu: i

"Allah yolunda korkutulduğum kadar hiç kimse korkutulmadı ve Allah yolunda bana eziyet edildiği kadar hiç kimseye eziyet edilmedi. Üzerimden gecesi ve gündüzüyle otuz gün geçmiştir ki, bana ve Bilal'a, Bilal'in koltuğunun örttüğü şeyden başka ciğeri bulunan bir yaratığın yiyebileceği bir yiyecek yoktur." [104]

Tirmizi: Bu, sahih bir hadistir demiştir.

Hadisin manâsı şudur: Peygamber (s.a.v.) Bilal'le birlikte Mek­ke'den kaçarken, Bilal'in yanında, yiyecek olarak koltuğunun altında taşıdığı şey vardı. [105]


[101] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra.

[102] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra.

[103] İbn Hişam, Siretu'n-Nebeviyye; Tefsiru'l-Kurtubi, 16/211; Bağavi, Mesabihu's-Sunne, 16/167; Heysemî, Mecmau'z-Zevaıd, 6/35-36

[104] TirmizT, Sünen, 2590; İmam Ahmed, Musned, 3/286; İbni Hıbban, Sahih, 2528 (Mevarİdu'z-zaman; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 1/150; Tirmizî, Şemail, 74; Tarihu İbn A-sakir, 3/308; Munzirî, Tergib ve't-Terhıb, 4/189

[105] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 187-190.