Konu Başlığı: Rasulullahın Hükümdarlarla Mektuplaşması Gönderen: Hadice üzerinde 14 Mayıs 2011, 14:59:11 YIRMIDOKUZUNCU BOLUM RASULÜLLAH'IN HÜKÜMDARLARLA MEKTUPLAŞMASI Rasulullah'ın Mukavkıs'a Elçi Göndermesi Ve Ona Yazdığı Mektup Rasulullah, Hatıb Ibn Ebi Beltea'yı Mukavkıs'a gönderdi. Hatıb varınca, Mukavkıs ona ikramda bulundu. Rasulullah'ın mektubunu aldı. Cevap olarak şunu yazdı: Gelecek bir Peygamber daha kaldığını biliyordum. Elçini ağırladım. Ona dört cariye hediye etti. Cariyelerden biri Mariye'dir. İki de binit hayvanı hediye etti. Birisi, Ufeyr adlı eşek, diğeri de Düldül denilen katırdı. Mukavkıs müslüman olmadı. Rasulullah (s.a.v.) onun hakkında: "Kötü adam, saltanatına kıyamadı. Saltanatı ona kalmayacak" dedi. Rasulullah (s.a.v.), onun hediyesini kabul etti. Mariye'yi kendisine aldı. Mariye'den oğlu İbrahim doğdu. Veda haccmdan dönerken eşek öldü. Katır ise, Muaviye zamanına kadar kaldı. 1399) İbn Ca'fer şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.), hicretin altıncı yılında, zilkade ayında, Hudey-biye'den dönünce, Hatıb İbn Ebi Beltea'yı İskenderiye'nin sahibi Mukavkıs'a gönderdi. Onu, İslam'a davet etmek üzere, Hatıb'îa bir de mektup gönderdi. Mukavkıs mektubu okuyunca, Hatıb'a hayırlı olsun, dedi, Mektubu alıp -mühürlü idi- fildişinden bir kutuya koydu ve cari-yesir.û verdi. Resulullah'm mektubuna cevap yazdı. Ama kendisi müs-İüman olmadı. Resulullah'a, Mariye'yi, eşeği Ya'fur'u ve katırı Düldül'ü berii/e etti. Düldül, beyaz renkliydi. O sırada, Araplarda ondan başka beyaz renkli katır yoktu. Mukavkıs, Ehl-i Kitap'tan^ duyduğu özelliklerine göre peygamberim hak peygamber olduğunu biliyordu ama iman etmedi. Müslüman olmadan önce El-Muğire onun yanına gitmiş ve ona bundan bahsetmişti. El-Mugire, Malik oğullarıyla birlikte Mukavkıs'a gidişini şöyle anlatır: Malik oğulları Mukavkıs'm yanma girdiğinde o: -Benimle sizin aranızda Muhammed'le ashabı varken, bana nasıl geldiniz? dedi. Onlar: -Bu hususta ondan korktuğumuzdan deniz yolunu tuttuk, dediler. Mukavkıs: -Onun, sizi kabule davet ettiği şey hakkında ne yaptınız? dedi. Malik oğulları: -Bizden ona, hiç kimse tabi olmadı. Mukavkıs: -Peki, niye? diye sordu. Malik oğulları: -O, bize, bugüne kadar, ne ataların, ne de hükümdarların tuttuğu, sonradan çıkma bir din getirdi. Biz atalarımızın tuttukları dine bağlıyız, dediler. Mukavkıs: -Onun davetini kendi kavmi nasıl karşıladı? dedi. Malik oğulları: -Ona, kavminin gençleri tabi oldular ve onun kavminden ve başka Araplardan kendisine muhalefet edenlere karşı korudular. Aralarındaki çarpışmada bir defa kavmi, bir defa da o yenildi, dediler. Mukavkıs: - Siz, O'nun kabule davet ettiği şeyleri bana dosdoğru haber verir misiniz? dedi. Malik oğulları: - O, bizi tek ve ortağı olmayan ALLAH'a ibadet etmeye, ataların ya-pageldikleri ibadeti bırakmaya davet ediyor. Namaz kılmaya ve zekat vermeye davet ediyor, dediler. Mukavkis: -Namaz ve zekat nedir? Bunlar için vakit ve adet belirlenmiş midir? dedi. Malik oğulları: -Geceli gündüzlü beş (vakit) namaz kılarlar. Bütün namazların i-simleri verilmiş vakit ve sayıları vardır. Her yirmi miskale varan altından zekat verirler, dediler ve bütün malların zekatlarını bildirdiler. Mukavkıs: -O, zekatı aldığında, nereye koyar? dedi. Malik oğulları: -Fakirlere. Onları fakirlere verir. O, sıla-i rahmi (akrabayı gözetmeyi), sözünde durmayı emrediyor. Faizi, zinayı ve içkiyi yasaklıyor. ALLAH'tan başkasının adına kesilenin etinden yemiyor, dediler. Mukav-kıs: -O halde o bütün insanlara gönderilmiş bir Peygamberdir. Eğer o, Kibtilere ve Rumlara gelmiş olsaydı, onlar ona tabi olurlardı. Çünkü, îsa İbn Meryem onlara böyle emretmişti. Kendisinden önce gönderilmiş olan Peygamberler de, onu tarif etmişlerdi. Güzel akibet ve sonuç onun olacak. Kendisine, kimse karşı koyamayacak, dini ayakların bastığı her yere ve denizlerin kesiştiği yere kadar ulaşacak, kavmi onu mızrakla-rıyla koruyacaktır, dedi. Malik oğulları: -Herkes onun dinine girse de, biz onun dinine girmeyiz, dediler. Hayretinden başını salladı ve; -Siz oyalanıyorsunuz, dedi ve şu soruyu sordu. -Onun, kavmi arasındaki soyu sopu nasıldır? Biz: -O kavminin en soylusudur, dedik. Mukavkıs: -Mesih (îsa) ve diğer peygamberler de (a.s.), böyle, mensup bulundukları kavimlerin soy sop yönünden üstünleri arasından gönderilmişlerdir, dedi. Mukavkıs tekrar sordu: -Onun sözünde doğruluğu nasıldır? -Doğru sözlülüğünden dolayı ona El-Emin adı verilmiştir, dedik. Mukavkıs: -Onun işini inceleyin! Aranızdaki muamelelerinde doğru sözlü olan bir kimsenin, ALLAH'a karşı yalan söyleyebileceğini mi zannediyorsunuz, dedikten sonra: Ona tabi olanlar kimlerdir? diye sordu. Biz de: -Gençler, dedik. Mukavkıs: -Mesih (İsa) ve daha önceki peygamberlere ilk tabi olanlar da gençlerdi, dedi. Mukavkıs sordu: -Tevrat ehli olan Yesrib yahudileri ona karşı ne yaptılar? Biz: -Ona muhalefet ettiler. O da onların üzerine yürüyüp onları öldürdü ve esir etti. Her tarafa dağıldılar, dedik. Mukavkıs: -Onlar kıskançtılar. Onun için kıskandılar. Halbuki onlar, onun durumundan bizim bilmediklerimizi biliyorlar, dedi. El-Muğire şö'yle dedi: Onun yanından ayrıldık. Bizi, Muhammed'e karşı rezil rüsvay eden ve başımızı önümüze eğdiren sözler duymuştuk. Kendi kendimize yabancı hükümdarlar bile onu tasdik ediyorlar, yakında bizler onun akrabası ve komşuları olduğumuz ve davetçisi evlerimize geldiği halde onun yanına uğramıyoruz, dedik.[1] [1] Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 47-48. |