๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Peygamberimizin Hayatı => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 26 Mayıs 2011, 18:53:14



Konu Başlığı: Rasulullah'ın Halkla Olan Münasebetleri
Gönderen: Hadice üzerinde 26 Mayıs 2011, 18:53:14
Rasulullah'ın Halkla Olan Münasebetleri

852) el-Hasen Ibn Ali anlattı:

Dayım Hind Ibn Ebî Hale'ye, Rasulullah'ın (s.a.v.) evden çıktığında ne yaptığını sordum. O da şu cevabı verdi:

"Rasulullah (s.a.v.), ancak kendisini ilgilendiren, müslümanlan birbirine ısındıracak, aralarındaki soğukluğu kaldıracak konularda ko­nuşurdu. Her kavmin yüksek hasletli kişisine ikram eder ve ona kav­minin işlerinin idaresini verirdi. Halkı sakındırır ve onlardan da sakmırdı. Hiç kimseden güler yüzünü ve güzel huyunu esirgemezdi. Ashabını arar ve aralarında olup bitenleri sorardı. İyiyi över ve pekişti­rir, kötüyü de yerer ve zayıflatırdı. Onun işleri itidalliydi. İhtilafsızdı. Gaflete düşerler korkusuyla müslümanlan uyarmayı ihmal etmezdi. Her hali normaldi. (Hakkı ne tecavüz, ne de onu yerine getirmekte kusur ederdi.) Kendisine yakın olanlar, insanların en hayırlılarıydı. Onun ka­tında ashabın en üstünü, nasihati en umumî ve mertebesi en büyük o-lanı da, yardımı ve iyiliği en güzel olandır. O, Allah'ı zikretmedikçe ne kalkar, ne de otururdu. Nerede olursa olsun, oturan bir topluluğun ya­nına vardığında, meclisin sonuna oturur ve müslümanlara böyle yap­malarını emrederdi. Kendisiyle birlikte oturan herkese nasibini verir, öyle ikram ederdi ki, herkes Rasulullah'ın (s.a.v.) yanında, kendisinden daha kerim (üstün) birisi yok sanırdı. Kendisiyle oturan (veya gelip ih­tiyacını arzeden kimseye dönüp gidinceye kadar katlanırdı). Bir kimse, kendisinden bir istekte bulununca onu reddetmez verir, yahut tatlı ve yumuşak bir dille geri çevirirdi. Onun minderi ve güzel ahlâkı, bütün insanları, içine alacak kadar genişti. Onlara bir baba oldu. Hak konu­sunda herkes, onun yanında eşitti. Onun meclisi, hilm, haya, sabır ve emanet meclisiydi. O'nun meclisinde ne sesler yükselir, ne bir kimse suçlanır, ne de işlenmiş bir kusur ve hata açığa vurulurdu. O'nun meclisinde bulunanlar birbirlerinin dengi olup birbirlerine karşı üstünlük­leri, ancak takva yönündendi. Onlar alçak gönüllüydüler. O mecliste büyüklere saygı gösterirler, küçüklere merhamet ederler, ihtiyaç sahip­lerini başkalarına tercih edip ihtiyaçlarını karşılamağa çalışırlar, garibi de (yabancıyı) korurlardı."                                                               

Ben:

-Meclisindekilere karşı tutum ve davranışı nasıldı? dedim. O da şunları söyledi: 

- "Daima güleryüzlüydü. Yumuşak huyluydu. Katı kalpli değildi. Hiç kimseyi ayıplamaz ve övmezdi. Hoşlanmadığı şeye göz yumardı. Uman kimseyi umutsuzluğa düşünmezdi.

Kendisim üç şeyden alakoymuştu: insanlarla çekişmekten, çok konuşmaktan, yararsız ve boş şeylerle uğraşmaktan, (insanları, üç şey­de kendi hallerine bırakırdı: Hiçbir kimseyi kötülemez ve ayıplamazdı.) Hiç kimsenin ayıbını ve kusurunu araştırmazdı. Ancak sevabım umdu­ğu konuda konuşurdu. O, konuşurken, meclisinde bulu-nanlar başlarına kuş konmuş gibi, sessiz ve hareketsiz dururlar, sözünü bitirip susunca, konuşurlar, yalnız onunla tartışmazlardı. Onun yanında birisi konu­şurken, diğerleri onun konuşması bitinceye kadar susarlardı. (O'nun yanında en sonrakinin sözü ile en öncekinin sözü farksızdı.) Diğerlerinin güldüğü şeye O da güler, onlar birşeye hayret ederlerse, O da onlar gibi hayret ederdi. Meclisine gelen yabancıların sözlerinde ve sorularında kabalık ve kırıcılığa katlanırdı ki, ashabı da kendisi gibi davransınlar. Şöyle derdi: "Bir ihtiyaç sahibini gördüğünüzde ona yardım edin.1 Hakk'a tecavüz etmedikçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Hakk'a teca­vüz ettiğinde de ya onu menederek [sözünü keser] ya da meclisten kalkıp giderdi.[53]

el-Hasen şöyle der:

Bir- süre bunları el-Huseyn'den gizledim. Sonra ona anlattım Onun bu konuda benden önce davrandığını gördüm. Ona benim sor duklarımı sormuştu. Babasına, onun giriş ve çıkışını da sormuştu.    •

el-Huseyn şöyle demiştir:

Babama, Rasulullah'ın (s.a.v.) eve girişini sordum. O da şunlar söyledi:

"O, evine girdiğinde vaktini üçe ayırırdı: Bir kısmım Allah'a, bi kısmını ailesine, bir kısmını da kendisine. Şahsına ayırdığı vakti d kendisiyle insanlar arasında boluşturmuştu. Havassın bilgilerini avam ulaştıracağına güvenirdi. Halkı ilgilendiren hiçbir şeyi yanında tutma: biriktirmezdi.

Ümmetine ait vakti, fazilet sahiplerine dindeki üstünlük derecele­rine göre bölüştürüp kendilerini ona göre huzuruna çağırmak adetiydi.

Onlardan kimisinin bir ihtiyacı, kimisinin iki ihtiyacı, kimisinin de daha çok ihtiyacı vardı. Rasulullah (s.a.v.) onlarla meşgul olur, sorula­rına gerekli cevapları verir ve: "Burada bulunan bulunmayana tebliğ etsin. Bana kendisi gelip ihtiyacını arz edemeyen kimsenin ihtiyacını da siz bana arzedin. Şüphesiz sultana ihtiyacım arz edemeyenin ihtiyacını arzedenin ayaklarını kıyamet gününde Allah sabit kılar" derdi. O'nun yanma girenler talip olarak girerler, en büyük ilim zevkini tatmış ve hayra delalet edici olarak çıkarlardı."

853) Hz. Ali şöyle demiştir:

"Rasulullah (s.a.v.), insanların göğsü en cömert olanı, en doğru hüccetlisi, en yumuşak ve uysalı, en iyi arkadaşlık edeniydi. Onu bir­denbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar kendini yakından tanıyınca da O'na sevgiyle bağlanırlardı. O'nun özelliklerini ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse: Ben, ne O'ndan önce, ne de sonra O'nun bir benzerini görmedim, der." [54]


[51] İmam Ahmed, Musned, 111/79; Taberani, Mu'cemu'l-Kebir, XVHI/206; Tirmizî, Şemail, 192.

[52] Zebidî, Ithafu's-Sadetİl-Muttakîn, Vll/137; Irakî, Tahricu'l-lhya, H/102. .

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 394-395.

[53] Zebidî, İthafu's-Sadeti'i-Muttakîn, VII/107; Tirmizî, Şemail, ü/145.

[54] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 395-397.