> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Akaid Eserleri > Ölüm psikolojisi > Giriş
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Giriş  (Okunma Sayısı 1227 defa)
23 Ocak 2012, 10:45:46
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 23 Ocak 2012, 10:45:46 »



GİRİŞ


I. Konu Ve Amacın Belirlenmesi

Din psikolojisinin teoloji ve psikolojinin sınır alanında bulunması gibi [2], ölüm fenomeni de hem psikolojik olarak insa­nı etkileyip onda bir kaygı uyandırdığı ve kendisiyle ilgili bir tu­tumun gelişmesine neden olduğu için psikolojinin, hem de ço­ğu zaman atıf mevzuu olduğu için dinlerin önemle üzerinde durdukları bir fenomendir. Zira bir-iki istisnası dışında ahiret hayatına atıfta bulunmayan hemen hemen hiçbir din yoktur. Dünya hayatının kaçınılmaz sonu olan ölüm ise, ahiret hayatına geçişte bir nevi köprü vazifesi görmektedir. Böylece ölüm fenomeni, tıpkı din psikolojisi gibi tek bir platformun mevzusu de­ğil, psikoloji ile din bilimleri sınırında bir araştırma konusu oluşturmaktadır.

Tarih boyunca insanların ölüm karşısında sergiledikleri tutumlar, yazılı, sözlü ve davranış düzeyinde çeşitli ifade şekille­ri bulmuş, ölümün çeşitli yanlarını vurgulayan ata sözleri, de­yimler, ilençler (beddua sözleri), destanlar ve ağıtlar gibi edebi eserler meydana gelmiştir. Yani ölüm, hiçbir zaman basit bir olay olarak değerlendirilmemiştir. Çağımızdaki hızlı değişimler, her gün yeni bir teknik buluşun dünyamızı bir adım daha ileri­ye götürmesi, insanoğlunun ölüm karşısındaki yalnızlığını ve korkusunu yenmesine fazla bir katkıda bulunmamıştır. Eskiden olduğu gibi zamanımızda da ölümle ilgili adetlerin oluşmasında, ölümden duyulan kaygı ve korku baş rolü oynuyor görünmek­tedir [3].

Ölüm, insan hayatının bir safhasıdır. Ondan korksak da, onu sevsek de onun ötesini bilsek veya bilmesek de onu hayatı­mızdan asla çıkaramayız [4]. Zira bir havuzun deliğinden, akan su gibi, hayat da ölüme doğru akıp gitmektedir [5]. Ölüm bir tamam­lanmadır. Tıpkı bir ressamın resmini tamamlaması gibi, ölüm de insanı tamamlamakta, ancak ölümle insan, tamamlanmış bir re­sim gibi öteki dünya için son şeklini almaktadır [6]. Esasen ölüm, insanın tanımında bile kullanılan unsurlardan birisidir. Zira in­sanın tam olarak tarifi “yaşayan, idrak eden ve ölen varlık” şek­linde yapılmaktadır [7].

İnsanın doğumu ve ölümü kendi elinde olmayan ve ken­disi açısından kontrol edilemeyen bir olaydır. Fakat bu dünya­dan ayrılış tarzı, onun hayat ve ölüm felsefesiyle yakından ilgili bir durumdur. Dolayısıyla ölüme ilişkin geliştirilen tutumlar ve ölümün birey için içerdiği mâna, insan davranışlarının niteliğini belirlemede yol gösterici bir prensip olarak değerlendirilebilir. Ölümle ilgili tutumlar, insanların davranışlarını daha iyi anla­mamız konusunda bize son derece faydalı ipuçları vermesinin yanında, kültürlerarası (cross-cultural) analizlere de zemin hazırlayacaktır [8]. Çünkü bir insanı tanımak, onun hayat felsefesini bilmekle yakından alakalıdır. Hayat felsefesinin oluşmasında ise ölüme verilen mâna en önemli kilometre taşlarından bîridir. Zi­ra ölüm fenomeni doğru bir şekilde kavranmadıkça, hayat ne tam olarak dolu dolu yaşanabilir ne de doğru bir şekilde anlaşı­labilir. Bu durum fert için olduğu kadar toplum için de geçerli­dir [9]. Hayat ve ölüm bir bütünün iki parçası gibidirler. Yani ha­yatın olduğu yerde mutlaka ölüm de bulunmaktadır. Yalnız, bu iki kavramın kendilerine özgü hususiyetleri, her canlı için özel olmalarıdır. Heidegger'in dediği gibi; birçok sorumluluklar baş­kalarına devredilebilir fakat ölüm görevinin bir başkasına devri mümkün değildir [10]. Hayat da tıpkı ölüm gibi bir başkasının yeri­ne yaşanamaz. Zira bir başkası için yaşadığını iddia eden birisi, yine kendi hayatını yaşamaktadır.

İnsanoğlu için doğumundan itibaren tek mutlak gerçek olan ölüm, varoluşun temelinde yatmakta, ancak aynı zamanda artık varolmama tehdidini de temsil etmektedir. Dolayısıyla ölümden kaçamayacağının farkında olabilen tek varlık olan in­san, varoluşsal bir kaygıyla da karşı karşıya gelmektedir [11]. Ken­dini koruma güdüsüyle hareket eden insan, muhakkak ki varo­luşun yokluğu manasına gelen ölümden endişe ve korku duya­caktır. Ancak insan davranışları, içgüdüsel faktörlerin yanında inanç ve düşünce unsurları gibi pekçok faktörün etkileşimi neticesinde şekillenmekte, bu konuda insanlar ile hayvanlar arasın­da büyük farklar bulunmaktadır[12]. Zira hayvan psikolojisinde uzmanlaşmış olan araştırmacılar, içgüdüleriyle hayatlarını de­vam ettiren hayvanlardan, zihinsel olarak en gelişmiş olanların bile, sadece yaşanılan anı algıladıklarını, geleceğin ve mümkün olan şeylerin onlar için hiçbir mâna teşkil etmediğini bildirmek­tedirler. Zira hayvanlar, soyutlama kabiliyetleri olmadığından güdüsel olarak tehlikelerden haberdar olmakta, fakat başka hay­vanların ölümlerinden, kendi ölümleri ve ölümün bütün türler için genel bir vakıa olduğu sonucuna ulaşamamaktadırlar. Ger­çekte hayvanlar, türlerinden başkalarının ölümlerine şahit ol­dukları zaman insanınkine benzer tepkiler gösterirler. Fakat on­lar, bu durumda bile hâlâ kendi ölümlerinden ve ölümün genel bir realite olduğundan haberdar değildirler. Yani, hayvanlar için ölüm ne gizemli bir şey ne de bir problemdir. Zira ölüm duygu­su nebati ve hayvani nefiste içgüdüsel bir bilgi olarak bulunduğu halde, soyutlama kabiliyetleri olmadığından, hayvanlarda böyle bir bilgi yokmuş gibi görünmektedir. Hayvan için ölüm, ancak onunla karşılaştığı zaman ve bir tehlike anında kendini göster­mektedir, İnsan ise, şuurlu bir varlık olmasından dolayı, hatıralarıyla daima maziyi yaşamak imkanına sahip olmasının yanın­da, geleceğe de istikamet verme durumundadır. Böylece insan, ölüm kavramını düşünür, fenomenini değerlendirir, ona karşı birtakım tutumlar geliştirir ve kendini ona hazırlayarak, onunla ilgili bir takım inançlara sahip olur. Yani hayatı, ölümü dikkate alarak değerlendirmeye çalışır [13] Netice olarak bu evrende yaşa­yan türler arasında sadece insan kendi ölümlülüğünü bilir [14].

Ölümü tabiî bir fenomen olarak değerlendiren insan, aynı zamanda ondan kurtulmak istemektedir. Şöyleki o, ölümü bir yokolma olarak algıladığı zaman onu inkara meyletmekte, bü­yük ve önemli bir hadise olarak algıladığı zaman ise onu kabule yönelmektedir. Bundan dolayı ölümle ilgili tutumları ve bu tu­tumları etkileyen faktörleri konu edinen çalışmaların bu çelişkili gerçeğe dikkat etmesi gerekmektedir. Zira ölüme boyun eğme ve ona isyan etme tutumları çoğu zaman aynı şuurda canlan­maktadır [15].

Bazı araştırmacılar, bitkilerin bile insanın tehlike karşısın­da duymuş olduğu dehşeti hissedebildiklerini ortaya koymuş­tur [16]. Yani canlı organizmalar varlıklarını tehdit eden durumla­ra karşı reaksiyon gösterme özelliğine sahiptirler. Dolayısıyla sa­hip olduğu bilinç vasıtasıyla diğer bütün canlılardan üstün ve farklı bir özellik arzeden insanın, ölüm gibi direkt varlığını teh­dit eden bir duruma karşı duyarsız olması beklenemez. Zeka düzeyi, eğitim seviyesi, sosyo-kültürel altyapısı ne olursa olsun, her insanın ölüm gibi ciddi tehlike arzeden bir duruma karşı reaksiyon göstermesi, bir takım tutumlar geliştirmesi, son derece tabiî ve beklenen bir durumdur. Zira her insanda bulunan varlı­ğını koruma ve ebedi yaşama güdüleri [17], bu tepkilere kaynaklık etmektedir.

Ölüme gösterilen tepkiler, sadece otomatik bir şekilde oluşmuş tepkiler değildirler. Şuurlu benlik seviyesindeki yapı­lanmalar da bu tepkilerin oluşmasında büyük rol oynamaktadır­lar. Ölüme verilen mâna, insanların dünyaya bakış açılarına göre şekillenmekle beraber bunun tam aksine hayata verilen mâna da ölümün algılanış biçimini doğrudan etkilemektedir. Dolayısıyla ölüm karşısında sergilenen tutumların iyi bir şekilde anlaşılabil­mesi için karşılıklı olan bu ilişkinin de göz önüne alınması ge­rekmektedir [18]. Biz de araştırmamızı genelde bu iki tema üzerine oturtmaya çalışarak, bir yandan ölümün dini inanca ve buna bağlı olarak hayata bakış açısına olan etkisini incelemeye çalışır­ken, diğer yandan dini inancın ve ona bağlı olarak gelişen hayat felsefesinin ölüm karşısında sergilenen tutumlara olan etkisini incelemeye, ölümden duyulan kaygı ve korku ile dini inanç ara­sında bir ilişkinin olup olmadığını ortaya koymaya gayret ettik.

Ölümle ilgili tutumların daha iyi anlaşılabilmesinde, fark­lı dinler ve hatta bu dinlerden doğmuş değişik mezhep ve anla­yışların da göz önüne alınması önemlidir. Mesela İslâm dinin­den doğmuş bir tasavvuf cereyanının, ölüme bakışını anlayabil­mek için öncelikle tasavvuf felsefesini bilmek gerekir. Dolayısıy­la ölümle ilgili olarak yapılacak olan çalışmaların teoloji ile bü­tünleşmeye şiddetle ihtiyacı vardır [19]. Zira din ve kültür, ölüm gerçeğini yorumlama, ondan duyulan korkuyu azaltma, bu kor­kuyu üretken yönlere kanalize etme ve ümitsizlik duygusunun neden olacağı zaafiyetlere karşı insana yardım etme konusunda inkar edilemeyecek fonksiyonlara sahiptir. Bundan dolayı ölüm korkusunun sosyal ve kültürel durumlara, göre değişiklik göstermesi son derece normaldir [20]. Bu gerçeği dikkate alarak araştır­mamızda elde ettiğimiz bulguları değişik din ve kültürlerde ya­pılan çalışmalarla doğru bir şekilde mukayese edebilmek için, şu anda dünyada en yaygın olan dinlerin ölüme bakışlarını da genel bir mahiyette incelemeye çalıştık. Ayrıca araştırmamızın evrenini teşkil eden deneklerin müslüman olmalarından dolayı îslâm dininin ölüm fenomenini değerlendirişi konusunu daha geniş bir şekilde ortaya koymaya gayret ettik. Bununla birlikte dinlerden müstakil olarak, insanlık tarihinin başlangıcından bu yana devamlı önemli bir yer işgal eden ölüm hadisesinin tarihi süreç içerisinde değerlendiriliş biçimine, yani ölüme şu ana ka­dar hangi mânalar verildiğine de kısaca temas etmeye, bu kap­samda ilkel insanların ve eski kültürlerin, bazı filozof ve felsefi ekollerin ölümle ilgili değerlendirmelerine de değinmeye çalış­tık.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Giriş
« Posted on: 27 Nisan 2024, 01:54:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Giriş rüya tabiri,Giriş mekke canlı, Giriş kabe canlı yayın, Giriş Üç boyutlu kuran oku Giriş kuran ı kerim, Giriş peygamber kıssaları,Giriş ilitam ders soruları, Girişönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes