๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberimizin Hayatı => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 29 Mayıs 2011, 14:31:08



Konu Başlığı: Rasulullahın Duasının Makbul Olduğu
Gönderen: Hadice üzerinde 29 Mayıs 2011, 14:31:08
Rasulullahın Duasının Makbul Olduğu

511) Sehl îbn S^'d şunu anlattı: Peygamber Hayber günü:

- "Ali Ibn Ebi Talib nerde?" dedi.

-O, gözlerinden rahatsızdır, dediler. Rasûlullah  (s.a.v.):

-  "Hemen ona haber gönderin" dedi. Ali getirilince Rasûlullah (s.a.v.) onun gözlerine tükürdü ve onun için Allah'a dua etti. Ali hemen iyileşti. Sanki hiç ağrısı yokmuş gibi oldu. [158]

512) Abdurrahman îbn Ebi Leyla şunu anlattı:

Babam Yesmur, Ali'yle birlikteydi. Ali, kışın, yazlık elbise, yazın da kışlık elbise giyerdi. Ali'den bunun sebebini sorsan denildi. O da Ali'den böyle giyinmesinin sebebini sordu. Ali:

-Hayber günü gözlerim ağrıyorken Rasûlullah bana haber gön­derdi. Ben de:

-Ya Rasulellah! Gözlerim ağrıyor, dedim. Bunun üzerine Rasûlul­lah, gözlerime tükürüp:

- "Allah'ım bundan sıcağı ve soğuğu gider" dedi. O günden beri ne sıcak hissettim ne de soğuk. [159]

513) Yala Ibn Murre şunu anlattı:

Rasûlullah'la (s.a.v.) birlikte bir yolculuğa çıktım. Biraz yol al­dıktan sonra, yanındaki çocuğuyla birlikte oturan bir kadına rastladık. Kadın:

-  Ya Rasulellah! Bu çocuk, uykuda gelen bir hastalığa tutuldu. Hastalığın kaç defa geldiğini bilmiyorum, dedi. Rasûlullah   (s.a.v.):

- Onu, bana ver, dedi. Kadın çocuğu O'na verdi. Rasûlullah (s.a.v.) çocuğu kendisiyle deve palanının arasına koydu. Sonra ağzını açıp içine üç defa tükürdü ve:

- "Bismillah! Ey Allah'ın kulu! Kaybol! Allah'ın düşmanı! dedi. Daha sonra kadına çocuğunu verip:

"Dönüşte bizimle, burada buluş ve bize olanları anlat" dedi. Gittik ve geri döndük. Kadını üç koyunla birlikte aynı yerde bul­duk. Rasûlullah  (s.a.v.):

- "Çocuğun nasıl oldu? dedi. Kadın:

-Seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki şu ana kadar ondan rahatsızlığıyla ilgili hiçbir şikayet duymadık. Şu koyunları götür, dedi. Peygamber (s.a.v.) bana:

- "în, bir tanesini al, diğerlerini geri ver" dedi. [160]

514) İbn Abbas şunu anlattı: Bir kadın, Rasulullah'a çocuğunu getirip:                             

-Ya Rasulallah! Bunda biraz şuur kaybı var. Yemek yediğimiz sı­rada ona bir hal arız oluyor, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) çocuğun göğsüne elini sürdü ve dua etti. Çocuk bir defa kustu. Ağzından siyah eriğe benzer bir şey çıktı ve çocuk iyile­şerek koşup gitti. [161]

515) Enes İbn Malik şunu anlattı:

Rasûlullah (s.a.v.) zamanında halk bir kıtlık geçirdi.

Peygamber (s.a.v.) cuma günü, minberde hutbe okurken, birden­bire bedevinin biri ayağa kalkarak:

-Ya Rasulallah! Mallar helak oldu. Çoluk çocuk aç kaldı. Dua et de, Allah bize yağmur versin, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) ellerini kaldırdı. Gökte hiç bulut yokken, dağlar gibi bulutlar ortaya çıktı. Rasûlullah (s.a.v.) minberinden iner inmez yağmurun sakalının üzerine düştüğünü gördük.

O gün, ertesi gün, daha ertesi gün ve öbür cumaya kadar yağmur yağdı. O bedevi veya bir başkası kalkıp:

-Ya Rasulellah! Binalar yıkıldı, mallar sel sularında boğuldu. Al­lah'a (yağmuru dindirmesi için) dua et, dedi.

Rasûlullah (s.a.v.) elini kaldırıp:

- "Allah'ım! Üzerimize değil, etrafımıza" dedi.

Elleriyle göğün hangi tarafını işaret ediyorsa o taraf hemen açılı­yordu. Öyleki Medine üstü açık bir alan gibi oldu. Kanat vadisinde bir ay sel aktı.

Etraftan gelen herkes bol bol yağmur yağdığından bahsediyordu. [162]

516) Enes İbn Malike:                                                     

-  Rasûlullah (s.a.v.) dua ederken ellerini kaldırır mıydı? diye so­ruldu. Enes de şu cevabı verdi:

- Evet, bir cuma günü cemaata hutbe okurken:

-Ya Rasulellah! Yağmur yağmaz oldu. Toprak da kuraklıktan çat­ladı. Aziz ve Celil olan Allah'a dua et, denildi.

Peygamber (s.a.v.) ellerini kaldırdı. Öyleki koltuk altlarının be­yazlığını gördük. Yağmur yağması için dua etti. Gökyüzünde hiç bulut yoktu. Namazı kılar kılmaz (öyle yağmur yağdı ki) evi yakın olan bir genç ailesinin yanına nasıl döneceğini düşünüyordu. Yağmur o cuma günü başlayıp öbür cuma gününe kadar devam etti. Ertesi cuma olun­ca:

-Ya Rasulellah! Yağıştan evler yıkıldı, yolcular yola çıkamayıp yerlerinde kaldılar, mallar da helak oldu, dediler.

Rasûlullah (s.a.v.) gülümsedi, eliyle, karşısındaki bulutların da­ğılması için işaret ederek şöyle dedi:

- "Allah'ım! etrafımıza, üzerimize değil."

Rasûlullah'm (s.a.v.) bu duasının hemen arkasından, bulutlar Medine'den dağıldılar. [163]

517) Aişe Bint Sa'd'e babası şunu anlattı:

Rasûlullah (s.a.v.), suyu bulunmayan kumsal bir vadiye indi. Müşrikler ondan önce varıp kuyuların bulunduğu yerlere indiler. Müs­lümanlar susadılar. Durumu Rasulullah'a arzettiler. Nifak çıktı. Bazı münafıklar:

- "Eğer o, iddia ettiği gibi bîr peygamber olsaydı, Musa'nın yağmur duasına çıktığı gibi kavmi için yağmur duasına çıkardı, dediler.

Rasûlullah (s.a.v.) bunu duyunca:

- "Demek bunu da mı dediler! Belki Allah size su verir" dedi. Sonra ellerini açtı: "Allah'ım üstümüze bol, bereketli bir bulut gönder de onun vasıtasıyla etraf gülsün. Bize, kovadan   dökülür gibi olmayan toz gibi ince ve yumuşak yağan yamur ver! Ey Celal ve İkram Sahibi!"   dedi. [164]

Ellerini ridasmdan çeker çekmez, Rasûlullah'm tarif ettiği bulut vasıflarından herbirini okuyabileceğiniz bir bulut bizi gölgeledi.

Daha sonra bize, Rasûlullah'm söylediği yağmur çeşidini yağdırdı. Vadi su ile doldu. İnsanlar kana kana su içtiler.

518) Enes şöyle anlattı:                  '

Hudeybiye gününde, Mekke halkından silahlı seksen kişi Rasu-lullah'ı yakalamak maksadıyla Tenim dağı tarafından Rasûlullah'la (s.a.v.) ashabının etrafını sardılar. Rasulullah onlara beddua etti.

Onlar Affa'nın malını aldılar. Bu defa da onları affetti. Bunun ü-zerine şu ayet nazil oldu: "O, sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin göbeğinde, onların ellerini sizden, sizin elleri­nizi de onlardan çekendir." [165]

519) Amr İbn Ahtab şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) kendisine su verilmesini istedi. Ona bir bardak su getirdim. İçinde bir saç kılı vardı. Hemen onu aldım. Bunun üzerine Rasulullah   (s.a.v.):

- "Allah'ım! Onu güzelleştir" dedi. Ravi şöyle der:

Ben onu, doksandört yaşındayken gördüm. Sakalında bir tek beyaz kıl yoktu. [166]

520) Enes şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) benim için şu duayı yaptı:

- "Allah'ım! Onun malını ve çocuğunu çoğalt! Ona uzun ömür ver."

Allah bana çok mal verdi. Öyle ki mallarım yılda iki defa dağıtıl­mak üzere hayvanlara yükleniyordu. Soyumdan gelen çocuk sayısı yü-zaltmıştı. [167]

521) Nevfel'in babası şunu anlattı:

Ebu Leheb'in Utbe isimli oğlu Rasulullah'a sövüp hakaret ederdi. Peygamber  (s.a.v.):

- "Allah'ım! Köpeklerinden birini ona musallat et (başına bela et)" dedi.

Utbe, bir kafilede arkadaşlarıyla birlikte Şam'a gitmek üzere yola çıktı. Bir yerde konakladılar. O:

-Vallahi, Muhanımed'in duasından çok korkuyorum, dedi. Arka­daşları:

-Hiç korkma, dediler. Eşyaları indirip onu korumak üzere etrafına oturdular.

Bir yırtıcı hayvan gelip onu kapıp götürdü. [168]

522) Cabir, Bilal'in şu konuşmasını nakletti:

Soğuk bir gece, sabah namazı için ezan okudum. Hiç kimse gel­medi. Sonra tekrar ezan okudum. Yine hiç kimse gelmedi. Peygamber

(s.a.v.):

- "Bilal! Onların neyi var?" dedi. Ben de;

- Soğuk onları zor duruma düşürdü, dedim. Rasûlullah   (s.a.v.):

-  "Allah'ım! Onlardan soğuğu uzaklaştır (onları üşütme)" dedi.[169]

Bu duadan sonra cemaatin yolda yürüdüklerini gördüm.

523) Enes anlattı:

Ebu Talib hastalandı. Peygamber (s.a.v.) onu ziyarete gitti. Ebu Talib ona:

-Yeğenim! Taptığın Rabbine, beni iyileştirmesi için dua et, dedi. Peygamber (s.a.v.):

- "Allah'ım! Amcama şifa ver!" diye dua etti.

Ebu Talib, genç dişi deveden daha zindeymişcesine ayağa kalkıp:

-Yeğenim! Taptığın Rabbin, sana mutlaka itaat ediyor, dedi. Rasûlullah  (s.a.v.):

- "Amca! Eğer sen Allah'a itaat edersen, o da mutlaka sana itaat eder" dedi. [170]

*   *   *

Rasulullah'ın mucizeleri meydana gelince, müminler taklit için değil delille amel etmek için ona tabi oluyorlardı.

Bundan dolayı, sebebi öğrenmek için itiraz ederler ve "geldin bizi menettin ve... böyle yaptın" derler, böylece O da onlara bunun sebebini açıklardı.

Kalpler O'na itaat edince ve İslam yayılınca, onu yalanlayanların ve çekemeyenlerin de kalpleri zayıflar.

Yahudiler, O'nun Allah'ın Rasulü olduğunu bilmelerine rağmen çekemedikleri için cehennemde ebediyyen kalmaya razı olmuşlardır.

Bazı kimseler güya Kur'an'ın benzeriyle konuşmağa başladılar. Mesela Museyleme şöyle diyordu: Ey kurbağa öt! Ne kadar çok ötüyor­sun.

Museyleme, Rasulullah'm bir çocuğun başına elini sürdükten son­ra, saçının bittiğini duydu ve o da bir çocuğun babına elini sürdü ama çocuğun saçları döküldü.

Yine Museyleme, Rasûlullah'm (s.a.\ ) bir kuyuya tükürdüğünü ve kuyudan su fışkırdığını duydu ve o da h . kuyuya tükürdü ama onun suyu kurudu.

Rasulullah'tan sonra İslam yayılıp ülkeler fethedilince bazı kafir­ler toplanıp: Müslümanlarla uğraşacak gücümüz yok, gelin İslam'a karşı çıkalım ve onu bazı afet ve belalarla karşılaştıralım, dediler.

Bunlar Batınilerdir. Onlar İslam'a ve taabbüde karşı çıkarlar. Maksatları cahiller ve onları avlamaktır. Böylelerini ele geçirince, din­sizliklerini açığa vurdular.

İbn Akıl şöyle der: Ben Batıniye reisiyle biraraya gelsem, onun aklına ve ona tabi olanların aklına göre, ben de onunla birlikte hafife alma yolunu tutmuş olurum.

Ben şöyle diyordum. Emellerin birtakım yol ve yönleri vardır. Emelin ümitsizlik yönünde bulundurulması ahmaklıktır.

İslam şeriatı dünyayı kaplamış ve artık yerleşmiştir.

İslam'ın he yıl Arafat'ta, her hafta cumada ve mescitlerde top­lantıları vardır.

Her gün, yüzbinlerce minarede bu peygamber'in adıyla ezan oku­nurken, siz ne zamana kadar bu coşkun denizi bulandırarak ve bu açık durumu ufuklarda belirsiz hale getirerek konuşacaksınız?

Sizin bu yaptığınız tek başına yapılan bir konuşmadan ibarettir. Ortaya çıksa, söyleyenin sağ kalıp kalmayacağından emin olunamaz.

Sizden daha ahmağını tanımıyorum! Gelelim meselenin tartışmasına. Musannif (Yazar) şöyle der:

Ebu'1-Ala el-Ma'arri ve ondan önce İbnu'r-Ravendi gibi bazı inkar­cılar müslümanlara çamur atmışlardır. Bu iki inkarcı en çirkin vasıfla ölmüşlerdir.

Bunlardan bazıları da muhaddislere (hadiscilere) iftira etmişlerdir. Kasıtlı olarak şeriatın eksik ve çelişkiler içinde olduğunu anlatan hadisler uydurmuşlardır.

Allah, onların alçaklıklarını ve edepsizliklerini açıklayan ve doğruyu yanlıştan ayıran alimler ortaya çıkarmıştır.

Bazı kimseler kahinlik gösterisi yaparak gaypten haber vermeye başlamışlardır. Bazıları da kalplerde olanlar hakkında konuşmaya, müneccimler de yarın olacak şeylerden bahsetmeye başlamışlardır.

Bunların hepsi, îslam dininin mucize getirmediğini göstermek i-çindir.

Allah, nurunu, mutlaka tamamlayacaktır.

tbn Akıl şöyle demiştir:

Allah Teala'nın yalancıya biraz mühlet tanıyıp sonra onu azabla kökten yok etmesi, peygamberimizin (s.a.v.) doğruluğu hakkında en büyük delillerdendir.

Rasûlullah (s.a.v.) kendisinden önce gönderilmiş iki şeriatı nes-hetmiş, cumartesi günü çalışmayı serbest bırakmışken Allah'ın 'diğer ümmetlere karşı onun ümmetine yardım ederek ve icazla hikmetini destekleyerek, Rasûlullah'ı (s.a.v.) yalanlayan kimseye yıllarca mühlet vermesi ondan sonra da şeriatını sağlamlaştırması caiz olur mu?

Onun bunu yapması mümkün değildi. Zira bunu yapsaydı doğru, doğru olmayandan ayırd edilemezdi.

Sen yüce Allah'ın şu sözünü duymadın mı?

"Eğer (Peygamber) bize atfen bazı sözler uydurmuş olsaydı, elbette onu kuvvetle yakalardık." [171].

Bir kimsenin doğruluğu tenkit edilirse, Allah'ın adaleti ve hikmeti de tenkit edilmiş olur. Çünkü tenkit, esnasında kaynak ve asıl duru­munda olanadır.

Onun mucizelerinin ışıkları ashabına da yayılmıştır. Ömer Mı-sjr'daki Nil nehrine hitaben yazmış, Sariye'ye seslenmiş ve ona duyur­muştur. Kisra'nın hazineleri getirilip Rasûlullah'm (s.a.v.) mescidinde taksim edilmiştir.[172]


[158] Buharî, Sahih, 4/58, 73; Müslim, Sahih, kitabu'l-fedail'is-sahabe, 34; İmam Ah-med, Musned, 1/331, 5/333; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 9/107; Delailu'n-Nubuvve, 4/205; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 12/69; Said Ibn Mansur, Sünen, 2472; Taberani, Mu'cern'ul-Kebir, 6/ 187, 205, 244; ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/70; Zebîdî, İthaf, 7/188

[159] İbn Mace, Sünen, 117; İmam Ahmed, Musned,'1/99, 133; ibn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye, 7/340; ibn Hacer, Fethu'l-Bari, 7/477; Suyutî, Hasaisu'l-Kubra, 71

[160] İmam Ahmed, Musned, 4/70; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 7/413, 9/489; İbn Kesir, el-Bidaye ve'n-Nihaye 6/159

[161] İmam Ahmed,' Musned, 1/254, 268; Darimî, Sünen, Mukaddime, 4 (Bunun senedinde Ferkad es-Sebehİ vardır. O, Seyyi'u'l-Hıfz'dır. -Hafızası zayıftır-}.

[162] Buharî, Sahih, kitabu'I-istiska, men temattare fi'l-matarİ hatta yetehaderu aia iıhyetihi; Müsüm, Sahih, kitabu salatı'l-istiska, babu'dua fi'İ-istiskai; İmam Ahmed, Musned, 3/104, 187, 261, 271; 4/236; Beyhakî, Sünenu'l-Kubra, 3/353, 354, 355, 356; 4/221; İbn Hu-zeyme, Sahih, 423, 1789; Abdurrezzak, Musannef, 4910, 4911; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 160; Beyhaki, Delailu'n-Nubuvve, 2/89, 6/139, 144; İbn Sa'd, Tabakatu'l-Kubra, 1/ 18,42; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 10/346; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 1 /219,346,11/481; İbn Kesir, e!-Bidaye ve'n-Nihaye, 3/107, 5/189; 6/102, 106

[163] Hadis yukardakİ dipnotta geçti.

[164] Suyutî, Camiu'l-Kebir, 10022; el-Hindî, Kenzu'l-Ummal, 21606,23547; San'ani, Subulu's-Selam, 485.

[165] Fetih Suresi, 24

[166] İmam Ahmed, Musned, 5/77, 340; Hakim, Mustedrek, 4/139; Abdurrezzak, Musannef, 19462; İbn Hıbban, Sahih, 2273 (Mevarid); ibnu's-Sİnni, Amelu'l-yevm ve'l-leyle, 471,480; İbn Ebi Şeybe, Musannef, 8/457,10/430,11/493,494; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 6/212; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 164; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 17/28; ibn Ebi'd-Dünya, Kitabu Mucabı'd-Dave. 18                               

[167] Buharî, Sahih, 8/91, 93, 101; Müslim, Sahih, hadis no: 458, 1928; Tirmizî, Sü­nen, 3829; İmam Ahmed, 3/194, 248, 9/430; Beyhakî, Sünenü'l-Kübra, 3/96; Delailu'n-Nubuvve, 6/194,195; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, 1/221; İbn Sa'd, Tabakatü'l-Kübra, 7/12; İbn Hacer, Fethu'l-Bari, 6/332, 11/89.

[168] Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 2/96; Ebu Nuaym, Delailu'n-Nubuvve, 163; Tef-siru'l-Kurtubi, 17/82; İbn Hacer, Fethu'l-Barı, 3914; Kadı lyad, eş-Şifa, 1/632

[169] Ebu'l-Ferec İbnu'l-Cevzı, kitabu'l-mevzu at, 2/94 (İbnu'l-Cevzi şöyle der: "Ukaylî: Bunun İsnadının aslı yoktur. İsnadı ve  metni  mahfuz değildir. Eyyub hakkındaki  ta'nı -tenkidi- açıklamıştık)." Ebu Nuaym, Hılyetu'l-Evliya, 1/349; İbn Arrak, Tenzihu'ş-Şeria, 2/79

[170] Hakim, Mustedrek, 1/542; Beyhakî, Delailu'n-Nubuvve, 6/184; Tarihu'l-Hatib, 8/377 (Beyhakî,  Delailu'n-Nubuvve'de şöyle der: "Heysem ibn Cemmaz,  Sabit İbnu'l-Benani'den tek başına rivayette bulunmuştur. Heysem, alimlere göre hadiste zayıftır.") Biyo­grafisi için bakınız: El-Mizan, 4/319

[171] Hakka Suresi, 44,45

[172] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 303-310.