๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ => Ölüm psikolojisi => Konuyu başlatan: Vatan Var Olsun ! üzerinde 23 Ocak 2012, 10:27:39



Konu Başlığı: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 23 Ocak 2012, 10:27:39
3- İslâm'a Göre Ölüm


İslâm'a göre ölüm bir son değil, daha gerçek bir hayat ve varoluşa geçiştir. [160] İnsanın bu aşkın varoluşu, Kuran'da ahiret ile ifade edilmektedir. Mesela;

“Sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit, gönderdiğimiz melekler (elçilerimiz) onun ruhunu alırlar ve onlar (melekler) görevlerinde noksanlık etmezler. Öl­dükten sonra insanlar hak olan Mevtaları Allah'a çevrilip tes­lim edilirler...” [161] ve benzeri ayetlerde ölümün, insan ruhunun bedenden alınarak Allah'ın katına yükseltilmesi şeklinde değer­lendirildiği açıkça görülmektedir. Ahiret hayatına geçişin kapısı niteliğindeki ölüm, bu bakımdan ahiret kavramının ayrılmaz bir parçası durumundadır. Bu bağlamda ölümü düşünen, onun öte­sini de düşünmek zorundadır. Hal böyle olunca insanın bu dünyada yaptığı fiiller, bu düşüncenin etkisi altındadır ve bu düşünce aynı zamanda ahlakî değerlere de kaynaklık etmekte­dir [162]. Zira bu konunun mihveri olan kıyamet inancının devamlı olarak insan zihninde canlı tutulmaya çalışılmasının, ha­fiflik ve dikkatsizlik yerine insanları tam bir istek ve duyarlılıkla hareket etmeye yönelteceği kabul edilmektedir [163].

Kuran'da ahiret olaylarının çok canlı bir şekilde tasvir edildiğini [164], özellikle cennet ve cehennem konusunda diğer semavî dinlerden daha somut bilgiler verildiğini [165] ancak ölüm­le ilgili detaylı ve direkt bilgiler verilmediğini söylemek müm­kündür [166]. İslâm'da bir inanç unsuru olarak ahiret, Allah'a iman ile birlikte tevhidi inanç sisteminin temelini oluşturmakta­dır. Bu iki inanç unsuru, ancak bir arada bulundukları zaman var olabilmekte, sistemden birisi çıkarıldığı zaman diğeri de an­lamını yitirmekledir Çünkü tevhidi sistem içerisinde insanın dünya ve ölüm sonrası ahiret hayatı, bir bütün olarak ele alın­mıştır. Şöyleki, Kâdır-i Mutlak ve âdil olan bir Tanrının olması, zorunlu olarak ahiret hayatını da beraberinde getirmektedir. Zi­ra bu dünyada yapılanların mükafat ve cezalarının verileceği bir ortam olmak zorundadır. Dolayısıyla İslâm'da Allah ve ahiret inancı, Kuran'ın tesis etmek istediği tevhid dininin esasını teşkil etmektedir. Böylece dünya hayatı, ahiret hayatına karakterini vermekte, insanın ahiret hayatındaki durumu, dünya hayatında­ki hayat tarzına bağlanmaktadır. Yine ahiret hayatı insanın dün­ya hayatı üzerinde de doğrudan etkilidir. Şöyleki, insanın yal­nızca dünya hayatını öne çıkararak zaaflarına tekabül edecek zevklere yönelmesi, diğer taraftan ahiret hayatını öne çıkararak, dünya hayatının nimetlerine sırt çevirmesi, tevhidi anlayışın dı­şında kalmaktadır. Oysa insan dünya ve ahiretteki varoluşunu birlikte ele almalıdır  [167].

İslâm'a göre dünya-âhiret arasındaki ilişkiye daha yakın­dan bakacak olursak, dünya ve âhiretin, insanın zevki ve faydası açısından değerlendirildiği söylenebilir. İnsanın acı ve zorluklar­dan kaçan tabiatı da bunu gerekli kılmaktadır. Yani dünya ve ahiret denildiğinde ilk olarak insana sunduğu fayda anlaşılmak­tadır. Dünya insana arzuladığı menfaatleri sunmaktadır. Yani dünyada faydalanma vardır [168]. Ahiret ise hayrın sunulduğu yer­dir [169]. İnsan ise dünya ve ahiret sevabını arzulamakta [170] ve iki­sinin de acılarından kaçmaktadır [171]. Böylece dünya ve ahiret, insanın karşısında ulaşılması gereken birer hedef gibi durmakta, bu perspektiften dünya ve ahiret birbirlerinden farksız gibi gö­rünmektedir [172]. Ancak mutlaka aralarında bir tercih yapılması gerekirse, Kur'an'da âhiretin dünyadan daha üstün tutulduğunu söylemek mümkündür. [173]

İslâm alimleri, özellikle ölümden sonra dirilme ve hayat konusunda yaptıkları açıklamalarla, ölüm hadisesini bir geçiş olarak değerlendirerek [174], ölümün mukadder bir fenomen ol­duğu ve ondan korkulmaması gerektiği tezinde birleşmişler­dir[175]. Buna göre onlar, ölüm karşısında sergilenmesi gereken tutumu, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlanmak olarak tespit etmişlerdir. Böylece islâm di­ninin, inananların ölüm karşısında müspet bir tutum sergileme­leri ve dünya-ahiret dengesini korumalarını istediğini söylemek mümkündür.

İslâm'a göre her insanın ölümümün ne zaman olacağı da­ha önceden tespit edilmiştir ve onun zamanını Allah'tan başkası bilemez [176]. Ölümden sonra gidilecek olan ahiret hayatı ise ebe­didir ve orada ölüm yoktur [177]. Yine Kuran'a göre inananların ölümlerinin de kolay olacağı vurgulanmaktadır [178].

Ayrıca İslâm, ölümle ilgili tutumları özellikle yeniden dünyaya gelme üzerine bina edilen Uzakdoğu dinlerinden kesin çizgilerle ayrılmakta, yeniden dünyaya dönenlerin eski durum­larını düzeltme yerine yine önceki gibi davranacaklarını ima et­mektedir. Yani İslâm'a göre insan, öte âlemdeki geleceğini şekillendirme konusunda sadece tek bir şansa sahiptir ve o da do­ğumla ölüm arasında geçen süredir. [179]

Ölümü öte aleme bir giriş kapısı ve son derece tabiî bir olay olarak değerlendiren islâm dini, diğer dinlerden farklı ola­rak ölüm düşüncesi üzerinde özellikle durmuş, ölüm düşünce­sini dini bir motivasyon olarak kullanmak istemiştir [180]. Bu meyanda Hz. Peygamber;

“Lezzetleri yok edici olanı, yani ölümü çokça hatırlayınız” [181] hadisiyle insanları ölümü düşünmeye yönlendirirken, başka bir zaman da kendisine yöneltilen;

“mü­minlerin en akıllısı kimdir?” sorusuna;

“ölümü çok anan ve ölümden sonrası için güzel hazırlık yapanlar var ya işte onlar en akıllı olanlardır” [182] cevabını vererek, ölüm düşüncesine verdiği önemi vurgulamıştır.

İslâm'a göre ölümden bahsederken belli başlı İslâm filo­zoflarının konuyla ilgili görüşlerine de değinmek yerinde ola­caktır. Zira felsefe tarihinin başlangıcından bu yana üzerinde sık sık düşünülen ölüm konusu ile ilgili olarak, ahiret hayatına sü­rekli atıfta bulunan bir dine mensup olan İslâm filozofları da epeyce söz söylemişlerdir. Konuyla ilgili olarak Fârâbî, diğer müslüman düşünürler gibi en büyük mutluluğun ölümden son­ra gerçekleşeceğine inanır [183]. Ayrıca Pisagor, Eflatun ve Stoa mektebinden gelen nefsin bedeni kayıtlardan kurtulduktan son­ra tam mutluluğa erişeceği inancını o da paylaşmaktadır. Bu­nunla birlikte bu düşünce, ona göre kimseyi hiçbir zaman ölü­mün iyi olduğu ve gönüllü olarak ölümün istenebileceği sonu­cuna götürmemelidir. Nitekim Fârâbî'ye göre erdemli kimse, ne bir kötümserin hayattan uzaklaşmak için ölümü bir çare saymak şeklindeki düşüncesine, ne de ölümün korkulması gereken bü­yük bir şey olduğu şeklindeki fikrine katılır. Bu durumda er­demli kişi, yaşamayı sadece mutluluğu artırmak için ister [184]. Ona göre erdemli kişi, kendi şahsi amaçlarını da aşarak, kendini memleket menfaatine atar. Ülkesine faydalı olacağı için yaşamak ister ve hatta vatanı için hiç çekinmeden ölür. Buna göre Fârâbî, ölümden ancak cahil ve fâsık ülkelerin insanlarının korkacağını, zira cahillerin gözünde değerli olan şeylerin, bayağı lezzetler, şehvet vb. gibi şeyler olduğunu, fâsıkların da, ya dünyada bıra­kacakları menfaatlerden ayrılmayı istemediklerinden, ya da öte hayatta mutluluktan mahrum kalacaklarını bildiklerinden dola­yı ölümden korktuklarını savunur [185].

İbn Sîna, ölüm konusuyla üzerine müstakil bir risale ya­zacak kadar ilgilenmiştir. Bu konuyla ilgili görüşlerini daha ziya­de bu risalede ortaya koyan düşünüre göre hayat ve ölüm tabiî ve iradî olmak üzeri ikiye ayrılır. Ona göre iradî ölüm; her türlü şehveti öldürmek ve şehvetlere düşkünlüğü terketmektir. İradi hayat ise, insanın dünya hayatında peşinden koştuğu, her türlü yeme, içme ve şehvetten ibarettir. Tabiî hayat; insanın gıpta edi­lecek ebediyetle ilimlerden müstefit olduğu lezzetlerle bekasını, cehaletten beraat ve kurtuluşunu ifade eder. Bundan dolayıdır ki Eflatun;

“İradenle öl ki, tabiatla diriksin” demiştir. Böylece ta­biî ölümden korkan kimse, vukuu muhakkak olan bir şeyden korkmuş olur. Ölümün, insanın Allah'tan gelen varlığının yine O'na dönmesi demek olduğunu, bu durumda ölümden korkan­ların kendilerinden korkmuş olacağını düşünen İbn Sina'ya göre yokluğunu hayatında, noksanını tamamında zanneden birisin­den daha kötü kimse olamaz [186]. Ona göre, ölüm korkusu insanın hissedebileceği korkuların en şiddetlisi ve en etkilısidir [187]. İbn Sina, bu görüşüyle bütün korkuların temelinde ölüm kor­kusu bulunduğunu öne süren günümüz psikolojisiyle de ben­zerlik arzetmektedır.

İbn Sina'ya göre ölüm korkusunun nedenleri özetle şöyle­dir: Ölümün gerçekte ne olduğunu bilmemek, öldükten sonra ruhun da bedenle beraber tamamen yok olacağına inanmak, öl­dükten sonra nefsin nereye intikal edeceğini kestirememek, ölümden önce ve ölüme neden olan hastalıkların acı ve ızdırabından başka ayrıca ölüm için de bir elemin var olduğunu zan­netmek, cezalandırılmaktan korkmak, geride bırakacağı mal ve miras yüzünden üzüntü duymak [188].  İbn Sina'nın ölüm korku­sunun boyutlarıyla ilgili yaklaşık on asır önce ortaya koyduğu bu tespitlerin, 1960’1ı yıllardan itibaren batıda, yoğun bir şekil­de başlayan tanatoloji çalışmalarının ortaya koyduğu boyutlarla pekçok açıdan paralellik göstermesi ilgi çekici bir durumdur. Mesela Thorson-Powell tarafından geliştirilen ve bizim da araş­tırmamızda veri toplamak amacıyla kullandığımız “Ölüm Kaygı­sı Ölçeğinde de ölüm kaygısı aşağı yukarı aynı boyutlardan ele alınmıştır. Bu durum, psikolojik çalışmaların İslâm dünyasında batı dünyasından daha önce başladığına.açık bir delil teşkil et­mektedir.

Gazâlî de ölümü bir uyanış olarak değerlendirir ve şöyle der:

“İnsan uykudayken rüyasında gördüğü bir takım şeylerin varlığına inanır. Uyanınca ise rüyasında gördüklerinin aslı olma­dığını anlar. Dünya hayatı da âhirete göre bir uyku hali sayılabi­lir. Öyleyse içerisinde bulunduğumuz hayat da bir rüyadan baş­ka bir şey değildir. Muhtemel ki ölünce uyanacağız” [189].

Ölümü dinî hayati olumlu yönde motive edebilecek ve ona ivme kazandıracak bir faktör olarak düşünen Gazâlî, bu ko­nuda özetle şunları söyler:

“Kendisine ölümün pek yakın oldu­ğu kimseye, sadece onu düşünmek, sadece onu anmak, o mak­satla hareket etmek, onun hesabıyla meşgul olmak, zihnini ona vermek, sadece onu beklemek, kendisini ölülerden saymak ve onlarla bir görmek yaraşır. Zira gelecek olan her şey yakındır. Uzak olan ise gelici değildir” [190]. Gazâlî'nîn ölümü düşünmek konusunda söylediklerine baktığımızda abartılı bir ifade gör­mekteyiz. Zira hayatın her anını ölümü düşünerek geçirmek, daha önce de değindiğimiz gibi, insanı hem psikolojik olarak huzursuz eder, hem de dünyaya karamsar bir şekilde bakmasına neden olur [191]. Bundan dolayı Gazâlî'nin bu konuda söyledikle­rini, gerçek manasıyla değil de insanların ölüme ilgilerini çek­mek için kesretten kinaye olarak değerlendirmenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz.

Ölümün korkunç sırının çözülemeyeceği konusunda ısrar eden Gazâlî'ye göre, bir insanın şakı veya said olduğu ölüm anında belli olur. Eğer bir kişi dünya sevgisinin kalbinde baskın olduğu bir zamanda ölüyorsa, onun durumu tehlikeli olabilir. Çünkü ona göre kişi nasıl yaşarsa öyle ölür. Bu durumda ölüyorken ona korku ve dehşet düşer. Zira o öldükten sonra kalbi­nin değişmeyeceğini bilir. Değişiklik ise, ancak dünyada sahip olunan organlar vasıtasıyla olur. Geri dönme ihtimali olmadığı­na göre, insanın korku ve mutsuzluğu daha da artar. Allah sev­gisiyle ölen insan, tıpkı bir hizmetçinin efendisiyle buluşmaya can atması gibi, Allah'a gitmek ister. Ona göre itaatkar insan, ölüyorken durumunun iyi olacağını bilebilir. Onun ruhu, muh­temelen hiçbir zorluk olmadan alınacaktır. O ölüm meleğini en güzel bir biçimde görebilir ve hatta ona cennette gideceği yerle ilgili olarak birtakım bilgiler de verilebilir. Günahkarlara da gi­decekleri yerle ilgili birtakım bilgiler verilebilir ve onlar için ölüm meleğini görmek büyük bir azap olur [192]. Ölüm hakkında­ki temel fikirleri böyle olan Gazâlî, ölüm korkusunun nedenleri­ni, dinin gereklerine göre yaşamamaktan kaynaklanan cezalan­dırılma korkusu, öte alemle ilgili belirsizlik, sahip olunan mal ve mülkü kaybetme ve buna bağlı olarak hayatın zevklerinden mahrum kalma korkusu olduğunu vurgulayarak [193], bu konuda aşağı yukarı Farabi ve İbn Sina ile aynı görüşleri paylaşmaktadır. İbn Mıskeveyh de müslüman bir düşünür olarak, insanla­rın âhiret hayatındaki durumlarının bu dünyada yaptıklarına bağlı olduğuna inandığını ifade etmiştir. O, bilgi eksikliği yü­zünden ruhun ölümsüzlüğü konusunda kuşkuya kapılanlardan söz ederek, onları diğer canlı ve bitkilerde olduğu gibi, insanın da bedensel bileşiminin bozulmasıyla yok olup gideceğini dü­şündüklerinden dolayı  “İlhad” ile suçlar. Zira İbn Miskeveyh'e göre onlar, hikmet ve din yolundan çıkmışlardır [194]. Bu görüşle­rinden hareketle ibn Miskeveyh'e göre, ölüm korkusunun nedenlerinden birisinin, ruhun ölümlülüğüne olan inanç olduğu­nu söyleyebiliriz.

Muhasibî'ye göre ise korku, salt bir heyecan, ümitsizlik ve panik hali değil, vazifelerin ve her türlü neticenin şuur halidir. Objesi asla Tanrı olmayan korku, vazifeleri tam olarak yerine getirip getirmeme, Tanrı'ya her an borçlu olunan şükrü ifa edip edememe endişesini, kişide azaba uğrayabileceği duygusunu ve âhiretin neticesinin verdiği dehşet hissini uyandırır. Ona göre takvanın aslı korkudur ve korku takvadan her zaman önce gelir [195]. Ölüm şuurunun devamlı uyanık tutulması gerektiğini vurgulayan Muhasibî'ye göre uyuyan insanda birtakım aktiviteler durur. Nefes de insanın aktivitelerinden birisidir ve uyku anında alınan nefesle beraber hayat devam etmektedir. Ölüm için hayatıyatın de durması gerekir. Uyku insan aktivitelerini dur­durmakla, insanı ölüme bir adım yaklaştırmaktadır. Her gün böyle ölüme yaklaşıp dönen insanda ölüm şuurunun'da uyanık olması gerekir [196].

Bu konuda şunu da söylemek gerekir ki, devamlı ölümü düşünmeyi tavsiye eden bazı din âlimlerinin bu teklifleri, psiko­loglar tarafından pek fazla kabul görmemektedir. Zira onlara gö­re dindar olsun veya olmasın çoğu insan için devamlı ölümü düşünmek mümkün görülmemekle birlikte, bu durum hayatı yaşanmaz hale getirebilir. Buna göre devamlı bir korku içindey­ken yaratıcı şeyler yapmak imkansız olmasa da psikolojik olarak son derece zordur, idamdan son anda (güçbela) kurtulan insan­ların sonradan anlattıklarına göre, onlar infazı beklerken bazıları sürekli bir kaygı içerisinde yaşamışlar, bazıları akıllarını kaybet­miş, bazıları da yıllar sonra bile o anda hissetmiş oldukları kay­gıların nevrotik izlerinden kurtulamamış ve tedirgin bir hayat yaşamışlardır [197]. Ancak burada şu da ifade edilmelidir ki, islâm dini ölüm düşüncesini devamlı surette teşvik ederken onu dini bir motivasyon olarak kullanmak istemiştir. Yoksa insanları de­vamlı surette ölümü düşünmeye yönlendirerek bir bunalım oluşturmaya çalışmamıştır. Zira ölümü düşünmek islâm dinine göre farz değil sünnet, ama birçok farzın eda edilmesine büyük katkıda bulunabilecek bir sünnettir. Hz. Peygamberin ölüm dü­şüncesiyle ilgili hadislerinin de insanın ölümlü olduğu bilinciyle yaşaması gerektiği istikametinde değerlendirilmesinin daha doğru olacağı kanaatindeyiz. Yani netice olarak bu konuda din ile psikolojinin çatışmadıklarım söyleyebiliriz. Çünkü, devam su­rette ölümü düşünerek yaşamak, insanın dünyevi faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyeceği gibi, dini hayatını da aynı yönde et­kileyebilir. Zira insanın fizyolojik ve psikolojik olarak dengede olması, ibadetlerin de daha iyi yapılabilmesinde bir ön şarttır. [198]

İslâm tasavvufunda ise ölüm, bir halden başka bir hale, yani ölümlülük halinden, ölümsüzlük haline geçmek olarak de­ğerlendirilmiştir.

“Biz Allah için varız ve Ona döneceğiz” [199] ayetini bir nevi ölümün tanımı olarak kabul eden mutasavvıflara göre ölüm, ruhun aslına dönmesi ve Rabbine kavuşması, için ge­riye dön çağrısından başka bir şey değildir. [200] Bu durumda ölüm sadece bedenin ölümüdür. Ruhun ölümü diye bir şey yok­tur. Ölüm, Allah Tealadan gelen ruhun, tekrar ona dönmesi, ka­ranlıklardan kurtulup aydınlığa kavuşması, gerçek ve sonsuz bir hayata başlamasıdır [201]. Bununla birlikte tasavvufta ölüm mese­lesi üzerinde fazlaca durulmuş ve tabiî ölüm gelmeden önce nefs, öldürmek (kontrol altına almak) şiddetle vurgulanarak, “ölmeden önce ölünüz” prensibi hem tasavvufta bir mertebe olarak kabul edilmiş [202] hem de tasavvufun odak noktasını, teş­kil etmiştir. [203] Ölümle fazlaca meşgul olan mutasavvıflar, bir takım ölüm tasnifleri yapmışlardır. Mesela ölümü, kendisini Al­lah'a kavuşturduğu için “şeb-i arûs” (kavuşma gecesi) olarak va­sıflandıran Mevlâna, tabiî ve iradî ölüm olmak üzere iki türlü ölümden bahsetmiş ve iradî ölümden riyazeti, tabiî ölümden de ruhun hapishane kabul edilen bedenden kurtuluşunu kasdetmıştır [204].

Mutasavvıfların ölüm karşısındaki tutumlarına Kuran-ı Kerim'in:

“… Ey Yahudi olanlar! Eğer insanlar arasında yalnız si­zin Allah'ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, o halde ölümü temenni edin. Doğru iseniz bunu yapın, çünkü âhiret bu dün­yadan çok daha iyidir” [205] ayetiyle de işaret edildiğini söylemek mümkündür. Zira ayet-i kerimede Allah ile yakın ünsiyet kura­bilen Allah dostlarının ölümden korkmayacakları, bu alemden daha yüksek bir aleme gidecekleri vurgulanmaktadır.

Bu arada dikkati çeken bir diğer husus da tasavvuftaki ölüm anlayışıyla daha önce değindiğimiz Eflatun'un ölüm anla­yışı arasındaki benzerliktir. Şöyleki ölümün, Allah'tan kopup gelen ruhun tekrar O'na dönmesi, karanlıklardan kurtulup ay­dınlığa kavuşması, ölümlülükten ölümsüzlüğe ulaşması olarak algılanmasında Eflatun ile îslâm tasavvufu hemen hemen aynı şeyleri düşünmektedir. [206]


[160] Krş. Salih Tug, “Death and lmmortality in the lslamic Thoughc”, in Death and Immortality in the Rdigions of the Worfd, Ed: Paul-Linda Badman, Paragon House, New York, 1987, s. 87.

[161] Bk. En'âm: 6/61-62.

[162] Krş. Toshihiko Izutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, Kevser Yayınları, An­kara (tarihsiz), s. 82.

[163] Krş. Izutsu, Kur'an'da Allah ve İnsan, s. 222.

[164] Bu olayları ifade eden ayetlerden bazıları için Bk. Nahl: 6/77; Yusuf: 12/107; Kehf: 18/21; Secde: 32/29; Yasin: 36/53; Saffat: 37/19-20; Zûmer: 39/68; Vakı: 56/1-3; Hakka: 69/1-3, 13-16; Abese: 80/34-36; Tekvir: 81/1-6; Kâri’a: 101/1-5.

[165] Bu konuyla ilgili olarak Bk. Vakıa: 56/10-38; İnşıkak: 84/7-12; Cehennemle ilgili olarak; Saffat: 37/62-64; Sâd: 38/57; Vakıa: 56/42-44, 51-56; Müzzemmil: 73/2-13.

[166] Krij. Tuğ, Death and Immortality, s. 86.

[167] Krş. Paçacı, Kur'an'da ve Kitab-ı Mukaddes'te, s. 308-309.

[168] Bk. Bakara: 2/37; Al-i İmran: 3/14.

[169] Bk. Mâun: 107/17; Duha: 93/4.

[170] Bk. Al-i İmran: 3/148; Nisa: 4/134.

[171] Bk. Teybe: 9/74; Nur: 24/19.

[172] Krş. Paçacı, Kur'an'da ve Kitab-ı Mukaddes'te, s, 112-113.

[173] Bk. Teybe: 9/38; Enam: 6/32, Nahl: 16/30; Bakara: 2/94, A’raf: 7/169, İbrahim: 14/27.

[174] Krş. Mehmet Aydın, “Al Gazalis idea of Death and His Classification of Men in The Word-to-come”, A.Ü. Î.Fak. Dergisi, Ankara 1983. c. XXVI, s. 223.

[175] Krş. Yakıt, Batı Düşüncesi ve, s. 90.

[176] Bk. Lokman: 31/34.

[177] Bk.Tâhâ: 20/74; A’la: 87/13.

[178] Bk. Fecr: 89/30.

[179] Bk. Nisa: 4/18; Enam: 6/28.

[180] Krş Secde: 32/26; Casiye: 45/45; Kaf: 50/36-37; Zariyet: 51/38.

[181] Bk. Tirmizî, Sünen, Zühd, 31; lbn Mace, es-Sünen, Zühd, 31, Tuh. Muhamed Fuad Abdulbaki, Daru Ihyai't-Türasi'l-Arabi, Beyrut 1975.

[182] Bk. İbn Mâce, Sünen, Zühd, 31.

[183] Bk. Fârâbî, Fusus, s. 161

[184] Bk. Fârâbî, Fusus, s. 153

[185] Bk. Fârâbî, Fusus, s  153.

[186] Bk. lbn Sina, Ölüm Korkusundan Kurtuluş, s  10.

[187] Bk. İbn Sina, Ölüm Korkusundan Kurtuluş, s. 9.

[188] Bk. İbn Sina, Ölüm Korkusundan Kurtuluş, s. 6-7.

[189] Bk. Gazâlî, Dalaletten Hidayete, s. 41-42.

[190] Bk. Gazali, ihya, G. IV s 928.

[191] Krş. Lepp, Death and Us Mysteries, s. 76, 134.

[192] Krş. Tuğ, Death and lmmonality, s. 89-90.

[193] Bk. Gazali, Mizanul Amel, s . 142

[194] Bk   İbn Miskeveyh, Muhammed el-Mavuf, Tehzibu'l-Ahlak ve leâ-hiruVA'rdk, Mısır, 190, s. 59.

[195] Bk Muhasibi, er-Riâye, s. 608-609.

[196] Bk. Muhasibi, er-Riâye, s. 608; Krş. Aydın, Muhasibi'nin, s. 167

[197] Krş. Lepp, Death and Us Mysteries, s. 76.

[198] Krş., Nurettin Topçu, Din ve Ahlak Yay. Haz. A.Vahit İmamoglu, Erzurum 1995, s. 13.

[199] Bk. Bakara: 2/156.

[200] Krş. Yakıt, Batı Düşüncesi ve, s  100, Mehmet Demirci Mutasavvıflara göre Ölüm İslami Araştırmalar Dergisi, 1987, Sayı:3, s. 89-103

[201] Krş. Yakıt Batı Düşüncesi ve s. 101: Hançeroğlu, Felsefe Ansiklopedisi c.V.s.24 Habil Şentürk  Ölüm Gerçeği ve Allah inancı Dokuz Eylül Üni. 1. Fak.Dergisi , Şafak Basım ve Yayınevi, İzmir 1983, c.1(1).s. 311.

[202] Krş. H. Ziya Ülken Tasavvuf Psikolojisi 1944-1945 Üniversite Serbest konferanslarından Ayrı Basım Kenan Matbaası İstanbul 1946 s. 200.

[203] Krş. Yakıt, Batı Düşüncesi ve, s. 93

[204] Krş. Yakıt, Batı Düşüncesi ve, s. 92.

[205] Bk. Cuma 62/6.

[206] Krş. Eflatun, Phaidon, s. 142; Aster, Felsefe Tarihinde Ölüm, s. 187-200 Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 58-69.



Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 18 Mart 2014, 22:34:08
Ölümle ilgili bir çok konu vardır.Genellikle herkes kabir azabından ve cehennem azabından korkar.Bunu önlemek bizlerin elindedir.Kabir veya Cehennem azabından kurtulmak için itikadı düzgün bir Müslüman olmak ve dinimizin emirlerine riayet etmek, yasakladıklarından kaçmak şarttır.

Kabir azabı en çok, üstüne idrar sıçratan ve Müslümanlar arasında söz taşıyana olur. Cuma günü veya gecesi ölenler, her gece Tebareke [ve secde] suresini okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlâs suresi okuyanlara kabir suali olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun]

(Tebareke suresini okumak kabir azabından korur.) [İbni Mürdeveyh]

(Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.) [Tirmizi, Ebu Nuaym]

(Sadaka, kabir azabından korur.) [Beyheki]
ve daha bununla ilgili birçok hadisi şerif vardır.

Hazret-i Ali’den gelen bir rivayette, kabir azabından kurtulmak için, şunlar tavsiye edilmiştir:
Âyet-el-kürsiyi çok okumak.
Cuma günleri iki rekât namaz kılmak. [Kaza namazı borcu olan nafile namaz kılamaz. Birinci rekatte Fatiha ile Tebareke, 2. rekatte Fatiha ile İhlâs okunur.]
Her gün yüz İhlâs okumak. (Zühre-tür-Riyaz)
 


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 18 Mart 2014, 22:43:51
Birde bu konularla ilgili en çok aklımıza takılanlardan ÖLÜM ACISI. Pek çok mümin ölümden korktuğu gibi onun vereceği acıdan da korka.Çünkü Ölüm acısı, dünya acılarının hepsinden daha acıdır. Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. Fakat salih mümin, kurşun yağmuruna tutulsa, bu acıyı duymaz.
Hadis-i şeriflerde de olduğu gibi:
(ALLAHü teâlâya yemin ederim ki, ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir. Yine ALLAHü teâlâya yemin ederim ki, mümin bir kulun her damarı ölüm acısını duymadıkça, canı çıkmaz.) [Ebu Nuaym]

(Şehid ölüm acısını duymaz.) [Beyheki]

(Şehid, öldürülmesinin acısını, ancak bir pirenin ısırması kadar duyar.) [Nesai]


RABBİM KİMSEYE ÖLÜM ACISI YAŞATMASIN İNŞALLAH...............AMİN............

Ölüm acısı 70 kere kılıçla doğranmaktan fazladır; ama ALLAHü teâlâ, sevdiği kullarına bu acıyı duyurmaz. Ölüm acısı, kabir azabı yanında hiç kalır. Kabir azabı mahşer azabı yanında hiçtir. Mahşer azabı da, Cehennem azabının yanında hiçtir. Salih mümin, ne ölüm acısını, ne kabir azabını, ne de Cehennem ateşini duymaz. Sırat, Cehennem üzerine kuruludur. Sırat köprüsünden herkes geçer. İki hadis-i şerif meali:
(İyi kötü herkes [Cehennem üzerine kurulmuş Sırat’tan] geçer. Yalnız mümine, serin ve selamet olur. İbrahim aleyhisselama ateşin serin olduğu gibi. Öyle ki müminlerin soğukluğundan Cehennem, “Müminin nuru narımı söndürüyor” diye bağırır. Bundan sonra ALLAHü teâlâ, takva ehlini kurtarır; zalimleri ise orada yüzüstü bırakır.) [İbni Mace]

(Kıyamette Cehennem mümine, “Çabuk geç ey mümin! Nurun nârımı [ateşimi] söndürecek” diye bağırır.) [Taberanî]


Salih mümin, ruhunu teslim edeceği vakit, rahmet meleklerini ve Resulullah efendimizi görüp, can verme acısını duymaz. Bu şaşılacak bir şey değildir. Nitekim Mısır kadınları, Yusuf aleyhisselamın güzelliğine hayran olup, kendilerini öyle unutmuşlardı ki, ellerini kestiklerinden haberleri bile olmamıştı.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Hanife Ls 1 üzerinde 18 Mart 2014, 23:00:36
Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berekatuhü;
Ölüm acısının, bin kılıç darbesinden daha şiddetli olduğu, hadisle bildiriliyor. Peki bu Müslümanlar için de aynı mıdır sizce? Hiç düşündünüz mü? Bana soracak olursanız eğer ben çok düşündüm ve bu konuyla ilgili birçok araştırma yaptım.Ve şu sonuçlara vardım:
Evet aynıdır. Ancak mümin bu acıyı hissetmeyecektir. ALLAHü teâlâ, her Müslümana ölürken, Resulullah efendimizi gösterecek ve Onun güzelliği karşısında, ruhunu nasıl teslim ettiğinin farkına varmayacaktır. Yusuf aleyhisselamı gören kadınların, onun güzelliği karşısında parmaklarını bıçakla kestikleri halde, farkına varmadıkları gibi, Müslümanlar da, ölüm acısı hissetmeyeceklerdir. O halde doğru imanla ölmeye çalışmalıdır.


PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER.RABBİM RAZI OLSUN İNŞALLAH.HERKESİN BİLMESİ GEREKEN BİR KONU.
ÇÜNKÜ HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR.BU KONU HAKKINDA BİZLERİ BİLGİLENDİRDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.....


RaBiM tÜm MüMiNlErE hAyIrLı ÖlüM nAsİp EtSiN................Amİnnnnnnn.......................


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: ✿ Yağmur ✿ üzerinde 18 Mart 2014, 23:02:24
Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berekatuhü;
Ölüm acısının, bin kılıç darbesinden daha şiddetli olduğu, hadisle bildiriliyor. Peki bu Müslümanlar için de aynı mıdır sizce? Hiç düşündünüz mü? Bana soracak olursanız eğer ben çok düşündüm ve bu konuyla ilgili birçok araştırma yaptım.Ve şu sonuçlara vardım:
Evet aynıdır. Ancak mümin bu acıyı hissetmeyecektir. ALLAHü teâlâ, her Müslümana ölürken, Resulullah efendimizi gösterecek ve Onun güzelliği karşısında, ruhunu nasıl teslim ettiğinin farkına varmayacaktır. Yusuf aleyhisselamı gören kadınların, onun güzelliği karşısında parmaklarını bıçakla kestikleri halde, farkına varmadıkları gibi, Müslümanlar da, ölüm acısı hissetmeyeceklerdir. O halde doğru imanla ölmeye çalışmalıdır.


PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER.RABBİM RAZI OLSUN İNŞALLAH.HERKESİN BİLMESİ GEREKEN BİR KONU.
ÇÜNKÜ HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR.BU KONU HAKKINDA BİZLERİ BİLGİLENDİRDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.....


RaBiM tÜm MüMiNlErE hAyIrLı ÖlüM nAsİp EtSiN................Amİnnnnnnn.......................

Aminnnn
RABBİM ÖLÜMÜMÜZÜ AZAP İÇİNDE VERMESİN, GÜZELLİK İÇİNDE ETSİN...


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Hafsa Nur 6.D üzerinde 18 Mart 2014, 23:17:10
Ölümle ilgili bir çok konu vardır.Genellikle herkes kabir azabından ve cehennem azabından korkar.Bunu önlemek bizlerin elindedir.Kabir veya Cehennem azabından kurtulmak için itikadı düzgün bir Müslüman olmak ve dinimizin emirlerine riayet etmek, yasakladıklarından kaçmak şarttır.

Kabir azabı en çok, üstüne idrar sıçratan ve Müslümanlar arasında söz taşıyana olur. Cuma günü veya gecesi ölenler, her gece Tebareke [ve secde] suresini okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlâs suresi okuyanlara kabir suali olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun]

(Tebareke suresini okumak kabir azabından korur.) [İbni Mürdeveyh]

(Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.) [Tirmizi, Ebu Nuaym]

(Sadaka, kabir azabından korur.) [Beyheki]
ve daha bununla ilgili birçok hadisi şerif vardır.

Hazret-i Ali’den gelen bir rivayette, kabir azabından kurtulmak için, şunlar tavsiye edilmiştir:
Âyet-el-kürsiyi çok okumak.
Cuma günleri iki rekât namaz kılmak. [Kaza namazı borcu olan nafile namaz kılamaz. Birinci rekatte Fatiha ile Tebareke, 2. rekatte Fatiha ile İhlâs okunur.]
Her gün yüz İhlâs okumak. (Zühre-tür-Riyaz)
 

Ve aleyküm selam rahmetullahü ve berakatühü;
Evet çoğunlukla herkes bu azaplardan korkar.Ve sırf bu azaplar için ölmek istemez.Ve gözünde çok büyütürler.
Evet gerçekten de gözünde büyütülmeyecek gibi birşey değil.Ama bizler bunları bilerek yaşıyoruz.Bu yüzden de daha çok boş işlerle değilde Rabbimizi anarak geçirsek azap bile görmeyebiliriz.
Paylaşım için teşekkürler. Rabbim razı olsun bu güzel ve sıcak bilgilerle içimizi ısıttığınız için teşekkürler


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Ceren üzerinde 19 Mart 2014, 02:17:37
Bence insan öldüğünde gerçekten dirilecek.Yaşayacağı sonsuz hayata gidecek.Rabbim gideceğimiz sonsuz hayatın cennetten bir bahçe olmasını nasip etsin inşallah.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Kader 7/C üzerinde 22 Nisan 2014, 18:04:31
Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berekatuhü;
Ölüm acısının, bin kılıç darbesinden daha şiddetli olduğu, hadisle bildiriliyor. Peki bu Müslümanlar için de aynı mıdır sizce? Hiç düşündünüz mü? Bana soracak olursanız eğer ben çok düşündüm ve bu konuyla ilgili birçok araştırma yaptım.Ve şu sonuçlara vardım:
Evet aynıdır. Ancak mümin bu acıyı hissetmeyecektir. ALLAHü teâlâ, her Müslümana ölürken, Resulullah efendimizi gösterecek ve Onun güzelliği karşısında, ruhunu nasıl teslim ettiğinin farkına varmayacaktır. Yusuf aleyhisselamı gören kadınların, onun güzelliği karşısında parmaklarını bıçakla kestikleri halde, farkına varmadıkları gibi, Müslümanlar da, ölüm acısı hissetmeyeceklerdir. O halde doğru imanla ölmeye çalışmalıdır.


PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER.RABBİM RAZI OLSUN İNŞALLAH.HERKESİN BİLMESİ GEREKEN BİR KONU.
ÇÜNKÜ HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR.BU KONU HAKKINDA BİZLERİ BİLGİLENDİRDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.....


RaBiM tÜm MüMiNlErE hAyIrLı ÖlüM nAsİp EtSiN................Amİnnnnnnn.......................

Aminnnn
RABBİM ÖLÜMÜMÜZÜ AZAP İÇİNDE VERMESİN, GÜZELLİK İÇİNDE ETSİN...

AMİN AMİN AMİN.... İNŞLLAH KARDEŞLERİM İNŞALLAH;


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: SeLiNaY 8 üzerinde 21 Ekim 2015, 14:20:18
selamun aleykum
 
ruhun bedenden ayrılmasına "ölüm "denir Her canlı dogar büyür ve ölür.Allah (c.c)in yeryüzüne koydugu bir kanun dur.Allah teala insanı yaratmış ve ona yaşaması için belli bir süre vermiştir. Bu süre bitince insanın dünya hayatı son bulur.Artık kendisini bekleyen yeni bir hayata  yani Ahirette gözlerini açar.

Allah razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Nursima 7 üzerinde 21 Ekim 2015, 15:40:54
Insan doğar ve ölür.Bu insanoğlunun doğasında olan bir şeydir.Ama Allah'in bize verdiği bu hayatı İslam dinine göre yasamaliyiz.Ölüm'den sonrasınıda düşünmek gereklidir.Ahiret hayatı hakkında bilgi sahibi olmalıyız.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Fatma Karadere üzerinde 21 Ekim 2015, 15:56:22
İnsanlar doğarlar,büyürler,gelişirler,ürerler ve sonunda ölürler.Bu olaylar, hayvanlarda da geçerlidir.Bu yüzden, Allahın verdiği nimetlere şükrederek, ona teşekkür etmiş oluruz.Hayat felsefesinde de, amel defterini doldurmaya devam etmeliyiz. Günahlarımızada tövbe ederek ve bir daha yapmayacağımıza söz vermeliyiz.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Hatice 08 üzerinde 25 Mart 2016, 22:56:12
Bismillah
İslama göre ölüm bir son değil yeni bir başlangıçtır.
Allah c.c. razı olsun inşAllah


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Büşra 8 üzerinde 25 Mart 2016, 22:58:34
İslâm'a göre her insanın ölümümün ne zaman olacağı da­ha önceden tespit edilmiştir ve onun zamanını Allah'tan başkası bilemez


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Hatice Akdağ 8 üzerinde 25 Mart 2016, 23:26:45
Ve Aleyküm Selam:
Rabbim bizim canımızı alacaksa acıtarak almasın.Bazı insanlarımız bombalar ile silahlar ile şehit düşüyorlar.Allah bizi böylesinden uzak tutsun ve kimseye yaşatmasın.Amin Amin Amin..
Paylaşım için Allah Razı Olsun


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Melike 8 üzerinde 25 Mart 2016, 23:32:36
Selamünaleyküm.
Rabbim herkese aci cekdirmedin kelime-i şehadet  getirerk vefat ettirsin.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Rüveyha üzerinde 18 Ağustos 2016, 19:51:46
Ve aleykumusselam.Âmin ecmain İnşaAllah..İmam Gazali Ölümü uyanış olarak ifade ediyor..Mevlam bu dünyanın gerçeklerine gözümüzü açmayı nasip eylesin İnşaAllah.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Ruhane üzerinde 13 Şubat 2017, 13:44:13
Rabbim imanli bir sekilde huzuzruna alsin bizleri insaallah


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Mustafa/Samed üzerinde 13 Şubat 2017, 15:30:10
Ve Aleykümüsselam. Rabbim yolundan ayırmasın. Paylaşım için Rabbim razı olsun.


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Sevgi. üzerinde 13 Şubat 2017, 15:52:19
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Peygamberimiz ( S.A.V ) Lezzetleri yok edici olanı, yani ölümü çokça hatırlayınız” [181] hadisiyle insanları ölümü düşünmeye yönlendirirken, başka bir zaman da kendisine yöneltilen;

“mü­minlerin en akıllısı kimdir?” sorusuna;

“ölümü çok anan ve ölümden sonrası için güzel hazırlık yapanlar var ya işte onlar en akıllı olanlardır” [182] cevabını vererek, ölüm düşüncesine verdiği önemi vurgulamıştır. 

Mevlam akıbetimizi hayr eylesin inşaAllah. Amin ecmain


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Ruhane üzerinde 01 Mart 2017, 17:25:26
Biz Allah için varız ve Ona döneceğiz


Konu Başlığı: Ynt: İslâm'a Göre Ölüm
Gönderen: Mehmed. üzerinde 01 Mart 2017, 19:32:23
Ve aleykümüsselam Rabbim bizlere hayırlı bir ölüm nasip eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun