Konu Başlığı: Dinî İnancın Ölüm Korkusuna Etkisi Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 22 Ocak 2012, 12:16:02 2- Dinî İnancın Ölüm Korkusuna Etkisi Ölümün manasıyla iştigal edip, hayatın sona ermesine nasıl katlanılacağı problemiyle ilgilenerek bu konuda bazı teklifler ve çözümler ortaya koymak, pratikte bütün dinî ve felsefi sistemlerin ana konusu olmuştur [872]. Ölüm, son bir düşman olarak görülebilir fakat o aynı zamanda hayatın zorunlu durumlarından birisidir. Ölümden sakınmaya, ona ciddi olmadığı süsünü vermeye veya onu inkar etmeye kalkışmak, bütün büyük dinlerde yanlış, tehlikeli ve gerçekleri çarpıtıcı bir durum olarak değerlendirilmiştir [873]. Ölüm ve din arasındaki ilişkide belki de en önemli unsur, dinlerin ortaya koydukları âhiret inancıdır. Zira âhiret inancı, bir taraftan insanlara zulüm ve meşekkatler karşısında büyük bir teselli kaynağı sunarken [874], diğer taraftan ölümsüzlük arzusuna sahip olan insan için ebediyetin kapılarını açmakta, insanların ruhi dengelerinin bozulmaması hususunda büyük rol oynamaktadır. Mesela ölümcül hastalar ve onların yakınları için âhiret hayatına inanmanın önemi ve koruyucu fonksiyonu, çoğu araştırmacı tarafından kabul edilmektedir. Ahiret inancının, aksi durumlarda bile (ümitsizlik vb.) inananlara bir ümit sunduğu ve endişeyi azalttığı, insanlara vicdan azabı ve korkularını yatıştıracak teselliler oluşturduğu tespit edilmiştir. Zayıf olmasına rağmen tecrûbî literatürün bir kısmının, ölüm korkusu ile âhiret inancı arasındaki ilişkiyi desteklemede başarısızlığa uğraması sürpriz olarak karşılanmıştır. [875] Zira ölümün, insanın maddi varlığının sona ermesi olarak tanımlanması ve mânevi alanın ise en mükemmel şekilde dinsel çerçevede teşekkülünden dolayı, ölüm ile din arasındaki ilişki, son derece açıktır. Yine öldükten sonra yeniden doğma inancı, ölüm endişesi konusunda önemli faktörlerden birisidir. Mesela Hıristiyan deneklerin katıldıkları bir çalışmada, ölüm endişesi ve yeniden dirilme durumuyla ilgili elde edilen bulgular, Hıristiyanlıktaki öldükten sonra yeniden doğma inancını yansıtır görülmüştür [876]. Ayrıca ilkel dinlerden günümüze kadar gelen bütün dinler, ruhun ölümsüzlüğü ve öteki dünyanın varlığı inancıyla, insanların ölüm, yokluk ve hiçlik karşısında hissettikleri kaygı ve korkuyu azaltma yolunu seçmişlerdir. Onlar Tanrıya sığınarak ölüm korkusunun günlük yaşamdaki etkisini azaltmaya çalışmışlar, ölümün insan için bir geçiş olduğunu, onunla birlikte daha güzel, iyi ve mutlu bir yaşamın başlayacağnı vurgulamışlardır [877] Yine dinî sistemlerin, müntesiplerini endişe ve stresin kaynakları konusunda duyarlı hale getirdikleri ve onlara bu endişe ve strese, aşkın mânalar atfetmeleri konusunda imkan tanıdıkları nispette, kişisel ölüm korkusu konusunda pozitif bir fonksiyon icra edebilecekleri ileri sürülmektedir. Diğer taraftan dinî teslimiyet, ölümle ilgili insan ötesi neticeleri vurgulayarak, şahsi ölümlülük bilincinin etkisini derinleştirebilir ve onu genişletebilir. Ayrıca dinî inanç, ölümle ilgili olarak farklı şuur seviyelerinde, yüksek özel bir duyarlılığı da beraberinde getirebilir [878]. Yine dinî inancın insanı, sadece kendi ölümü korkusuna karşı korumakla kalmayıp, aynı zamanda yakın birisini kaybeden insanları da, fiziki ölümün neden olduğu ve toplum tarafından da desteklenen yıkıcı fantazi ve illüzyonlardan koruduğu kabul edilmektedir [879]. Kültürleri önemli oranda etkileyen din, ölüm korkusu konusunda değişikliğe neden olan bir faktör olarak değerlendirilmiş 611, dinî değişkenlerin ölüm kaygısıyla ilgili olabileceği konusunda geniş bir fikir muhtevası oluşmuştur. Genelde daha dindar bireylerin daha az ölüm kaygısı sergileyecekleri, yani ölüm endişesiyle dindarlık düzeyi arasında ters bir korelasyonun bulunduğu ileri sürülmüştür. Ancak konuyla ilgili bazı araştırmalar, bu konuda birbirlerine zıt sonuçlar üretmiş ve din ile ölüm kaygısı arasındaki ilişkinin uyumsuzluğu ortaya çıkmıştır612. Fakat bütün bunlarla birlikte bu araştırmalardan çıkan genel sonuç, dinî inançların ölüm korkusunu azalttığı yönündedir. Nitekim 1980 yılında ölüm korkusu ile dinî inanç ve pratikler arasındaki ilişki üzerine yapılan 23 araştırmayı inceleyen Leming, bunlardan 10'unun bir veya daha çok dinî elementin ölüm korkusunu azalttığını, 3'ünün ölüm endişesiyle dindarlık arasında pozitif bir korelasyon olduğunu, 7'sinin böyle bir ilişkiyi ortaya koymadığını, 3'ünün de din ile ölüm korkusu arasında inişli çıkışlı bir ilişki olduğunu ortaya koyduğunu belirtmiştir [880]. Yine 1996 yılına kadar bu konu üzerine Amerika'da yapılan 137 araştırmayı inceleyen Donovan, bunlardan sadece %9'unun, dinîn ölüm korkusunu artırdığı, %32'sinin, din ile ölüm korkusu arasında önemli bir ilişki bulunmadığı veya ortalama bir ilişki bulunduğu, %57'sinin (78 araştırma) ise, dinî inanç ve pratiklerin ölüm korkusunu azalttığı sonucuna ulaştıklarını bildirmektedir [881]. Dindarlığın ölüm korkusunu hafiflettiğini öne süren ve teorik olarak bunu ispatlamaya çalışan araştırmalar ve bunların yorumlarıyla ilgili olarak kısaca şunları söyleyebiliriz: Herşeyden önce ölüm, psikolojik olarak kabul edilmesi çok zor bir gerçektir. Çünkü insan, kendi yokoluşunu ve tükenişini düşünmek bile istememekte, geçmişteki anıları ve gelecekle ilgili ümitleriyle yaşamaktadır. İşte din, bu noktada insana büyük bir yardım sunmaktadır. Zira Tanrıya sığınma, ölümü kabullenmede en önemli unsurlarda birisi olmakla birlikte din, insana bir gelecek vaadinde bulunarak, ölümsüzlüğe erişmesine imkân tanımaktadır. [882] Dinîn âhiret hayatına matuf açıklamaları, ölüm karşısında güç duruma düşen insan için bir teselli kaynağı olabilmekte, psikolojik dinamizmler ve din arasındaki uygunluk da insanı bu konuda daha da rahatlatmaktadır [883]. Şöyleki gerçek mânada inanan insan, ölümü doğurabilecek şeylerden korkmadığı gibi, ölümden de çok fazla korkmamaktadır. Çünkü o, bunlarm arkasında bulunan esas güce inanmakta, bu tür olayların tek başlarına bir güç olmadıklarını bilmekte ve hastalık düzeyinde bir korku yaşamamaktadır [884]. Bu mânada insanın devamlı bir Allah şuuru ile yaşamasının, bu konuda kendisine yardımcı olabileceğini söylemek mümkündür. Şöyleki zihnini devamlı Allah'a yoğunlaştıran, bütün aksiyonlarında bu haleti-ı ruhiyeden ayrılmayan, yani Allah'tan irtibatını koparmayan bir insan için dünyevî meşgaleler ve genel olarak bütün alem ikinci planda kalmaktadır. Zira her hareketinde Allah huzurunda olduğunu hisseden birisi için, ölüm de Allah'ın huzurunda bulunmaktan başka bir mâna ifade etmeyecektir. Çünkü ölümle birlikte bu bağlantıda bir kesilme olmayacaktır. Bu durum Allah aşkıyla yanıp tutuşan ve ona kavuşmak isteyen mutasavvıfların durumlarını da açıklar gözükmektedir. Ayrıca zihni olarak Allah tasavvurunu yaşayan insan, aynı zamanda Allah ile beraber olduğunu, zorlandığı anda kendisine ilahi yardımın geleceği bilincini de yaşamaktadır. Korkan, özellikle öldürülmekten korkan insanlara, Allah Tealanın mesajı da bu yöndedir. Mesela Hz. Musa ve Harun'un Firavun ve kavmine tebliğ için giderken korkmaları üzerine onlara; “Korkmayın. Çünkü Ben sizinle beraberim. İşitir ve görürüm” [885] buyrulmuştur. Yine hicret hadisesinde Hz. Peygamber ve yol arkadaşı Hz. Ebu Bekir'in sığındıkları mağarada, Hz. Ebu Bekir'in kendilerini kovalayan ve yakaladıklarında muhtemelen öldürecek olan insanlardan dolayı kaygılanması üzerine, Hz. Peygamber kendisine inen vahiyle; “Kokma (kaygılanma). Çünkü Allah bizimle beraberdir” [886] ayetini okuyararak, onu rahatlatmaya çalışmıştır. Ayrıca insanda bulunan hayatı korumak güdüsü, ölümle yok oluş düşüncesine karşı isyan etmekte, dinler ise inananlara başka bir varoluş sahası vaaderek bu korkuyu yatıştırmada etkili olmaktadır [887]. Mesela yapılan bir ankette bu konuyla alakalı olarak 20 yaşındaki bir gencin, “Cehennemde yanmak bile, yok olmaktan daha iyidir” [888] sözleri oldukça dikkat çekicidir. Dindar insanlar, ölüm problemini şuurlarında daha canlı tutarak, ölümle ilgili daha berrak hatıralara sahip olabilme eğilimi göstermekte, ölümle yüz yüze geldiklerinde ise daha fazla hassasiyet göstererek konu ile ilgili tartışmalarda daha rahat davranmaktadırlar. Ancak bizzat kişinin kendi ölümü mevzubahis olunca, kaygı düzeyinde değişmeler müşahade edilebilmektedir. Ayrıca ciddi bir şekilde yeniden dirileceği ümidiyle yönlendirilmiş bir hayat, ölümün daha müspet bir şekilde değerlendirilmesine yardım edebilmekte, fakat öte dünya inancı, mahkeme, yargılanma, suçluluk ve günahkârlık duygularını da beraberinde getirdiği için, bu inanç zaman zaman ölüm korkusunu artırabilmektedir [889]. Hıristiyan dindarlar üzerinde yapılan bir araştırmada, dinî inançlarını günlük hayatlarına yansıtanların, kendilerinden daha emin ve özgüven sahibi oldukları ve daha az sıkıntı yaşadıkları tespit edilmiştir [890]. Dinî inanç ile ölüm korkusu arasında negatif bir ilişki olduğunu savunan ve emprik olarak bu sonuca ulaşan pek çok araştırma vardır [891]. Bunlardan bazıları şunlardır; Çoğunlukla hastalar üzerinde yapılan bir araştırmada, bilinçli kişisel ölüm korkusu ile yaş ve dinî yönelim arasında bir korelasyon olduğu tespit edilmiştir. Bu araştırmada cinsiyet, eğitim düzeyi, ölüme yakınlık, zeka düzeyi, sosyo-ekonomik düzey, ölümle ilgili yeni deneyimlere sahip olma ile ölüm korkusu arasında bir ilişki bulunamamıştır. Araştırmaya katılan gençler daha yaşlı olanlardan daha çok korku göstermişler, 50-70 yaş arasında olanlar, 30-49 ve 10-29 yaşlarda olan meslektaşlarından daha çok ölüm korkusunu inkara meyletmişlerdir. Yaşlı grup ile dindar grubun, dindar olmayan ve daha genç olanlara nispeten ölümü daha temiz, daha doğru dürüst, daha müşfik ve daha sıcak algıladıkları da araştırmada elde edilen bulgular arasındadır [892]. Berman ve Hays tarafından yapılan başka bir araştırmaya göre ise, ölüm korkusu ile âhiret hayatına inanma arasında küçük fakat önemli bir korelasyon bulunmuştur. Bu araştırmada, kızlar erkeklerden daha çok ölüm korkusu ve âhiret hayatına daha çok inanma eğilimi sergilemişler, yüksek seviyede alınan eğitim sonucu ölüm korkusunda azalma görülmüş, ölüm sonrası hayata inanma ile ölüm korkusu arasında zayıf bir ilişki tespit edilmiştir [893]. Yine kolej öğrencileri üzerinde yapılan bir araştırmada, yüksek ve orta derecedeki dindar deneklerin belirgin bir şekilde az dindar olan deneklerden daha güvenîi ve huzurlu oldukları tespit edilmiştir [894]. Ölüm korkusuyla din ve ölümü kavramlaştırma arasındaki korelasyonlar, anlamlı bir şekilde şahsi özellik ölçümlerini kapsayan korelasyonlardan daha yüksektir [895]. Psycology Today'ın 30.000 kişilik anketinde de insanların ölüme ilişkin tutumlarında dinî yönelimlerin etkili olduğu görülmüştür [896]. Klinik raporlara göre, özellikle derin dinî inançlara sahip olan hastaların, genellikle durumlarını bildikleri ve sonunda rahat bir şekilde öldükleri gözlenmiştir [897]. Minear ve Brush, araştırmalarında âhiret hayatına inanma ile intihar arasında negatif bir korelasyon tespit etmişler, Stark, Doyle ve Rushing ise kilise üyeliği ile intihar arasında önemli bir negatif korelasyon olduğunu bildirmiştir [898]. Dinî inançlar ölüm kaygısını dolaylı bir şekilde de etkileyebilmektedir. Şöyleki, daha önce de değindiğimiz gibi ölüm korkusunu etkileyen en önemli faktörlerden birisi, sosyal ve kişisel uyumdur. Dinî inançların da kişisel ve sosyal uyumu olumlu yönde etkiledikleri, yapılan araştırmalarla tespit edilen bir durumdur. Mesela sayıları 5000'in üzerinde, kilise liderleri, kilise mensupları ve kilise mensubu olmayanlara uygulanan bir ankette, kilise liderlerinin en yüksek, kilise mensubu olmayanları da en düşük uyum skorları aldıkları görülmüştür. Yine yaşları 60'ın üzerinde, evde oturan 85 emekliye uygulanan ankette de iç güdümlü (intrinsic) dinî yönelimin, yaşlılarda kişisel uyumla pozitif bir ilişkisi olduğu tespit edilmiştir [899]. Ayrıca bu konuda yapılan araştırmalar, Freud ve taraftarları tarafından ortaya atılan ‘din ve nevrotık eğilim arasındaki ilişkinin’ varlığını kesin surette çürütmektedir. Nitekim yapılan araştırmalarda huzursuzluğun bütün boyutlarında aktif dindar deneklerde en yüksek uyum seviyesi tespit edilmiştir [900]. Yine, kuvvetli bir inanç sisteminin, insandaki kontrol mekanizmasını kuvvetlendirdiği de araştırmalarla ortaya konmuştur. [901] Mesela gençler üzerinde yapılan bir araştırmada, deneklerin %50'si, dinîn kendilerine ruh huzuru verdiğini, bir güvenlik duygusu sağladığını belirtmişlerdir. %50'den fazlası da dinî, kendilerine bağlanılıp dayanılacak tek realite olarak gördüklerini ifade etmişlerdir [902]. Bazı araştırmacılara göre samimi dindar olanlarla güvenilir dinsizler ölümden bu iki eksterm tip arasmdakilerden daha az korkmaktadır [903]. Mesela deneklerin yüksek, orta ve düşük (zayıf) düzeyde dindar olarak sınıfladırıldığı bir araştırmada, ölüm korkusu konusunda yüksek dindar grup, orta gruptan anlamlı bir şekilde düşük skorlar göstermiştir. Bu konuda yüksek dindar grupla zayıf dindar grup arasında anlamlı bir fark görülmemiş, orta grup, zayıf gruptan istatistik! olarak anlamlı bir şekilde yüksek skorlar göstermiştir. Buna göre dindar olmak, alelade şekliyle bu konuda etkili olmamakta, inanca sahip olup da inancının gereğini yerine getirmeyen insanlar, hiç inanmayanlardan daha çok ölüm korkusu hissetmektedir. Bu durum ölüm korkusunun nedenlerinden sayılan, inandığı halde ibadetleri ifa etmemekten kaynaklanan suçluluk duygusunu da destekler mahiyettedir [904]. Yine deneklerin yüksek, orta ve zayıf (dindar olmayan) düzeyde dindar olarak sınırlandırıldığı başka bir araştırma da bu bulguları destekler mahiyettedir. Zira orta seviyede dindar olarak vasıflandırılan Yahudi grup, aile ve arkadaşlarının akıbetleri konusunda ileri derecede dindar ve dindar olmayanlardan daha yüksek kaygı skorlar göstermiştir [905]. Lester ise dinî teslimiyetin korkuyu azaltma veya çoğaltma potansiyeli konusunun tereddütlü olduğunu kabul eder. Ona göre dindar insanlar, dindar olmayanlarla karşılaştırıldıkları zaman ya çok fazla korku gösterirler ya da aşırı derecede ölümü kabul eder ve onu hoş karşılarlar [906]. Dinî inanç ile ölüm korkusu arasında bir ilişkinin bulunmadığı sonucuna oluşan araştırmalar, bu iki kavram arasında negatif bir ilişki olduğu sonucuna ulaşan araştırmalara nazaran oldukça az, din ile ölüm korkusu arasında pozitif bir ilişki olduğunu savunan araştırmalar ise daha da azdır. Bu araştırmalardan bazıları şunlardır: Rudick ve Dibner yaptıkları araştırma sonucunda yüksek ölüm endişesi ile, yaş, cinsiyet, eğitim düzeyi, din veya dindarlık arasında bir korelasyonun bulunmadığım tespit etmişler [907], yine Kurlychek tarafından yapılan başka bir araştırmada, öte aleme iman ile şahsi ölüm ve ölme korkusuyla, süreç olarak başkalarının ölümünden kaynaklanan ölüm korkusu arasında bir korelasyon bulunamamıştır. Bu araştırmada değer verilen başkalarının ölümünden kaynaklanan korku ile ölüm sonrası hayata inanma düzeyi arasında pozitif bir korelasyon tespit edilmiş, bu durum, araştırmacılar tarafından, ölümle ilgili deneyimlerin daha çok başkalarının ölümlerinden kazanılmış olmasına dayanılarak yorumlanmıştır. Buna göre başkalarının ölümünden daha çok korku hissedenler, daha yüksek seviyede ölüm sonrası hayata inanmaktadırlar [908]. Yaşları 61 ile 88 arasında değişen 103 yaşlının katıldığı başka bir araştırmada, ölüm kaygısı ve derûnî (intrinsic) dinî motivasyon arasında beklenen ilişki tespit edilememiş, anket sorularından sadece ikisi intrinsic dinî motivasyon ile ilişkili bulunmuştur. (Bunlar, öldükten sonra bir hayatın olup olmaması ve öldükten sonraki hayatla daha çok ilgilenmektir) [909]. Yine Templer ve Dotson tarafından 213 psikoloji öğrencisine uygulama bir ankette, dinî yönelim ile ölüm endişesi arasında anlamlı bir korelasyon bulunamamış, araştırmaya katılan protestan öğrencilerle katolik öğrenciler arasında az da olsa farklılık görülmüştür. Bu durumun Katolikliğin âhiret hayatındaki ceza ve mükâfata daha fazla önem vermesinden kaynaklanıyor olabileceği belirtilmiştir [910]. Lester bir araştırmasında, dinî inancın ölümden duyulan korkunun şiddetine etki etmeyeceği, daha ziyade bu korkuyu spesifik problemlerle alakalı konulara kanalize edebileceğini ileri sürmüştür [911]. Donovan: “şayet insan söylediğine inanıyor ve pozitif bir şekilde ölümü düşünüyorsa, onun ölüm korkusu gerçekten hafiflemiştir. Hatta, neden ne olursa olsun, saplantı (obsession) azalmadığı zaman bile, varlıksal problem çözülmüştür” şeklindeki itirazıyla Lester'in görüşüne katılmadığım ifade etmiştir [912]. Thorson ve Powell, ölüm kaygısı ve IRM (Derûnî Dinî Motivasyon) arasındaki ilişkiyle ilgili olarak 103 yaşlı erkek denek üzerinde yaptıkları araştırmalarında önemli bir korelasyon bulamamışlardır [913]. Bylski ve Westman tarafından yapılan başka bir araştırmada, savunma stili, varlıksal kaygı (ölüm kaygısı dahil) ve dindarlıkla ilgili olarak, cinsiyet farkı görülmemiş, savunma stili ve eksistansiyal kaygı arasında pozitif bir korelasyon bulunmuştur. Dindarlık ile diğer iki değişken arasında bir korelasyon bulunamamış, dinîn günlük varlıksal kaygıları azaltmadığı sonucuna ulaşılmıştır [914]. Alexander ve Adlerstein tarafından yapılan bir araştırmada ise dindar olmayan insanların, mezarlık ziyaretlerini aldırmaz bir tutumla, dindarların ise bu işi daha ilgili bir şekilde yaptıkları belirtilmiştir. Bu araştırmaya göre hem dindar hem de dindar olmayan grup için ölüm bir kaygı yaratmaktadır. Bu kaygıya karşı ortaya konan temel savunma mekanizmalarında farklılıklar olması ve dindarların ölüm kavramından daha kolay etkilenmeleri muhtemeldir. Zira inançları onları, öte alemle yüz yüze getirmektedir. Mesela, ölümle ilgili roman veya bir şiir okunduğunda; dindar olmayanlar aldırmaz bir tutum içerisine girerlerken, dindarlar ise sık sık daha hüzünlü ve kederli hale gelmektedir. Ancak dindar ve dindar olmayanların ölüme nasıl tepki gösterecekleri ve açığa çıkması muhtemel olan ölüm kaygısıyla nasıl başedeceklerinin araştırıldığı bir çalışmada, araştırmacılar deneyden hemen sonra ölçtükleri gözlenen kaygı düzeyinin, dindar olmayanlarda önemli ölçüde yüksek olduğunu tespit etmişlerdir [915]. Bu konuyla ilgili olarak şunu söylemek gerekir ki; dinî inanç ile ölüm korkusu arasında bir ilişki olmadığı sonucuna ulaşan araştırmalar, daha ziyade gençler üzerinde yapılan araştırmalardır [916]. Florian, Kravetz ve Frankel tarafından yönetilen ve Yahudi deneklerin katıldıkları bir araştırmada ise, dindar olarak sınıflandırılan grubun, orta dindar ve dindar olmayan gruba nazaran istatistiki olarak anlamlı bir şekilde ölümden daha çok korktukları tespit edilmiş, dindarların daha ziyade suçluluk hissettikleri görülmüştür [917]. Yine aynı araştırmacılar tarafından yapılan ve yüksek ve orta düzeyde dindar olanlar ile dindar olmayan deneklerin katıldıkları bir araştırmada, yüksek düzeyde dindar olanların, diğer iki gruba nazaran, öldükten sonra cezalandırılmadan en çok, kişilik kaybından ise en az korktukları tespit edilmiştir. Bu iki faktör normal dindar ve dindar olmayanlarda birbirlerinden farklı çıkmamıştır. Aile ve akrabaların kaybı korkusunu en çok orta dindar grup hissederken, dindar olmayanlar bu konuda en düşük skorları almıştır. Dindar grup ise bu konuda diğer iki grup arasında orta seviyede kalmıştır [918]. Radclifle-Brown da dinin ölüm kaygısına neden olduğunu savunanlar arasındadır. Antropolojik teoriler, din ve büyünün insana bir gizlilik, bir teselli (avuntu) ve güvenlik hissi verdiğini ortaya koyarken, onlara göre din, verdiği bu güven hissiyle eşit derecede (kara büyü, ruhlar, Allah, şeytan ve cehennem korkusu gibi) korku ve kaygılara da kaynaklık edebilmektedir. Ancak Radclifle-Brown'un Yahudi ve Hıristiyan realitesinden çıkardıkları bu sonucu, bütün dinlere teşmil edip etmedikleri açık değildir [919]. Şunu da ilave etmek gerekir ki dindarlık ile ölüm korkusu arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar, genel olarak dinî inancı iç güdümlü (intrinsic) ve dış güdümlü (extrinsic) olmak üzere iki farklı perspektiften değerlendirmişlerdir. Dindarlığın bu iki boyutunun ölüm korkusuna farklı bir şekilde yansıdığı ve özellikle iç güdümlü dindarlığın, ölüm korkusunu hafifletici bir fonksiyon icra ettiği ileri sürülmüş ve bazı araştırmalarla bu durum kısmen ispatlanmıştır [920]. Buna göre iç güdümlü bir dinî yönelime sahip olanların, dinî inançlarını içselleştirdikleri ve bunun sonucunda daha az kaygı hissettikleri ve daha sağlam bir kontrol mekanizmasına kavuştukları görülmüştür [921]. Ayrıca bu araştırmalarda iç güdümlü dinî yönelimler ile kişisel ölüm, (değer verilen) diğer insanların ölümü ve bütün insanların ölümü ile ilgili olarak hissedilen kaygı arasında ters bir ilişkinin olduğu tespit edilmiştir [922]. Bu bağlamda daha yaşlı insanların, dindarlığa daha yatkın oldukları ve daha az ölüm korkusu hissettikleri bildirilirken [923], tam ve kuvvetli bir inanca sahip olanların, kestirme bir yolla dinî inanç ve görüşe sahip olanlardan daha az ölüm korkusu hissettikleri ifade edilmiştir [924]. Thorson-Povvell tarafından 346 yetişkine uygulanan bir ankette, 145 denek diğerlerinden ayrı olarak Derûnî Dinî Motivasyon (IRM)'da yüksek skorlar göstermiş ve bunlarda 1RM skorları arttıkça ölüm endişesi azalma göstermiştir. Bu 145 kişinin ölüm kaygısı skorları, diğer populasyonu oluşturan 346 kişiden oldukça düşük çıkmıştır. IRM'de yüksek skorlar gösterenler, diğerlerine nazaran kendi şahsi varhksal problemlerini çözmüş ve ölüm sonrası bir hayat gözetmişlerdir. Bu durum belki de onların ölüm kaygısı ölçeğinden en düşük skorlar almalarını da açıklar görülmektedir [925]. Yine Nelson ve Cantrell de ölüm korkusu ile dinî inanç ve pratikler ölçeklerini kullanarak, bunlar arasında eğrisel bir ilişkinin olduğu sonucuna ulaşmışlar ve dinî pratiklerin inançlardan daha çok ölüm korkusunu etkilediğini tespit etmişlerdir. Hoelter ve Epley de din ve ölüm kaygısıyla ilgili çok boyutlu skalalar kullanarak öğrenciler üzerinde dinî Ortodoksluk ile ölüm korkusunun bilinmezlik boyutu arasında negatif bir korelasyon bulmuşlardır. Ayrıca onlar dinî inançların, pratiklerden daha fazla ölüm korkusuyla ilişkili olduğunu tespit etmişlerdir. Tempîer ve Boyar'ın Ölüm Kaygısı ölçeklerinin, dinî pratikler veya dinî inançlarla ilgili hiçbir unsurla korelasyonu bulamaması, sürpriz olarak karşılanmıştır. Kahoe ve Dunn ise iç güdümlü dinî yönelim ile ölüm korkusu arasında negatif bir ilişki tespit etmişler, ancak ölüm korkusu ile dış güdümlü dindarlık arasında bir korelasyon bulamamışlardır [926]. Dindarlığın ölümle ilişkisini araştıran çalışmalarda farklı sonuçların ortaya çıkmasının bir nedeni de, kavramsal komplekslik yani ölüm kaygısı kavramının farklı mânaları ihtiva eden bir kavram olmasıdır. Bu mânada ağrı, ızdırap korkusu, bilinmezlik korkusu, tek başına kalma korkusu, kontrolü kaybetme korkusu vb gibi değişik boyutlarda incelemeler yapılmış, yine araştırmalarda kullanılan farklı metodolojilerin de bu konuda etkili olabileceğine dikkat çekilmiştir. Mesela bu araştırmalarda kullanılan dindarlık ölçekleri; Sünnilik, dinî dogmalar hakkında bilgi düzeyi, dinî pratiklere katılma, kutsal kitapları okuma, dua veya ibadetlerdekı sıklıklar gibi şahsi inancın değişik yönlerini derinlemesine incelemeyi amaçlamıştır. Başka bir metodolojik problem ise, dindarlığı ölçmek için kullanılan araçların mezheplere ait değerlendirmelere dayanmaları ve çoğunlukla Hıristiyan ve Yahudilik dinleriyle ilgili olmalarıdır[927]. Bundan daha da öte; bu kavramlar arasındaki kompleks ilişkilere demografik farklılıklar da eklenebilir. Mesela, daha genç insanlar daha düşük dindarlık ve daha yüksek korku, kadınlar ise hem daha sık dinî pratiklere katılım oranı hem de daha çok korku sergileyebilmekte, buna paralel olarak homojen deneklerle yapılan çalışmalar, heterojen deneklerle yapılanlardan görünüşte daha az uyuşmazlık göstermektedir. [928] Dindarlık ile ölüm korkusu arasındaki ilişki üzerine yapılan çalışmaların çelişkili sonuçlar ortaya koymasını, kısmen de olsa kullanılan ölçeklere ve dindarlıkla ilgili ölçeklerin tam oturmamış olmasına bağlayan araştırmacılar, bu konuda daha net bir bilgiye ulaşmak için kültürler arası (cross-cultural) araştırmalara ihtiyaç duyulduğunu vurgulamaktadırlar [929]. Bazı araştırmacılara göre ise genel olarak dinî bir yönelim, ölümle ilgili endişe ve kaygıları zorunlu olarak azaltmaz. Daha ziyade bu konuda daha olumlu bir tavrın gelişmesine yardımcı olabilir. Ancak bu işin olumlu olduğu kadar olumsuz olabilecek yanları da vardır. Şöyleki din! yönelim sahibi kimseler, genellikle ölümü sık sık hatırlayarak daha kolayca sıkıntılı hale gelebilirler. Buna göre inançtı kimselerin özellikle şuurdışı olarak ölüm korkusuyla daha fazla meşgul olma eğiliminde oldukları da söylenebilir [930] [872] Krş. Feifel-Branscomb, Who's Afraid of Death, s. 287; Becker, The Denial of Death, s. 12; Egemen, Ölüm Üzerine, s. 34. [873] Krş. Bowker, The Meanings of Death, s. 211. [874] Bk. Cohn-Sherbok, Death and İmmortality, s. 34. [875] Bk. Kastenbaum, Older Peoples, s. 895. [876] Bk. M. Young-Daniels S., “Born again Status as a Factor in Death Anxiety”, Psychologkal Reports, 1980, 47, s. 368. [877] Krş. Köknel, Korkular, Takıntılar, s. 126. [878] Bk. Florian-Kravetz, Aspect of Fear, s. 299-302. 610 Bk. Jackson, Grief and Retigion, s. 231. ÖU Krş. Florian-Snowden, Fear of Personal Death, s. 67. 612 Krş. Mc Mordie-Religiosity and Fear of Death, s. [879] 921; Meadow-Kahoe, Psychology of Religion, s. 330. [880] Bk. Thorson-Powell, Death Anxiety and Religİon, s. 985; Meanings of Death, s. 380. [881] Bk. Donovan, Sussing out of Religion, s. 137-138. [882] Krş. Aydın, Al-Gazâlî's İdea of Death, s. 223-224; Yörükoğlu, Aile içinde, s. 23; Selçuk, Çocuğun Eğitiminde, s. 48. [883] Kış. Hökelekli, Dm Psıkololjisi, s. 97. [884] Krş. Özcan, Ruhi Bunalımlar ve İslâm Ruhiyatı, s. 204-205. [885] Bk. Taha: 20/46. [886] Teybe: 9/40. [887] Krş. Ulusoy, Din Psikolojisi, s. 19, 48. [888] Bk. Sneidman, You and Deaıh, s. 74. [889] Hökelekli, Ölümle İlgili Tutumlar, s. 86-87. [890] Bk. Srurgeon-Hamley, Religiosity ad Anxiety, s. 138. [891] Bk. Becker. The Denial of Death, s. 204; Templer, Death Anxiety in Religiously Very Involved, s. 361; Young-Daniels, Death Anxiety, s. 368; Örnek, Anadolu Folklaronda Ölüm, s. 108; Hökelekli, Ölümle İlgili Tutumlar, s. 87; Fried-Cassola, 2526-2527; Alexander-Adlerstein, Death and Religion, s. 274-278; Kübler Ross, On Death and Dying, s. 14-15. [892] Bk. Feifel-Branscomb, Whos Afraıd of Death, s. 285. [893] Bk. Alan L. Berman-Hays, james E., “Relation Between Death Anxiety, Belief in Afterlife, and Locus of Control”, Journal oj Consulting and Clinical Psycology, 1973, 41 (2), s. 318. [894] Bk. Wılliams-Cole, Religiosity, s. 113. [895] Bk. Westman-Brackney, Neuroticism, Death Anxiety, Religiosity, s. 1042-1043. [896] Bk. Shneidman, You and Death, s. 4. [897] Bk. Arnold A. Hutschnecker, “Personality Factors in Dying Patients”, in The Meaning of Death, Ed: Herman Feifel, Mc. Graw-Hill, 1959, s. 238. [898] Bk. Thorson-Powell, Meanings of Death, s. 380. [899] Bk. Haitsama, İntrinsic Religious, s. 685-686. [900] Bk. Williams-Cole, Religiosity, s. 115, Krş. Westman, Exisieniial Anxi-ety, s. 1066 [901] Krş. Mc. Mordie, Religiosity and Fear of Death, s. 921. [902] Bk. Hökeleklı, Din Psikolojisi, s. 113. [903] Bk. Mc Mordie, Religiosity and Fear of Death, s. 921. [904] Bk. Mc Mordie, Religiosity and Fear of Death, s. 922. [905] Bk. Florian-Kravetz, Aspect of Fear, s. 297. [906] Bk. David Lester, “Religious Behavior and Attitudes toward Death”, Critical Analysis of American Researchers, in Death and Presence, The Psychology of Death and the After-üfe, Ed:A. Godin, Lumen vitea, 5, 107, s. 124'den nakleden Donovan, Sussing out of Relıgion, s. 133. [907] Bk. Conte-Veiner-Plutchik, Measuring Death Aruciety, s 783 [908] Bk. Kurlychek, Level of Belief in Afterhfe, s. 228. [909] Bk. Thorson-Powell, Deth Anxiety and Religion, s. 985. [910] Bk. Templer-Dotson, Religious Correlates, s. 895-896. [911] Bk. David Lester, Expertmental and Correlational Studies of the Fear of Death, Psychobgical Bııflrtin, 1967. 67, s. 27-36. [912] Bk. Donovan, Sussing out of Religion, s. 131. [913] Bk. Thorson-Powell, Meanings of Death, s. 381. [914] Krş. Bylski, Norene CA.Vestman, Alida S., “Relationship among Defense Style, Existemial Anxiety an Religion”, Psychologkal Reports, 1991, s. 1389-1390. [915] Bk. Alexander-Adlerstein, Death and Religion, s. 275-276 [916] Bk. Chaggans-Lester, Fear of Death, s. 274. [917] Bk. Florian-Kravetz, Aspect of Fear, s. 300. [918] Bk. Florian-Kravetz, Fear of Personal Death, s. 605. [919] Krş. Donovan, Sussing out of Religion, s. 132. [920] Bk. Thorson-Powel, Meanings of Death, s. 381. [921] Bk. Robert S. Sıurgeon-Hamky, Roy W, “Religiosity and Anxiety”, The Journal of Social Psychology, 1979, 108, s. 137. [922] Bk. Kraft-Litvın, Religious Orientation, s. 94. [923] Bk Thorson-Poweli, Elements of Death Arociety, s. 691 -700. [924] Bk. Kraft-Litvin, Religious Orientation, s 95 [925] Bk. Thorson-Powell, Constructions of Death Anxiety s. 131-138. [926] Bk. Thorson-Poweil, Meanings of Death, s. 380-381. [927] Krş. Florian-Kravetz, Fear of Personal Death, s. 606; Bk. Thorson-Powell, Meanings oi Death, s. 381. [928] Bk. Thorson-Powell, Meanings of Death, s. 381; Death Anxieıy and Religion, s. 985. [929] Bk. Florian-Kraveız, Fear of Personal Death, s. 606. [930] Bk. Hökelekli, Din Psikolojisi, s. 100. Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 249-264. |