Konu Başlığı: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 22 Ocak 2012, 13:18:27 6- Ölüm Tecrübesi Ölümün tecrübe edilemez oluşu, artık günümüzde tartışma konusu haline gelmiştir. Zira günümüzde hastanede ölü olarak ilan edildikten sonra yeniden canlandırılan ve birbirlerini hiç tanımadıkları halde aynı şekilde: “Ruhun vücudumuzdan çıktığını hissettik. Büyük bir huzur duyduk. Daha önce ölmüş olanlarla karşılaştık” diyen pekçok insan bulunmaktadır [384]. Burada herşeyden önce Psikolojinin, olması gerekenlerle değil, olan olaylarla ilgilenen bir bilim dalı olduğuna işaret etmemiz gerekir. Zira bu tecrübe herkes tarafından kabul edilen bir şey değildir ve üzerinde yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Ancak eğer bir vakıa varsa ve bu herhangi bir insanı etkiliyorsa, bu psikoloji için bir gerçekliktir ve evrensel bir kabule ihtiyacı yoktur. Dolayısıyla bir görümü birçok şey arasında, bir kimsenin hayatı üzerinde belirli bazı etkiler yapıyorsa, o zaman bunun geçerli sayılması gerekir. Mesela bu tür deneyimler geçirenler, daha sonra kendilerini Allah'a daha yakın hissediyorlar, dine daha çok bağlanıyorlarsa, mevcut dini dogmaların belli bazı kural ve normlarına uymasa bile bu durum, psikolojik bir olgudur ve buna kayıtsız kalmama durumundayız. Zira bu tecrübeleri dinde bir temele olunamamak, onların dine aykırı olduğu mânasına da gelmemektedir. Bu durum, bizim dinde onlarla ilgili aydınlatıcı verileri tam olarak algılayamamız veya yanlış anlamış olmamızla da ilgili olabilir. Burada kesin olan; pekçok kimsenin, bu tecrübeyi yaşadığını ve bundan etkilenerek hayatlarının geri kalan bölümüne yeni bir yön verdiklerini bildirmeleridir. Bu konuda W James'in emprik çalışmalarla ilgili tavrının ölüm tecrübesi konusunda da geçerli olacağı kanaatindeyiz. Zira o “Emprik kanıtlamaya veya çürütmeye bağlı dini konularda, yanılma korkusuyla bunlara inanmamak, haklı olmak ümidiyle inanmaktan daha mantıklı ve akıllıca bir şey değildir” demektedir [385]. Burada şunu da ilave etmek gerekir ki, ölümden dönme deneyimini yaşayan insanlar, kendilerine tıbbi diriltme yöntemleri uygulanan kimselerdir. Dolayısıyla bu tür deneyimlerin, tıbbın ilerleme kaydettiği son yıllarda meydana çıkması son derece normaldir. Yine bu vakıalara doktorlar daha yakındırlar. Çünkü ileri derecede tıbbi müdahale yapan onlardır. Böyle olmayan müstakil olaylar ise son derece azdır ve bir ilâhiyatçının bunlara muttali olması, doktorlara nazaran çok daha zordur [386]. Ancak bu tür tecrübelerin benzerlerinin tarihin eski devirlerinde yazılan kitaplarda da yer aldığı ve dünyanın çeşitli yerlerinde yaşandığı da bir gerçektir [387]. Ölüm tecrübesiyle ilgili araştırmaların tarihçesine değinecek olursak şunları söyleyebiliriz. 1960'lı yıllarda İsviçreli bir psikiyatr olan Kübler Ross'un “On Death and Dying” isimli kitabının yayınlanması üzerine ölüm sürecine ciddi bir ilgi başlamıştır. Bu sıralarda genç bir felsefe öğretmeni ve daha sonra da doktor olan Raymond Moody de konuya ilgi duymuş, zamanla çeşitli disiplinlerden bilim adamları konuyla ilgilenerek, bilim dünyasına, olguyu ciddiye almaları için çağrıda bulunmuşlardır. Sonunda “Uluslararası Ölümden Dönme Araştırmaları Derneği” kurularak bu tür araştırma, bulgu ve fikirlerin değiş dokuş edildiği bir forum oluşmuş, bu derneğin çeşitli şubeleri değişik ülkelerde açılmaya başlamıştır [388]. 1975 yılında “Ölümden Sonra Hayat” isimli bir kitap yayınlayan Moody de, bu konuda aşağı yukarı Ross ile aynı şeyleri söylemektedir. Zira bu iki araştırmacının birbirleriyle irtibatları da vardır. Nitekim Moody'nin kitabının takdimini yapan Ross, kitabı özellikle övmüştür. Moody'ye göre bu tür bir tecrübe yaşayan kimseler, yadırganmak korkusuyla ölü olarak kaldıkları sürede hissettiklerini açıklamaktan çekinmektedirler. Ona göre bu tür bir deneyim yaşayan kişilerin çoğu, bir yabancı gibi cesetleri üzerinde canlandırma faaliyetlerini izlemiş olduklarını söylemişlerdir. Bu konuda Moody ile aynı düşünen Ross da, ölümden dönme deneyimi geçiren insanların, kendilerine bu konuda hiçbirşey sorulmadığı için, herhangi bir açıklama yapmadıklarını vurgulamıştır [389]. Yine Kenneth Ring de pekçok hasta üzerinde yaptığı çalışmalarda aynı sonuçlara ulaşmıştır. Uluslararası Ölümden Dönme Araştırmaları Derneklerinin kurulmasında ve bu çalışmaların bilim dünyasında meşrulaştırılmasında büyük emeği geçen araştırmacılardan birisi olan Ring, dinî altyapı, ırk ve gelişim dönemlerinin bu deneyimde rol oynamadığını göstermiş, ölümden dönme deneyimi yaşayanlarla uzaylılar tarafından kaçırıldıklarını iddia eden insanların psikolojik profillerini kıyaslayan bir araştırma yapmıştır. Bazı bilim adamları benzer sonuçların Hıristiyan eğitim sisteminden kaynaklandığını ileri sürerek bu tecrübeyi eleştirmektedirler. Ancak bu tecrübeyi yaşayanlar arasında iyi eğitimli kişiler olduğu gibi hiç eğitimsiz olan insanlar da bulunmaktadır. Yine K. Osis [390], Vietnam ve Hindistan'da yaptığı araştırmalarda da aynı sonuçlara ulaşınca, bu sonuçlar güvenilir bilim mecmualarında yayınlanmaya başlamıştır. Ölümden dönme deneyimi ile ilgili olarak ülkemizde de birçok vakadan bahsedilmekte, ancak bu tecrübeleri anlatanların çoğu, öte alemle ilgili fazla bilgi vermemektedir. Ülkemizde bu deneyimi geçirenlerin anlattıklarının genelde ortak noktası, daha önce ölmüş olan yakınların o alemde görülmeleri ve özellikle çocuklarının küçük olduğu için onları büyütmek amacıyla tekrar geri gönderilmeleridir [391]. Küçük çocukların büyütülmesi isteğinin, batıda yaşanan ölümden dönme deneyimlerindeki birçok vakada da geri gönderilme nedeni olarak zikredilmesi dikkat çekicidir. Ölüm tecrübesi konusunda öncü araştırmacılardan birisi olan Kübler Ross “yeniden canlandırılan” yüzlerce kişiyle konuştuğunu ve bu kişilerin anlattıklarının, ölümden sonra hayat olduğunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtladığını bildirmektedir. Ona göre bu tecrübeyi yaşayanların hepsi, ruhun vücuttan çıktıklarını hissettiklerini, büyük huzur duyduklarını ve ölmüş birisiyle karşılaştıklarını belirtmişlerdir. Aynı zamanda bu tür bir tecrübe geçiren hastaların, hissedilir bir şekilde ölümden korku duymadıklarını belirten Ross'a göre ölen bir hasta, tıbben öldüğü ilan edildikten sonra yaşadığının bilinci içindedir. Ölmek üzere olan hastalar, gerçekte doktorların kendilerini hayata döndürme çabalarını üzüntüyle karşılamaktadırlar. Yine insan bilincinin vücuttan ayrıldığı vakalara da rastlanmaktadır [392]. Ayrıca ruhun bedenden çıkıp müstakil hareket edebileceğine dair vakıalara, ülkemizde de zaman zaman rastlanıldığı görülmektedir [393]. İowa Üniversitesi raporlarına göre, hastaların bu tür “vücuttan ayrılıp” sınırları aşarak akıllarını tamamen kaybettikleri saptanmıştır. Yine bu raporlara göre insan bilinci, karşıt cinsteki bir kişinin içine girerek enerji değişikliğine uğrayabilmektedir [394]. Üzerinde çalışma yaptığı hastaların öldükten sonra ziyaretine geldiklerini iddia eden Ross, ayrıca ölülerin kendisiyle irtibat kurmak istediklerini de açıklamıştır. Ölümden sonraki hayatla ilgili en önemli delillerin henüz saptanamadığını ifade eden Ross, tıpkı ana karnından çıkan bir çocuğun ana karnıyla hayata bağlı olduğu gibi ölümün de, âhiret hayatıyla dünya hayatı arasında bir bağ olduğunu, özellikle Rus bilim adamlarının bu konuda geniş araştırmalar yaptığını ve “kirlian” delinen özel bir fotografik sistemde bu bağın tespit edildiğini ifade etmektedir [395]. “Ölüm, yaşam dünyasına açılan kapının anahtarıdır” diyen Ross, insan bilincinin fiziksel ölümü aştığı ve ölümden sonra hayatın varolduğu konusundaki ısrarını tekrarlamış, ikibin yıldır insanlığın inandırılmış olduğu ölümden sonraki hayat teorisinin çok yakın bir zamanda ispatlanacağını iddia etmiştir. Zira o, ölüm olayında sadece insan vücudunun öldüğüne, ruhun ise ölümsüz olduğuna tecrübeleriyle inandığını söylemektedir..[396] Kübler Ross, öldükleri ilan edilen hastaların ölümlerinden (üç dakika-yarım saat) sonra tekrar dirildiklerini, ruhlarının fiziki bedenlerinden uzaklaşıp, onlar üzerinde icra edilen canlandırma faaliyetlerini seyrettiklerini, bu faaliyet içinde olanların telaşlarını gidermek istediklerini ancak bunu başaramadıklarını anlattıklarını ifade etmektedir. Hatta o, dedesinin 30 yıl önce ölmesine rağmen kendisi ve babasıyla rasyonel bir şekilde konuştuğunu, bunu ilk zamanlar bir halüsinasyon olarak değerlendirdiğinden bahsetmektedir. Yine hastalarından klinik ölümlerinden önce ölümden aşırı derecede korkan kimselerin, bu tecrübeden sonra ölüm konusunda kendilerini son derece rahat hissettiklerini belirttiklerini kaydeden Ross, yaşları 2 ile 96 arasında değişen 193 ölümcül hastayı incelediğini belirtmiştir. Bunların dünyanın değişik yerlerinden, dindar veya dindar olmayan insanlar olduğunu ve hatta bunlardan birisinin 12.5 saat ölü kaldığını ifade eden Ross [397], bu deneyimi geçirenlerin, tecrübeleriyle ilgili olarak aşağı yukarı aynı şeyleri anlattıklarına dikkat çekmiştir. O ayrıca, ölümden dönme deneyimi yaşayan insanların, bir kelebeğin kozadan çıkması gibi fiziki bedenlerinden ayrıldıklarını belirttiklerini, (Bu durum Hıristiyanlığın ölüm anlayışıyla da paraleldir) bir barış, huzur, güzellik ve tanımlanamayacak bir durum yaşadıklarını, hiçbir ızdırap çekmediklerini, hiçbir endişe ve sıkıntı yaşamadıklarını ifade ettiklerini aktarmaktadır. Bedenlerini mükemmel ve eksiksiz bir şekilde bir bütün olarak hissettiklerini vurgulayan bu insanların hikayelerinden çeşitli örnekler veren Ross, mesela bir trafik kazası geçiren genç bir adamın, fiziki bedeninden ayrılıp olay mahallindeki kurtarma çalışmalarını seyrederken, fiziki bedeninde kırılan bacağını, o bedenden ayrıldıktan sonra, sanki hiç dokunulmamış, hiçbir şey olmamış gibi hissettiğini kaydetmektedir [398]. Kendisinin zayıf bir protestan olduğunu, daha doğru olarak bir spritüalist olabileceğini söyleyen Ross, dindarlığın ölümden dönme deneyimi ve ölümden sonraki hayat konusunda pek önemli olmadığını; bunun dünya hayatıyla ilgili olduğunu söylemektedir. Ross, kendi ölümüyle ilgili olarak: “Ben bir mücadeleciyim. Temelde isyankar birisiyim. Sessiz ve sakin (rahat) bir şekilde ölüp ölmeyeceğimi bilmiyorum, Hiç kimse herkese uygun gelecek bütün yemekleri içinde toplayan bir kitap yazamaz. Ben de ölümle ilgili olarak beş aşama tespit etmişim ve bunlar herkese uymayabilir. Fakat bunları bilmek, muhtemelen insanın korkusunu azaltabilir” demektedir [399]. Ölümden dönme deneyimi geçirenlerin anlattıkları şeylerin ortak ve farklı yönleri ile böyle bir tecrübeyi desteklemek veya çürütmek için ileri sürülen delillerin ortaya konulmasıyla konunun daha iyi anlaşılacağına inanıyoruz. Ölümden dönme deneyiminde aşağı yukarı bütün vakalarda ortak bir şekilde yaşanan şeylerle ilgili olarak; kendisinin öldüğü haberini duymak, huzur ve sükûn hissetmek, gürültülü rahatsız edici sesler duymak, karanlık bir tünel (veya kuyu) içerisinde ilerlemek, bedenin dışına çıkmak ve onu dışardan seyretmek, diğer ölü yakınlarıyla karşılaşmak, ışıktan bir varlık görmek (en müşterek unsurlardan birisidir), o zamana kadar dünyada yapılan herşeyin gözden geçirilmesi, (ölümün eşiğine gelinen olaylarda) bulunan bir sınır, vücuda geri dönüş, bu tecrübeyi başkalarına anlatma ve ilave olarak, eşyayı kuşatan derin bir bilgiye sahip olmak, ışıktan şehirler görmek, şaşkın ruhlarla karşılaşmak ve fiziki bedenin ölümünden tabiatüstü bir varlık tarafından kurtarılmak vb. şeyleri zikredebiliriz Bu müşterek unsurları biraz açacak olursak; ölümden dönme deneyimi geçirenlerin, tam bir yargılamaya tabi tutulmadıklarını belirtmekle beraber, kendilerine gösterilen hayat panaromalarmı seyrederken kötü fiillerinden son derece mahcup olduklarını, geri döndükleri zaman iyi şeyler yapmaya son derece gayret sarfettiklerini belirtmektedirler. Ayrıca bu tecrübeyi yaşayanların çoğunluğu “Bana gösterebilecek neyin var? Bana ne ile geldin?” gibi sorulara muhatap olduklarını bildirmişlerdir. Yine bu insanlara, başkalarına yaptıkları kötü hareketlerin etkileri de gösterilmiş, sevgi ve bilginin önemi üzerinde özellikle durulmuştur [400] Ölümden dönme tecrübesindeki “dünya hayatında yaşananların gözden geçirilmesi”, hafıza kavramına göre açıklanabilir. Zira anlatılanlara göre bu durum şaşılacak derecede hızlıdır ve her şey aynı anda birdenbire görülebilmektedir. Bu durumu anlatanların müşterek noktası, her şeyin dünya zamanıyla birdenbire olup bitmesidir. Bu durum bir hayal gösterisi şeklinde, inanılmayacak kadar canlı ve gerçektir. Yeterince ifade edilememesine rağmen, anlatılanların müşterek noktalarından birisi de, en önemsizinden en önemlisine kadar yapılan her şeyin bu gösteride yer almasıdır. Geçmiş yaşantının, insanın gözlerinin önünden bir film şeridi gibi geçmesi, bu tecrübeyi yaşayanlarla birlikte, nadir de olsa ölüme çok yaklaşanlarda da görülmektedir. Ölümü hemen takip eden anlarda insan, öldüğü için müthiş bir üzüntü duymakta, bedenine dönebilmek için umutsuz bir isteğe kapılmaktadır. Fakat bu olayda belirli bir derinliğe ulaştığı zaman, artık geri gelmek istememekte, hatta bazen bedenine geri dönmek konusunda karşı koyduğunu anlatanlara da rastlanmaktadır. Bazıları da geride bıraktıkları, kendilerine muhtaç kimseleri, özellikle çocukları düşünerek geri dönmek istemektedirler. Nitekim geriye gönderilenler de genel kanaate göre, tamamlamaları gereken bir iş için gönderilmektedirler. Bedene geri dönüş de genelde çıkışta olduğu gibi baştan olmaktadır [401]. Bu tecrübelerin rüya veya hayal olmaları düşünülebilir. Fakat bunları anlatanlar, gayet dengeli, görevlerini yapabilen, sağlam insanlardır. Israrla başlarından geçen olayları bir rüya gibi değil, karşılaştıkları gerçek vakalar olarak anlatmaktadırlar. Nitekim bunları başkalarına anlatmaları da son derece zordur. Çünkü bunlar normal olaylar değildirler ve anlatılan kişiler, anlatanları delilikle itham etmektedirler. Zira eğer bir rüya olarak anlatılsalardı, bu tip bir zorluğun olmayacağı ortadadır[402]. Yine bu tecrübeyi yaşayanların, yaşadıklarının gerçekliği ve rüyayı andırmayan niteliği üzerinde sözbirliği etmiş olmalarının yanında, sanrıların oluşması için beyinde az da olsa elektriksel aktivitenin bulunması gerekmektedir. Beynin ölü olduğu durumlarda ise sanrısal aktivite mümkün olmamaktadır. Ölümden dönme deneyiminde ise beyin fonksiyonları tamamen durmuş durumdadır. Yine bu konuda oksijen eksikliğinin sanrılara neden olacağı ileri sürülmüş, ancak yapılan deneylerde, oksijen eksikliğinin bulunduğu durumlarda zihni ve fiziki yeteneklerde azalmalar, kasılmalar, mantık yavaşlamaları ve hatırlama güçlükleri görülmüş, fakat hiç sanrıya rastlanmamıştır. Bu durumuyla ölümden dönme deneyimi, ölümün ötesindeki o karanlık dünyaya doğru en yeni ve son çalışma sınırıdır [403]. Yine ölümden dönme tecrübesi yaşayanlar, zihni bakımdan daha uyumludurlar ve hatta bu tecrübenin pozitif olarak etkilemediği çok az kişi vardır Ayrıca bu deneyimin insanı gelecekteki gerçek ölüme daha iyi hazırladığı ileri sürülerek, bunun tekamülcü bir yarar sağlayacağı da iddia edilmektedir [404]. Bazı doktorlar, tıp bilgisi hiç olmayan hastaların, diriltme çalışmaları sırasında yapılan işlemleri çok doğru ve ayrıntılı bir şeklide tarif edebilmelerine şaşırmışlar, üstelik bu tariflerin hastaların “ölü” olduğunu bildikleri bir sürede yapıldığına dikkat çekmişlerdir. Yine bu durumlarda bedenlerinden ayrılan ruhların, başka mekanlarda bulunan yakınlarının o andaki durumlarını, sonradan onlara bildirmeleri de oldukça şaşkınlıkla karşılanmıştır [405]. Bu tecrübeyi yaşayanların bir kısmı, geri dönecekleri zaman bir ses duyduklarını ve bu sesin onlara zamanlarının dolmadığını, fizikî bedenlerine geri dönmeleri gerektiğini bildirdiğini söylemektedirler [406]. İntiharın kesinlikle yasak olduğunu aynelyakin olarak hissettiklerini bildiren [407] bu kimseler, aynı zamanda ruhun bedenden aşağıdan yukarıya doğru en son kafadan çıkmakta olduğunu, geri dönüşün de aynı istikamette cereyan ettiğini ifade etmişlerdir [408]. Ayrıca incelenen vakalarda, vücutlarından ayrılan insanların başka bir bedene sahip olmadıklarını söyledikleri görülmüştür. Başka bir bedene sahip olduklarını söyleyenlerin çoğu ise, salt şuur halinde olduklarını hissettiklerini ve buna bir nevi ruhsal beden denebileceğini söylemiş ou ruhsal beden, katılıktan yoksundur ve fiziksel cisimler bunun içinden rahatlıkla geçebilir. O da hiçbir cisme temas edemez. Bedenin ağırlığı da yoktur. Bu beden için çeşitli kimselerin kullandıkları kelimeler, sis, bulut, duman gibi, buhar, saydam, renklerden oluşmuş bir bulut, tüy tüy, bir enerji şeklinde ve bu anlamda başka kelimelerdir. Yine bu deneyimi geçiren insanların çoğunluğu, yaşadıklarının zamanla alâkalı olmadığını, zamanın fiziki hayatlarında olduğu gibi, bu olayın bir unsuru olmadığını söylemişlerdir [409]. Bu tecrübelerde oldukça müşterek olan bir başka unsur da ışıktan bir varlığın görülmesidir. Anlatılanlara göre bu varlık, kesinlikle bir kişilik sahibidir ve bu tecrübeyi yaşayan insanı kendine cezbetmektedir. Onunla olan münasebet de daha önce değinildiği gibi, bir konuşmadan ziyade bir intikal alışverişi şeklinde olmaktadır. Bu ışıktan varlığın insanlar tarafından algılanması, onların eğitim ve kültür seviyesine göre değişmektedir. Bazıları onu bir peygamber, bazıları bir melek, bazıları da sadece ışıktan bir varlık, olarak algılamaktadırlar. Ancak buradaki ortak kanı, onun bu insanların hepsi için bir rehber olmasıdır. Oradaki varlıklarla olan bu sözsüz anlaşma ve konuşmalar, dil olmadığı için, daha sonra insanların bunları dille anlatmaları da zorlaşmaktadır. Bu ışıktan varlık, karşısındakine şu düşünceyi yöneltmektedir: “Ölmeye hazır mısın?”, “Hayatında bana gösterelecek ne yaptın?”. Yalnız bu sorunun sorulması, tehdit edilir şekilde değildir ve bundan sonra bu insanlar, ışıktan olan bu varlığa karşı hissettikleri sıcaklığı kaybetmemektedirler. [410] Öte alemle irtibat kurduklarını iddia eden medyumlar da, o âlemle ilgili teferruatlı bilgi verememekte ve ancak ölü ruhlarıyla irtibat kurduklarını belirtmektedirler. Medyumluk şeklinde olmasa da sıradan insanların ölen yakınlarıyla daha sonradan iletişim kurmaları ile ilgili pekçok şey yazılmakta ve zaman zaman bunlarla ilgili haberler görsel ve yazılı basında haber konusu edilmektedir. Bazen de insanlar medyumları aracı kullanarak ölen yakınlarıyla irtibat kurmak istemektedirler [411]. Ancak ölülerle irtibat kurduğunu söyleyen medyumların, kendi entellektüel ve duygusal dünyalarında yaşadıkları bu tecrübeleri, objektif bir şekilde tarif edemeyecekleri düşünülebilir. Ayrıca tarikat şeyhlerinin, ölü olan evliya ruhları ile irtibat kurmaları, tarikat silsilelerine verilen önemde de kendini göstermektedir [412]. Bu tecrübelerde kültürel altyapının önemli olmadığını vurgulayan araştırmacılar, bu geçişten sonra insanın yüksek bir anlayış gücüne ulaştığını, bu gücün o insanın dünya hayatını da içine alacak şekilde bir yetenek olduğunu ve bunun sayesinde dünyada yapılan herşeyin görüldüğünü vurgulamaktadırlar [413]. Yine bu tip bir tecrübe yaşamadan önce hiçbir dinî inancı olmayan bazı insanlar, bu deneyimden sonra dinin âhiretle ilgili doktrinlerini gerçek olarak kabul ettiklerini söylemişlerdir[414]. Bu durumu ölümden dönme deneyimi konusunda ilk araştırmaları yapan Kübler Ross'un kendisinde de görmek mümkündür. Zira böyle bir tecrübeyi bizzat kendisi yaşamamış olmasına rağmen, ölümcül hastalarla çalışmaya başlamadan önce, ölüm sonrası hayata inanmadığını belirten Ross, araştırmaları sonucunda, “basit bir şekilde âhiretin olduğuna inanmıyorum. Böyle bir hayatın varolduğunu biliyorum” diyecek kadar kesin bir ifade kullanmıştır [415], Ross'un bu tespitlerine Hıristiyan din adamları tarafından da epeyce itirazlar yapılmıştır. Din ile alâkası olmayan bir bilim adamının, âhiret hayatına bu derece inanmasının hoşlarına da gittiğini belirten Hıristiyan din adamları, eğer ölüm sonrası hayat tecrübe olarak doğrulanabilirse, inanca çok az ihtiyaç kalacağı, bir tanatoloğun, cenneti arzulayan bir inanandan daha tercih edilebilir bir duruma gelebileceği gibi itirazlar yükseltmişlerdir. Bilim adamlarının objektif olmaları gerektiğini, ancak bilhassa kendi ölümü konusunda hiç kimsenin objektif olamayacağını ileri süren Hıristiyan din adamları, Ross'un bilgi ile inancı karıştırmakta olduğunu, bir kimsenin Hz. İsa'nın ölümden sonra tekrar döneceğine ancak inanmak durumunda olduğunu, böyle olacağını bilemeyeceğini, bu durumun bir bilgi meselesi olması durumunda araştırma merkezlerinin dine, tapınma merkezlerinden (ibadethanelerden) daha uygun olacağını savunmaktadırlar [416]. Geleneksel inançlardaki âhiret inancı ile bu tecrübeler arasında bazı benzerlikler varsa da birtakım ayrılıklar da bulunmaktadır. Mesela birçok vakada, âhiretle ilgili mükafat-ceza modeli bir kenara bırakılarak, insanlar büyük bir hayretle bariz bir şekilde günah ve kötülük dolu en feci hareketleri ışıktan varlığın önünde sergilendiği zaman, onun öfke veya gazapla karşılık vermediğini, daha çok anlayış ve hatta neşeyle davrandığını gördüklerini bildirmişlerdir [417]. Yine bu tür deneyimler, genelde insanı, kilisenin benimsetmeye çalıştığı cennet tanımlarından ayırdığı için formal dinden uzaklaştırdığı gerekçesiyle de eleştirilmektedir [418]. Ölümden dönme deneyimiyle, ilgilenen öncü araştırmacılardan birisi olan Moody de, bu deneyimin bilimsel olarak ispatının zorluğu belki de imkansız olduğu konusundaki görüşü [419] kabul ederek, hiç olmazsa.bu hadiselerin yeni izah ve yorum yöntemleri bulmamız gereken yepyeni fenomenler oldukları ihtimalini kabul etmemizin altını çizmektedir [420]. Moody, kendisine anlatılan hikayeleri değerlendirirken; değişik hikayelerdeki ilginç benzerliklere rağmen bunlardan hiçbirinin tıpatıp birbirinin aynı olmadığını, bu insanların hepsinin bu tecrübeyle ilgili bütün ayrıntıları anlatmadığını, değişik unsurların birleşiminden oluşan bu tecrübenin herhangi bir unsurunun bütün hikayelerde: bulunmadığını, ancak bunlardan bir kaçının evrenselliğe çok yakın olduğunu ifade etmektedir. Bu deneyimde genelde belli bir sıranın takip edildiğini, uzun bir süre için ölenlerin kısa bir süre ölü kalanlara nazaran daha derinlere inebildiğini de göz önünde bulundurduğunu [421] belirten Moody, incelediği vakalarda, yaşayan insanların daha önce bu konuda yazılmış kitaplar okuyup onlardan etkilenebileceklerini de düşünmüş, ancak konuştuğu kişilerin hiçbirinin daha önce kutsal kitaplardan okumuş olmadıklarını ifade ettiklerini bildirmiştir. Moody'nin görüştüğü kişilerden iki üç tanesi bu tip tecrübelerden bahseden Eflatun'un eserleri konusunda birşeyler bildiklerini söylemiş, ancak Swedenborg’un [422]' eserlerinden ve Tibetlilerin “ölüm kitabı”ndan haberdar olan hiçbiri çıkmamıştır. Ayrıca onların anlattığı vakalarda İncil'de ve hatta Eflatun'da görülmeyen birçok ayrıntıya sık sık rastlanmıştır. [423] Moddy ayrıca araştırmaları sırasında bir kere bile toplumda sık sık rastlanılan olağan cennet ve cehennem tablolarından bahsedilmediğini, aksine çoğu kimsenin başlarından geçen deneyimin dini eğitimleri sırasında kendilerine öğretilenlere hiç benzemediğini ısrarla belirttiklerini tespit etmiştir [424]. Bu tip tecrübelerin şeytani güçlerle açıklanabileceği ve bu olayları düşmanca güçlerin yönetmiş olabileceği iddia edilebilir. Şeytanın yönettiği tecrübe ile Tanrının yönettiği tecrübe arasındaki farkı aralamanın en iyi yolunun, bu tür deneyim geçiren insanların ölümden döndükten sonraki söz ve yaşantılarını incelemekle ortaya konabileceğini ifade eden Moody: “Sanırım ki Tanrı, kendilerine göründüğü kimselerin seven ve affeden insanlar olmalarını isteyecektir. Şeytan ise her halde kendisine uyanlara nefret ve mahvetme yolunu izlemelerini söyleyecektir” diyerek, konuştuğu kimselerin ölümden ilk yolu izlemek, ikincisini ise reddetmek için yenilenmiş bir azimle döndüklerinin çok belli olduğunu vurgulamıştır [425]. Moody, bu tip tecrübelerin alınan ilaçlardan kaynaklandığını ileri sürenlere karşı ise, vakaların çoğunda bu olaydan önce hastaya ilaç verilmediğini, ilaçların neden olduğu deneyimlerin son derece bulanık olduklarını, hem kendi aralarında hem de gerçek ölümden dönme deneyimlerinden belirli bir şekilde farklılıklar arzettiklerini ifade etmiştir [426]. Konuya İslâmi perspektiften bakacak olursak şunları söyleyebiliriz: İnsanların ölümlerinden sonra ruhlarının yaşadıklarını belirten Kur'an ayetleri ve hadislerden başka, İslâm tarihinde yaşanmış olaylar da bu tür tecrübeleri destekler mahiyettedir. Mesela Bedir savaşında bir kuyuya doldurulan müslüman ölülere Hz. Peygamber: “Ey falan oğlu falan... Allah ve Resulünün size vaadettiklerini gerçek buldun mu? Ben Allah'ın bana vadettiklerini gerçek buldum” deyince Hz. Ömer; “Ey Allah'ın Resulü; Ruhsuz cesetlere nasıl hitap ediyorsun?” diye sorunca, Hz. Peygamber: “Benim söylediklerimi siz onlardan daha iyi duyamazsınız. Şu var ki onlar cevap veremezler” cevabını vermiştir” [427]. Yine Buharî'de kabre konan ölülerin, kendilerini defne gelip sonra geri dönen kimselerin ayak seslerini duyduklarını ifade eden hadisler bulunmaktadır [428]. Ölülerin bu dünyayı algıladıkları, ancak dünyadaki bedenlerini kullanmadan kendilerini bu alemdeki insanlara duyuramadıklarını, ölümden dönme deneyimini kabul edenler de savunmaktadır [429]. Ölü ruhlarının dünyayı algılamalarına bir başka delil de İslâm dünyasında uzun zamandan beri uygulanan telkin hadisesidir. Zira eğer ölünün ruhu bunu işitmeseydi, bu işlevin boş yere yapılmış olması, asırlardan beri islâm dünyasının her tarafında bunu yapagelen müslümanların da boş şeylerle uğraşmış olması gerekirdi [430]. Yine özellikle Türk-İslâm geleneğinde, hastanın ölümü yaklaştığında, odasına meleklerin ve daha önce âhirete göçmüş olan akraba ruhlarının geldiğine inanıldığından, bu ruhanî varlıkların ortama abdestsiz girilmesinden rahatsız olacakları endişesiyle, hasta odasına abdestsiz girilmesi hoş karşılanmamaktadır [431]. Ayrıca kıyamete kadar hiçbir bilinç, kavrayış, sevinç ve kederin olmadığı, kıyametle birlikte ruhların toplanacağı ve ondan sonra bu tip aktivitelerin olacağı görüşünün aksine, ölümden sonra ruhların hayatlarına devam ettiklerine işaret eden pek çok ayet vardır. Ölümü hemen takip eden zamanda meleklerle ölü ruhlar arasında geçen konuşmalara işaret eden ayetler [432], bunlardan bazılarıdır. Bütün bunlardan anlaşılıyor ki insan, ölümden sonra hemen herşeyin hissedildiği hayat süreçlerinden bir başkasına geçmekte, bazı şeylerin hazzını ve bazı şeylerin de hüznünü hissetmektedir [433]. Kur'an-ı Kerimde ölümle kıyamet arasında geçen süre için “berzah” kelimesi kullanılmakta [434] ve ölümden sonra bir pişmanlığın duyulacağı ve insanların tekrar geriye dönmek isteyeceklerine işaret edilmekte, fakat bu isteklerin reddedileceği vurgulanmaktadır [435]. Bu açıdan bakıldığında, bu tür bir tecrübe yaşadığını söyleyenlerin geri dönmek istemedikleri şeklindeki ifadeleri, konuyla ilgili bu ayetlerle çelişmektedir. Yine öldürülüp sonra tekrar hayata döndürülme ile ilgili olarak, Kur'an'da bazı münferid olaylara da değinilmekte [436], ancak bu insanların öte alem ile ilgili olarak hiçbir şeyden bahsetmedikleri görülmektedir. Zira bu tip hadiseler, ölüm deneyiminden daha çok imanda tereddüt eden kişileri, Allah Teala'nın bir imtihanı şeklinde cereyan etmektedir. Hz. İsa'nın mucize olarak ölmüş olan insanları diriltmesi de bu bağlamda değerlendirilebilir [437]. Ölümden dönme deneyimi geçiren insanların anlattıklarında açık bir şekilde bir cehennemin olmadığı görünmesine rağmen, bazılarının cehennem ehli olarak nitelendirilebilecek insanlar gördükleri (şaşkın ve başıboş dolaşan, yüzleri önlerine eğik, ayakları sürüyerek yürüyen, devamlı yön değiştiren, belli bir yöne doğru gitmeyen, bir nevi sarhoş bir şekilde dolaşan insanlar) [438] ve onların bu insanlarla ilgili olarak anlattıklarının, nispeten İslâm'ın kıyametle ilgili tasvirleriyle paralellik arzettiğini söyleyebiliriz [439]. Ayrıca bu tecrübelerde anlatılan ve insanlara o güne kadar yaptıkları her şeyin en ince ayrıntılarına kadar gösterilmesi de: “Kim zerre kadar iyilik işlemişse onu görür. Kim de zerre kadar kötülük işlemişse onu görür” [440] ayetiyle büyük benzerlik arzetmektedir. Ölüm tecrübesi Islâmî açıdan değerlendirilirken, üzerinde çeşitli yorumlar yapılan Zümer suresi: 42. ayete değinilmeden geçilemez. Zira bu ayet: “(Allah, ölenin ölüm zamanı gelince, ölmeyenin de uykusunda iken ruhlarını alır. Ölümüne hükmettiği ruhu kendi yanında tutar. Ötekileri de belli bir süreye kadar bedenlerine geri gönderir)” [441] ruh-beden ilişkisiyle ilgili olarak bazı imalarda bulunmaktadır. Bu ayetle ilgili olarak İbn Abbas: “Bana ulaştığına göre dirilerin ruhları ile ölülerin ruhları, buluşup birbirlerine sorular sorarlar. Sonra Allah ölülerin ruhlarını tutar, dirilerin ruhlarını cesetlerine gönderir” yorumunu yapmaktadır. Süddî de aynı rivayeti tekrarlayarak, bu değerlendirmeye: “Sonra dirinin ruhu süresini tamamlamak üzere bedenine döner. Ölenin ruhu da bedenine dönmek ister fakat tutulur [442]” ilavesini yapar. Muhasibi ise, ruh ve nefsin insanın içindeki şeyler olduğuna dikkat çekerek, bunlar arasındaki ilişkinin, Güneş'in ışınlarına olan ilişkisi gibi olduğu yorumunu yapar. Buna göre Allah nefsi aldığı zaman, ruh insanın içinde kalmakta, eğer nefsi tutup bırakmazsa, ruh da insanın içinden çıkmakta, eğer onu öldürmezse, nefsi de salıvermekte ve insan uyanmadan nefs de geri dönmektedir. Uyku sırasında nefsin alınmasına karşılık, bedendeki hayati faaliyetleri ise, nefisle beraber gitmeyip, bedende kalan ruh sağlamaktadır [443]. Ancak Muhasibi'nin bu düalist yaklaşımına karşın, bu ayetle ilgili olarak yapılan yorumların, uyku sırasında alınan ruh veya nefsin özellikleri (kuvvetleri) üzerinde yoğunlaştığını söylemek mümkündür. Şöyleki birçok müfessir uyku sırasında alınan nefsin “nefsu'1-akl ve't-temyiz” (akıl ve temyiz kuvveti), ölüm esnasında alınan nefsin de “nefsu'1-hayat ve'1-hareket” (hayat ve hareket kuvveti) olduğunu kabul etmektedir. Buna göre uyku sırasında nefsin bedenle ilişkisi harici (geçici) olarak kesilirken, ölümde ise ruh-beden ilişkisi hem içsel hem de dışsal olarak kesilmektedir [444]. Bu rivayetlere göre, insan ruhunun uyurken bedenden müstakil olarak öteki aleme geçip orayı tecrübe edebileceğini ve buradaki tecrübelerini sonradan hatırlayabileceğini söylemek mümkündür. Bu sırada geride kalan beden, cansız gibi görülebilir ve bu hâli yaşayan insanın öldüğüne hükmedilebilir. Ancak ruh, tamamlanacak süresi olması durumunda gittiği alemden bedenine geri gönderilebilir. [445] [384] Krş. Haluk Egemen Sarıkaya-Bergil, Suat, Ölüm ve Ötesi Bilimsel İncelenimi, Taş Matbaası, İstanbul 1977, c.I, s. 8; Gelişim Hachette, “Ölüm” maddesi, s. 3134-3135, [385] Bk, Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 259. [386] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 234. [387] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 126-130, 242-243. [388] Krş. Randks-Hough, Öteki Dünya, s. 324-344. [389] Bk. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 90-94; Krş. Sarıkaya-Bergıl, Ölüm ve Ötesi, s. 9. [390] Krş. Randles-Hough, Öteki Dünya, s. 324-344, Haluk Nurbaki, Kur'an-ı Kerimden Ayetler ve İlmi Gerçekler, T.D.V Yayınları, Ankara 1989, s. 239-240. [391] Bk. Onbulak, Ruhi Olaylar ve Ölümden Sonrası, s. 251-256. Bu tip örnek vakalar için Bk. aynı eser, s. 42-43,251-256. [392] Bk. Elisabeth Kübler-Ross, “Death is The Final Scage of Growlh”, in Death and Dying, Ed; David L. Bender- Richard Hagen, Greenhaven Press, Minnesota 1980, s. 110-113. [393] Bk. Onbulak, Ruhi Olaylar ve Ölümden Sonrası, s.38-39. [394] Krş. Sarıkaya-Bergil, Ölüm ve Ötesi, s. 11. [395] Krş. Sarıkaya-Bergil, Ölüm ve Ötesi, s. 11, [396] Bk. Kübler Ross, There ıs Life arter Death, s. s. 110-113; Death ıs the Final Stage, s. 34; Krş. Sarıkaya-Bergü, Olum ve Ötesi, s. 10. [397] Sadece bir kaç dakikalık oksijen eksikliğinden dolayı bile beyinde onarılamayan hasarlar meydana geldiği tespit edilmiş durumdadır. Bk. Randles-Hough, Öteki Dünya, s. 350. [398] Bk. Kübler Ross, There is Life after Death, s s 111. [399] Bk. Kübler-Ross, There is Life after Death, s. 109-113; [400] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 209-216 [401] Krş. Robert M. Herhold, “A Christian Response to Kübler-Ross”, in Death and Dying, Ed: David L. Bender- Richard Hagen, Greenhaven Press, Minnesota 1980, s. 115; Moody, Ölümden Sonra Hayat, s.70-94; Sarıkaya-Bergil, s 45-46,48 [402] Krş Moody, Ölümden Sonra Hayat, s.70-94. [403] Krş. Randles-Hough, Öteki Dünya, s. 350-353. [404] Krş. Randles-Hough, Öteki Dünya, s. 352. [405] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 105. [406] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 64. [407] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 146,147. [408] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 54-89 (Birçok normal ve geri dönüşsüz ölüm hadiselerinde, bu görüşü destekleyen pekçok görüş bulunmaktadır). [409] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 49-70 [410] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 49-70 [411] Krş. Lepp, Death and Is Mysteries, s. 173-176; Bilge, Metabiyoloji, s. 324 [412] Krş. Süleyman Uludağ, “Kabir ve Türbe Ziyareti”, Nesil Dergisi, İstanbul 1977, c.1:. sayı:2, s. 14. [413] Bk. Kübler Ross, There is Life after Death, s. 109-113; [414] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 201, 261. [415] Bk. Herhold, A Christian Response to Kübler Ross, s. 115. [416] Bk. Herhold, A Christian Response to Kübler Ross, s. 116-117. [417] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 104. [418] Krş. Randles-Hough, Öteki Dünya, s. 350-353. [419] Krş. WilliamToohey, A Christians View of Death and Dying, in Death and Dying, Ed: David L. Bender- Richard Hagen, Greenhaven Press, Minnesota 1980, s. 69. [420] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 178. [421] Bk. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 31-32. [422] 1688-1772 yılları arasında yasayan Swedersorg, başlangıçta anatomi, fizyoloji ve psikolojiyle ilgilenmiş, daha sonra dini bir kriz geçirerek ahiretteki ruhsal varlıklarla bağlantı kuran deneylerden sözetmeye başlamıştır. Geniş bilgi için bk. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 126-130. [423] Krş. Moody Ölümden Sonra Hayat, s 130-131. [424] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s 143-144. [425] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s 157-158. [426] Krş. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 161-162. [427] Bk. Buhâri, Sahih, Cenâiz, 85 [428] Bk. Buhâri, Sahih, Cenâiz, 85. [429] Krş. Kübler Ross, There is Life after Death, s. 109-113; Sarıkaya-Bergil. Ölüm ve Ötesi, s. 47 [430] Krş. Süleyman Ateş, İnsan ve İnsanüstü, Dergah Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1985, s. 56-57. [431] Krş. Başer, Ölümle İlgili, s. 231 [432] Bk Nisa: 4/97. [433] Krş. Mu’minun, Kur'an'da İnsan, s. 227-228, 233. [434] Bk. Mu'minun: 23/100. [435] Bk.Mu'minun: 23/99. [436] Bk. Bakara: 2/259. [437] Bk. Al-i İmran: 3/49. [438] Bk. Moody, Ölümden Sonra Hayat, s. 196-201; Randles-Hough, Öteki Dünya, s. 340-341. [439] Bk. Hac: 22/1-2; Kamer: 54/7-8. [440] Bk. Zilzal: 99/6-8. [441] Bk. Zümer: 39/42. [442] Bk. Ateş, İnsan ve İnsan Üstü, s. 59-60. [443] Bk. Muhasibi, er-Rıâye, s. 608-609. [444] Krş. Jane 1. Smith, “Uyku ve Ölümün Tabiatıyla İlgili Çagdaş Müslüman Yorumlarında Nefs ve Ruh Anlayışı” Çev. A. Vahit İmamoğlu, Atatürk Üni. l.F. Dergisi, c.13, s. 236. [445] Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 123-141. Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: -merve-7d- üzerinde 20 Ocak 2014, 21:52:10 bana göre insanın ölüm tecrübesi etmesi çok güzel en azından bir daha öldüğünde ne göreceğini biliyordur en azından.....
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Kader 7/C üzerinde 22 Nisan 2014, 18:06:53 Bencede insanın ölüm hakkında tecrübe olmaları çok önemli...
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 23 Nisan 2014, 11:06:33 Çok farklı bir tecrübe ölüm tecrübesi. Rabbim ölmeden önce ölmeyi bizlere nasib etsin inş.
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Yunus 8 üzerinde 23 Nisan 2014, 12:06:27 Ölüm hakkında bilgili olmak güzeldir ama.Tecrübe :)
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: esmanur7/a üzerinde 23 Nisan 2014, 12:36:09 İnsan ölceğini bilir ama ne zaman ÖLCEGİNİ malesef bilemez ;)
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: merve7/a üzerinde 23 Nisan 2014, 13:05:06 öleceğimizi bildigimiz gibi ne zaman oleceğimizide bilsek keske :)
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 23 Nisan 2014, 13:58:02 Maalesef Mervecim böyle bir şey mümkün değil kimse ne zaman öleceğini bilemez :)))
Rabbimizin ölümle ilgili kitabımız olan Kur'an'da buyurduklarına -mealen- bakalım: Her nefis ölümü tadacaktır. Amellerinizin karşılığı ise kıyamet gününde size eksiksiz verilecektir. Her kim Cehennem ateşinden uzaklaştırılıp Cennete konulmuşsa, işte o kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı ise aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir. (Al-i İmran / 185) Nerede olsanız ölüm size yetişir. İsterseniz tahkim edilmiş kalelere veya gökteki yıldızlara sığınmış olun. (Nisa / 78) Her milletin bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde onu ne bir an geri bırakabilir, ne de bir an öne alabilirler.(En'am / 93) Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Rüveyha üzerinde 04 Ağustos 2018, 15:45:15 Herkes ölümü deneyimlecektir.O gün gelmeden ve o gün geldiğin de Rabbim yardımcımız olsun inşaAllah.
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Sevgi. üzerinde 05 Ağustos 2018, 00:37:11 Aleyküm selam ölüm tecrübe edilemez ölen insan geri canlanmaz her canlı ölümü bir defa tadar
Konu Başlığı: Ynt: Ölüm Tecrübesi Gönderen: Zehra Hüner üzerinde 14 Ekim 2018, 01:46:19 Bizler ölüm sonrasina inandigimiz icin bu durumlari kabul.edebiliriz ...beden sadece dünyada emanet ruh ise sonsuz hayatin yolcusu..esas olan ruhtur..Rabbim ruhlarimizi cennetine kabul eylesin insallah...Allah razi olsunn...
|