> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tefsir Eserleri > Ömer Nasuhi Bilmen > Nisa Suresi
Sayfa: [1] 2 3   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nisa Suresi  (Okunma Sayısı 7309 defa)
31 Ekim 2009, 18:55:56
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 31 Ekim 2009, 18:55:56 »



4-NİSA SÛRESİ

 

Bismillahirrahmanirrahim

 

 

 

1. Ey insanlar!. O Rabbinizden korkunuz ki, sizi bir nefsten ya-ratmıştır ve ondan da eşini yaratmıştır. Ve o ikisinden de birçok erkekler ve kadınlar türetmiştir ve Yüce Allah'tan korkunuz ki, onunla biribirinizden dilekte bulunursunuz, rahimlerden de korku-nuz, şüphe yok ki, Allah Teâlâ üzerinizde gözetleyicidir.

1. Bu âyeti kerime, insanlığın ilk yaratılış sahasına nasıl getirilmiş olduğunu bildiriyor, bunu düşünerek Cenab'ı Hak'tan korkulmasını ve akrabalık haklarına riâyet edilmesini emrediyor. Şöyle ki: (Ey insanlar!) Ey Son peygamberin gönderildiği zaman mevcut olan ve ondan sonra hayat sahnesine getirilen akıl sahibi ve mükellef Ademoğulları!. (O Rabbinizden korkunuz) onun azabından sakınarak O Yüce Allah'a itaat ediniz (ki, sizi bir nefsten yaratmıştır.) İlk atanız olan Hz. Adem'in türemelerinden olarak bu hayat âlemine peyderpey getirmiştir, (ve ondan) Hz. Adem'in sol eğe kemiğinden alarak (da eşini) Hz. Havva annenizi (yaratmıştır.) bu iki yaratılış harikasını böylece vücude getirmiştir, (ve bu ikisinden de) Hz. Adem ile Havva'dan da (birçok erkekler ve kadınlar türetmiştir) yaratmış yeryüzüne yaymıştır. Artık bu kadar muazzam mahlükatı böyle olağanüstü bir şekilde meydana getirmiş olan Yüce Yaratıcıdan korkmak, onun mukaddes hükümlerine uymak lâzım gelmez mi?. Elbette lâzım gelir. Öyle ise güzelce düşününüz (ve) O Yaratıcınız olan (Allah Teâlâ'dan korkunuz ki, onunla) onun mukaddes adıyla (birbirinizden dilekte bulunursunuz) meselâ: Allah için sana soruyorum, veya Allah adına, Allah aşkına senden şunu istiyorum gibi bir şekilde Allah'ın adını vesile edinirsiniz, (rahimlerden de korkunuz) akraba haklarını gözetiniz, birbirinize olan münasebetleri, kesmeyiniz, birbirinizle görüşüp konuşunuz. Çünki hepiniz bir aileden dallanmış bulunuyorsunuz, aranızda bir soy kardeşliği vardır, (şüphe yok ki. Allah Teâlâ üzerinizde gözetleyicidir.) hepinizin bütün amellerinizi, hareketlerinizi görmektedir, korumaktadır, o amellerinize göre sizlere mükâfat ve ceza verecektir.

§  Bu âyeti kerime ile başlayan Nisa süresi, Medine'i Münevvere'de inmiştir. Yüzyetmiş altı âyetten meydana gelir. Başlıca konuları: Aile hayatına ait olduğundan böyle  "Nisa Sûresi" adını almıştır. İçerdiği âyeti kerimeler, insanlığın yaratılışına, kardeşliğine, aile teşkilatına, ferdî, içtimaî haklara, vazifelere, cihada, dinî terbiyenin hakkıyla yerine getirilmesini temin edecek hükümlere ve diğer konulara aittir.

§ Adem'in yaratılışı: Kâinatın Yüce Yaratıcısı insanlığın ilk yaratılışına dikkatimizi ve ilgimizi çekiyor. Evet... Cenab'ı Hak, Adem Aleyhisselâm'ı müstakil olarak bir insan olmak üzere topraktan yaratmış, ona ruh üflemiş, onu bağımsız, hayat sahibi bir nice üstün vasıflarla vasıflanmış olarak varlık sahnesine getirmiştir. Sonra da Hz . Adem uyku halinde iken onun sol eğe kemiğinden alarak onun bir eşi, bir hayat arkadaşı olmak üzere Hz. Havva'yı yaratmıştır. Bu hadise, bazı zevata göre Hz. Adem'in cennete girmesinden evvel ve bazı zatlara, göre de sonra vuku bulmuştur. Adem Aleyhisselâm uykudan uyanınca yanında Hz. Havva'yı görmüş, kendisiyle hayat arkadaşlığına başlamış, bu iki kudret hârikasından da insanlık nesli meydana gelmişti. Milyonlarca kudret hârikalarının karşınızda parlayıp durduğunu görmekteyiz. Artık bu kadar hârikaları vücude getirmiş olan bir Yüce Yaratıcının Hz. Adem ile Hz. Havva'yı da öyle bağımsız birer mükemmel insan olarak vücude getirmiş olduğunu kim inkâr edebilir ve uzak görebilir?. Meğer ki kudretli ilâhîyeyi münkir olan bir cahil olsun. Şunu da düşünelim: Tabiat kanunu denilen şeylerde bir birlik vardır, bir aynîlik ve her bakımdan bir uygunluk cereyan etmektedir. Halbuki, insanlarda bu böyle midir?. Milyonlarca insanın renkleri, simaları, güzellikleri, çirkinlikleri, kabiliyetleri, tabiatları başka başkadır. Bütün bu değişiklikler de gösteriyor ki, bütün insanların, bütün kâinatın mucidi, Yaratıcısı, istediğini yapan, her şeye kadir ve yok olmayan bir hükümdardır. Mahlûkatını dilediği şeklide vücude getirmektedir. Artık ona karşı son derece saygılı olmak, azabından sakınmak, onun bütün emirlerine, yasaklarına uymak icabetmez mi? Elbette eder... Buna inanmışızdır.

§ Palım, kelimesi, lügatte esirgemek, yakınlık, ana karnında olan oğlan yatağı, doğum yoluyla olan soy bağı demektir. Çoğulu erhamdır. Sıla-i rahim de, akrabaları arayıp sormaktır, ziyaret etmektir, gurbetteki kimsenin memleketini ziyarete gitmesi gibi. Akraba ile görüşmek, onların muhtaç olanlarına yardım etmek, hasta olanlarını gidip ziyarette bulunmak, kayıp olanlarını araştırmak, kötülükte bulunmuş olanlarını affeylemek, akrabalık 'haklarını gözetme kabilindendir, vefa ve insanlık       alâmeti olup en güzel içtimaî bir vazifedir. Sahihi müslimde zikrolunduğu üzere Rasûlü Ekrem Sallallahü aleyhi vesellem efendimiz şöyle buyurmuştur. (

4_ Rahim, bir şekle girerek Allah'ın arşında asılmıştır. Der ki: Kim beni       ziyaret eder, yakınlık gösterirse Allah Teâlâ da ona manen yakınlık göstersin ve kim beni keser atarsa Hak Teâlâ da onunla ilgisini kessin, onu manevî

yakınlığından     mahrum bıraksın. Nitekim diğer bir hadisi şerifte de:: Akrabalık bağını kesen kimse cennete giremez. Bu görevi yerine getirmeyenler cennete ilk girenler ile beraber girmek nimetine nail olamaz.

"şiledir musilei rahmeti rab"

"Kafi rahın etmek olur bu'de sebep"

"Akraba olsa da farza düşman"

"Ecnebiden yine elbet ehven"

Vehbi

Velhâsıl: İslâmiyet akraba hukukuna riâyeti bir görev saymıştır. Onların arasında ihtilâfa, gönül kırgınlığına, dedikoduya sebep olacak şeylere meydan verilmemesini emretmiştir. Bu cümleden olarak bir kimse bir malını babasına, oğluna, kardeşine veya amcasına, dayısına, hatasına, teyzesine, veya kendi eşine bağışlasa ve teslim etse artık bu bağışından dönemez, onu geri alamaz. İsterse bu bağışlayan ile o kendisine bağış yapılan arasında din veya uyruk itibariyle ayrılık bulunmuş olsun.

Aynı şekilde: Bir kimse köle veya câriye olan babasına, kardeşine veya amcasına veya dayısına herhangi bir şekilde sahip olsa meselâ: Onları sahiplerinden satın alsa derhal azat olmuş olurlar. Çünki aralarındaki o akrabalık, sahiplik ve istihdama mânidir.

Aynı şekilde: Bir kimse öldürmüş olduğu bir şahsın kısasına varis olsa meselâ öldürülenin yalnız katilinden ibaret olan bir, ana bir kardeşi bulunsa bunun hakkında kısas düşer. Bu ceza ona tatbik edilemez. Çünki aralarındaki bu veraset, bir akrabalık neticesi olduğundan bu kısasa mânidir.

İşte mübarek İslâm dini, akrabalığa bu kadar kıymet ve ehemmiyet vermiştir. Bununla beraber bu âyeti kerime, bütün insanlığa karşı hürmet, tevazu göstermemizi de bizlere tavsiye buyurmuş oluyor. Çünki bütün insanların bir asıldan gelmiş olduğunu bildiriyor, aralarında bu bakımdan bir yakınlık bulunduğunu gösteriyor, artık bazı insanların bazılarına karşı övünmesi, mutavazice hareketten kaçınması nasıl uygun olabilir?..

Bu kutsî âyet, âhiret âleminin varlığına, insanların öldükten sonra yeniden hayat bulacaklarına da bir delildir. Bütün insanlığı bir zatın neslinden meydana çıkarmaya, ve     o zatı öyle bir harika olarak topraktan yaratmağa kadir olan bir Yüce yaratıcı, artık nice âlemleri de yaratmaya ve insanları öldükten sonra yeniden dirilterek

vücude getirmeye kadir olmaz mı? Elbette kadir olur, buna inanmışızdır  = O, her şeye kadirdir)

 

 

 

 

2. Ve yetimlere mallarını veriniz ve temizi murdarla değişmeyiniz. Ve onların mallarını kendi malınıza katarak yemeyiniz, çünki o, şüphesiz, büyük bir günahtır...

2. Bu mübarek âyetler, tekvanın yollarını gösteriyor, yetimlerin haklarına riâyetin lüzumunu ve aile kurmada uyulması gerekli olan hareketin neden ibaret olduğunu bildirmektedir. Şöyle ki: (ve) ey veliler, vasiler, ey akrabalık haklarını gözetmekle mükellef olan insanlar!, (yetimlere) erginlik ve rüşt çağına erdikleri zaman (mallarını) kendilerine tamamen (veriniz) artık onlar razı olmadıkça o malları yanlarınızda tutmayınız (ve temizi) helâli, nefis olanı (murdarla) haram ile, kötü birşey ile (değişmeyiniz) yani yetimlerden iyi şeyleri alıp onların yerine kötü şeyleri o yetimlere vermeyiniz, (ve) ey veliler, vasiler! (onların mallarını kendi mallarınıza katarak) kendi mallarınızla beraber (yemeyiniz) onların haklarına tecâvüz etmeyiniz, (çünki o) malları yemek (şüphesiz) Allah katında (büyük bir günahtır) binaenaleyh onlardan kaçınmak lâzımdır. Veliler, muhtaç olup yetimlerin malından nafaka alabilecek bir durumda iseler en az miktarda bir nafaka alabilirler. Vasiler için de bir ücret tayin edilecek ise nisbetle en az bir ücret tayin edilmelidir, bundan fazlasına hakları yoktur.

§ Yetim: Lügatte infirat, tek başına kalmak demektir. Benzeri olmayan bir inciye "dürreyiyetime" denilmesi gibi şer'i örfte ise yetim, babası olmayana ve henüz rüşt çağına ermiş bulunmayan çocuk demektir. Çoğulu yet âmâ ve eytamdır. § Bir yetimin malı amcasının yanında imi;; yetim bulûğ çağına erince bu malını istemi;, amcası ise vermek istememi;, durumu Rasûlü Ekrem efendimize arz et m i; I er, bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuştur. Çocuğun amcası bu âyeti kerimeyi işitince: "Allah Teâlâ'ya itaat ettik, büyük bir günahtan Allah Teâlâ'ya sığınırım" diye çocuğun malını kendisine teslim etmiş, Rasûlü Ekrem efendimiz de: "Her kim nefsinin isteğine galip gelir de Rabbisine itaatte bulunursa rabbisi de onu cennete gönderir." diye buyurmuş, çocuk da o malını alınca onu Allah yolunda harca...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nisa Suresi
« Posted on: 26 Nisan 2024, 16:27:54 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nisa Suresi rüya tabiri,Nisa Suresi mekke canlı, Nisa Suresi kabe canlı yayın, Nisa Suresi Üç boyutlu kuran oku Nisa Suresi kuran ı kerim, Nisa Suresi peygamber kıssaları,Nisa Suresi ilitam ders soruları, Nisa Suresiönlisans arapça,
Logged
31 Ekim 2009, 19:50:02
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 31 Ekim 2009, 19:50:02 »





21. Ve onu nasıl alırsınız ki, birbirinizle ilişkide bulundunuz, ve sizden kuvvetli bir söz almışlardır..

21.       Ey müslümanlar!, ıonu) o malı eşlerinize iftira ederek (nasıl alırsınız ki, birbirinizle ilişkide bulundunuz.) Aranızda cinsel ilişki meydana geldi, sahih halvet vaki oldu, kimsenin göremiyeceği bir yerde birbirinize sohbet arkadaşı oldunuz, aranızda evlilik hukuku tehakkuk etti, (ve sizden) Ey erkekler!. Eşleriniz adına nikâh akdi ile (kuvvetli bir söz almışlardır) onların haklarına riâyet etmeniz lâzımdır, onlar ile güzelce geçinmeniz icabetmiştir. Onları gerektiğinde güzelce terketmeniz icap eder. Bunlar evlilik hükümlerindendir. Artık buna muhalefet edilmesi nasıl muvafık olabilir?..

§ Cahil iye zamanında bir kimse eşinden ayrılmak ve ona mihrini vermemek isterse biçare kadına zina gibi bir suç isnat eder, o şekilde birbirinden ayrılırlardı. Bu gibi ahlâk dışı hallere meydan verilmemesi, bu mübarek âyetler ile m üs l umanlara telkin edilmiş oluyor.

 

 

 

22. Ve babalarınızın nikahlamış olduğu kadınlar ile evlenmeyiniz. Ancak geçen geçmiştir. Şüphe yok ki, o pek çirkindi ve menfurdu ve ne fena bir yoldu..

22.   Bu mübarek âyetler, bütün maharrematı, yâni kendileri ile evlenmek caiz olmayan kadınları belirtmekte, hilâfına hareketin pek kötü, pek fena olduğunu bildirmektedir. Şöyle ki: (Ve) Ey müslümanlar!, (babalarınızın nikahlamış olduğu kadınlar ile) üvey anneleriniz ile (evlenmeyiniz) onların nikâhı size haramdır, (ancak geçmiş geçmiştir) vaktiyle câhiliyet devrinde böyle bir âdet vardı. Bir kimse üvey annesiyle evlenebilirdi. Artık İslâmiyet devrinde böyle birşey caiz görülemez, (şüphe yok ki; o) öyle üvey anneler ile evlenmek aklen (pek çirkindi ve) şer'an (iğrençti ve) örf ve adet bakımından da (ne fena bir yoldu) artık bu kadar müstehcen olan bir muamele nasıl yapılabilir?

 

 

 

23.    Sizin üzerinize haram olmuştur: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, biraderinizin kızları, kız kardeşinizin kızları. Ve sizi emzirmiş olan   süt analarınız, süt kız kardeşleriniz, eşlerinizin anaları, ve kendileriyle cinsel ilişkide bulunmuş olduğunuz eşlerinizden yanlarınızda bulunan üvey kızlarınız. Şayet eslerinizle cinsel ilişkide bulunmamı; iseniz sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve kendi sulblerinizden olan oğullarızın eşleri de ve iki kız kardeşi birden almanız da -sizin için haramdır- geçmiş olan ise müstesna. Şüphe yok ki Allah Teâlâ gafurdur, rahimdir.

23. Ey müslümanlar!, (sizin üzerinize) şunların nikâhları (haram kılınmıştır) 1- (analarınız) ve babalarınız ve analarınızın anaları ve onların sonuna kadar anaları. 2 -(kızlarınız) ve oğullarınızın ve kızlarınızın kızları ve torunları. 3 - (kız kardeşleriniz) ana ve baba bir veya baba bir veyahut ana bir kız kardeşleriniz. 4 - (halalarınız) babalarınızın ve dedeleriniz kız kardeşleri 5 - (Teyzeleriniz) analarınızın ve ninelerinizin bütün kız kardeşleri. 6 -(Biraderlerinizin kızları) ve bu kızların kızları ve torunları.         7 - (kız kardeşinizin kızları) ve bunların kızları ve torunları, tüm yeğenler: Bu yedi sınıf neseb sebebiyle haram kılınmış olanlardır. 8 - (ve sizî emzirmiş

olan süt analarınız) ve bunların anaları, yâni süt nineler. 9 - (ve süt kız kardeşleriniz) ve süt kızlar, süt halalar, süt teyzeler süt biraderler, nesep bakımından olduğu gibi süt emme sebebiyle de haramdır. 10 - (ve eşlerinizin anneleri) ve onların anneleri, bunların nikâhları haramdır. Eşler, gerek kendileriyle cinsel ilişkide bulunulmuş olsunlar ve gerek olmasınlar yalnız nikâh ile bu haramlık sabit olur. 11 - (ve kendileriyle cinsel ilişkide bulunmuş olduğunuz eşlerinizden) doğup çoğunlukla (yanınızda bulunan üvey kızlarınız) -velevki yanınızda bulunmasınlar- sizlere haramdır, (şayet eşlerinizle cinsel ilişkide bulunmamış iseniz) bu eşlerin vefatı veya boşanmasıyla iddetin bitmesi neticesinde bunların kızları ile evlenmekte (sizin üzerinize bir günah yoktur). 12 - (Ve kendi sulblerinizden olan oğullarınızın eşleri de) sizlere haramdır. Üvey oğulların eşleri bundan müstesnadır. 13 - (Ve iki kız kardeşi birlikte almanız da) sizin için haramdır. Nitekim bir kız ile onun halasını veya teyzesini bir nikâhta birleştirmek de caiz değildir. Bu bir meşhur hadis ile sabittir. Ancak câhiliyet zamanında (geçmiş olan müstesna) onlardan dolayı sorumlu tutmak yoktur. Elverir ki, İslâm şeriatının insanlık alemine gelmesinden sonra böyle bir muameleye teşebbüs olunmasın, (şüphe yok ki, Allah Teâlâ gafurdur, rahimdir) Vaktiyle yapılmış bir günahı afeder ve Örter, yeter ki ona devam edilmesin, yapılmış olan kusurlardan dolayı İlâhî affa iltica edilsin.

§ Annelerin ve kızların nikâhları Hz. Adem'den beri haram bulunmuştur. Fakat insanlık neslinin çoğalması için Hz. Adem'in zamanında kız kardeşler ile nikâh caiz bulunmuştu. Yakup Aleyhisselâm'ın şeriatında da iki kız kardeşi nikâhta bir arada bulundurmak caizdi.

§ Süt analığın vücude gelmesi için, daha süt müddetini bitirmemiş olan bir çocuğun isterse bir defa olsun memeden süt emmesi veya memeden sağılmış bir sütü içmesi lâzımdır. Süt, çocuğun midesine gerek ağzından ve gerek burnundan vasıl olsun ve gerek emzikle verilsin eşittir. Bu sütün az miktarı ile çok miktarı aynı hükümdedir. Süt verenin de bakire olması veya ölmüş bulunması veya hayız ve nifastan kesilmiş olması arasında da fark yoktur. Şu kadar var ki, süt veren, dokuz yaşından daha küçük olamaz. Fakat şafiilere göre çocuğa bu süt en az beş defa ayrı ayrı verilmiş olmalıdır, az olsun çok olsun eşittir. Ve sütü içilen kadın sütü alındığı zaman hayatta bulunmalıdır.

§ Süt müddeti, İmam Azam'a göre doğumdan itibaren otuz aydır. Imameyne göre iki kameri senedir. Bu müddetten sonra mideye giren bir süt ile emme haramlığı sabit olmaz. Malikilere göre süt emme müddeti, iki seneden ve nihayet iki sene ile iki aydan ibarettir. Şafiîlere göre bu müddet iki kameri senenin sonuna doğru biter. Binaenaleyh bu süt henüz iki kameri yıl bitmeden verilmiş olmalıdır. Hanbeli fıkıh bilginlerine göre de bu müddet iki senedir. Ondan sonra emme haramlığı, sabit olmaz. Fakat zahiriye mezhebine göre süt için müddet yoktur, her ne zaman içilse emme sebebiyle haramlık olur. Binaenaleyh ihtiyat etmelidir. Bir kimse yaşlı olsa da eşinin memesini emmemelidir. Hz. Ayşe ile Ibni Mesut ve Ibni Abbas gibi sahabe'i kiram da bu kanaatte bulunmuşlardır. "Bidayetülmüctehit" de ve "El muhallâ" da geniş açıklamalar vardır. § Nesep akrabalığı, evlilik akrabalığı ve süt emme sebebiyle bir takım mahremiyetlerin ve haram oluşların vücude gelmesi, bir takım sebeblere, hikmetlere dayanmaktadır. Şöyle ki:

(1)       İslâm dinî akraba bağına büyük bir kıymet vermiştir. Bir takım akrabalar adeta birbirinin birer parçası gibi sayılmıştır, bunların arasında daimi bir muhabbet, bir irtibat bulunması bir gayedir. Bunlardan bir kısmının diğer bir kısmına karşı büyük bir saygı duygusu içerisinde bulunması, bir ahlâkî vazifedir. Kadınlar ise kocalarının emirlerine riâyet ederek onların idareleri altında bulunurlar, aralarında bazen hoş olmayan haller meydana gelebilir, birbirinden ayrılarak aralarındaki bağ, sona ermiş olur soy bakımından akraba olanlar arasında ise böyle hallerin vücude gelmesi gayrimeşru, hikmet ve menfaate aykırı olduğundan onların arasında nikâhın caiz olması, hikmet ve faydaya elverişli olamaz.

(2)  Evlilik akrabalığı sebebiyle meydana gelen haramlığın şer'î hikmetine gelince:

Bir kere evlâdın ana babasına karşı son derece saygılı bulunması icabeder. Ana babanın da çocuklarına karşı pek ziyade şefkatli, gönül alıcı bulunmaları lâzımdır. Artık bunların koca veya kanlarıyla evlenmeleri bu saygıya, bu şefkat ve sevgiye muvafık olmaz, bilâkis aralarına düşmanlık ve nefret düşürmeğe sebep olur. Meselâ: Bir kimse, oğlunun boşadığı bir kadın ile evlenecek olsa artık oğlu ile aralarında bir saygı ve samimiyet kalabilir mi?

Binaenaleyh bunların nikâhlarının caiz olmaması aralarında bir mahremiyetin meydana gelmesi, aralarındaki saygı ve muhabbetin devamına bir vesile teşkil etmiştir ve evlilik akrabalığı sayesinde yakınlık ve mahremiyet dâiresi genişliyerek sosyal varlıkta bir açılma vücude gelmiştir.

(3)       Süt meselesine gelince: Bunun teşriî hikmeti de açıktır... Şöyle ki: İnsanlar haddi zatında seçkin birer mahluktur. Kendi varlıkları büyük bir değere sahip olduğu gibi kendilerinden birer parça olan her şey de bir değere sahiptir, İşte insanların sütleri de bu cümledendir. Bu süt vasıtasıyle insanlar arasında bir nevi parçalık, bağlılık meydana gelmiştir. Bir çocuğun büyüyüp gelişmesi, annesinin sütü ile vücude geleceği gibi başka bir kadının sütü ile de vücude gelebilir. Bu sebeple aralarında ayrılması mümkün olmayan bir cüziyet, mhî ve manevî bir alâka meydana gelmiş olur. Artık süt anne çocuğun büyüyüp gelişmesine hizmet etmiş olduğu için saygıya lâyık olduğu için onun belli yakınları da bu saygıya lâyık bulunurlar, aralarında bir akrabalık meydana gelmiş olur. İşte bu gibi sebeblerden hikmetlerden dolayı süt annelik itibariyle de nikâhın haram oluşu meselesi, teşriî hikmetlerden bulunmuştur. Hukuku Islâmiye kamusuna müracaat ediniz!..

 

 

 

24. Sağ ellerinizin sahip olduğu müstesna olmak üzere kadınlardan kocalı olanlar da size haramdır. Bu, Allah Teâlâ'nın üzerinize bir yazısıdır. Bunlardan başka kadınları ise iffetli, zinadan sakınır olduğunuz halde mallarınızla talep etmeniz size helâl kılınmıştır. İmdi o kadınlardan her hangisinden faydalanırsanız onlara ücretlerini bir farize olarak veriniz. Mihir taktir olunduktan sonra birbirinizle uğraştığınızda ü...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Ekim 2009, 19:55:25
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #2 : 31 Ekim 2009, 19:55:25 »





41.  Nasıl olacak!. Her ümmetten bir şahit getireceğimiz, senî de onların üzerine bir şahit getireceğimiz zaman?..


41.    (Nasıl olacak) o kâfirlerin, o münafıkların, o din düşmanlarının hâli?. Kıyamet gününde (her ümmetten bir şahit getireceğimiz) zaman ki, onların aleyhlerinde şahitlikte bulunacaklardır. Bu şahitler ise onlara vaktiyle gönderilmiş olan Peygamberlerdir, (seni de) ya Muhammedi. Aleyhisselâm (onların) o şahit olan zatların veya mü'minlerin veya bütün insanların (üzerine bir şahit getireceğimiz zaman) yani: Ey son peygamber! Seni geçmiş peygamberlerin doğmlıığıına, onların ümmetlerine Allah'ın hükümlerini tebliğ eylemiş olduklarına dâir şahit tayin edeceğim zaman, ve diğer insanlar hakkında da fiil ve harekâtlarına dâir şahitlikte bulunacağın zaman o azaba uğrayacak kimselerin halleri ne olacak?. Bunu düşünmeli değil midirler?.

 

 

 

 

 

42.  Kâfir olanları ve Peygambere isyan etmiş bulunanlar o gün:

42.        (Kâfir olanlar) Allah'ı, inkâr edenler, İslâmiyet i kabul etmeyenler (ve peygambere isyan etmiş) onun emirlerine, yasaklarına muhalefet eylemiş (bulunanlar o gün) o kıyamet günü, o aleyhlerinde şahitlikler vuku bulunacağı zaman, imkânsızları temennide bulunacaklar (keşke yerin dibine sökülmüş) kabirlere gömülmüş, üzerlerine topraklar örtülmüş veya hiç kabirlerinden diriltilip çıkarılmamış veyahut asla yaratılmayıp toprak halinde bulunmuş (olsalardı diye arzuda bulunacaklardır) bunların bu boş düşüncelerini, temennilerini Cenâb-ı Hak bilir, (ve Allah Teâlâ'ya) karşı (hiçbir sözü s aklay anlayacaklardır.) onların hiçbir sözü, hiçbir emeli Cenab'ı Hak'ka gizli kalamaz. Onların bütün vücutlarının parçaları bile onların aleyhine şahitlikte bulıınacakdır.

§ Bu âyeti kerimede küfrün üzerine isyanın atf edilmesi, dalâlet ediliyor ki, kâfirler, küfürlerinden dolayı azaba uğrayacakları gibi Peygambere isyan edip bir kısım:

Fi mattan olan amelleri terketmiş olmalarından dolayı da azaba uğrayacaklardır. Bu halde onlar bu fürııi amal ile de bir hikmete binaen mükellef bulunmuşlardır ki, bunları yapmamaktan dolayı da ayrıca mesul olur ve cezaya çarptırılırlar.

 

 

 

 

43.       Ey mü'minler!. Siz sarhoşlar olduğunuz halde ne söyleyeceğinizi bileceğiniz ana kadar ve cünüp olduğunuz halde de -yolcu olmak müstesna- gıısııl edinceye kadar namaza yaklaşmayınız. Ve eğer siz hasta veya sefer halinde olursanız veya sizden biri ayakyolıından gelir de veya siz kadınlara dokunur da su hu lam aks an iz o zaman temiz bir toprak ile teyemmüm ediniz. Yüzlerinize ve ellerinize mesheyleyiniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ affedici ve yargılayıcıdır.

43. Bu âyeti kerime, namaza mâni olan halleri ve namaz için pak ve temiz olmaya riâyetin yollarını ve teyemmümün mahiyetini göstermektedir. Şöyle ki: (Ey mü'minler!. Siz) şarap ve diğer sarhoş edici şeylerden biriyle (sarhoşlar olduğunuz halde) namaza yaklaşmayınız, namaza kalkmayınız veya namaz için mescitlere gitmeyiniz, (ne söyleyeceğinizi bileceğiniz ana kadar) kendinizi namaza şevket meyin iz. Çünki bu halde kulluk vazifesi tam bir şuur ile ifa edilmiş olamazlar. Ve kıraat fârizesi I ây ikiyle ifa edilemez, namaz esnasında kötü durumlar meydana gelebilir, (ve tünüp olduğunuz) rüyada iken ihtilâm olduğunuz veya el ile mastürbasyonda bulunduğunuz veya eşlerinizle cinsel ilişkide bulunduğunuz (halde de) namaza yaklaşmayınız, bu haramdır, (yolcu olmak müstesna) Yolculuk halinde suyun bulunmamasına veya zorlukta temin edilebileceğine göre gıısııl vazifesi, ertelenir, teyemmüm ile yet inilir. Yolcu değilseniz (gıısııl edinceye kadar) bütün vücudunuzu usulü dairesinde su ile yi kayın caya kadar (namaza yaklaşmayınız) böyle bir gıısııl bulunmayınca namaz kılmak caiz olmaz, (ve) Ey mü'minler!, (eğer siz hasta veya sefer halinde olursanız) hastalığınızdan veya yolculuğunuzdan dolayı suyu bulup kullanmaya muktedir bulunmazsanız (veya sizden biri ayakyolıından) küçük veya büyük abdest bozma gibi bir olayı müteakip (gelirde veya siz) eşleriniz olan (kadınlara dokunur) onlarla cinsel ilişkide bulunur (da) gıısııl I erin ize yetecek (su bulamazsanız) mazeretli sayılırsınız (o zaman temiz bir toprak ile) pak bir yer parçası ile, bir kaya ile onlara ellerinizi sürmek suretiyle (teyemmüm ediniz.) Şöyle ki: Teyemmüme niyet ederek iki ellerinizi temiz toprak cinsinden birşeye iki defa sürerek (yüzlerinize ve) dirseklerinize kadar (ellerinize mesheyleyiniz) bu azaları böyle iki defa el sürüp sıgayınız (şüphe yok ki. Allah Teâlâ) Hata edenleri (affedici ve) günahkarları (yari iğ ayıcı) günahlarını örtücü ve yok edici (d ir) bunun içindir ki, müslümanlara bu kadar kolaylık bahsetmiştir. Teyemmüm: Bu müslümanlara mahsus bir ilâhî izindir.

§ Rivayete göre İslâm'ın başlangıcında sarhoş edici şeyler d ah a yas aklan mam işti. Abdıırrahman İbni Avf hazretleri bir gün yemek ve şarap hazırlayarak es h abı kiramdan

bazısını evine davet etmişti. Bunlar yiyip içtikten sonra yatsı namazı vakti gelmişti, içlerinden bir zatı imamlığa geçirip namaza başladılar. O zat, sarhoşluk tesiriyle: = taptığınız şeylere tapmanı. Kâfinin sûresf 109/2) âyet i kerimesini= taptığınız şeylere tapanın) okuyarak Allah'ın

beyanına aykırı bir okuyuşla bulundu. Bu hâdise üzerine bu âyeti kerime nazil olmuş, daha sarhoşluk hâli gitmeden namaza başlanılması yasaklanmıştı. Dahasonrada bütün sarhoş edici şeylerin kullanılması Mâide süresindeki bir âyeti kerime ile kesin olarak haram kılınmış ve yasaklanmıştır.

§ Teyemmüm, lügatte kastetmek manasınadır. Şer an su bulunmadığı veya bulunduğu halde kullanılmasına kudret bulunmadığı takdirde temiz olan toprak cinsinden birşey ile abdestsizliği gidermek maksadiyle yapılan bir muameledir. Şöyle ki: Teyemmüm yapması lâzım gelen bir kimse, iki elini toprak cinsinden bir yere bir kere vurup onunla yüzünü m es heder, sonra iki elini bir daha vurup bununla da d i ıs eM eri ne kadar iki elini m es h eyler.

Bu teyemmüm ameliyesi, ya abdestsizliği gidermek veya namaz kılmak veya taharet siz sahih olmayan diğer bir ibadette bulunmak niyetiyle yapılmak lâzımdır. Binaenaleyh teyemmümün farzları, bir niyet ile iki meshten ibaret bulunmaktadır. Teyemmümü meşru kılan özür, suyun bulunmamasıdır. Veya suyu kullanmaya hakikaten veya hükmen kudret    bulunmamış olmasıdır. Bir kimsenin bulunduğu yerden en az bir mil, yani Dört bin adım uzakta bulunan bir su, hakikaten yok demektir. Su bulunduğu halde bunun kullanılması takdirinde hastalanmaktan veya hastalığın artmasından veya uzamasından bir tecrübeye veya müslüman, yetkili bir tabibin beyanına binaen korku I ursa su hükmen bulunmamış sayılır.

Teyemmüm, temiz olan toprak ile yapılacağı gibi yer cinsinden olan şeyler temiz kum ile, alçı ile, horasan ile, mermer gibi madenî şeyler ile, kiremit, tuğla, ve yakut, zümrüt, mercan ile de yapılabilir. Kurumadıkça çamur ile yapılamaz. Teyemmüm, hicreti nebeviyenin beşinci senesinde meşru olmuştur. O sene Beni Mu st el ak gazvesinde Rasülü Ekrem ile beraberindeki mücahitler susuz bir yerde gecelemişlerdi. Sabah namazını kılmak için ab dest alacak suları bulunmuyordu. Sabaha yakın teyemmümün meşruiyeti hakkındaki bu âyeti kerime nazil olmuş, esbabı kiram çok sevinmişler, teyemmüm yaparak namazlarını kılmışlardır.

 

 

 

44. Kendilerine kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmedin mi?. Sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yolu sapıtmanızı istiyorlar.

44.    Bu mübarek âyetler, bir takım din düşmanlarının feci, kötülük ister hallerini bildirmektedir. Ve onların hallerini Cenâb-ı Hak'kın t amam iyi e bilir olduğunu ve ehli İman için koruyucu ve yardımcı olmağa Hak Teâlâ'nın kâfi bulunduğunu müjdelemektedir. Şöyle ki: Ey dost ile düşmanı, hak ile bâtılı görüp ayırd etmek kabiliyetinde bulunan herhangi bir mü'minl, (kendilerine kitaptan) Tevrat'tan (bir nasib) bir miktar bilgi (verilmiş olanları) Yahudilerden bir taifeyi (görmedin mi?.) onların hallerine bakıp ne mahiyette kimseler olduklarını anlamadın mı? Onları anlamamak kabil mi?. Onların cahilce, düşmanca halleri açıktır. Onlar dalâleti (sapıklığı) hidâyet karşılığında (satın alıyorlar) kitaplarında gördükleri bir takım haki kat I arı, özet olarak. Son Peygamber Hazretlerinin vasıflarına ait âyetleri bırakıyorlar da inkâr vadisine sapıyorlar, (ve sizin de) Ey müslümanlar!, (yolu) hakka kavuşturucu olan müstakim yolu, İslâmiyet yolunu terkederek (sapıtmanızı) İslâmiyet'ten mahrum kalmanızı (istiyorlar) sizin hakkınızda bu kadar kötülük istiyorlar. Artık siz bu gibi düşmanlarınızı bilmeli, aldatmalarından sakınmalı değil misiniz?

 

 

 

 

45.  Ve Allah Teâlâ sizin düşmanlarınızı daha çok bilicidir. Ve Allah Teâlâ bir velî olarak kâfidir. Ve Allah Teâlâ bir yardımcı olarak da kâfidir.

45.     (Ve) Ey mü'minler!. Şunu da biliniz ki, (Allah Teâlâ sizin düşmanlarınızı) sizden ve herkesten (daha ziyade bilicidir.) Bu cümleden olarak o sizi hak yoldan sapıtmak isteyen düşmanlarınızın bütün hâl ve durumunu davranışlarının kötülüğünü hakkıyla bilicidir, (ve) Ey müslümanlar!. (Allah Teâlâ) sizin için bütün işlerinizde bir koruyucu bir muhafaza edici, bir yardımcı (bir veli olarak kâfidir) daima ona sığınınız. (Ve Allah Teâlâ) sizin için her alanda, her menfaate (bir yardımcı) bir destekçi (olarak da kâfidir) artık daima ondan yardım ve muvaffakiyet niyaz eyleyiniz. O Yüce Yaratıcı, sizleri o düşmanlarınızın bütün hile ve şerrinden korumaya fazlasıyla kâfidir. Buna inanmışızdır!..

§ Bu mübarek âyetler Yahudi âlimlerinden...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Ekim 2009, 20:04:55
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #3 : 31 Ekim 2009, 20:04:55 »




61.  Onlara Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğuna ve Peygambere ge-liniz denildiği vakit de o münafıkları görürsün ki, senden kaçındıkça kaçınıyorlar...

61. (Onlara) O Tagut'ıı hakem kılmak isteyenlere her kim tarafından (Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğuna) hikmet dolu Kur'an'ı Kerim'e (ve) Allah tarafından gönderilmiş ve kendisine itaat edilmesi kesin bir dinî vazife bulunmuş olan (Peygamber'e) peygamberlerin en mükemmeli olan Hz. Muhammed'e (geliniz) bütün davalarınızı onlara arzediniz, o sayede cehaletten kurtularak İlim şerefine nail olunuz (denildiği vakitte o münafıkları görürsün ki) bu yüce hayre ihtarı kabul etmiyorlar, (senden kaçındıkça kaçınıyorlar) senden son derece yüz çevirerek yine şeytanlara müracaat etmek isterler. Cenab'ı Hak'kın kııtsî hükümleri dururken dinsizlerin, münafıkların hükümlerine sarılmak al ç akl ı ğ ı n d a b ıı I ıı n ıı rl ar.

62. Ya onlara kendi ellerinin evvelce yaptığı şey sebebiyle bir musibet isabet ettiği zaman -halleri- nasıl olacak?. Sonra da sana gelirler, biz başka değil, ancak iyilik etmek ve ara bulmak istedik diye Allah Teâlâ'ya yemin ederler.


62. (Ya onlara) o münafıklara, o hak sözü kabulden yilz çevirenlere (kendi ellerinin) kendi şahısların in (evvelce yaptığı şey) Tagut'un hükmüne müracaat gibi Rasülııllah'ın hükmüne rıza göstermemek gibi bir cür'et (sebebiyle bir musibet) bir ceza, bir felâket (isabet ettiği zaman) halleri (nasıl olacak?.) Artık onlar bu musibetten kurtulmaya hâdir olabilecekler mi?. Ne gezer!. Onlar (sonra da) böyle bir musibete düştükleri zaman da (sana gelirler) yaptıkları fenalıklardan dolayı özür dilemeye (bîz başka değil) Senden başkasının muhakemesine müracaat etmekle (ancak iyilik etmek) sulh yapmak (ve ara bulmak) iki hasının arasını bulup barıştırmak (istedik) yoksa sana muhalefette bulunmak işlemedik, bizi tenkit buyurma (diye Allah Teâlâ'yayemin ederler) böyle bir yalan yere yemin etmekten çekinmezler.

 

 

 



63. (Onlar) böyle yalan söyleyen münafıklar (o kimselerdir ki) onların kalplerindekiler Allah katında gizli değildir. (Allah Teâlâ onların kalplerinde) nifak adına, İslâmiyet'e ve müslümanlara karşı kin ve düşmanlık adına (ne olduğunu bilir) her ne kadar onu gizlemeye çalışsalar da, yalan yere yemin edip özür dilseler de (artık) Habibim!. Sen olgunluk göster (onlardan çekin) onları azarlama, onları cezalandırmaktan menfaat gereği vazgeç veya onların ileri sürdükleri mazeretleri kabul etme (ve onlara öğüt ver) onları nifaktan alıkoyacak nasihat I arda bulun, onları Cenab'ı Hak'kın, l öl l Tin i kazıyacak azabından korkut (ve onlara nefisleri hakkında) nefislerinin ıslahı hususunda veya onlara başkalarının yanında değil, yalnız kendilerine gizlice (müessir) kalplerinde tesir edecek şekilde (söz söyle) t âl i ondan faydalanabilsinler, gafletten uyansınlar, ilâhî azaptan korksıınlar, ayrılık ve nifaktan vazgeçsinler. Aksi takdirde uğrayacakları ilâhî azaba hazırlansınlar.

Bu âyeti kerime, Rasülü Ekrem efendimizin edebî ifade gücüne, etkili, nazi

km et I i va'z ve irşada sahip olduğunu göstermektedi

§ Rivayete göre münafıklardan bir kimse, Yahudilerden biriyle bir hususta çekişmede bulunmuşlar. Yahudi demiş ki, aramızdaki çekişmeyi hal için Ebııl Kaşıma, yani Rasülü Ekrem'e müracaat edelim: Münafık da Yahudilerin âlimlerinden olan Keab ibnil Eşref e müracaat etmelerini istemiş. Keab ise rüşvet almaya çok düşkün imiş. Yahudi ise Rasülü Ekrem'in rüşvete asla iltifat etmeyip hak ile hükmedeceğini bildiğinden her halde Rasülııllah'a müracaat edilmesinde İsrar etmiş, nihayet Hz. Peygamber'e gidip keyfiyeti anlatmışlar. Yüce Peygamberimiz Yahudi lehine hüh met m iş, münafık bu hükme razı olmamış, Hz. Ebıı Beki re müracaat etmişler, o da Yahudi lehine hü km eylem iş, münafık yine razı olmamış, Hz. Ömer'e müracaat etmelerini istemiş, sonunda ona müracaatta bulunmuşlar. Yahudi haber vermiş, biz Hz. Muhammed'e ve Hz. Ebıı Bekir'e müracaat ettik, benim lehime hükmettiler, bu hasmım onların hükmüne razı olmadı, sana müracaat etmemizi istedi. Demiş, Hz. Ömer de o münafığa hitaben: Öyle mi?, diye sormuş, o da evet öyle oldu demiş, bunun üzerine Hz. Ömer, biraz sabredin, burada durun, ben şimdi gelirim diye söylemiş, gidip kılıcını kuşanarak bunların yanına gelmiş, "Allah Teâlâ'nın ve Resulünün hükmüne razı olmayanın cezası budur" diye kılıcı ile münafığın boynunu uçurmuştur. Münafığın ailesi Hz. Peygambere gelerek Hz. Ömer'den şikâyet etmişler Rasülü Ekrem de durumu sormuş, Hz. Ömer de: Ya Rasûlüllah!. O münafık senin hükmüne razı olmadığı için bu cezaya lâyık olmuştu, demiş. Bu konuşmayı müteakîb de Cibril Emin gelmiş, Ömer, Farııktıır, hak ile bâtılın arasını ayırmıştır, diye lehinde şahitlikte bulunmuş, bunun üzerine Rasülü Ekrem de: Ya Ömer!. Sen Farııksıın, diye buyurmuştur.

İşte     bu mübarek âyetler bu hâdise üzerine nazil olmuştur. Bu halde T ag ut' d an maksat, Keab ibnil Eşrefti de daha başka sebepler de gösterilmiştir. Bilgi Allah katındadır:

Münafık, öyle şeytan tabiat bir şahsın muhakemesini İs tefsirleı

 

 

 

64.       Bîz hiçbir Peygamber göndermedik. Ancak Allah Teâlâ'nın iz-niyle itaat edilmesi için gönderdik. Ve eğer onlar nefislerine zul-mett iki er) zaman sana gelseler de Allah Teâlâ d an mağfiret ist e-şeydi I er ve onlara Peygamber de istiğfarda bulunsaydı elbette Allah Teâlâ'yı tövbeleri çok kabul edici ve çok esirgeyici bulacaklardı.

64.       Bu m il barak âyetler, insanlığı ir; ad için Rasûlııllah'a itaat ve teslimiyetin lüzumunu, istiğfarın ehemmiyetini ve hakikî imânın ne şekilde meydana geleceğini göstermektedir. Şöyle ki: (bîz) insanlık muhitine abes yere (hiçbir Peygamber göndermedik) onların gönderilmesi büyük bir fayda ve hikmete dayanmaktadır. Evet... Her peygamberi (ancak Allah Teâlâ'nın izniyle) ilâhî iradesiyle (itaat edilmesi) emirlerine riâyet, kendisine muhalefetten sakınılması (için gönderdik) artık onun emirlerine, hükümlerine razı olup muhalefette bulunmamak gerekir. (Ve eğer onlar) Allah Teâlâ'nın ve Resulünün hükmünü bırakıp da mahkemeleşmek için başkalarına müracaat etmek isteyenler, böyle (nefislerine zulmettikleri zaman) bu hareketlerinden dolayı nadim ve pişman olup Habibim!, (sana gel s el erde) özür beyanında, kusurlarını itirafta bulunarak tövbe ve ihlâs ile (Allah Teâlâ'dan mağfiret ist eşeydi I er) günahlarının yarlıganmasını niyaz eylesler (ve onlara Peygamber de) hükmüne razı olmadıkları Hz. Mııhammed'de affedici bir şekilde hareket ederek kendileri için (istiğfarda bulunsa idî) onun günahlarının af ve örtülmesi hakkında şefaat etse idi (elbette Allah Teâlâ'yı) o yapılan (tövbeleri çok kabul edici) ve onların haklarında (çok esirgeyici) çokça merhamet buyurucu (bulacaklardı) çünkü Cenâb-ı Hak, çok bağışlayan, pek esirgeyendir.

 

 

 

 

65.    Hayır, Rabbine andolsıın ki, onlar aralarındaki çekişmede seni hakem tayin etmedikçe, sonra da hükmedeceğin şeyden dolayı nefislerinde bir sıkıntı bulmaksızın ve tam bir teslimiyet ile teslim olmadıkça imân etmiş olmazlar.

65.     (Hayır) onların imân iddiaları doğru değil, (Rabbine andolsıın ki onlar) o iddia edenler (aralarındaki anlaşmazlıkta) ihtilâfa düştükleri hususta (seni hakem tayin etmedikçe) senin zaten Allah tarafından hakim bulunduğunu bilip senin hükmüne baş vurmadıkça (sonra da) senin (hükmedeceğin şeyden dolayı) itaat ve teslimiyet gösterip (nefislerinde) kendi içlerinde (bir sıkıntı) bir ıstırap, bir hoşnutsuzluk (bulmaksızın ve) zahiren ve bat in en (tam bir teslimiyet ile) hükmüne (teslim olmadıkça) hakikî sH'ilde (imân etmiş olmazlar) çünki Rasûlııllah'ın hükmüne razı olmamak, Allah'ın hükmüne razı olmamayı gerektirir. Böyle bir rıza göstermemek ise bir isyandır, bir inkârdır, imâna aykırı, cahilce bir harekettir.

§ Bir rivayete göre bu mübarek âyetlerde Rasûlııllah'ın hükmüne razı olmayan münafıklar hakkında nazil olmuştur. Diğer bir rivayete göre de Hz. Zübeyr ile Hatib bini Belten hakkında nazil olmuştur. Şöyle ki: Zübeyr bini Avvem Hazretlerinin hurmalığı yanı başından bir su ceryan edermiş, bahçesi uzakta bulunan Hatib de bu sudan bahçesini sulamak istemiş, Hz. Zübeyr razı olmamış, keyfiyeti Rasûlü Ekrem'e arzetmisler. Yüce Peygamber Hazretleri de: "Ya Zübeyr!. Sen hurmalığını suladıktan sonra suyu komşuna bırak" diye buyurmuş. Hatib bu peygamberin tavsiyesinden hoşnut olmamış, Rasûlııllah'a hitaben: "Zübeyr hatanın oğlu olduğu için onu kayırdın" diye kötü zan d a bulunmuş, bunun üzerine Rasûlü Ekrem de Zübeyr'e hitaben: "Ya Zübeyr!. Hurmalığını tamamen sulamak için suyu duvarlara çıkıncaya kadar tut, yani: Hurmalığını tamamen sıvarı ne aya kadar suyu salıvermem eğ e hak hin vardır, ondan sonra bırakırsın" diye emir etmişti. Çünkü suyun kaynağı, Hz. Zübeyrin hurmalığı yanında olduğundan o hurmalığı tamamen sıılamadıkça suyu aşağıya bırakması icâbetmezdi. Halbuki, Rasûlüllah Efendimiz, hurmalığın zaruri olan yeri suladıktan sora suyun aşağıya bırakılmasını özel bir lütuf olmak üzere tavsiye etmiş bulunuyordu. En s ardan olan hatip, bu müsamahayı, bu lütfü takdir edemeyip edebe aykırı, bir kötü zan d a bulunmuş idi. Bunun üzerine bu mübarek âyetler nazil olmuş, peygamber emrine riâyet etmemenin İslâm âdetine muhalif bulunduğu ihtar olunmuştur.

 

 

 

 

 

66.   Eğer onların üzerine nefislerinizi öldürünüz veya yurtlarınızdan çıkınız diye yazsaydık bunu onlardan birazı müstesna olmak üzere yapmazlardı. Ve eğer onlar kendisiyle öğüt verildikleri şeyi yapsa idiler elbette onlar için hayırlı ve devamlı olmak itibariyle d...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

31 Ekim 2009, 20:10:41
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #4 : 31 Ekim 2009, 20:10:41 »





81.         Ve itaatkârız derler. Sonra senin yanından ayrıldıkları zaman onlardan bir topluluk senin dediğin şeyin başkasını geceleyin ku-rııntıı yapar. Ve Allah Teâlâ onların ne kuruntularda bulunduklarını yazıyor. Artık onlardan yüz çevir ve Allah Teâlâ'ya tevekkül et. Ve Cenâb-ı Hak vekil olarak yeter.

81. (Ve) Habibiml. O münafıklar, huzurunda bulunup da kendilerine birşey ile emrettiğin zaman (itaatkârız) bizim şanımız tâattir, bize emrettiğin hususlarda sana itaat ederiz (derler) halbuki (sonra senin yanından ayrıldıkları) dışarıya çıktıkları (zaman onlardan) o münafıklardan (bir topluluk senin dediğin şeyin başkasını) tebliğ ettiğin hükümlerin zıddını (geceleyin kuruntu yapar) onu değiştirmeğe ve bozmaya çalışır. Veyahut senin yanından ayrıldığı zaman, senin huzurunda söylediği itaatin zıddını yapar, onun içinde olan itaattan başka birşeydir. (ve Allah Teâlâ) ise (onların ne kuruntularda bulunduklarını) onların sakladıklarını, içlerinde olan nifakı (yazıyor) onların amel sahifelerine yazılmasını koruyucu meleklerine emir ediyor, (artık) Habibim. (Onlardan yüz çeviri onlara özen göstermeyi azalt (ve Allah Teâlâ'ya tevekkül et) Cenab'ı Hak'ka it i m ad eyle (ve Cenâb-ı Hak vekil olarak) kendisine işlerin havale edilmesi için (kifayet eder) o Yüce Yaratıcı, onlardan senin intikamını almaya her bakımdan yeterli bulunmaktadır.

 

 

 

 

82. Kur'an'ı düşünmezler mi? Ve eğer Allah Teâlâ d an başkası ta-rafından olsa idi elbette birçok ihtilâf bulurlardı.


82. O münafıklar, inkarcılar (Kur'an'ı düşünmezler mi?.) onun fevkalâde lâtif, beliğ âyetlerini, son derece yüce olan mânâlarını hiç düşünmezler mi? (ve eğer) O mucize kitap (Allah Teâlâ d an başkası tarafından olsaydı) o kâfirlerin iddia ettikleri gibi insan sözü olsaydı (elbette onda) o kitabı mübinde (birçok ihtilâf bulurlardı) onun nazmında zıtlık mânâlarında çelişki bulunurdu. Bazı âyetleri açık, bazıları da zayıf olurdu, benzerini getirmek mümkün görülürdü. Özellikle tarihe, birçok tabiat gerçeklerine geçmişe ve geleceğe ait, gayb işlerinden sayılan hususlardaki beyanları arasında muhalefetler, bulunurdu, hem de öyle az değil belki bir çok muhalefetler, çelişkiler meydana çıkardı. Halbuki, onun belagat i, yüceliği, haki kat a uygunluğu karşısında bütün âlimler ve edipler hayretlerini açıklamış bulunmaktadırlar, onun bu kutsiyetini t as d ika mecbur olmaktadırlar. Nitekim o münafıkların içlerinde olanları bu ilâhî âyetin olduğu gibi haber vermesi de öyle gayb a ait duyumlar kabilinden bulunmuştur. Artık bu mucize kitabı Allah tarafından vahy yoluyla almaya mazhar olan bir yüce zat peygamberlik ve ri s al et iddiasında yalancı görülebilir mi?. O inkarcılar bunu da biraz düşünmeli değil midirler?.

 

 

 

 

 

83. Ve onlara eminlikten veya korkudan bir haber geldiği zaman onu yayıverirler. Ve eğer onu Peygamber'e veya kendilerinden olan emir sahiplerine arzetseler elbette onlardan    bunun hükmünü çıkaracak zatlar bunu bilirlerdi. Ve eğer Allah Teâlâ'nın lütuf ve rahmeti üzerinize olmasa idi pek azınız müstesna, elbette şeytana uymuş olurdunuz

83. Bu mübarek âyetler de birtakım münafıkların kötil hareketlerini dedikodularını kınamaktadır. Ve mühim hususlarda selâhiyetli olan zatlara müracaatın lüzumuna ve ehli İslâm'ın sava; ile mükellef kılınmasındaki faidelere işareti kapsamaktadır. Şöyle ki: (Ve onlara) münafıklara (eminlikten) İslâm birliklerinin başarısından, malî ganimete kavuşmasından (veya korkudan) öldürülme ve yenilgi gibi bir olayın meydana gelmesine dâir (bir haber geldiği zaman onu) o haberi münafıklar (yayıverirler) neşir ve ifşa eder dururlar, daha gerçek durumun neden ibaret olduğunu anlamadan ilâna yelten iri er. (ve eğer onu) o haberi (Peygamber'e) arzedip de ondan bilgi almış olsalar idi (veya kendilerinden olan) Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer gibi mü'minlerin seçkin üyelerinden olup görüş sahibi bulunan (emir sahiplerine arzetseler) pek isabet etmiş olurlardı, (elbette onlardan) onların içlerinden (bunu) bu haberleri gerçek yönü ile bilip (hükmünü çıkaracak) bilgili (zatlar) tecrübelerine, güzelce mütalâalarına dayanarak lâzım gelen tedbirleri gösterecek, bunun yayılmasının uygun olup olmadığını tayin eyleyecek olan o zatlar (bunu) bu haberi güzelce (bilirlerdi) bunun gizlenmesinin mi, yayılmasının mı münasib olacağını tayin eylerlerdi, (ve eğer) Ey mü'minler!. (Allah Teâlâ'nın lütfü) İslâmiyet e kavuşma nimeti (ve rahmeti) Peygamber göndermesi. Kur'an'ı Kerim'i indirmesi (üzerinize) yönelmiş (olmasa idi) böyle bir ilâhî nimete mazhar bulun masaydınız sizden (pek azınız müstesna) olarak Cenâb-ı Hak'kın kendilerine lütfetmiş olduğu sahih bir akıl, bir korunmuşluk sayesinde şeytana tâbi olmazdı, kalan kısmınız ise (elbette şeytana uymuşı onun küfr ve isyana dâir olan telkinlerine uymuş (olurdunuz) artık şükretmelisiniz ki, Cenâb-ı Hak merhamet buyurmuş, size yüce bir Peygamber'i göndermiş, onun vasıtasıyla semavî kitabını sizlere ihsan eylemiş binaenaleyh sizlerin her bakımdan selâmet ve hidâyet yolunu takib etmeniz lâzım değil midir?

§ Rivayete göre Rasülü Ekrem Hazretleri bazen düşmanlarına karşı birlikler, askerî fırkalar gönderirdi. Münafıklar ise bunların hareketlerini takibe koyulurlar, bunların hakkında gerçeğe aykırı haberler yayarlardı, İslâm siyasetine aykırı haberler yayıp dururlardı. Bu kötü halleriyle de Rasülü Ekrem e eziyet etmiş olurlardı, İşte bunların bu hallerini beyan, kendilerini irşat ve ikaz için bu âyeti kerime nazil olmuştur.

 

 

84. Artık Allah yolunda savaşta bulun. Sen nefsinden başkası ile mükellef olmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki, Allah Teâlâ o kâfir olanların saldırısını defeder ve Allah Teâlâ'nın gücü daha şiddetlidir ve tenkilce de daha şedittir.

84. (Artık) Habibim Ya Muhammedi. Aleyhisselâm (Allah yolunda savaşta bulun) ehli küfr ile cihada devam et (sen nefsinden başkası İle mükellef olmazsın) sen yalnız kendi yaptıklarından sorumlusun, başkalarının fiil ve hareketlerinden dolayı mükellef ve mesul değilsin. Binaenaleyh sen yalnız kendi başına olsan da yine savaşa atıl, çünki senin için Cenab'ı Hak, zaferi vaad buyurmuştur. Sen (mü'minleri de) cihada (teşvik et) sen hakikî imân sahiplerini de savaşa teşvikte bulun bu hususta senin üzerine düşen vazife, böyle bir teşvik ve özendirmeden başka değildir, (umulur ki) Evet... Bir ilâhî vaad olduğundan gerçekleşmesi muhakkaktır ki (Allah Teâlâ, o kâfir olanların saldırısını) gücünü, kuvvet ve şiddetini (defeder) size galibiyet nasib buyurur, (ve) Şüphe yok ki (Allah Teâlâ'nın gücü) kuvvet ve satvet! o düşmanlarınızdan (daha şiddetlidir) onun kuvvet ve gücü sonsuzdur (ve) Allah Teâlâ (tenkilce de) kahr etme ve azap etme bakımından da onlardan (daha şiddetlidir) artık Cenâb-ı Hak'ka sığınan onun dinine yardım için Hak Teâlâ d an yardım ve başarı isteyen mü'minler, o gibi kâfirlerden korkar da cihat sahasına atılmaktan kaçınırlar mı?.

§ Rivayete göre Rasülü Ekrem, S al I al I ah ıı Aleyhi Vesellem Uhııd savaşını müteakip, Bedrüssuğra denilen bir yerde zilkade ayına tesadüf eden bir mevsimde Mekkeliler ile tekrar savaşta bulunacağına söz vermişti. O mevsim gelince müslümanların arasından bazı kimseler bu savaştan kaçınmak istemişler. Hz. Peygamber de: Nefsim kudret elinde olan Allah Teâlâ'yayemin ederim ki, yalnız başıma da olsam bu savaşa çıkacağım diye buyurmuş, yetmiş kadar sııvâri kahraman ile Bedrüssıığraya kadar teşrif etmiş, düşmanlar ise korkuya tutularak bu savaş meydanına çıkmadan kaçınmışlardır. İşte bu âyeti kerime, buna işareti kapsamaktadır. Ali İmran süresine de bakınız!.

 

 

 

85. Her kim güzel hir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir nasib olur. Ve her kim kötü bir şefaatle şefaatte bulu-nursa onun için de ondan bir hisse olur. Ve Allah Teâlâ her şey üzerine hakkıyla şahittir.

85.   Bu mübarek âyetler, müslümanları birbirine karşı iyilik ister bir muamelede bulunmaya ve birbirleriyle karşılaşınca güzelce selâmlaşarak aralarındaki muhabbeti, din kardeşliğini göstermeğe yöneltmektedir. Şöyle ki: Müslümanlardan (her kim) bir din kardeşi hakkında (güzel bir şefaatle şefaatte bulunursa) o kardeşinin dünyevî ve ııhrevî olan menfaatine ve onun bir zarardan korunmasına dâir sırf Allah rızası için sözle bir yardıma, bir istirhama koşarsa (onun için de) o şefaatte bulunan kimse hakkında da (ondan) o şefaati yüzünden (bir nasib) bir sevab tahakkuk etmiş (olur) bu güzel hareketinin mükâfatını görür, (ve) bilâkis (her kim kötü) gayrı meşru, iyi niyetli olmayan (bir şefaatte şefaatte bulunursa onun) öyle şeriata aykırı şefaatte bulunan kimse (için de ondan) o şefaati sebebiyle (bir hisse) günahtan bir pay tahakkuk etmiş (olur) o gayrı meşru şefaatine eşit bir günaha bir sorumluluk altına girmiş bulunur. (Ve Allah Teâlâ her şey üzerine şahittir") koruyucudur, şefaati görmektedir ve o şefaate göre mükâfat ve ceza vermeğe kadirdir. Binaenaleyh herkesin yaptığı şefaati görmektedir ve o şefaate göre mükâfat ve ceza verecektir.

 

 

 

 

 

86.        Ve bir selâm ile selâm verildiğiniz vakit hemen ondan daha güzeli ile selâmda bulununuz veya onu -aynı ile- iade ediniz. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeyin hesabını arayandır.


86. (Ve) Ey mü'minler!. Siz güzelce şefaate izinli, ondan dolayı sevaba nail olduğunuz gibi bir nevi şefaat olan selâm ile de görevli bulunmaktasınız. Binaenaleyh siz bir tahiyye ile yâni (bir selâm ile selâm verildiğiniz vakit hemen ondan) o selâmdan (daha güzeli İ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes