> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tefsir Eserleri > Ömer Nasuhi Bilmen > Bakara Suresi
Sayfa: 1 2 [3] 4   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bakara Suresi  (Okunma Sayısı 9298 defa)
29 Ekim 2009, 22:00:34
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #10 : 29 Ekim 2009, 22:00:34 »



221.  Müşrikleri imân edinceye kadar nikâh etmeyiniz. Elbette mü'min olan bir câriye, bir müşrik kadından hayırlıdır. İsterse müşrik kadın sizin hoşunuza gitsin. Ve müşrik erkeklere de imân etmedikçe -müslüman kadınları- nikâh ettirmeyiniz. Elbette bir mü'min köle, bir müşrikten hayırlıdır. İsterse o müşrik hoşunuza gidecek olsun. Onlar -o müşrik erkek ve kadınlar, insanı- ateşe davet ederler. Allah Teâlâ ise kendi izniyle cennete ve mağfirete davet buyurur. Ve insanlara âyetlerini açıkça bildirir, ta ki öğüt alsınlar.

221.    Bu  âyeti  kerime,  müslümanların  kimler ile  aile  kurup  kuramayacaklarını  göstermektedirler.  Rivayete  göre  İslâm'ın  başlangıcında müslümanlar,  Müslüman olmayanlar ile de evlenebilmekteydiler. Hür olan erkek ve kadınlar köle ve câriye olanlardan üstün bulunuyorlardı. Ashabı kiramdan Abdullah Ibni Revaha -radiyallahü anh- müslüman bulunan bir cariyesini hürriyetine kavuşturmuş, sonra da onunla evlenmişti. Bazı kimseler bunu garip görmüşler, bir çok hoş ve güzellik, veya servet sahibi gayri müslim hür kadınlar bulunurken neden bu azatlısı kadınla evlendi demişlerdi. Bunun üzerine bu âyeti kerime nazil olmuştur. Buyruluyor ki: Ey müslümanlar!. (Müşrik kadınları) yani kâfir olan kadınları onlar (imân edinceye) Islâmiyeti kabul eyleyinceye (kadar nikâh etmeyiniz.) Onlar ile evlenmeyiniz. (Elbette mü'min olan bir câriye) bir İslâm kadını (bir müşrik kadından hayırlıdır, velevki, müşrik kadın) güzelliği, serveti ve dünya ile ilgili bilgisi sebebiyle (sizin hoşunuza gitsin ve) mutlak olarak (müşrik) gayri müslim (erkekler de imân etmedikçe) Islâmiyeti kabul eylemedikçe müslüman kadınlarını onlara (nikâh ettirmeyiniz.) Bunlar gerek kitap ehlinden olsun ve gerek olmasın eşittir. Bunlar ile müslüman kadınlarının evlenmesi katiyyen ve icma ile caiz değildir. (Elbette bir mü'min köle, bir müşrikten hayırlıdır.) Bir mü'min kadının, bir mü'min köle ile olsun evlenmesi her halde bir gayri müslim ile evlenmesinden son derece faydalıdır. (Velev ki o müşrik) malı, güzelliği ve makamı itibariyle sizi kendisine bağlamış olsun, sizin (hoşunuza gidecek olsun.) Bu fâni, geçici bir varlığın ne kıymeti vardır?. Asıl istikbali düşünmeli. (Onlar) o müşrik erkekler ve kadınlar insanı (ateşe) cehenneme (davet ederler.) Onlar kendi arkadaşlarını aldatmaya çalışır, kendi kötü inançların onlara da aşılamak ister, netice de onları imanlarından mahrum bırakarak ebedî zarara ve felâkete sevketmiş olurlar. Artık onlar ile aile kurmak uygun mudur? (Allah Teâlâ ise) kulları hakkında pek merhametlidir. Onlara selâmet ve saadetlerine vesile olacak yolları gösterir. Bütün kullarını (kendi izniyle) kendi ilâhî iradesiyle kendi ilâhî emriyle (cennete ve mağfirete davet buyurur.) Güzel amellerde bulunmalarını, meşru şekilde aile kurmalarını emr ve ferman buyurur ki bu sayede cennete lâyık ve mağfirete aday olabilsinler. (Ve insanlara âyetlerini) dinî hükümleri, yüksek hikmetleri kapsayan Kuran âyetlerini (açıkça bildirir, ta ki öğüt alsınlar) onları hatırlasınlar, icabına göre amel ederek, cennete, mağfirete kavuşsunlar.

§ Bu âyeti kerimenin hükmü, bütün gayri müslimleri kapsar. Şöyle ki: Islâmiyete göre müşrik, İslâm dinini kabul etmeyip Cenâb-ı Hakka açıkça veya dolaylı olarak ortak koşan kimsedir. Bu itibarla müşrikler iki kısımdır. Bir kısmı görünüş itibariyle ve gerçekten müşrik olanlardır. Bunlar Allah Teâlâ'ya açıktan ortak koşan, putlara, insanlara tapan mecusiler, putperestler gibi kimselerdir. Diğer bir kısmı da görünüşte olmasa da hakikaten müşrik olan kimselerdir. Bunlar da İslâm dinini kabul etmeyip peygamberin bir takım mucizelerini ve özellikle Kuran-ı Kerimi inkâr eden, bunları insanlık eserlerinden sayan, bu itibar ile insanları da bu hârikalar hususunda Allaha ortak kabul etmiş olan kimselerdir. İşte yahudiler ile hıristiyanlar bu kabildendirler. Özellikle bunlar Allaha oğul isnat etmiş ve teslise inanmışlardır.

Binaenaleyh bir müslüman kadının bunlardan biri ile evlenmesi de kesinlikle haramdır. Bu haramlık, bu âyeti kerime ile ve diğer âyetler ve hadisler ile muhammed ümmetinin ittifakı ile sabittir. Şu kadar var ki: Kendilerine kitap ehli denilen ve görünüşte müşrik olanlardan farklı görülen yahudî ve hıristiyan kadınlarının iffetli olanları ile müslüman erkeklerin evlenmeleri: = Daha önce kendilerine kitap verilenlerden iffetli kadınlar da size helâldir. (Maide, 5/5)) âyeti kerimesi ile caiz görülmüştür. Aile hayatında asıl hakimiyet erkek tarafında olduğundan böyle bir kitap el kadının fazla tesiri olamıyacağı cihetle bu evlilik caiz görülmüştür. Nitekim

= Erkekler kadınların yöneticisidir. (Nisa,4/34) âyeti kerimesi de buna işaret buyurmaktadır. Bununla beraber fazla bir lüzum görülmedikçe bir mü s l uman in bir gayri müslim kitap ehli kadınla evlenmesi pek uygun değildir. Onun aile hayatında, özellikle çocukları üzerinde hoş olmayan telkinler! görülebilir. Fakat böyle bir nikâh, onun sonradan Islâmiyeti kabul etmesine bir vesi! olursa o zaman takdire şayan bulunur. Artık bu hususta ileri görüşlü hareket etmek lâzımdır.

 

 

222. Ve sana hayz halinden soruyorlar. De ki: O bir pis şeydir. Artık hayz zamanında kadınlarınızdan çekiliniz. Ve onlara temizleninceye kadar yaklaşmayınız. Fakat iyice temizlendikleri vakit onlara Allah'ın size emrettiği yerden varın. Şüphe yok ki Allah T e âlâ çok tövbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.

222.    Bu âyeti kerime, hayz halindeki karıkocalık vazifesini bildirmektedir. Rivayete göre cahiliye Arapları hayz halindeki eşleri ile beraber bir yerde durmaz onlar ile berber yemek yemezlerdi. Yahudiler ile mecusilerin âdetleri de böyle imiş. Hıristiyanlar ise bu halde de karıylarıyla cinsî münasebette bulunurlarmış Bunların bu halleri ise ifrat ve tefritten ibarettir. Bu âyeti kerime ise müslümanlara makul ve orta bir yol gösteriyor. Şöyle ki: Resulüm (Sana hayz halinden soruyorlar.) Bu âdet halinde kadınlar ile ne yapılabilir diye senden bilgi almak istiyorlar. Onlara (de ki: O) hayz veya onun mahalli (bir pis) temiz olmayan nefreti çeken, kötü kokulu (şeydir.) Bu tabiatiyle böyledir. (Artık hayz zamanında kadınlarınızdan çekiliniz.) Yani onlar ile cimada bulunmayınız. Bu uzaklaşma, bu çekilme cima etmekten kinayedir. Bu muameleyi böyle kinaye tarzı ile açıklamak, Kur'ân'ın nezaketi gereğidir. Yoksa bu halde başka yerlerde bulunmak lâzım değildir. Bunu, Rasûli Ekrem Hazretleri bir sorana karşı açıklamıştır. (Ve onlara temizleninceye kadar yaklaşmayınız.) Yani onlar ile cimayı bu müddet içinde terk ediniz. Bu da bir tekit makamında bulunmuştur. (Fakat iyice temizlendikleri vakit) yani âdet hali tamam olup yıkanılınca (onlara) zevcelerinize (Allah'ın size emrettiği yerden) yani size helâl kılmış olduğu tenasül organından (varın). Başka tarafa meyi etmeyiniz. İnsanlık icabı günahkâr olmuş bulunur iseniz hemen tövbe ederek Cenâb-ı Haktan aflar niyaz ediniz. (Şüphe yok ki Allah Teâlâ çok tövbe edenleri sever.) Onlara af ve keremde bulunur. (Ve çok temizlenenleri de sever) Kötü olan şeylerden çirkin nesnelerden beri olan, kaçınan kullarını lütuf larına ulaştırır. İşte adetli iken yaklaşmak veya aksi taraftan cinsel ilişkide bulunmak de bu kötü şeylerden sayıldığından bunlardan kaçınmanın Allah'ın sevgisine kavuşmaya bir vesile olacağına işaret buyrulmuş oluyor.

 

 

223.Kadınlarınız sizin için bir ekin mahallidir. Binaenaleyh bu ekin yerinize nasıl isterseniz varın ve kendiniz için -güzel ameller- takdim edin. Ve Allah Teâlâ'dan korkunuz. Ve biliniz ki sizler şüphesiz onun huzuruna varacaksınızdır. Ve mü'minleri müjdele.

223. Bu âyeti kerime de, cinsel ilişkinin meşru şekline işaret buyurmaktadır. Şöyle ki: Ey müslümanlar!. (Kadınlarınız) zevceleriniz (sizin için bir ekin mahallidir.) Evlât yetiştirmek için bir ziraat yeri mesabesindedir. (Binaenaleyh bu ekin yerinize) bu çocuk yetiştirecek mahalle, yani tenasül organına (nasıl isterseniz varın) yatarken, otururken, ayakta dururken ve bacakları arasından varabilirsiniz. Elverir ki ekin mahalli olan organa yaklaşmış olasınız, aksi bir harekette bulunmayasınız. (Ve kendiniz için) güzel ameller (takdim edin) meselâ yaklaşmadan evvel besmele-i şerifeyi hatırlayınız, hayırlı evlada Kavuşmayı Cenab'ı Haktan dileyin. Öyle yalnız nefsanî arzularınızı tatmin etmek, davranışınızın gayesi olmasın. (Ve Allah Teâlâ'dan korkunuz.) Günahlardan kaçınınız. Özellikle haram olan yaklaşmalardan kaçınınız. (Ve biliniz ki sizler şüphesiz onun huzuruna varacaksınızdır.) Öldükten sonra tekrar hayat bularak mahşer yerine gideceksiniz. Dünyadaki amellerinizden sorumlu olacaksınız. Dünyada iken meşru şekilde hareket eden, hayırlı amellerde bulunanlar ise nice, ebedî nimetlere kavuşacaklardır. Artık Habibim!. O gibi korunan ve iyi hal sahibi olan (mü'minleri) Allah'ın lütfuna ebedî nimetlere ulaşmakla (müjdele) onlara müjde ver. Ne yüce bir başarı.

§ Havz: Bir kadının döl vat ağı denilen rahminden belirli müddetler içinde gelen kandır. Buna "âdet hali" denir.

 

§ Kadınlar en az 9 yasında akıl baliğ olup âdet görmeğe başlarlar, elli veya elli be; yaslarında da "sinni iyas" denilen bir (ağa kavuşup âdetten kesilirler. Bu müddetten daha evvel âdeften kesilen kadınlar da vardır.

§ Adet, müddetinin en azı 3 gündür. En çoğu da on gündür. Bu müddet arasında görülen kanlar âdet kanı sayılır. Bu arada gelmediği günler de olabilir.

§ Adet gören bir müslüman kadını namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kurân-ı Kerim'den velev bir âyet olsun okuyamaz. Yalnız dua âyetlerini dua maksadiyle okuyabilir. Ve la ilahe illallah ve sübhanellâh diyebilir. Kur'ân-ı Kerime ve Kur'ân yazılı bir levhaya el dokunduramaz. Mescitlere giremez, Kâbe'i Muazzama'yı tavaf edemez, kocası ile cinsî münasebette bulunamaz. Ve ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bakara Suresi
« Posted on: 27 Nisan 2024, 14:55:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bakara Suresi rüya tabiri,Bakara Suresi mekke canlı, Bakara Suresi kabe canlı yayın, Bakara Suresi Üç boyutlu kuran oku Bakara Suresi kuran ı kerim, Bakara Suresi peygamber kıssaları,Bakara Suresi ilitam ders soruları, Bakara Suresiönlisans arapça,
Logged
29 Ekim 2009, 22:11:12
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #11 : 29 Ekim 2009, 22:11:12 »

241. Boşanmı? kadınlar için meşru şekilde bir meta vardır ki, bu korunanlar üzerine bir haktır.

241.     Bu âyeti kerime, İslâm dininin kadınları ne kadar himaye buyurduğunu göstermektedir. Şöyle ki: Gerek elmadan önce ve gerek sonra (boşanmış kadınlar için) kendilerini boşamış olan kocaları üzerine (meşru şekilde) imkân ölçüsünde, halleriyle mütenasip adete uygun biçimde (bir meta) bir nafaka veya müt'a (vardır ki, bu) nafakayı temin etmek ve müt'a vermek (takva sahibi) mü'min kullar (üzerine bir haktır) bunu kendileri vermezlerse mahkeme vasıtasıyle elde etme cihetine gidilebilir. '236) ınca âyeti kerimeye de bakılabilir!..

 

 

 

 

242.  İşte Allah Teâlâ âyetlerini böyle beyan buyuruyor, tâki aklınızla düşünüp anlayasınız.

242.       Bu âyeti kerime bizleri tefekküre, düşünmeye ve dinî hükümlerimizi güzelce fikretmeye sevketmektedir. Çünkü bütün dinî hükümler, birer hikmet ve menfaata dayanmaktadır. Bunların bu yüksek mahiyetlerini ancak akıl ve bilgisini güzelce kullananlar hakkıyla anlayabilir. Evet... Buyuruluyor ki: (İşte Allah Teâlâ âyetlerini) hayat= ve ölümden sonrasına dünya, âhirete ve aile hayatına ait hükümleri, delilleri (böyle beyan buyuruyor. Tâki aklınızla düşünüp anlayasınız) aklınızı güzelce kullanarak düşünesiniz ve tefekkürde bulunasınız. Cenab-ı Hakkın kutsî hükümlerine uyma konusunda kusur etmeyesiniz. Bütün bu gibi içtimaî meselelerdeki hukukî hikmetleri de güzelce anlayarak gereklerine göre hareket edesiniz. Çünkü insanlık cemiyetinin asıl selâmet ve saadeti bu sayede mümkün olur.

 

 

 

 

243.     Görmedin mi o kimseleri ki, onlar binlerce kişi oldukları halde ölümden sakınarak yurtlarından çıktılar. Allah Teâlâ ise onlara ölünüz diye emretti. Sonra da onları diriltti. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ insanlar hakkında lütuf sahibidir. Fakat insanların pek çokları şükretmezler.

243. Bu âyeti kerime, insanları tahammüle sevketmektedir, ve takdir edilen şeylere aykırı hareketlerin, sahiplerine fâide vermeyeceğine işarette bulunmaktadır. Rivayete göre israiloğullarından bir gurup ki, sayıları on bin veya otuz bin veya daha fazla idi, taun hastalığından korkarak yurtlarını terketmişlerdi veyahut bunları hükümdarları cihada davet etmişti, bunlar ise öleceklerinden korkarak firar etmişlerdi. Cenabı Hak ise bunları öldürdü, seksen gün veya daha ziyâde ölü olarak kaldılar, sonra peygamberleri, Hızkıl aleyhisselâm'ın duasiyle bunlar yeniden hayat buldular. İşte Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (Görmedin mi) yani görmüş gibi şu garip hâdiseden haberdar olmadın mı (o kimseleri ki, onlar binlerce kişi oldukları halde ölümden kaçınarak) bulaşıcı bir hastalıktan veya savaşa iştirakten korkup (yurtlarından çıktılar) başka bir yere can attılar. (Allah Teâlâ ise onlara ölünüz diye emretti) onların ölmelerini irade buyurdu, onlar da derhal öldüler. Firarları kendilerine fâide vermedi. Fakat Cenab-ı Hak, kudret ve hikmetini bütün insanlığa göstermek için (sonra da onları diriltti) onlara ilâhî kudretinin yüceliğini anlattı, onlara bir ibret dersi verdi, Allah'ın kazasından kaçınmaya imkân bulunmadığını anlattı. (Şüphe yok ki. Allah Teâlâ insanlar hakkında ikram) ve kerem (sahibidir). Bütün emirleri ve yasakları onların hakkında sırf hayırdır. Artık onlar bunun şükrünü yerine getirmeye çalışmalı değil midirler?. (Fakat insanların pek çokları şükretmezler.) Bu şükür görevini ifaya koşmazlar. Böyle bir durum ise bir nankörlük alametidir. Velhâsıl: Bu hâdise, öldükten sonra dirilmenin vukuuna dair bir ilâhî delildir, insanları uyanmaya davete bir vesiledir. Yapılması gereken bir cihada iştiraktan kaçınmanın uygun olamıyacağına dâir bir delildir.



244. Ve Allah yolunda muharebede bulunun ve biliniz ki. Allah Teâlâ semidir, âlimdir.

244.     Bu âyeti kerime, hak yolundaki cihâdın lüzumunu, ehemmiyetini bildirmektedir. Buyrulmu; oluyor ki: Ey müslümanlar!. Hak'ka tevekkül ediniz. (Ve Allah yolunda muharebede bulunun) tâki, dine hizmet etmiş ve Allah'ın dinini yüceltmeye çalışmış olasınız. (Ve biliniz ki Allah Teâlâ semidir) cihada koşanların da, ondan kaçanların da sözlerini i; it ir ve Hak T e al â (alimdir.) Hepinizin hallerini, gönülle rinde kileri bilir, ona göre mükâfat ve ceza verir.

 

 

 

 

245.     Kimdir o kimse ki. Allah için güzel bir ödünç ile ödünçte bu-lunur, Allah Teâlâ da ona kat kat fazlasıyla ihsan buyurur. Ve Allah Teâlâ sıkar ve açar ve ona döndürüleceksinizdir.

245.       Bu âyeti celile de hak yolundaki fedakarlığın ne kadar fazla mükâfata vesile olduğunu şöylece gösteriyor: (Kimdir o kimse ki) o hakikî müslüman ki (Allah için) hak yolunda, (güzel bir ödünç ile) cihada malını sarfetmek, fukara ve yoksullara Allah rızası için infakta bulunmak gibi bir suretle (ödünç de bulunur) Allah yolunda malını ve nefsini harcar (Allah Teâlâ da ona) o salih, fedakâr kuluna (kat kat fazlasını ihsan buyurur) yâni böyle bir güzel amele birçok sevaplar verir ki, bunun miktarını ancak Cenâb-ı Hak bilir. Bir kavis göre bire yedi yüz misli mükâfat ihsan eder. Elverir ki, amel iyi niyete dayalı, Allah'ın rızasına uygun olsun. (Ve Allah Teâlâ sıkar ve açar) yâni dilediği kulunu dar bir rızka müptelâ eder ve dilediği kulunu bol bir rızka kavuşturur. Bu ilâhî hikmetin gereği olan bir imtihandır. Bunu güzelce kabul etmek lâzımdır. (Ve ona döndürüleceksinizdir) dünya hayatına nihayet verilecek, bütün insanlık âlemi âhirete sevk olunacaktır, herkes o âlemde lâyık olduğu mükâfat ve cezaya uğrayacaktır. Artık bunu düşünmeli, ona göre daha elde fırsat varken cihat gibi, fakirlere yardım gibi güzel amellerde bulunmalıdır.

 

 

 

 

246.     Görmedin mi Musa'dan sonra İsrail Oğullarından olan bir cemaati, ki onlar kendi peygamberlerine: Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda muharebe edelim dediler. Peygamberleri de dedi ki: Üzerinize muharebe farz kılınsa muharebe etmiyecek olmayasınız? Dediler ki: Biz ne için Allah yolunda muharebe etmeyelim, biz yurtlarımızdan, evlâdımızdan çıkarıldık - uzaklaştırıldık. Fakat vaktaki, onların üzerlerine muharebe farz kılındı, onlar içlerinden birazı müstesna geri dönüverdiler. Allah Teâlâ ise o zâlimleri hakkıyla bilicidir.

246. Bu âyeti kerime, bir tarihî olayı bizlere bir ibret ve uyarı vesilesi olmak üzere şöylece beyan buyurmaktadır. Ey mü'min kulum!. (Görmedin mî?) görmüş gibi kıssalarına vakıf olmadın mı? (Musa'dan sonra İsrail Oğullarından olan bir cemaati) onların ileri gelen bir gumbu (ki, onlar kendi peygamberlerine) müracaat ederek (bize bir hükümdar) bir kumandan (gönder de) tayin et de (Allah yolunda muharebe edelim dediler. Peygamberleri de) meşhur olan görüşe göre İsmail aleyhisselâm da onlara (dedi ki: Üzerinize muharebe farz kılınırsa muharebe etmeyecek olmayasınız?) Bilahara bu sözünüzde acaba duracak mısınız? Onlar da (dediler ki: Biz ne için Allah yolunda muharebe etmeyelim?) Ne için böyle bir vazifeyi yerine getirmeyelim? Özellikle bizler düşmanlarımız tarafından (yurtlarımızdan, evlâtlarımızdan çıkarıldık) onlardan uzaklaştırıldık, birçok mahrumiyetlere uğradık (fakat) bunlar bu sözlerinde durmadılar (vaktaki, onların üzerlerine muharebe farz kılındı) korkmaya, canlarını düşünmeye başladılar (onlar, içlerinden birazı müstesna) olmak üzere harpten (gerî dönüverdiler) savaştan yüz çevirdiler. Artık bunlar böyle sözlerinde durmadıkları kendi varlıklarını müdafadan kaçındıkları Peygamberlerinin emrine muhalefet eyledikleri cihetle zulmedici oldular. (Allah Teâlâ ise o zâlimleri hakkıyla bilicidir.) Onların bu hareketleri Allah tarafından bilinmektedir, ona göre ceza göreceklerdir. Tarihen sabit olduğu üzere Musa aleyhisselâmdan sonra İsrail Oğullarının hayat düzenler! bozulmuş, birçok hatâlarda bulunmuşlar, doğru yoldan çıkmışlardı. Allah Teâlâ da onlara "câlut" kavmini musallat etmişti. Bu kavim     Mısır ile Filistin arasındaki sahillerde otururlardı. Bunlara "âmâlika" denilmektedir. Bunlar, İsrail Oğullarına galip gelmişler ve birçok yerleri istilâ eylemişler.

birçok esir almışlar, İsrail Oğulları üzerine ağır vergiler koymuşlardı. O zaman İsrail Oğulları arasında bir peygamber yoktu. Bilahara kendilerine Allah tarafından işmuiI veya Şem'un aleyhimesselâm, peygamber gönderildi. Bu zata karşı da cephe aldılar, eğer sen peygamber isen bize bir hükümdar tayin et de cihada atılarak kendimizi kurtaralım dediler. Bunun üzerine "Talüt" ismindeki bir zat Beni İsrail'e hükümdar tayin edilmiş, bu sayede birçok fetihler elde etmişler, amalikanın "Câlut" denilen kumandanını tepelemişler, onların tecavüzlerinden kurtulmuşlardı. Nitekim '2511 inci âyeti kerime bu hususu bildirmektedir.

 

 

 

247. Ve onlara Peygamberleri dedi ki: İşte Allah Teâlâ size hükümdar olmak üzere Talütu gönderdi, dediler ki: Bizim üzerimize onun hükümdar olması nasıl olabilir? Halbuki, biz mülke ondan daha haklıyız. Kendisine malca da bir genişlik verilmiş değildir. Peygamberleri de dedi ki: Şüphesiz Allah Teâlâ onu sizin üzerinize seçmiştir. Ve ona ilim ve cisim itibariyle de bir fazla genişlik vermiştir. Ve Hak T e al â mülkünü dilediğine verir. Ve Yüce Allah h erseyi kuşatıcıdır ve bilicidir.

247.     Bu âyeti kerime, Malikiyet ve hâkimiyete kimlerin lâyık olup olmadıklarına işaret etmektedir. Şöyle ki: (Ve onlara) o İsrail Oğullarından olan cemaate (Peygamberleri) olan işmuil aleyhisselâm veya diğer bir Peygamber (dedi ki) siz düşman ile savaşmak için bir kumandan istiyorsunuz (işte Allah Teâlâ size hükümdar) reis, kumandan (olmak üzere ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

29 Ekim 2009, 22:26:40
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #12 : 29 Ekim 2009, 22:26:40 »

261. Allah yolunda mallarını harcayanların durumu, o bir danenin durumu gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz dane bulunmuş olur. Ve Allah Teâlâ dilediğine kat kat artırır. Ve Allah Teâlâ geniştir, herşeyi bilir...


261.      Bu âyeti kerime, Allah yolunda harcanacak malların birçok sevaba vesîle olacağını ifade ederek m üs I uman l arı buna teşvik etmektedir. Şöyle ki: (Allah Teâlâ'nın yolunda) yani din uğrunda, cihad için (mallarını harcayanların durumu) hâli, kavuşacakları mükâfatların miktarı (o bir) ekilmiş (danenin durumu gibidir ki yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz dane bulunmuş olur.) İşte hak yolunda yapılan bir hayrın, verilen bir zekâtın ve sadakanın da böyle kat kat sevabı vardır. (Ve Allah Teâlâ dilediğine) güzel amelinin sevabını (kat kat artırır) bir güzel amele en az on misli sevap verir ve sahibinin iyi niyetine göre yetmiş, seksen sevap da verir ve hesapsız mükâfatlar da ihsan buyurur. (Ve Allah Teâlâ geniştir) lütuf ve ihsanı pek boldur pek geniştir ve (herşeyi bilir.) kullarının yaptıkları, yapacakları şeyleri tamamiyle bilir, ona göre mükâfat ve ceza verir. Binaenaleyh yapılan hayır ve iyilikleri de bilip ona göre sahiplerini kat kat mükâfata ulaştırır.

 

 

 

 

262.  O kimseler ki, mallarını Allah yolunda harcarlar. Sonra da o harcadıklarına bir minnet, bir eziyet yüklemezler. İşte onlar için Rabbileri katında mükâfat vardır. Ve onların üzerine bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır...

262. Bu âyeti kerime, Allah'ın l abul edeceği harcamaların nasıl olacağını bildirmektedir. Şöyle ki: (O kimseler ki) o mü'min Milaslı kullar ki (Allah yolunda) cihad uğrunda, İslâm ordusunun donanım! hususunda ve fakirlere yardım maksadiyle (harcarlar) mallarını harcamış bulunurlar (sonra da o harcadıklarına) o bolca harcadıkları   mallara (bir minnet) de bir başa kakışta da bulunmazlar (ve bir eziyet) bir gönül incitecek muamele (yüklemezler) bu iyiliği tam bir samimiyyet ve nezaketle yapmış olurlar (işte onlar için Rabbi) kerimleri (katında mükâfat vardır.) Onlar, bu yaptıklarının karşılığına, sevabına kavuşacaklardır. (Ve onların üzerine bir korku yoktur) dünyada ve ahirette hoş olmayan hallerde korunmuş bulunacaklardır. (Ve onlar mahzun da olmayacaklardır.) Onlar istedikleri güzel şeyleri kaybetmekten dolayı hüzün ve kedere uğramayacaklardır. Cenab'ı Hak onları, arzularına kavuşturacaktır.

§ Rivayete göre bu âyet Hz. Osman ile Hz. Abdurrahman İbni Avf hakkında nazil olmuştur. Tebük gazvesinde müslümanların ordusu darlık içinde kalmıştı. Buna "ceyşülusre" denilmiştir. Hz. Osman, bin deve semeriyle, palasıyle beraber getirip Hz. Peygambere vermiş, ayrıca da bin dinar dağıtmıştı. Rasüli Ekrem de, Yarabbü. Ben Osmandan razı oldum, sen de razı ol diye duada bulunmuştu. Abdurrahman İbni Avf da dört bin dirhem vermiş ve Ya Rasülüllah! Sekiz bin dirhemim vardı, bundan dört bin dirhemini kendi nefsim ile ailemin nafakası için sakladım, dört bin dirhemini de Rabbime ödünç verdim demişti. Nebiyyi Zişân Hazretleri de: Allah Teâlâ sakladığını da, verdiğini de sana mübarek kılsın diye dua buyurmuştu. İşte bu zatlar bir minnet, bir eziyet söz konusu olmaksızın sırf İslâm dinine hizmet için bu cömertçe tesadduklarda bulunmuşlardı. İşte böyle samîmî şekilde yapılacak fedakârlıkların pek büyük mükâfatlara vesîle olacağını bu âyeti kerime, müjdelemiş bulunmaktadır. Ne mutlu böyle hak yolunda mallarını harcayanlara!..

263, Bir iyi söz, bir af, kendisini bir eziyet takip eden bir sadakadan hayırlıdır. Ve Allah Teâlâ zengindir, halimdir.

263.     Bu âyeti kerime, bizlere en güzel şekilde geçinme ve bir sosyal terbiye dersi vermektedir. Şöyle ki: (Bir iyi söz) bir tatlı lâkırdı, bir gönül alan konuşma, bir fâideli kelâm (bir af) bir kusuru gizlemek, bir hoş olmayan hâli açığa çıkarmamak (kendisini bir eziyet takip eden) arkasından bir başa kakan, bir uzun dillilik şeklinde gelen (sadakadan) bir mal harcamadan (hayırlıdır), binaenaleyh bir fakire ve benzerlerine bir malı başa kakarak, bir kibir ve gururla vermekten ise onu nazikâne bir suretle savmak bir içtimaî terbiye icabıdır. Ve netice de daha iyidir. (Ve Allah Teâlâ zengindir) kullarının sadakalarına ihtiyacı yoktur. Allah rızası için yapılacak iyilikleri mükâfatsız bırakmaz. (Halîmdîr) kullarının lâyık oldukları cezaları hemen vermez, tevbe etmeleri ve af dilemeleri için mühlet verir. Artık bu ilâhî lütufdan istifade edilmelidir, insanlık icabı işlenmiş olan günahlardan bir an evvel tevbe edip, af dileyip Cenâb-ı Hak'kın merhamet deryasına can atmalıdır...

 

 

 

 

264.   Ey imân etmiş olanlar!. Sadakalarınızı baş kakmakla, incitmekle iptal etmeyiniz. O kimse gibi ki, malını insanlara gösteriş için harcar da Allah Teâlâ'ya ve âhiret gününe inanmış bulunmaz. Artık o kimsenin hali, üzerinde biraz toprak bulunan bir kaypak taşın hâli gibidir ki, ona şiddetli bir yağmur isabet ederek onu dümdüz bir halde bırakmış olur. Onlar kazanmış olduklarından bir şeye kadir olamazlar. Ve Allah Teâlâ kâfirler gurubuna hidayet etmez...

264. Bu âyeti kerime, başa kakmak suretiyle ve dine aykırı olarak yapılan iyiliklerin sahiplerine fâide vermeyeceğini bildirmektedir. Şöyle ki: (Ey mü'minler! Sadakalarınızı) fakir ve düşkünlere yapacağınız yardımları onlara (başa kakmakla) onları sözlerinizle, hareketlerin izle (incitmek) sûretiy (le iptal etmeyiniz) sevaptan mahrum bırakmayınız. (O kimse gibi ki, malın; insanlara göstermek için harcar) gösterişte bulunur (da Allah Teâlâ'ya ve âhiret gününe imân etmiş bulunmaz) münafıkça hareket eder durur. (Artık o kimsenin hali, üzerinde biraz toprak bulunan bir kaypak taşın hâli gibidir ki,) o, toprağı muhafaza edemez. Ondan bir fâide göremez. (Ona şiddetli bir yağmur isabet ederek onu dümdüz bir halde bırakmış olur.) Üzerinde topraktan eser görülemez. İşte başa kakma ve eziyete dayalı olan bir iyilik de böyledir, onu yapan ölümün pençesine tutuldu mu, o iyilikten bir eser kalmaz, ondan yararlanamaz, boş yere mahvolup gitmiş bulunur. İşte bu gibi münafık kimseler ebediyyen mahrumiyete mahkûmdurlar. (Onlar) öyle başa kakmakla insanlara eziyet vermekle yapmış oldukları sadakalardan ve diğer (kazanmış olduklarından      bir şeye kadir) bir sevaba nail (olamazlar), onların bu amelleri boşunadır. (Ve Allah Teâlâ kâfirler gurubuna hidâyet etmez) öyle gösteriş için iyilik  yapan münafıkları doğru yola sevk eylemez. Binaenaleyh yapılacak bir iyilik, verilecek bir sadaka; iyi niyete, güzel bir itikada dayalı olmalıdır. Başa kakmadan, kalb kıracak sözlerden, kibir ve gururdan beri bulunmalıdır. Yoksa onların yapacakları bu iyiliklerin ne kıymeti vardır...

"Lâzım değil inayeti ehli tekebbürün"

"Bahşeyledim atasını vechi abusuna"

Kibirli kimsenin yardımı lâzım değil

Onun yardımını asık suratına bağışladım.

 

 

 

265. Ve mallarını Allah'ın rızâsını kazanmak ve nefislerini tesbit için harcamada bulunanların durumu ise bir bahçenin durumu gibidir ki, ona çokça yağmur yağar da meyvelerini iki kat olarak yetiştirir. Ona çokça yağmur değil de çiy isabet etse -yine kifayet eder-. Ve Allah Teâlâ yapacağınız şeyleri görücüdür.

265.        Bu âyeti kerime, Allah'ın rızâsına ve dinin hoşgörüsüne dayalı olan sadakaların sahiplerine ne kadar faydalı olacağını bildirmektedir. Şöyle ki: Başa kakmadan beri ve samimi mü'min olan (ve mallarını Allah'ın rızâsını kazanmak) için (ve nefislerini tesbit için) yanî: İmanda sebat etmek ve cömertlikle vasıflanmak; ibâdet ve itaat etme alışkanlığını kazanmak için (harcamada bulunanların) bu harcamaya ait (durumu ise) güzel ve seçkin (bir bahçenin durumu gibidir ki) bütün hallerde meyve verir ve sahibine fâide temin eder. (Ona çokça yağmur yağar da meyvelerini iki kat olarak yetiştirir.) Maamafih o öyle bir ürün verme gücüne sahiptir ki, (ona çokça yağmur değil de) yalnız (çiğ) bir rutubet, en zayıf bir yağmur (isabet etse) yine kifayet eder, yine onun meyveleri, kat kat yetişir. Artık ona göre hareket ediniz, ramimiyetten, iyi niyetten ayrılmayınız (ve) biliniz ki, (Allah Teâlâ yapacağınız şeyleri görücüdür) onun yüce zatına hiç bir şey gizli kalamaz. Binaenaleyh Milaslı olanların da, gösterişte bulunanların da hallerini bilir. Ona göre mükâfat ve ceza verecektir. Ne güzel birteşvikve ne güzel sakındırma.

 

 

 

 

266.     Biriniz arzu eder mi ki, onun hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu olan ve bunların altından ırmaklar akan bir bahçesi bulunsun ve onun için o bahçede her türlü meyveleri olsun, fakat kendisine ihtiyarlık çoksun, kendisinin zayıf zayıf yavrucakları da bulunuversin de o bahçeyi içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıversin?. İşte Allah Teâlâ âyetlerini sizlere böylece beyan buyuruyor. Tâ ki tefekkür edesiniz...

266. Bu âyeti kerime, daha dünyada iken ebedî hayatını kazanmaya vesîle olacak şeyleri bir nifak ve gösteriş sebebiyle elden çıkaran gafillerin hallerini temsil etmektedir. Şöyle ki: Ey insanlar! Bir kere düşününüz, hiç (biriniz arzu eder mi ki) severek ister mi ki (onun hurma ve üzüm ağaçlarıyla) ve diğerleriye (dolu olan ve bunların) bu ağaçların (altından ırmaklar akan bir bahçesi) bir bostanı (bulunsun ve onun) o sizden biriniz (için o bahçede her türlü meyvaları) yetiştirir bir halde olsun. Fakat kendisine ihtiyarlık çoksun) başka birşey kazanmaya iktidarı kalmasın, bununla beraber (kendisinin zayıf zayıf yavrucakları da bulunuversin) hepsi de korunmaya muhtaç bulunsun (da) böyle bir halde (o bahçeyi içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıversin) o da, ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Ocak 2014, 15:28:09
8-D fatma zehra

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 402


« Yanıtla #13 : 16 Ocak 2014, 15:28:09 »

surelin anlamları  çok önemlidir anlamını bilerek okumak var bide bilmeden okumak var siz öğretiyosunuz bubun için teşekkür ederim
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 16 Ocak 2014, 15:34:46 Gönderen: 8-D fatma zehra »
Kayıtlı

Bir günah işlediğinde hemen tövbe et, insan suya düştüğü için boğulmaz, çıkamadığı için boğulur.
31 Ocak 2014, 13:47:36
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #14 : 31 Ocak 2014, 13:47:36 »

ALEYKÜM SELAM;
u mübarek sûre, Medine'de inmiştir, iki yüz seksen altı ayetten meydana gelmektedir.

M'ek kî ve Medenî olan sûreler arasındaki fark, kısaca şöyledir: Mekkî olan sûreler. Peygamber (s.a.)in hicretinden evvel inmiş sûrelerdir. Medenî olan sûreler de Peygamberin hicretinden sonra inmiş sûrelerdir. İsterse Medine-i Münevvere dışında meselâ Mekke-i Mükerreme'nin fethi esnasında Mekke'de veya diğer savaşlar esnasında inmiş olsun.

Bakara suresi Kuran ı Kerim in en uzun suresi...Paylaşım için teşekkürler... :)

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 [3] 4   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes