> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Ölüm psikolojisi > Sosyal Açıdan Ölüm
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Sosyal Açıdan Ölüm  (Okunma Sayısı 1018 defa)
22 Ocak 2012, 12:02:55
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 22 Ocak 2012, 12:02:55 »



V. Sosyal Açıdan Ölüm


Canlılar için tabiî bir hadise olan ölüm, sosyal bir varlık  insan için aynı zamanda sosyal bir fenomendir. Çünkü insan, ölümle içinde yaşamış olduğu toplumdan, sıcak ilişkilerde bulunduğu fertlerden ve ailesinden ayrılmaktadır. Dolayısıyla insanın sevenlerinin arasından ayrılması, onlarda şaşkınlık, acı, keder ve üzüntü doğurmakta, onlar için bir ibret vesilesi olmak­tadır. Hal böyle olunca insanın değer verdiği kimseleri kaybetmesi, bir yandan onda derin psikolojik boşluklar oluşturmakta diğer taraftan kendisine, kendi ölümünü de hatırlatmaktadır. Yani başkalarının ölümü, insan üzerinde değişik etkiler yapabil­mektedir. Ölen insana bağlılık derecesi, daha önce onunla pay­laşılan şeyler, ona karşı hissedilen duygular, değer verdiği birisi­ni kaybeden insanın bu olaydan etkilenmesini belirleyen faktör­lerdir. İnsanın kendi ölümünden hissettiği korkunun, başkalarının ölümünden duyduğu korkudan farklı olduğu saptanmış ve bunların ayrı ayrı olarak değerlendirilmesinin daha doğru olaca­ğı ileri sürülerek bu usulle çalışmalar yapılmıştır [962]. Ancak bire­yin sevdiği insanların ölümünü tecrübe etmesinin, kendi ölü­müyle ilgili tutumlarına yansıdığı, çoğu araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. Zira ölümü yakınlarında görmemiş bir kim­senin, çocuk veya yetişkin olsun onu kavrayışı tam sayılmaz. Çünkü herkes sevdiklerinin ölümüne tanık olmakla, ölümü ye­niden öğrenmektedir [963].

Başkalarının ölümünü alelade bir şey olarak görme eğili­mi, özellikle ekzistansiyalist filozoflarda görülmektedir. Örneğin Heidegger, başkasının ölümünü gerçek olmayan, yani aldatıcı bir deneme olarak nitelendirmektedir. Ona göre insanın başka­larıyla olan bağları, sathi, günlük ve alışılagelen bir düzlemde gerçekleşmektedir. Başkalarının ölümü, ölüm fenomenini insa­na, daima “ölünür” kipliği ile tanıtmakta ve o, rol almadığı bir oyunu seyretmek gibi bir durum içinde bulunmaktadır. Ancak başkalarının özellikle değer verilen insanların ölümlerine şahit olmanın, sıradan bir olay olmadıgmı gösterecek pek çok tecrübe bulunmaktadır. Bunların en çarpıcı olanlarından birisi Saint Auaustin'in bir dostunun ölümü üzerine yazdığı şu cümlelerdir:

“Onu kaybetmenin acısı, kalbimi karanlıklara boğdu. Baktığım herşey ölüydü. Vatan bana bir işkence, baba ocağı bana yıkılmış bir yapı oldu. Onunla paylaştığım herşey korkunç bir acı halin­de onsuz bana dönüyor. Gözlerim onu heryerde arıyor, fakat bulamıyor. Herşeye kızıyorum, çünkü herşey ondan ayrılmış, hiç bir şey bana şöyle demiyor: O gelecek, bak işte... Oysa sağlı­ğında onu aradığım zaman hep böyle denirdi. Kendi kendime bir bilmece oldum. Ruhuma niçin üzüntülü olduğunu ve beni niçin perişan ettiğini soruyordum. Buna karşılık veremiyordu. Ona ‘Tanrıdan umudunu kesme’ dediğim zaman boyun eğmi­yordu. Haklıydı, çünkü bu kutsal ölü, umudunu kesmemesini dilediğim ruhumdan çok daha iyi, çok daha gerçekti. Beni avu­tan göz yaşlarımdan başka bir şey kalmadı. Tasamın dağılmasın­da dostumun yerini ancak göz yaşlarım tutuyor [964].”

S. Sorias tarafından ülkemizde, insanlara stres ve üzüntü veren şeylerin tespiti amacıyla yapılan bir çalışmada, çocuğun ölümü %92, eşin ölümü %90, anne-babanm ölümü %87 ve yakın bir dostun ölümü %66 ile sıralanmış, bu sonuçlar, insanlar­da kaygı ve huzursuzluk yaratan faktörlerin başında, değer verilen insanların ölümlerinin geldiğini açıkça ortaya koymuştur [965]. Bazı araştırmacılara göre kaybedilen birisi için yas tutma, suçluluk hissetme, utanç duyma gibi durumlar, ölene karşı olan öfke ve hiddet duygularını tamamen ortadan kaldırmaz. Yas tutma süreci her zaman öfkenin bazı türlerini de içinde barındırır. Zira hiçbir insan ölü olan insana karşı olan öfkesini o anlık ka­bul etmez, fakat bu duygular sık sık kılık değiştirerek, bastırıla­rak yas sürecine yayılarak bize kendilerini başka tarzlarda göste­rirler. Bunun doğruluğunu göstermek için çocuklara bakılabilir. Mesela 5 yaşındaki bir çocuk, annesini kaybeder ve onun kay­bolmasından hem kendini mesul tutar hem de kendisini terkederek ihtiyaçlarını karşılamamasından dolayı ona kızar. Ölen in­san geri dönse ve ona bazı şeyler getirse o, bunlardan dolayı se­vinir ve daha başka şeyler ister. Fakat o çocuk şiddetli mahrum kalmadan dolayı hâlâ annesine kızgınlık hisseder [966]. Ancak bu­rada şunu belirtmek gerekir ki, çocuklar ile yetişkinler arasında bir ayırım yapmak gerekir. Nitekim çocuklukta hissedilen pek çok şey ileriki yaşlarda özelliklerini kaybetmektedir. Bunun ya­nında çocuklar, o andaki psikolojik durumlarına göre hareket etmektedirler. Mesela benmerkezcil bir tutum sergilemek, ço­cukların temel karakteristiklerinden birisidir. Dış dünyaya bu açıdan bakan birisinin kendi ihtiyaçlarının temin edilmesi, el­bette merkezi bir yer işgal edecek, dolayısıyla bu ihtiyaçların tatmin edilememe durumu daha kuvvetli bir mahrumiyet duy­gusu meydana getirecektir. Ancak yaş ilerleyip insanın şahsiyeti geliştikçe, bu benmerkezcil özellik de yavaş yavaş değişmekte, çocuk dünyada bulunan herşeyin sanki kendi hizmetinde olma­sı gerektiği şeklindeki bu egosantrik bakış açısından vazgeç­mekte ve hatta bazı çocuklar oldukça diğerkam bir şahsiyet sa­hibi olabilmektedir. Dolayısıyla ölüye karşı duyulan kin ve öfke­nin, çok az da olsa belli dozlarda devam edeceği kabul edilse bi­le, yukarıda bahsedilenler kadar olmayacağı kanaatindeyiz. Mesela çocuğunu kaybeden bir anne açısından olaya baktığımızda durum daha da net bir şekilde görülebilir.

Başkalarının ölümü genel durumlarda kişisel ölüm dü­şüncesinden daha az ilgi çekicidir. Bu durum hem yaşlılarda hem de gençlerde aşağı yukarı aynıdır. Bununla birlikte, genel­likle başkalarının ölümlerinin yaşlı insanlarda, kişisel ölüm dü­şüncesiyle eşit ilgiye sahip olduğu söylenebilir [967]. Zira yaşlıların etraflarında gördüğü ölüm olayları, onlara sıranın kendilerine geldiğini anımsatmaktadır.

Yetişkin insanlar ölüm hadisesine genelde üzülme, ağla­ma karamsarlığa bürünme yani yas tutma şeklinde tepki göste­rirler. Bunun yanında istisnai durumlar da vardır. Ölüme karşılayamama, herşeye boş verme, eğlenceye daima, davranış bo­zuklukları ve başka ruhsal sapmalar şeklinde tepki gösterenlere vardır [968]. Ancak değer verilen birisini kaybetmeden dolayı üzülmek, kederlenmek, yas tutmak vb. tepkiler göstermek son derece tabiî ve çoğu insanın göstermiş olduğu tepkilerdir. Mese­la Hz. Peygamberin oğlu İbrahim'in ölümü üzerine gözleri ya­şarmış, Abdurrahman b. Avf:

‘Ya Rasulellah! sen de mi ağlıyor­sun?’ deyince o:

“Ey İbn Avf, bu gördüğün hal, şefkat eseridir” demiş ve tekrarlayarak:

“Göz yaşarır, kalp kederlenir. Biz Ancak Rabbimizin razı olacağı sözleri söyleriz. Ey îbrahim! Biz senin firakınla kederliyiz” ifadelerini söylemiştir [969]. Yine Hz. Peygam­ber kendisine kızının ölüm halindeki oğlu getirilince gözleri dolmuş ve Sad b. Ubade:

‘Ya Rasulellah! bu nedir?’ diye sorunca o,:

“Bu kalbin rikkatidir. Allah onu sevdiği kullarınıın kalbine koymuştur. O ancak yumuşak kalpli olanlara merhamet eder” cevabını vermiştir. [970]

Batı dünyasında ölüm, orta çağdan ondokuzuncu yüzyılın sonlarına kadar kişisel olduğu kadar toplumsal bir olay olarak değerlendirilmekteydi. Nitekim bu dönemde ölüm anını tasvir eden resimlerde sadece din adamı ve doktorlar değil, aynı zamanda dostlar, komşular hatta yoldan gelip geçenler bile bu­lunmaktadır. İnsanlar yapayalnız veya yakınlarından sadece bir iki kişinin yanında ölmek yerine üyesi bulundukları toplumun ortak inanç ve beklentileriyle desteklenerek toplum içinde ölür­lerdi [971]. Teknolojinin gelişmesiyle istikrar ve kapalılığını kaybe­den günümüz toplumlarında, birincil ilişkilerin zayıflamasıyla birlikte yine de İslâm'la yoğrulan kültürümüzde ölümün sosyal bir fenomen olarak değerlendirildiği söylenebilir. Zira İslâm di­ni, hasta ziyareti ve cenazeye katılmayı teşvik ederken, cenaze namazı kılmayı farz-ı kifayet addederek, insanların ölecek olan insanı son zamanlarında ve son yolculuğunda yalnız bırakma­malarını tavsiye etmiştir. Nitekim yaşayanlar da günün birinde aynı akıbete duçar kalacaktır. Hz. Peygamberin:

“Bir Müslüman, hasta olan bir Müslüman kardeşini ziyaret ettiğinde, ziyaretin­den dönünceye kadar geçen vakti, cennet hurafesi [972] toplamakla geçirir” [973] şeklindeki hadisi, bu açıdan dikkate değerdir. İslâm'a göre hasta ziyaretinin belli bir vakti yoktur, fakat bu konuda müstehab zamanlar olduğu hususunda rivayetler bulunmaktadır.

İslâm'ın cenazeye katılma ile ilgili teşvikleri, yatır ve türbe ziyaretlerinden medet umma gibi İslâm uleması tarafından mek­ruh sayılan bir geleneği de beraberinde getirmiştir. Mutasavvıf­lar ise bu tür aksiyonların lüzumu ve faydalı olduğunu iddia et­mişlerdir. Zira onlara göre velilerin mezarlarını ziyaret etmek, daha çok onları vesile kılarak Allah'a dua etmek ve onların ha­linden ibret almak amacıyla yapılmaktadır [974]. Esasen araya vesile koyarak dua etmek Hz. Peygamber devrinde de yapılmıştır. Ancak bu devirde yapılan dualarda, yaşayan insanlar vesile edi­liyordu. Mutasavvıfların bunları örnek alarak bu konuda aşırı gitmeleri, onlar açısından eksik bir kıyas olarak değerlendirile­bilir. Zira onlar, dualarına daha ziyade ölüleri vesile kılmakta­dırlar. Türbe ziyareti de aynı kapsamda değerlendirilebilir. [975] Kabir ziyaretlerinden medet ummak, İbn Teymiyye ve Vehhabilere göre bidat ve şirk olarak değerlendirilmiştir. Onlara göre bu bidatler bize Hıristiyanlardan, onlara da putperestlerden geçmiştir [976]. Ölüye yapılacak dua ve istiğfarın ölüye faydalı olacağı konusunda ise çoğu islâm âlimi hemfikirdir. Ancak bu dua, sa­dece Müslüman ölülere yapılabilir [977].


Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Sosyal Açıdan Ölüm
« Posted on: 29 Mart 2024, 02:01:59 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Sosyal Açıdan Ölüm rüya tabiri,Sosyal Açıdan Ölüm mekke canlı, Sosyal Açıdan Ölüm kabe canlı yayın, Sosyal Açıdan Ölüm Üç boyutlu kuran oku Sosyal Açıdan Ölüm kuran ı kerim, Sosyal Açıdan Ölüm peygamber kıssaları,Sosyal Açıdan Ölüm ilitam ders soruları, Sosyal Açıdan Ölümönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes