> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Ölüm psikolojisi > İslâm'a Göre Ölüm
Sayfa: [1] 2 3 4 5   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İslâm'a Göre Ölüm  (Okunma Sayısı 29832 defa)
23 Ocak 2012, 10:27:39
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 23 Ocak 2012, 10:27:39 »



3- İslâm'a Göre Ölüm


İslâm'a göre ölüm bir son değil, daha gerçek bir hayat ve varoluşa geçiştir. [160] İnsanın bu aşkın varoluşu, Kuran'da ahiret ile ifade edilmektedir. Mesela;

“Sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit, gönderdiğimiz melekler (elçilerimiz) onun ruhunu alırlar ve onlar (melekler) görevlerinde noksanlık etmezler. Öl­dükten sonra insanlar hak olan Mevtaları Allah'a çevrilip tes­lim edilirler...” [161] ve benzeri ayetlerde ölümün, insan ruhunun bedenden alınarak Allah'ın katına yükseltilmesi şeklinde değer­lendirildiği açıkça görülmektedir. Ahiret hayatına geçişin kapısı niteliğindeki ölüm, bu bakımdan ahiret kavramının ayrılmaz bir parçası durumundadır. Bu bağlamda ölümü düşünen, onun öte­sini de düşünmek zorundadır. Hal böyle olunca insanın bu dünyada yaptığı fiiller, bu düşüncenin etkisi altındadır ve bu düşünce aynı zamanda ahlakî değerlere de kaynaklık etmekte­dir [162]. Zira bu konunun mihveri olan kıyamet inancının devamlı olarak insan zihninde canlı tutulmaya çalışılmasının, ha­fiflik ve dikkatsizlik yerine insanları tam bir istek ve duyarlılıkla hareket etmeye yönelteceği kabul edilmektedir [163].

Kuran'da ahiret olaylarının çok canlı bir şekilde tasvir edildiğini [164], özellikle cennet ve cehennem konusunda diğer semavî dinlerden daha somut bilgiler verildiğini [165] ancak ölüm­le ilgili detaylı ve direkt bilgiler verilmediğini söylemek müm­kündür [166]. İslâm'da bir inanç unsuru olarak ahiret, Allah'a iman ile birlikte tevhidi inanç sisteminin temelini oluşturmakta­dır. Bu iki inanç unsuru, ancak bir arada bulundukları zaman var olabilmekte, sistemden birisi çıkarıldığı zaman diğeri de an­lamını yitirmekledir Çünkü tevhidi sistem içerisinde insanın dünya ve ölüm sonrası ahiret hayatı, bir bütün olarak ele alın­mıştır. Şöyleki, Kâdır-i Mutlak ve âdil olan bir Tanrının olması, zorunlu olarak ahiret hayatını da beraberinde getirmektedir. Zi­ra bu dünyada yapılanların mükafat ve cezalarının verileceği bir ortam olmak zorundadır. Dolayısıyla İslâm'da Allah ve ahiret inancı, Kuran'ın tesis etmek istediği tevhid dininin esasını teşkil etmektedir. Böylece dünya hayatı, ahiret hayatına karakterini vermekte, insanın ahiret hayatındaki durumu, dünya hayatında­ki hayat tarzına bağlanmaktadır. Yine ahiret hayatı insanın dün­ya hayatı üzerinde de doğrudan etkilidir. Şöyleki, insanın yal­nızca dünya hayatını öne çıkararak zaaflarına tekabül edecek zevklere yönelmesi, diğer taraftan ahiret hayatını öne çıkararak, dünya hayatının nimetlerine sırt çevirmesi, tevhidi anlayışın dı­şında kalmaktadır. Oysa insan dünya ve ahiretteki varoluşunu birlikte ele almalıdır  [167].

İslâm'a göre dünya-âhiret arasındaki ilişkiye daha yakın­dan bakacak olursak, dünya ve âhiretin, insanın zevki ve faydası açısından değerlendirildiği söylenebilir. İnsanın acı ve zorluklar­dan kaçan tabiatı da bunu gerekli kılmaktadır. Yani dünya ve ahiret denildiğinde ilk olarak insana sunduğu fayda anlaşılmak­tadır. Dünya insana arzuladığı menfaatleri sunmaktadır. Yani dünyada faydalanma vardır [168]. Ahiret ise hayrın sunulduğu yer­dir [169]. İnsan ise dünya ve ahiret sevabını arzulamakta [170] ve iki­sinin de acılarından kaçmaktadır [171]. Böylece dünya ve ahiret, insanın karşısında ulaşılması gereken birer hedef gibi durmakta, bu perspektiften dünya ve ahiret birbirlerinden farksız gibi gö­rünmektedir [172]. Ancak mutlaka aralarında bir tercih yapılması gerekirse, Kur'an'da âhiretin dünyadan daha üstün tutulduğunu söylemek mümkündür. [173]

İslâm alimleri, özellikle ölümden sonra dirilme ve hayat konusunda yaptıkları açıklamalarla, ölüm hadisesini bir geçiş olarak değerlendirerek [174], ölümün mukadder bir fenomen ol­duğu ve ondan korkulmaması gerektiği tezinde birleşmişler­dir[175]. Buna göre onlar, ölüm karşısında sergilenmesi gereken tutumu, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete hazırlanmak olarak tespit etmişlerdir. Böylece islâm di­ninin, inananların ölüm karşısında müspet bir tutum sergileme­leri ve dünya-ahiret dengesini korumalarını istediğini söylemek mümkündür.

İslâm'a göre her insanın ölümümün ne zaman olacağı da­ha önceden tespit edilmiştir ve onun zamanını Allah'tan başkası bilemez [176]. Ölümden sonra gidilecek olan ahiret hayatı ise ebe­didir ve orada ölüm yoktur [177]. Yine Kuran'a göre inananların ölümlerinin de kolay olacağı vurgulanmaktadır [178].

Ayrıca İslâm, ölümle ilgili tutumları özellikle yeniden dünyaya gelme üzerine bina edilen Uzakdoğu dinlerinden kesin çizgilerle ayrılmakta, yeniden dünyaya dönenlerin eski durum­larını düzeltme yerine yine önceki gibi davranacaklarını ima et­mektedir. Yani İslâm'a göre insan, öte âlemdeki geleceğini şekillendirme konusunda sadece tek bir şansa sahiptir ve o da do­ğumla ölüm arasında geçen süredir. [179]

Ölümü öte aleme bir giriş kapısı ve son derece tabiî bir olay olarak değerlendiren islâm dini, diğer dinlerden farklı ola­rak ölüm düşüncesi üzerinde özellikle durmuş, ölüm düşünce­sini dini bir motivasyon olarak kullanmak istemiştir [180]. Bu meyanda Hz. Peygamber;

“Lezzetleri yok edici olanı, yani ölümü çokça hatırlayınız” [181] hadisiyle insanları ölümü düşünmeye yönlendirirken, başka bir zaman da kendisine yöneltilen;

“mü­minlerin en akıllısı kimdir?” sorusuna;

“ölümü çok anan ve ölümden sonrası için güzel hazırlık yapanlar var ya işte onlar en akıllı olanlardır” [182] cevabını vererek, ölüm düşüncesine verdiği önemi vurgulamıştır.

İslâm'a göre ölümden bahsederken belli başlı İslâm filo­zoflarının konuyla ilgili görüşlerine de değinmek yerinde ola­caktır. Zira felsefe tarihinin başlangıcından bu yana üzerinde sık sık düşünülen ölüm konusu ile ilgili olarak, ahiret hayatına sü­rekli atıfta bulunan bir dine mensup olan İslâm filozofları da epeyce söz söylemişlerdir. Konuyla ilgili olarak Fârâbî, diğer müslüman düşünürler gibi en büyük mutluluğun ölümden son­ra gerçekleşeceğine inanır [183]. Ayrıca Pisagor, Eflatun ve Stoa mektebinden gelen nefsin bedeni kayıtlardan kurtulduktan son­ra tam mutluluğa erişeceği inancını o da paylaşmaktadır. Bu­nunla birlikte bu düşünce, ona göre kimseyi hiçbir zaman ölü­mün iyi olduğu ve gönüllü olarak ölümün istenebileceği sonu­cuna götürmemelidir. Nitekim Fârâbî'ye göre erdemli kimse, ne bir kötümserin hayattan uzaklaşmak için ölümü bir çare saymak şeklindeki düşüncesine, ne de ölümün korkulması gereken bü­yük bir şey olduğu şeklindeki fikrine katılır. Bu durumda er­demli kişi, yaşamayı sadece mutluluğu artırmak için ister [184]. Ona göre erdemli kişi, kendi şahsi amaçlarını da aşarak, kendini memleket menfaatine atar. Ülkesine faydalı olacağı için yaşamak ister ve hatta vatanı için hiç çekinmeden ölür. Buna göre Fârâbî, ölümden ancak cahil ve fâsık ülkelerin insanlarının korkacağını, zira cahillerin gözünde değerli olan şeylerin, bayağı lezzetler, şehvet vb. gibi şeyler olduğunu, fâsıkların da, ya dünyada bıra­kacakları menfaatlerden ayrılmayı istemediklerinden, ya da öte hayatta mutluluktan mahrum kalacaklarını bildiklerinden dola­yı ölümden korktuklarını savunur [185].

İbn Sîna, ölüm konusuyla üzerine müstakil bir risale ya­zacak kadar ilgilenmiştir. Bu konuyla ilgili görüşlerini daha ziya­de bu risalede ortaya koyan düşünüre göre hayat ve ölüm tabiî ve iradî olmak üzeri ikiye ayrılır. Ona göre iradî ölüm; her türlü şehveti öldürmek ve şehvetlere düşkünlüğü terketmektir. İradi hayat ise, insanın dünya hayatında peşinden koştuğu, her türlü yeme, içme ve şehvetten ibarettir. Tabiî hayat; insanın gıpta edi­lecek ebediyetle ilimlerden müstefit olduğu lezzetlerle bekasını, cehaletten beraat ve kurtuluşunu ifade eder. Bundan dolayıdır ki Eflatun;

“İradenle öl ki, tabiatla diriksin” demiştir. Böylece ta­biî ölümden korkan kimse, vukuu muhakkak olan bir şeyden korkmuş olur. Ölümün, insanın Allah'tan gelen varlığının yine O'na dönmesi demek olduğunu, bu durumda ölümden korkan­ların kendilerinden korkmuş olacağını düşünen İbn Sina'ya göre yokluğunu hayatında, noksanını tamamında zanneden birisin­den daha kötü kimse olamaz [186]. Ona göre, ölüm korkusu insanın hissedebileceği korkuların en şiddetlisi ve en etkilısidir [187]. İbn Sina, bu görüşüyle bütün korkuların temelinde ölüm kor­kusu bulunduğunu öne süren günümüz psikolojisiyle de ben­zerlik arzetmektedır.

İbn Sina'ya göre ölüm korkusunun nedenleri özetle şöyle­dir: Ölümün gerçekte ne olduğunu bilmemek, öldükten sonra ruhun da bedenle beraber tamamen yok olacağına inanmak, öl­dükten sonra nefsin nereye intikal edeceğini kestirememek, ölümden önce ve ölüme neden olan hastalıkların acı ve ızdırabından başka ayrıca ölüm için de bir elemin var olduğunu zan­netmek, cezalandırılmaktan korkmak, geride bırakacağı mal ve miras yüzünden üzüntü duymak [188].  İbn Sina'nın ölüm korku­sunun boyutlarıyla ilgili yaklaşık on asır önce ortaya koyduğu bu tespitlerin, 1960’1ı yıllardan itibaren batıda, yoğun bir şekil­de başlayan tanatoloji çalışmalarının ortaya koyduğu boyutlarla pekçok açıdan paralellik göstermesi ilgi çekici bir durumdur. Mesela Thorson-Powell tarafından geliştirilen ve bizim da araş­tırmamızda veri toplamak amacıyla kullandığımız “Ölüm Kaygı­sı Ölçeğinde de ölüm kaygısı aşağı yukarı aynı boyutlardan ele alınmıştır. Bu durum, psikolojik çalışmaların İslâm dünyasında batı dünyasından daha önce başladığına.açık bir delil teşkil et­mektedir.

Gazâlî de ölümü bir uyanış olarak değerlendirir ve şöyle der:

“İnsan uykudayken rüyasında gördüğü bir takım şeylerin varlığına inanır. Uyanınca ise rüyasında gördüklerinin aslı olma­dığını anlar. Dünya hayatı da âhirete göre bir uyku hali sayılabi­lir. Öyleyse içerisinde bulunduğumuz hayat da bir rüyadan baş­ka bir şey değildir. Muhtemel ki ölünce u...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İslâm'a Göre Ölüm
« Posted on: 26 Nisan 2024, 11:33:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İslâm'a Göre Ölüm rüya tabiri,İslâm'a Göre Ölüm mekke canlı, İslâm'a Göre Ölüm kabe canlı yayın, İslâm'a Göre Ölüm Üç boyutlu kuran oku İslâm'a Göre Ölüm kuran ı kerim, İslâm'a Göre Ölüm peygamber kıssaları,İslâm'a Göre Ölüm ilitam ders soruları, İslâm'a Göre Ölümönlisans arapça,
Logged
18 Mart 2014, 22:34:08
Hanife Ls 1

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 892


« Yanıtla #1 : 18 Mart 2014, 22:34:08 »

Ölümle ilgili bir çok konu vardır.Genellikle herkes kabir azabından ve cehennem azabından korkar.Bunu önlemek bizlerin elindedir.Kabir veya Cehennem azabından kurtulmak için itikadı düzgün bir Müslüman olmak ve dinimizin emirlerine riayet etmek, yasakladıklarından kaçmak şarttır.

Kabir azabı en çok, üstüne idrar sıçratan ve Müslümanlar arasında söz taşıyana olur. Cuma günü veya gecesi ölenler, her gece Tebareke [ve secde] suresini okuyanlar ve ölüm hastalığında İhlâs suresi okuyanlara kabir suali olmaz. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Namaz kılmayanın kabri ateşle dolar. Gece-gündüz onu yakar. Bir tinnin, her namaz vaktinde onu sokar.) [Kurretül-uyun]

(Tebareke suresini okumak kabir azabından korur.) [İbni Mürdeveyh]

(Cuma günü veya gecesi ölen mümine kabir azabı olmaz.) [Tirmizi, Ebu Nuaym]

(Sadaka, kabir azabından korur.) [Beyheki]
ve daha bununla ilgili birçok hadisi şerif vardır.

Hazret-i Ali’den gelen bir rivayette, kabir azabından kurtulmak için, şunlar tavsiye edilmiştir:
Âyet-el-kürsiyi çok okumak.
Cuma günleri iki rekât namaz kılmak. [Kaza namazı borcu olan nafile namaz kılamaz. Birinci rekatte Fatiha ile Tebareke, 2. rekatte Fatiha ile İhlâs okunur.]
Her gün yüz İhlâs okumak. (Zühre-tür-Riyaz)
 

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 18 Mart 2014, 22:36:42 Gönderen: Hanife 8.D »
Kayıtlı

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.
18 Mart 2014, 22:43:51
Hanife Ls 1

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 892


« Yanıtla #2 : 18 Mart 2014, 22:43:51 »

Birde bu konularla ilgili en çok aklımıza takılanlardan ÖLÜM ACISI. Pek çok mümin ölümden korktuğu gibi onun vereceği acıdan da korka.Çünkü Ölüm acısı, dünya acılarının hepsinden daha acıdır. Bir kâfir, uyku hapı içerek veya narkozla her tarafı uyuşturulduktan sonra da ölse, çok şiddetli olan ölüm acısını duyar. Fakat salih mümin, kurşun yağmuruna tutulsa, bu acıyı duymaz.
Hadis-i şeriflerde de olduğu gibi:
(ALLAHü teâlâya yemin ederim ki, ölüm meleğini görmek, bin kılıç darbesinden daha şiddetlidir. Yine ALLAHü teâlâya yemin ederim ki, mümin bir kulun her damarı ölüm acısını duymadıkça, canı çıkmaz.) [Ebu Nuaym]

(Şehid ölüm acısını duymaz.) [Beyheki]

(Şehid, öldürülmesinin acısını, ancak bir pirenin ısırması kadar duyar.) [Nesai]


RABBİM KİMSEYE ÖLÜM ACISI YAŞATMASIN İNŞALLAH...............AMİN............

Ölüm acısı 70 kere kılıçla doğranmaktan fazladır; ama ALLAHü teâlâ, sevdiği kullarına bu acıyı duyurmaz. Ölüm acısı, kabir azabı yanında hiç kalır. Kabir azabı mahşer azabı yanında hiçtir. Mahşer azabı da, Cehennem azabının yanında hiçtir. Salih mümin, ne ölüm acısını, ne kabir azabını, ne de Cehennem ateşini duymaz. Sırat, Cehennem üzerine kuruludur. Sırat köprüsünden herkes geçer. İki hadis-i şerif meali:
(İyi kötü herkes [Cehennem üzerine kurulmuş Sırat’tan] geçer. Yalnız mümine, serin ve selamet olur. İbrahim aleyhisselama ateşin serin olduğu gibi. Öyle ki müminlerin soğukluğundan Cehennem, “Müminin nuru narımı söndürüyor” diye bağırır. Bundan sonra ALLAHü teâlâ, takva ehlini kurtarır; zalimleri ise orada yüzüstü bırakır.) [İbni Mace]

(Kıyamette Cehennem mümine, “Çabuk geç ey mümin! Nurun nârımı [ateşimi] söndürecek” diye bağırır.) [Taberanî]


Salih mümin, ruhunu teslim edeceği vakit, rahmet meleklerini ve Resulullah efendimizi görüp, can verme acısını duymaz. Bu şaşılacak bir şey değildir. Nitekim Mısır kadınları, Yusuf aleyhisselamın güzelliğine hayran olup, kendilerini öyle unutmuşlardı ki, ellerini kestiklerinden haberleri bile olmamıştı.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 18 Mart 2014, 22:44:25 Gönderen: Hanife 8.D »
Kayıtlı

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.
18 Mart 2014, 23:00:36
Hanife Ls 1

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 892


« Yanıtla #3 : 18 Mart 2014, 23:00:36 »

Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berekatuhü;
Ölüm acısının, bin kılıç darbesinden daha şiddetli olduğu, hadisle bildiriliyor. Peki bu Müslümanlar için de aynı mıdır sizce? Hiç düşündünüz mü? Bana soracak olursanız eğer ben çok düşündüm ve bu konuyla ilgili birçok araştırma yaptım.Ve şu sonuçlara vardım:
Evet aynıdır. Ancak mümin bu acıyı hissetmeyecektir. ALLAHü teâlâ, her Müslümana ölürken, Resulullah efendimizi gösterecek ve Onun güzelliği karşısında, ruhunu nasıl teslim ettiğinin farkına varmayacaktır. Yusuf aleyhisselamı gören kadınların, onun güzelliği karşısında parmaklarını bıçakla kestikleri halde, farkına varmadıkları gibi, Müslümanlar da, ölüm acısı hissetmeyeceklerdir. O halde doğru imanla ölmeye çalışmalıdır.


PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER.RABBİM RAZI OLSUN İNŞALLAH.HERKESİN BİLMESİ GEREKEN BİR KONU.
ÇÜNKÜ HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR.BU KONU HAKKINDA BİZLERİ BİLGİLENDİRDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.....


RaBiM tÜm MüMiNlErE hAyIrLı ÖlüM nAsİp EtSiN................Amİnnnnnnn.......................
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 18 Mart 2014, 23:01:13 Gönderen: Hanife 8.D »
Kayıtlı

Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgâr gibi uçar, gider.
18 Mart 2014, 23:02:24
✿ Yağmur ✿

Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.684


Site
« Yanıtla #4 : 18 Mart 2014, 23:02:24 »

Esselamu aleyküm ve rahmetullahü ve berekatuhü;
Ölüm acısının, bin kılıç darbesinden daha şiddetli olduğu, hadisle bildiriliyor. Peki bu Müslümanlar için de aynı mıdır sizce? Hiç düşündünüz mü? Bana soracak olursanız eğer ben çok düşündüm ve bu konuyla ilgili birçok araştırma yaptım.Ve şu sonuçlara vardım:
Evet aynıdır. Ancak mümin bu acıyı hissetmeyecektir. ALLAHü teâlâ, her Müslümana ölürken, Resulullah efendimizi gösterecek ve Onun güzelliği karşısında, ruhunu nasıl teslim ettiğinin farkına varmayacaktır. Yusuf aleyhisselamı gören kadınların, onun güzelliği karşısında parmaklarını bıçakla kestikleri halde, farkına varmadıkları gibi, Müslümanlar da, ölüm acısı hissetmeyeceklerdir. O halde doğru imanla ölmeye çalışmalıdır.


PAYLAŞIM İÇİN TEŞEKKÜRLER.RABBİM RAZI OLSUN İNŞALLAH.HERKESİN BİLMESİ GEREKEN BİR KONU.
ÇÜNKÜ HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR.BU KONU HAKKINDA BİZLERİ BİLGİLENDİRDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER.....


RaBiM tÜm MüMiNlErE hAyIrLı ÖlüM nAsİp EtSiN................Amİnnnnnnn.......................

Aminnnn
RABBİM ÖLÜMÜMÜZÜ AZAP İÇİNDE VERMESİN, GÜZELLİK İÇİNDE ETSİN...

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3 4 5   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes