๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberimizin Hayatı => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 29 Mayıs 2011, 13:56:43



Konu Başlığı: Rasulullahın Gaib Olan Şeylerden Haber Vermesi
Gönderen: Hadice üzerinde 29 Mayıs 2011, 13:56:43
Rasulullahın Gaib Olan Şeylerden Haber Vermesi

Kitabın yazarı (Allah ona rahmet etsin) şöyle dedi:

Bunlardan bazıları daha önce geçti. O, müşriklerin Haşimoğulla-rına boykot için yazdıkları sayfada bulunan haksızlık ve zulümle ilgili yerleri güvenin (bir böcek) yediğini haber vermiştir.

432) Cabir İbn Semura şöyle demiştir: Ben Rasûlullah1 m:

-  "Müslümanlardan bir topluluk beyaz saraydaki Kisra haneda­nının hazinesini mutlaka ele geçirecektir" dediğini duydum. [74]

433) Ebu Hureyre şöyle anlattı: Rasûlullah   (s.a.v.):

- "Kisra ölünce, artık ondan sonra kisra yoktur. Kayser ölünce ondan sonra da Kayser yoktur, Muhammed'in canı elinde olan Allah'a ye­min ederim ki, onların hazineleri Allah yolunda, mutlaka size verile­cektir" buyurdu. [75]

434) Cabir İbn. Semura şunu anlattı: Rasûlullah   (s.a.v.):

- "Kisra öldükten sonra Kisra yoktur. Kayser öldükten sonra Kay­ser yoktur. Allah'a yemin ederim ki onların hazineleri Allah yolunda verilecektir" buyurdu. [76]

Yazar (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Bu hadiste şöyle bir kapalılık vardır. Birisi şöyle diyebilir: Kisra ve Kay^er'densonra bu ad­larla anılan bazı kimseler hükümdarlık yapmıştır. Çünkü İran'ın her hükümdarına da Kayser deniliyordu.

Cevap şöyledir: Mülkiyetin bir gerekçesi ve subutu yoksa, kişi o şeye malik sayılmaz zaten saltanatları devamlı sallanıyordu ve sonunda yok olup gittiler.

435) Enes şunu anlattı:

Mekke'yle Medine arasında Ömer'le birlikteydik. Hilali görmeğe çalıştık. Ben keskin gözlü birisiydim. Onu gördüm. Ömer'e

- Onu göremiyor musun? demeye başladım. Ömer:

- Ben onu yatağımın üzerinde sırt üstü yatarken göreceğim, dedi. Daha sonra bize Bedir ehlinden bahsetmeye başladı.

Rasûlullah (s.a.v.) bir gün önce bize onların yıkıldıkları yerleri göstermişti. O şöyle diyordu:

"Burası, yarın inşaallah falancanın yıkılacağı yerdir. Şurası da inşaallah, yarın falancanın yıkılacağı yerdir. [77]

O kişiler o yerlerde yıkılıp ölmeye başladılar.

Ben de şöyle dedim: Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, onlar bunda isabet ettiler yani Rasulullah'ın söylediği yerlere yıkıl­dılar.

436) Ebu Hureyre şunu anlattı:

Hayber'de Rasulullah'la birlikte bulunduk. Rasûlullah (s.a.v.) müslüman olduğunu iddia eden birisi hakkında:

- "Bu cehennemliklerdendir" dedi.

Çarpışma esnasında o adam çok iyi savaştı sonunda yaralandı. Rasulullah'a:

-  Ya Rasulellah! Senin cehennemliklerden olduğunu söylediğin adam, bugün çok iyi savaştı ve öldü, denildi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "O, cehenneme (gitmiştir)" dedi.

Bazı kimseler şüphe ve zanna düşmek üzereyken onun ölmediği fakat ağır bir yarası olduğu söylendi. Gece olunca, adam yaranın acısına dayanamayıp intihar etti. Bu, Peygamber'e haber verildi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Allahu ekber, benim Allah'ın kulu ve elçisi olduğuma şehadet e-derim" dedi. Sonra Bilâl'e şunu herkese duyurmasını emretti:

- "Cennete ancak müslüman bir nefis (kişi) girebilir. Allah bu dini, facir kişiyle de destekler. [78]

437) Ebu Humeyd es-Saîdî anlattı: Tebuk yılında Rasûlullah'la (s.a.v.) birlikte çıktık. Rasûlullah şöyle dedi:

"Sizin üzerinize şiddetli bir rüzgar esecek. O rüzgarda sizden kimse . ayağa kalkmasın. Kimin devesi varsa ipini sağlam bağlasın. [79]

Ebu Humeyd: Develeri bağladık. Gece olunca üzerimize şiddetli bir rüzgar esti. Bir adam o rüzgarda ayağa kalktı ve rüzgar onu Tayyi1 da­ğına attı.

438) Sevban anlattı: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Aziz ve Celil olan Allah, benim için yeri topladı. Böylece onun do­ğusunu ve batısını gördüm. Ümmetimin mülkü benim için toplanan yere ulaşacaktır. Bana kırmızı ve beyaz iki definede verildi." [80]

Yazar (Ebu'l-Ferec Îbnu'l-Cevzi) şöyle demiştir:

Bunu, zayıfken ve hiçbir belde üzerinde otoritesi yokken söyle­miştir. Dediği gibi olmuştur. Ümmetinin mülkü, doğunun başlangıcı olan Türk illerinden, batının sonu olan berberi ülkeleri ve İspanya kıyı­larına kadar ulaşmıştır.

439)  Ebu   Sa'id   el-Hudri   şunu   söyledi:   Ebu   Katade   bana: Rasûlullah'ın (s.a.v.) Ammar'a:

- "Seni azgın grup öldürecek" dediğini haber verdi. [81]

440) Ebu Zerr anlattı:

Mescidde yatarken yanıma Rasulullah geldi. Ayağıyla bana do­kununca oturarak doğruldum'. Bana:

- "Ebu Zerr! Oradan çıkarıldığında ne yapacaksın?" dedi. Ben de:

-Allah'ın Rasulünün mescidine ve evime dönerim, dedim. Rasulullah (s.a.v.):

- "Peki o, ikisinden de çıkarıldığında ne yapacaksın?" dedi. Ben:

- O zaman kılıcımı alır, onunla beni çıkaranlara vururum, dedim. Rasulullah   (s.a.v.):

-  "At bakalım! Siyah bir köle olsa bile, onların seni çekip götür­dükleri yere sen de onlarla birlikte götürülürsün" dedi.

Ebu Zerr şöyle der: Rabeze'ye sürüldüğümde, namaza kalktım. Sadaka devesi üzerinde bulunan siyah bir adama geldi. Beni görünce dönmeğe beni öne geçirmeğe kalktı. Ben de: Olduğun yerde kal, ben Rasulullah'ın emrine uyuyorum! dedim. [82]

441) Ebu Hüreyre anlattı: Bir gün Rasulullah bize:

-  "Kim, ben hadisimi bitirinceye kadar elbisesini yayar ve sonra onu toplarsa, şüphesiz o, benden işittiği birşeyi asla unutmayacaktır" dedi.

Ben de hemen elbisemi yaydım, (veya çizgili kumaşımı demiştir) daha sonra bize konuşma yaptı. Elbisemi toplayıp yanıma aldım. Valla­hi, ondan duyduğum hiçbir şeyi unutmadım. [83]

442) Abdullah îbn Rafi', Ali'nin şöyle anlattığım duydu: Rasu­lullah (s.a.v.) beni, ez-Zubeyr ve el-Mikdad'ı yola çıkarıp:

-  "Hah bahçesine gidin, Orada bir cariye var.   Yanında da bir mektup var. O mektubu ondan alın" dedi. Hemen atlarımızı koşturarak yola koyulduk. Nihayet bahçeye geldik. Ansızın kadınla karşılaştık.

-Mektubu çıkar, dedik. Kadın: -Bende mektup filan yok, dedi. Biz:

-Ya mektubu çıkarırsın ya da elbiseleri üzerinden atarsın, dedik.

Kadın mektubu çıkardı. Onu, Rasulullah'a getirdik. Mektupta: Hatıb İbn Ebi Beltea, Mekke'li müşriklerden bazı kimselere, Rasû-lullah'ın (s.a.v.) bazı işlerini haber veriyordu. Rasûlullah  (s.a.v.):

- "Hatıb! Bu ne böyle? dedi. Hatıb:

- Ya Rasulellah! Benim hakkımda karar vermekte acele etme! Ben, Kureyşliler içinde yanaşma bir kişiyim. Asıl Kureyşlilerden değilim. Muhacirlerin Mekke'deki ailelerini koruyacak akrabaları var. Benim nesep yönünden onların arasında yakınım olmayınca, onlardan dost e-dinip onunla akrabamı korumalarını istedim. Bunu küfre saptığım veya dinimden döndüğüm veyaislamdan sonra küfre rıza gösterdiğim içn yapmış değilim, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "O size doğru söyledi" dedi. Ömer:

- Bırak beni de şu münafığın boynunu vurayım, dedi. Peygamber (s.a.v.):

-  "O Bedir savaşında bulunmuştu. Ne biliyorsun? Belki de Allah, Bedir savaşına katılmış olanlara: "Siz istediğinizi yapın. Ben sizi bağış-ladam" demiştir" buyurdu, [84]

443) Ebu Bekre şunu anlattı:

Rasûlullah (s.a.v.) namaz kılıyordu. Ali'nin oğlu Hasan Rasû­lullah (s.a.v.) secde yaptığında sırtına atlıyordu. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

- "Benim bu oğlum (torunum) efendidir. Allah, onun vasıtasıyla, ya­kında müslümanlardan iki fırkanın (grubun) arasını düzeltecek." [85]

444) Cabir şunu anlattı:

Rasûlullah (s.a.v.) bir seferden geldi, Medine'ye yaklaşınca, ner-deyse devenin üzerindeki kimseyi sürükleyecek hızda bir rüzgar esti. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

- "Bu rüzgâr Medine'de ölen bir münafık yüzünden esti."

Medine'ye geldi. Gerçeken o gün büyük münafıklardan birisi ölmüştü.

445) Adiyy İbn Hatem şunu anlattı.

Peygamberin yamndayken ona bir adam gelip yoksulluktan şika­yet etti. Sonra başka bir adam gelip yolların kesildiğinden yakındı. Rasûlullah (s.a.v.):

- Adiyy! Sen, Hire'yi gördün mü? dedi. Ben:

-  Orayı görmedim. Ama hakkında bilgim var dedim. Rasulullah

(s.a.v.):

-  "Eğer Ömrün uzun olursa, sen bir kadının Hire'den, Allah'tan başka kimseden korkmadan, Ka'be'yi tavaf etmeye gittiğini göreceksin" dedi. Kendi kendime:

-  Memleketi kasıp kavuran Tayyi'in kötü adamları (o sırada) ne­rede olurlar? dedim. Rasulullah  (s.a.v.):

-  "Eğer ömrün uzun olursa, Kisra'mn hazineleri ele geçirilecek" dedi. Ben:

- Hürmüz'ün oğlu Kisra'nın mı? dedim. O şunu ilave etti:

- "Eğer ömrün uzun olursa, bir adamın avuç dolusu altın ve gümüş çıkarıp onu kabul edecek birisini aradığını ve onu kabul edecek birisini bulamadığını göreceksin" dedi.

Ben bir kadının, Allah'tan başka hiç kimseden korkmadan, Ka'be'yi tavaf için Hîre'den çıktığını gördüm. Hürmüz'ün oğlu Kisra'nın hazinelerini ele geçirenler arasında ben de vardım.

Eğer uzun bir Ömür sürerseniz, Ebu'l-Kasım'ın dediği gibi, kişinin avucu dolu olarak çıktığını göreceksiniz. [86]

446) Ebu Musa şöyle anlattı:

Kendisi (Ebu Musa) Medine bahçelerinden birinde Rasulullah'la birlikteyken bir adam gelip kapının açılmasını istedi. Peygamber (s.a.v.):

- "Ona kapıyı aç ve onu cennetle müjdele" dedi.

Bir de baktık ki gelen Ebu Bekr (r.a.). Sonra başka birisi kapının açılmasını istedi. Rasulullah (s.a.v.):

- "Ona kapıyı aç ve onu cennetle müjdele" dedi.

Bunun da Ömer olduğunu gördük. Ona kapıyı açtım ve onu cen­netle müjdeledim. Daha sonra bir başkası kapının açılmasını 'istedi. Rasulullah (s.a.v.) bir yere yaslanmıştı, doğrulup oturdu ve:

- "Ona kapıyı aç ve onu, başa gelecek bir bela şartıyla cennetle müj­dele" buyurdu. Bir de baktım gelen Osman'dır. Ona kapıyı açtım ve onu cennetle müjdeledim. Rasulullah'm dediğini de haber verdim. Osman;

-Yardım dilenecek sadece Allah'tır, dedi. [87]

447) Ebu Hureyre şunu anlattı: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Siz, ayakkabıları çarık olan bir kavimle savaşmadıkça yine, göz­leri küçük (yüzleri kırmızı) burunları basık sanki yüzleri deri üstüne, deri kaplanmış kalkanlar gibi (kalın) olan Türklerle savaşmadıkça kı­yamet kopmaz."[88]

448) Ebu Said el-Hudri şunu anlattı:

Bir defasında, biz Rasûlullah'm (s.a.v.) yanındaydık. Bir malın taksimini yapıyordu. O sırada, Teinim oğullarından birisi olan Zulhu-vey'e sıra geldi ve:

- Ya Rasulallah! Adil ol, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

- Yazık sana! Ben adil olmazsam, kim adil olur? Adil olmazsam, ben istek ve emelime kavuşamamışım demektir, dedi. Ömer:

-îzin ver, onun boynunu vurayım, dedi. Peygamber (s.a.v.):

- Onu bırak. Çünkü onun öyle arkadaşları var ki kıldıkları nama­zın yanında, sizden birisi kendi namazını küçümser, oruçlarının yanın­da kendi orucunu küçümser. Bunlar Kur'an okurlar, fakat okudukları Kur'an boğazlarını geçmez. Dinden, okun avı delip geçtiği gibi çıkarlar. Böyle bir okun demirinde nasıl (kan olarak) birşey bulunmaz, sonra giriş yerine bakılır, yine birşey bulunmaz, sonra ağaç kısmına bakılır, orada da birşey bulunmaz, tüy kısmına bakılır, orada da birşey bulunmaz. Halbuki ok avın işkembesini ve kanı delip geçmiştir. Onların alameti siyah bir adamdır. Bu adamın pazılarından biri, kadın memesi veya sallanan et parçası gibidir. Bunlar, insanların tefrikaya düştükleri za­man çıkar" buyurdu. [89]

Ebu Said sözüne şöyle devam eder: Ben, bu sözü Rasulullah'tan i-şittiğime şehadet ederim. Yine şehadet ederim ki, Ali İbn Ebi Talib ben de onunla birlikteyken, bu adamlarla savaştı. O, siyah adamın aran­masını emretti ve adam aranıp bulundu. Getirildiğinde ona baktım. Tıpkı Easûlullah'm (s.a.v.) tarif ettiği gibiydi.

449) Cabir şunu anlattı:

Hayber günü, Rasülullah'a (s.a.v.) Safıyye, onun kocası ve kardeşi getirildiler. Rasûlullah (s.a.v.), hiçbir şeyi gizlememeleri şartıyle onlara eman vermişti. Eğer birşeyi gizlerlerse kanlarının dökülmesi helal ola­caktı. Birisi doğruyu söylemiş, gizlememişti. Ama Safıyye'nin kocası Kinane ondan hazine tulumlarım gizlemişti. Onların içinde birçok zinet vardı. Rasûlullah (s.a.v.):

-  "Kinane! Sen bana, benden hiçbir şeyi gizlememek üzere söz vermiştin. Hazine tulumları nerede?" dedi. Kinane:

- Senden hiçbir şeyi gizlemedim, dedi.

Cebrail, Rasûlullah'a (s.a.v.) gelip hazinenin yerini bildirdi. Rasûlullah (s.a.v.) ashabına:

- "Gidin, o falan falan yerdedir" dedi.

Kinane Rasûlullah'a getirilince onların boyunlarının vurulmasını emretti ve onların boyunları vuruldu. Rasûlullah (s.a.v.) Bilal'e:

- "Safıyye'yi getir" dedi.

Bilal, Safıyye'yi getirirken iki cesedin yanından geçirdi. Rasû­lullah (s.a.v.) bundan hoşlanmadı. Bu yüzündeki ifadeden anlaşıldı. Rasûlullah (s.a.v.) Safiyye'nin yanına gitti ve onu azat edip kalan akra-balalarının yanma dönmek veya müslüman olup kendisine eş yapmak arasında muhayyer bıraktı. Safîyye:

-Ben, Allah'ı ve Rasulünü seçiyorum, dedi. Rasûlullah müslüman-lara:

-  "Annenizden uzak durun" dedi. Hayber'den altı mil uzaktayken onunla gerdeğe girmek isteyerek mola verdi. Safıyye kabul etmedi. Rasûlullah (s.a.v.) onun   bu davranışına bozuldu. Sahba denilen yere gelince yine mola verdi. Safîyye orada Rasulullah'ın arzusunu kabul etti. Rasûlullah (s.a.v.):

-  "İlk defada gerdeğe girmekten kaçınmana sebep neydi?" dedi. Safıyye:

-Yahudilere yakın olmamız sebebiyle, sana bir kötülük yap­malarından korktum, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) onunla gerdeğe girdi. Ebu Eyyub geceyi, Rasulullah'ı korumak üzere çadırının etrafında dolaşarak geçirdi. Pey­gamber (s.a.v.) attığı adımlarının sesini duyunca:

- "Kim o? dedi. O da:

- Halid îbn Zeyd, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Ne var? Ne oluyor?" dedi. Halid:

- Bu kadının sana bir kötülük etmesinden korktuğum için bu gece hiç uyumadım, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) ona dönmesini emretti ve o da döndü gitti.

450) Abdullah İbn Abbas şunu anlattı:

Rasûlullah (s.a.v.) tavaf esnasında Ebu Sufyan'a yetişip:

-  "Ebu Sufyan! Seninle Hind arasında şöyle şöyle olmadı mı?" dedi.

Ebu Sufyan içinden: Hind benim sırrımı başkasına açtı. Ben ona şunu şunu yapacağım diye geçirdi.

Rasûlullah (s.a.v.) tavafını bitirince, yine Ebu Sufyan'a varıp:

- "Ebu Sufyan! Hind'e haksızlık etme. O bana, senin hiçbir sırrını açmadı" dedi. Ebu Sufyan:

- Senin Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet ediyorum. Benim içim­den geçeni sana kim haber verdi? dedi. [90]

451) Asım İbn Kuleyb şöyle rivayet etti.

Babam bana şunu anlattı: Bana da Ensar'dan birisi anlattı: Ço­cukken, babamın yanında, Rasulullah'la birlikte çıktık. Karşımıza bir adam.geldi ve:

-Ey Allah'ın Rasulü! Falanca kadın seninle ashabını yemeğe davet ediyor, dedi.

Peygamber ve beraberindekiler gittiler. Biz babalarımızdan ayrı olarak çocukların oturduğu yerlere oturduk. Yemek getirildi. Rasû­lullah (s.a.v.) elini yemeğe uzattı, onlar da uzattılar. Ashabı Rasulul-lah'm lokmayı yutmayıp ağzında döndürdüğünü görünce yemekten el­lerini çekiler. Lokmayı ağzında geveledikten sonra çıkardı ve:

- Bu, sahibinden izinsiz alınmış bir koyun etidir. [91] Kadın kalkıp:

- Ey Allah'ın Rasulü! Seni ve ashabını yemekte bir araya getirmek istedim. Baki'a adam gönderdim. Satılık hiçbir şey bulamadım. Karde­şime bana koyununu göndermesi için adam gönderdim. Kardeşim orada olmadığı için ailesi koyunu bana verdi.

452) Enes anlatmıştır:

Peygamber (s.a.v.), Mu'te'ye katılanların şehid oluşlarını minber­deyken haber vermiştir. Önce Zeyd'in sonra Ca'fer'in sonra da İbn Ra-vaha'nm şehit oluşlarını anlatmış daha sonra:

- Şimdi sancağı Allah'ın kılıçlarından birisi olan Halid Îbnu'l-Velid aldı, demiştir.

453) Hz. Aişe anlatmıştır: Peygamber (s.a.v.) Aişe'yi bir kadına göndermişti. Aişe:

- Önemli bir şey görmedim, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

-  "Yanağında bir ben gördün de tepeden tırnağa kadar ürperdin" dedi. Aişe de:

- Senin için sır diye birşey yoktur. Kim, senden saklayabilir ki! [92]

454) Süleyman Ibn Surad şunu anlattı: -Hendek savaşında Rasûlullah (s.a.v.):

- "Artık bundan böyle biz onlara (müşriklere) karşı savaşacağız. On­lar bizimle savaşamayacaklar (bizonlara doğru yüreyeceğiz)"buyurdu.

Ebu Nuaym: Allah bunu gerçekleştirmiştir. Rasûluîlah (s.a.v.) kendisine savaş açılmadan onlarla savaştı. [93]

455) El-Abbas îbn Abdilmuttalib şunu anlattı: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

"Din üstün gelecek, hatta denizleri aşacak ve Allah yolundaki at­larla denizlere dalınacak."[94]

456) Osman İbn Suheyb'in babası Rasulullah'm bir gün Ali'ye şunu söylediğini anlattı:

- "İnsanların en azgını kimdir?" Ali:

-  Deveyi boğazlayan kimsedir, ya Rasulellah! dedi. Rasûlullah

(s.a.v.):

- "Doğru söyledin. Diğerlerinin en azgını kimdir?" dedi. Ali:

- Bilmiyorum, ya Rasulellah! dedi. Rasûlullah:

- "Buna vuran kimsedir" deyip başının tepesine (bıngıldağına) işe-ret etti.

Ali (r.a.) Irak halkına:

-Vallahi, onların en azgınının ayaklanmasını ve bunu sakalım bun­dan boyamasını isterdim, derdi ve elini başının ön tarafına koyardı. [95]

457) Abdullah İbn ömer anlatmıştır:

Rasulullah'la birlikte Taife giderken bir kabre uğradık. Rasulullah'ın şöyle dediğini duydum:

- "Bu, Sakiflüerin atası olan Ebu Riğal'in kabridir. O, Semud'dan-dı. Harem'de bulunduğu için korunuyordu. Harem'den çıkınca, kavmi­nin başına gelen bela, onun da başına gelmişti. Oraya defnedildi. Bunun delili onun yanma altın bir çubuğun gömülmüş olmasıdır. Eğer kabrini kazarsanız, o altın çubuğu orada bulursunuz." [96]

Cemaat hemen oradan altın çubuğu çıkardı.

458) Ibn Ömer şunu anlattı:

El-Esvedu'1-Ansî'nin öldürüldüğü gece, bize müjdelemesi için Rasûlullah'a (s.a.v.) semadan haber geldi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Dün gece el-Esved öldürüldü. Onu mübarek bir adam öldürdü" dedi. -Kim? diye soruldu. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Feyruz kazandı, Feyruz" dedi. [97]

459) Ummu Zerr anlattı:

Ebu Zerr'in vefatı yaklaşınca, ağladım. Ebu Zerr:

-Ağlama! canını sıkma! Bir gün, Rasulullah'm, benim de araların­da bulunduğu bir gruba:

-  "Sizden birisi, kır bir yerde vefat edecek. Onun cenazesinde mü­minlerden küçük bir topluluk bulunacak" dediğini duydum.  Orada be­nimle birlikte bulunanların hepsi, topluluklar içinde ve köylerde vefat ettiler] Şimdi kırda ölecek olan benim. Vallahi, ben şimdiye kadar ne yalan söyledim, ne.de yalanlandım. Yolu gözet, dedi. Ben:                 

-Hacılar gitti. Yoldan el ayak kesildi, dedim. Ben, sık sık tepeye ka­dar gidiyor, sonra yanma dönüp ona bakıyordum. Ansızın hayvanlarına binmiş bazı insanlar gördüm. Elbisemle işaret ettim. Süratle gelip:

-Neyin var? dediler.

-Müslümanlardan birisi ölüyor, dedim.

-O kimdir? dediler. Ben de:                                             ı

-Ebu Zerr, dedim. Onlar:

-Allah'ın Rasulü'nün sahabisidir, dediler. Ben:

-Evet, dedim. Onlar da onun için babalarımız ve analarımız feda olsun dediler. Birisi Ebu Zerr'i kefenledi ve onu gömdüler. [98]

460) Ebu Hüreyre şunu anlattı: Rasûlullah (s.a.v.):

- "Cehennemliklerden görmediğim iki sınıf vardı: Birisi, yanların­da sığır kuyrukları gibi kamçılar bulunup onlarla insanları döven bir kavim. Diğeri de giyinmiş çıplak, sallanarak yürümeyi öğreten, kırıt­kan, başları Horasan develerinin eğik hörgüçleri gibi olan bazı kadınlar. Bunlar cennete giremeyecek, onun kokusunu da duyamacaklardır. Hal­buki onun kokusu şu kadar ve şu kadar uzaktan duyulacaktır" buyurdu. [99]

461) Ebu Nevfel şunu söyledi:

Îbnu'z-Zubeyr öldürülünce, Haccac onun annesi, Esma'ya adam gönderdi. Esma ona:

-Rasûlullah (s.a.v.) bize şöyle buyurmuştu: "Sakif kabilesinde bir yalancı ve bir can alıcı vardır." Yalancıyı gördük. Can alıcının da, senden başkası olacağını zannetmiyorum, dedi. [100]

462) Ebu Harun el-Abdi şunu anlattı:

Ebu Said el-Hudri'nin yanma girmiştik. Şöyle dedi: Rasulullah'ın vasiyetine hoş geldiniz. Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştu:

-  "Size dünyanın çeşitli yerlerinden ilim öğrenmek için bazı kem-seler gelecek. Onlar size geldiklerinde iyi davranınız." [101]

463)  İbn Abbas şunu söylemiştir: Rasûlullah (s.a.v.) şöyle bu­yurdu:

-  "Siz dinliyorsunuz ve sizden dinlenecek, sizden dinleyen kimse­lerden de dinlenecek." [102]

464)  Ummu Varaka Bint Abdillah İbn el-Haris'ten rivayet edil­miştir.

Rasûlullah (s.a.v.) Ummu Varaka'yı, her cuma ziyaret ederdi. Be­dir savaşında o:

-Seninle birlikte (savaşa) gitmem için bana izin verir misin? Has­talarınıza bakar, yaralılarınızı tedavi ederim. Belki Allah bana şehitlik nasib eder, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Sen evinde kal, çünkü Allah sana şehitliği verir" dedi.

O, kendisinin ölümünden sonra, kölesiyle cariyesinin azat edilme­lerini emretmişti. Ölümü gecikince cariyeyle köle onu bir kadife örtünün içine sarıp boğdular. O ölünce kaçtılar.

Ömer geldi. Ona:

Ummu Varaka'yı kölesiyle cariyesi öldürüp kaçtılar, denildi.

Ömer topluluğun içinde kalkıp şunu söyledi:

-Rasûlullah (s.a.v.) Ummu Varaka'yi ziyaret eder ve:

- "Haydi şehid hanımı ziyarete gidelim" derdi. Köleyle cariye yakalanıp getirildiler ve asıldılar.

465) İbn Abbas anlatmıştır:

El-Abbas esir edilince ondan fidye (kurtulmaparası) istendi. O da:

-Benim param yok, dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) şu ce­vabı verdi:

-  "Mekke'den çıkarken, Ummu'1-Fadl'a bıraktığın para ne oldu? Yanınızda hiç kimse yoktu. Sen şöyle dedin: Bu yolculuğumda başıma bir şey gelirse, şu kadarı el-Fadl'm, şu kadarı da Abdullah'ın olsun de­din." El-Abbas:

-Seni hak ile gönderene yemin olsun! Bunu insanlardan seninle benden başka hiç kimse bilmiyor, Senin Allah'ın Rasulu olduğunu iyi biliyorum, dedi. [103].

466) Muhammed İbn İshak şunu anlattı:

Umeyr îfcn Vehb, Bedir savaşına katılanların yenilgiye uğramala­rından biraz sonra, Safvan İbn Umeyye'yle birlikte, Hıcr'da oturdu.

Umeyr, Kureyş'in cin fıkirlilerindendi. Mekke'deyken Rasulullah'a ve ashabına eziyet ederdi. Oğlu Vehb îbn Umeyr Bedir'de esir edilenler arasındaydı. Umeyr, kuyuya atılanların başlarına gelenleri anlattı. Safvan:

-Vallahi, bundan sonra yaşamanın tadı yok, dedi. Umeyr de ona:

-Doğru söyledin, Vallahi, borcum olmasaydı ki, borcumu ödeyecek birşeyim de yok ve benden sonra çoluk çocuğumun perişan olmaların­dan korkmasaydım, hayvanıma biner, Muhammed'e gider ve onu öldü­rürdüm. Hem, benim, onlar tarafından kabul edilmem için bir sebep de var. Oğlum, ellerinde esirdir, dedi. SarVan:

-Borcunu üzerime alıyorum. Onu senin namına ben öderim, Çoluk çocuğuna da kendi çoluk çocuğumla birlikte bakarım, dedi. Umeyr:

-Öyleyse, benim durumumu ve kendi durumunu gizli tut, dedi.

Safvan:

-Tamam, öyle yaparım, dedi.

Sonra Umeyr kılıcınm bilenip zehirlenmesini emretti ve emri ye­rine getirildi. Kalkıp Medine'ye geldi. Ömer, onun mescidin kapısında kılıcını kuşanmış bir halde devesini ıhtırdığını görüp:

-Bu, Allah'ın düşmanı Umeyr'dir. O, kötülükten başka bir mak­satla gelmemiştir. Aramızı bozan ve Bedir günü müşrikler hesabına bi­zim sayımızı tahmin eden de odur, dedi.

Ömer, Rasûlullah'm (s.a.v.) yanına girip:

-Ya Rasulellah! İşte bu Allah'ın düşmanı Umeyr! Kılıcını kuşan­mış olarak gelmiş, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Onu yanıma al" dedi. Ömer Umeyr'in yanına geldi. Boynundaki kılıcının bağını tuttu ve çekip boynuna geçirdi. Ensar'dan  bazılarına:

-Siz de Rasûlullah'm (s.a.v.) yanma girin ve oturun. Bu pisin O'na bir zarar vermemesi için dikkatli olun. Çünkü o, güvenilir bir kimse değildir, dedi.

Ömer, onunla birlikte Rasulullah'ın huzuruna girdi. Rasûlullah (s.a.v.) Ömer'in, Umeyr'in boynundaki kılıç bağını sımsıkı tuttuğunu görünce:

-  "Ömer! Onu serbest bırak! Yaklaş Umeyr! " dedi. Umeyr yakla­şınca:

-Hayırlı sabahlar, dedi.

Cahiliye devri adamları arasındaki selâm böyleydi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Umeyr! Allah bize senin verdiğin selamdan daha hayırlı bir se­lamı, cennetliklerinin selamını lütfetti. Hem sen buraya niçin geldin? dedi. Umeyr:

-Elinizdeki esirimi kurtarmak için geldim. Ona iyilik edin, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

- Peki boynundaki şu kılıç ne? dedi. Umeyr:

-Allah, kılıçların belasını versin. Onlar bir fayda verdi mi? dedi. Peygamber (s.a.v.):

- "Doğru söyle! Sen buraya niçin geldin?" dedi. Umeyr:

- Sadece bunun için (anlattığım şey için) geldim, dedi. Rasûlullah (s.a.v.):

- "Sen Safvan Ibn Umeyye'yle birlikte Hıcr'da oturdun. Kureyş'in kuyuya atılanlarından bahsettiniz. Sonra sen: Eğer borcum ve çoluk çocuğum olmasaydı gider Muhammed'i Öldürürdüm, dedin. Safvan İbn Umeyye de beni Öldürmene karşılık, borcunu ödemeyi ve çoluk çocuğunun geçimini üzerine aldı. Allah ikimizin arasına girip bana yapacağın şeye engel oldu" buyurdu. Umeyr:

-  "Şehadet ederim ki, sen Allah'ın Rasulüsün! Biz seni yalanlar dururduk. Bu mesele, ancak benimle Safvan arasında geçmişti. Vallahi, anladım ki, bunu sana ancak Allah haber vermiştir. Bana İslam'ı gös­teren, beni o doğru yola sevkeden Allah'a hamdolsun deyip kelime-i şe­hadet getirdi. Rasûlullah   (s.a.v.):

-  "Kardeşinize dinini öğretin ve ona Kur'an okutun. Esirini de ser­best bırakın" dedi.

Rasulullah'm emrini yerine getirdiler. Daha sonra Umeyr:

-  "Ey Allah'ın Rasulü! Ben, Allah'ın nurunu söndürmeye çalışır, Allah'ın dininde bulunanlara ağır işkencelerde bulunur dururdum. Be­nim Mekke'ye gidip Mekke'lileri Allah'a ve İslam dinine davet etmeme izin vermeni istiyorum. Belki Allah onlara doğru yolu gösterir de nıüs-lüman olurlar,   yoksa, daha önce senin ashabına dinlerinden dolayı yaptığım işkence gibi, onlara da dinlerinden dolayı işkence yapmak is­tiyorum, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) onun gitmesine izin verince Mekke'ye gitti. Safvan, Umeyr Mekke'den ayrıldıktan sonra Kureyş müşriklerine:

- Yakında size, Bedir savaşım unutturacak önemli bir olayla kar­şılaşacağınızı şimdiden müjdelerim, derdi.'

Safvan gelen yolculara Umeyr'i Sorardı. Nihayet bir yolcu gelip ona, Umeyr'in müslüman olduğunu haber verince, Umeyr'le asla ko­nuşmamağa ve ona yardımcı olmamağa yemin etti.

Umeyr Mekke'ye gelince, halkı İslam'a davet etmeye ve kendisine karşı çıkanlara da eziyet etmeğe başladı. Bazı kimseler onun vasıtasıyla müslüman oldular. [104]

Yazar şöyle demiştir:

Ebu'1-Vefa îbn Akîl şunu söylemiştir: Rasulullah'ın gaib ve gele­ceğe dair olan şeyleri bildirmeye girişmesinde büyük bir tehlike vardır. Çünkü el-Esved'le Museylime'yi yaptıkları tahminler utandırmıştı. Ha­ber, o ikisinin söylediğinin zıddına çıkmıştı.

Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurur: "O, alevli bir ateşe girecek." [105]. Eğer o müslüman olsaydı, olan olurdu. Ancak Rasûlullah (s.a.v.) neticeleri gözeterek konuşuyordu. Bu, onun çok güvenilir, olduğuna bir delildir. Onu bu halde durduran Allah'a hamdolsun. O, ithamı gerekti­recek şeylerle yıkılmasından korkulmayacal^ şekilde delille hareket edendir. Bu da ancak gerçekleştirmeye kadir olandan sadır olur. [106]


[74] Müslim, Sahih, kitabu'l-fiten, 78; İmam Ahmed, Musned, 5/100; Beyhaki, De­lailu'n-Nubuvve, 4/388; İbn Kesir, el-Bıdaye ve'n-Nihaye, 4/272.

[75] Müslim, Sahih, kitabu'l-fiten, 77; Beyhakî, Delaüu'rvNubuvve, 4/393, 394; Bu-harî, Sahih, kİtabu'l-iman, 31, kitabu'l-menakib, 25; Tirmizî, Sünen, kitabu'l-fiten, 41; İmam Ahmed, Musned, 2/233, 240, 5/92, 99

[76] Bu hadisin kaynakları bundan önceki dipnotta açıklanmıştır.

[77] Müslim, Sahih, kitabu'l-cenne ve sıfatu naımiha ve ehlıha, 76; Ebu Davud, Sü­nen, kitabu'l-cıhad, 124; Nesaî, Sünen, 5/109; İmam Ahmed, Musned, 3/219, 258; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 14/378; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 3/47, 48; Sunenu'l-Kubra, 9/148; el-Esmave's-Sıfat, 167, 168; imam Ahmed, Musned, 1/2R, 3/219, 258

[78] Buharî, Sahih, 4/88, 5/169, 8/154, Müslim, Sahih, kitabu'l-iman, 187; İmam Ahmed, Musned 2/309; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 8/198; Ebu Avane, Musned, 1/46; Ab-durrezzak, Musanneî, 9573; Buharî, Tarih, 5/307; İbn Kesir, el-Bİdaye ve'n-Nihaye, 4/36,

[79] Buharî, Sahih, 2/155; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedail, 11;  Beyhakı, Delaılun-Nubuvve, 5/238; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 16/540.

[80] Müslim, Sahih, kitabu'l-fiten, 19; Ebu Davud, Sünen, 4252;  Tİrmizî, Sünen, 2176; İmam Ahmed, Musned, 4/123,5/278, 284; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 9/458; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 1/152, 4/102; Suyutî, Camiu'l-Kebİr, 4856; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 7/221; İbnu'l-Cevzi, Zadu'l-Mesir, 3/427, 6/59

[81] Müslim, Sahih, kitabu'l-fiten, 73 (hadisi değişik lafız ve tariklerle rivayet etmiş­tir).   İmam  Ahmed,   Musned,  5/214,  215;   Hakim,   Mustedrek,  2/155,   387;  Taberani, Mu'cem'ul-Kebir, 4/198, 200; ibn Adiy, el-Kamil, 4/495; 7/2511; Tarihu'l-Hatîb, 3/243, 9/718; Tefsiru'l-Kurtubi, 16/317; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 8/181; Tarihu İbn Asakir, 4/153

[82] İbn Ebi Asım, Kitabu's-Sunne, 2/501

[83] Müslim, Sahih,  kitabu fedaili's-sahabe, 159; Buharı, Sahih, 9/133; imam Ah­med, Musned, 2/240, 274; Humeydi, Musned, 1142; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 4/56; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 6/201

[84] Buharî, Sahih, 4/72, 5/184, 9/24; Müslim, Sahih, kitabu fedaılı's-sahabe, 161; İmam Ahmed, Musned, 9/79,105; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/284.

[85] Buharî, Sahih, 3/244, 9/71; İmam Ahmed, Musned 5/38; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 3/21, 22; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 6/442; Tarihu'l-Hatıb, 8/27; Tanhu İbn Asakır,

4/214.

Bakınız: Fethu'l-Bari, 5/307; Tefsıru'l-Kurtubı, 4/77", el-Bıdaye ve'n-Nihaye, 8/108; Kenzu'l-Ummal, 34301,342263

[86] Buharî, Sahih, 4/239; kitabu'l-menakıb, babu alamatİ'n-nubuvveti fi'l-islam; Beyhakî,  Sunenu'l-Kubra,  5/225;  9/177;  Delailu'n-Nubuvve,  5/343;  6/323;  Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 17/94; İbn Kesir, el-Bidayeve'n-Nihaye, 5/66;Tarihu'l-Hatib, 1/190

[87] Buharî, Sahih, 5/16, 8/59; Müslim, Sahih, kitabu fedaili's-sahabe, 28; Tirmizî, Sünen, 3710; İmam Ahmed, Musned, 4/406; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 1/57; İbn Hacer, Fethu'l-Barİ, 7/43,10/597; Zebîdî, Jthafu's-Sadeti'l-Muttekîn, 7/178

[88] Buharı, Sahih, 4/52; İmam Ahmed, Musned, 2/319, 530; Beyhakî, Sunenu'l-Kubra, 9/175, 176; Hakim, Müstedrek, 4/474, 475; Ebu Davud, Sünen, 4304

[89] Buharı, Sahih, 4/243, 8/47; Müslim, Sahih, kitabu'z-zekat, 148; İbn Mace, Sü­nen, 172; İmam Ahmed, Musned, 3/56, 353, 354, 355; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 5/185, 187; Said İbn Mansur, Sünen, 2902; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 4/363,' 7/300; İbn Hacer, Fethul-Barı,  10/552,  12/290; Suyutî, Durrul-Mensur, 3/250; el-Hindî,  Kenzu'l-Ummal, 30940,31223,31589

[90] Ukaylî, Duafau'l-Kebır, 3/57. Abdulvahıd el-Hucubı'nın biyografisinde şöyle demiştir: "Bunu naklettiği için Abdulaziz eleştırılemez. O sıkadır güvenilirdir."

el-Hındî, Kenzu'l-Ummal, 35416

[91] İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/3; Beyhakî, Delaılu'n-Nubuvve, 6/310; Suyutî, Hasais, 2/104.

[92] İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 8/115; Ebu Nuaym, Tarihu İsbehan, 2/188; Tari-hu'l-Hatib, 1/301

[93] Buharı, Sahih, 5/48; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 3/457. Bakınız: ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/405

[94] İbnu'l-Mubarek, kitabu'z-zuhd, 192; Tefsiru'l-Kurtubi, 1/18, 4/22; el-Hindî, Ken-zu'l-Ummal, 29121; Şeceri, el-Emali, 1/73, 83

[95] İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 3/22; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 8/45; Tarihu'l-Hatib, 1/135; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 7/325, 326; Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 9/ 136; Ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/74.

[96] Ebu Davud, Sünen, 3088; Beyhakî, Şunenu'l-Kubra 4/156; Delailu'n-Nubuve, 6/297, 7/297;   Abdurrezzak,   Musannef, 20989; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye 3/439; Suyutî, Hasaisu'l-Kubra, 1/272

[97] el-Hındî, Kenzu'l-Ummal, 37472, 37473; Jbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye.

[98] İmam Ahmed, Musned, 5/155; Hakim, Mustedrek, 3/354; İbn Sa'd, Tabakatü'l-

Kubra, 4/171,172; İbn Hıbban, Sahih, 2260 (Mevarid), Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 9/401, 402; Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evlıya, 1/170; Munzıri, Terğib ve'î-Terhib, 4/220; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 6/235

[99] Müslim, Sahih, kitabu'l-übas, 125; kitabu'İ-cenne, İmam Ahmed, Musned, 2/356: 440; Beyhakî, Sunenu'l-Kubra, 2/234, 247; Münzirî, Terğıb ve't-Terhib 3/95; Tefsiru'l-Kurtubi, 7/125; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 6?277

[100] Müslim, Sahih, kitabu fedaili's-sahabe, 229; İmam Ahmed, Musned, 2/87, 91, 92; Tİrmizî, Sünen, kitabu'l-fiten, 44; kitabu'l-menakıb, 73.

[101] Tarihu İbn Asakir, 2/247;'Bağavî, Şerhu's-Sunne, 1/286; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 295, 35

[102] Ebu Davud, Sünen, 3659; İmam Ahmed, Musned, 1/321; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 10/250; Hakim, Müetedrek, l/95;Taberani, Mu'cemul-Kebir, 2/63; İbn Hibban, Sahih, 77 (Mevarid); Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, 1/137; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 29176

[103] Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 6/322; Delaılu'n-Nubuvve, 3/142; Tanhu İbn Asakir, 7/ 233; Tefsiru'l-Kurtubı, 8/52; İbn Kesir, el-Bİdaye ve'n-Nihaye, 3/299; Tefsiru İbn Kesir, 4/36

[104] Taberanı, Mu'cemu'i-Kebır, 17/59, İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nıhaye, 3/314; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 3745.

[105] Mesed Suresi, 3

[106] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 268-282.