Konu Başlığı: Bağımsız Değişkenlere Göre Ölüm Korkusu Gönderen: Vatan Var Olsun ! üzerinde 19 Ocak 2012, 23:50:42 I- Demografik ve Bağımsız Değişkenlere Göre Ölüm Korkusu İle ilgili Bulguların Değerlendirilmesi Yaşlara göre deneklerin ölüm kaygısı düzeyine bakıldığında, 16-22 yaş grubunun diğer yaş gruplarından daha fazla ölüm kaygısı hissettiği tespit edilmiştir. Bu bulgular bizim hipotezimizi desteklemekle beraber, bu konuda yapılan diğer tecrübî araşarmalarla da mutabakat arzetmektedir. Durumun böyle olması, gençlerin diğer yaş gruplarına nazaran önlerinde uzun bir hayat olduğunu düşünmeleri ve ölümü bireysel ideallerini gerçekleştirme konusunda en büyük engel olarak görmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Çünkü gençler, hayatta pekçok şey yapabilecek bir enerji donanımına sahiptirler ve henüz yapmak istedikleri şeyleri gerçekleştirerek enerjilerini boşaltmış değillerdir. Cinsiyet ve medeni hale göre de deneklerin ölüm kaygısı düzeyleri değişmekte olup, araştırmada bu konuda elde edilen bulgular, hipotezlerimizi destekler mahiyettedir. Zira araştırmada elde edilen bulgulara göre erkeklerin bayanlardan, evlilerin de bekarlardan daha az ölüm kaygısı hissettikleri tespit edilmiştir. Bu bulgular daha önce bu konuda yapılan bazı tecrübî araştırma bulgularını destekler mahiyettedir. Bayanların erkeklerden daha fazla ölümden korkmaları, erkeklerin ölüm ihtimalini zihni olarak değerlendirirken, onların bu ihtimali duygusal olarak değerlendirmeye daha yatkın olmalarından kaynaklanıyor olabilir [1124]. Zira bayanlar, genel olarak erkeklere nazaran daha duygusal bir yapıya sahiptirler [1125]. Yine bayanların erkeklerden daha fazla ölüm kaygısı hissetmelerinde, onların erkeklere nazaran kendilerini daha az güvende hissetmeleri de etkili olabilir. Zira bayanlar kendi ölümlerinden hissetmiş oldukları korku kadar, eşlerinin ölümlerinden de büyük korku hissetmektedirler. Yine bu konuda yapılan tecrübî araştırmalara göre, bilhassa yaşlı bayanların tek başlarına yaşamaktan, erkeklerden çok daha fazla korktukları tespit edilmiştir [1126] Ayrıca bayanların erkeklerden daha fazla acı ve ızdırap tecrübeleri yaşamış olmalarının da bu konuda etkili olabileceği düşünülebilir. Araştırmaya katılan bekar deneklerin evlilerden daha yüksek düzeyde ölüm kaygısı sergilemeleri, onların evlilerden daha genç olmalarıyla açıklanabilir. Zira daha önce de belirtildiği gibi yaş küçüldükçe ölüm kaygısı düzeyi artmaktadır. Deneklerin ölüm kaygısı seviyeleri ile sosyo-ekonomik düzeyleri arasındaki ilişki istatistiki olarak anlamlılık seviyesine ulaşmamış ve bu konudaki hipotezlerimiz desteklenmemiştir. Bununla birlikte ölüm kaygısı ile eğitim düzeyi arasındaki ilişki istatistiki olarak anlamlılık seviyesine ulaşmasına rağmen, hipotezimizi destekler mahiyette değildir. Deneklerin meslek değişkenine göre ölüm kaygısı düzeylerinin değişiklik arzedeceği şeklindeki hipotezimiz ise desteklenmiştir. Buna göre bizim de önceden tahmin, ettiğimiz gibi polis memurları, bütün meslek grupları içerisinde ölümden en az korkan grubu oluşturmaktadır. Durumun böyle olması, onların kendilerini bu mesleği tercihe yönelten şahsiyet özelliklerinden kaynaklanıyor olabileceği gibi, devamlı ölümle yüz yüze olmaları ve bir nevi ölümü tecrübe etmiş olmalarından da kaynaklanıyor olabilir. Çünkü araştırmaya katılan polis memurları, daha önce de belirttiğimiz gibi “özel harekât timi”nde çalışmakta olup, devamlı surette sıcak çatışma içinde olan ve defalarca yanlarında arkadaşlarının ölümlerine şahit olan insanlardır. Polis memurlarının dindarlık seviyelerinin yüksek olmasının da bu konuda etkili olabileceği düşünülebilir. Öğrencilerin diğer meslek gruplarından daha fazla ölüm kaygısı hissetmeleri, onların diğer deneklere nazaran daha genç olmalarıyla açıklanabilir. Doktorların ise diğer meslek gruplarına göre daha fazla ölüm kaygısı hissetmeleri, daha önce bu konuda yapılan araştırmalarda, onların daha çok ölümü yadsıma tutumu içerisinde olmaları ile yorumlanmıştır. Hatta bazı doktorların ölmekte olan bazı hastalarla karşılaştıklarında mesleki becerilerini bile gizleme eğilimi gösterdikleri ve bu tip hastaları kabul etmedikleri tespit edilmiştir. Zira bu durum onlarda, kendi öİüm korku ve kaygılarının tekrar aktif hale gelmesinde etkili olmaktadır. Yine ölüme yakın olan hastaların ölüm konusunda konuşmak istemelerine rağmen, doktorlar ve hastane personelinin bu konuyu konuşmaktan kaçındıkları gözlemlenen konular arasındadır [1127]. Ayrıca bu durum, doktorların mesleki becerileri konusunda kendilerine güvensizlik duygusu hissetmelerinden de kaynaklanıyor olabilir. Nitekim bu konuda yapılan araştırmalar, doktorların ölümden duymuş oldukları korku, yaş ve meslekî tecrübeleriyle yakından ilişkili bulunmuş, buna göre yaşlı ve tecrübeli doktorların genç ve deneyimsiz doktorlardan daha az ölüm kaygısı hissettikleri tespit edilmiştir [1128]. Araştırmamıza doktorları temsilen dahil ettiğimiz doktorların da genelde genç ve deneyimsiz olmaları dikkate alınırsa, aynı nedenlerin burada da geçerli olabileceği düşünülebilir. Araştırmamızda bağımsız değişken olarak kullandığımız şahsiyet özelliği ile ölüm korkusu arasındaki ilişki istatistiki olarak anlamlılık seviyesine ulaşmamıştır. Böylece içedönük bir mizaç ve şahsiyet özelliğine sahip olan insanların dışadönük olanlardan daha fazla ölüm korkusu hissedeceği şeklindeki hipotezimiz desteklenmemiştir. Ancak deneklerin bireysel ideallerini gerçekleştirme oranı ile ölüm kaygısı arasında ters bir ilişkinin olacağı şeklindeki hipotezimiz desteklenmiştir. Buna göre bireysel ideallerinin tamamını gerçekleştiren denekler en düşük düzeyde ölüm kaygısı hissederken, ideallerinin hiçbirini gerçekleştiremeyenler, diğer gruba oranla oldukça yüksek düzeyde ölüm kaygısı sergilemiştir. Durumun böyle olması oldukça makul karşılanabilir. Zira ideallerine büyük oranda ulaşan insanlar, ölüme daha hazır bir durumdadırlar Bireysel ideallerine ulaşamayanlar için ise ölüm, idealler üzerinde birtakım değişiklikler yapmaya veya hedef küçültmeye imkan tanımadığından büyük bir kaygı oluşturmaktadır. Deneklerden çocukluk döneminde daha çok korkutucu masal ve hikayelere muhatap olanların, bu tip öykü ve masallara daha az muhatap olanlara nispetle, ölümden daha çok korkacakları yönündeki hipotezimiz desteklenmemiştir. Ancak çocukluk döneminde yaşanan bu tür tecrübelerin şuurdışı olarak ferdin ileriki yaşantısında etkili olduğu bilinmektedir. Buradan hareketle araştırmaya katılan deneklerin bu tür yaşantılarını unutmaları ve bilinçsiz de olsa ölümle ilgili tutumlarının gelişmesinde ondan etkilendikleri söylenebilir. Ölümle yüzyüze (ölümün eşiğine) gelme deneyimi ile ölüm kaygısı arasındaki ilişki ise istatistiki olarak oldukça anlamlı bir düzeye ulaşmış ve bu konudaki hipotezimizi desteklemiştir. Buna göre bu tip bir tecrübe yaşayanlar, böyle bir tecrübe geçirmeyenlerden daha az ölüm kaygısı hissetmektedir. Bu bulgular ölüm psikolojisi sahasında öncü araştırmacılardan olan ve ölüm tecrübesinin mümkün olduğunu savunan E. Kubler-Ross ve R. Moody'nın bulgularını da destekler mahiyettedir. Değer verdiği birisinin ölümüne şahit olan denekler de bu tip bir tecrübe yaşamayanlardan daha az ölüm kaygısı göstermişler ve bu konudaki hipotezimizi desteklemişlerdir. Zira bu tip bir tecrübe yaşayanların, diğerlerine oranla ölüm hadisesini daha çok içselleştirmeleri ve bir nevi ölüm tecrübesi yaşamış oldukları düşünülebilir. Ölüm düşüncesinin sıklığı ile ölüm kaygısı arasında ters bir ilişkinin olduğu tespit edilmiş ve bu konudaki hipotezimiz desteklenmiştir. Zira ölümü daha çok düşünenler onu hayatlarından tecrit etmemiş ve zihinlerini ölüm düşüncesine alıştırmışlardır. Ölümü çok az düşünen veya hiç düşünmeyenler ise onu daha yabancı bir şekilde karşılamaktadırlar. Mezar ziyareti ve ölüm konulu sohbetler yapma sıklığı ile ölüm kaygısı arasındaki ilişki de aynı paralelde değerlendirilebilir. Buna göre mezar ziyareti ve ölüm konulu sohbetler yapma sıklığı arttıkça ölüm kaygısı azalmaktadır. Nitekim mezar ziyareti ve ölüm konulu sohbetler yapmak, insanlara ölümü hatırlatmakta ve ondan kopuk bir şekilde yaşamalarını engellemektedir. Ölüme atfedilen mâna da ölüm korkusuyla yakın ilişkide olan faktörlerden biri olarak tespit edilmiştir. Buna göre ölümü “alınyazısı” olarak gören ve onu kabullenen denekler, ölümü değişik şekilde algılayanlara oranla ondan daha az korkmaktadır. Zira insanın kabul edip belli bir değer verdiği şeyle karşılaşmayı düşünmesinin, inkar edip karşılaşmak istemediği bir şeyi düşünmesinden daha az kaygı yaratacağı oldukça normal ve insan psikolojisine uygun görülmektedir. Nitekim bu konuda yapılan diğer tecrübî araştırmalar da, ölümü kabullenme tutumu içinde olan deneklerin ölümden daha az korktuklarını tespit etmiştir. Dolayısıyla araştırmamızda elde ettiğimiz bu bulgular, çalışmalarında bu tip sonuçlara ulaşan diğer bazı araştırmacıların bulgularıyla da mutabakat arzetmektedir [1129]. Deneklerin intihar eğilimi ile ölüm kaygıları arasında öngörülen ilişki istatistiki olarak anlamlılık seviyesine ulaşmamış ve bu konudaki hipotezimiz desteklenmemiştir. Ancak araştırmamızın temel hipotezini teşkil eden dindarlık düzeyi ile ölüm kaygısı arasındaki ilişki istatistiki olarak oldukça anlamlılık seviyesine ulaşarak hipotezimizi desteklemiştir. Buna göre düşük düzeyde dindar grupta bulunan denekler, yüksek düzeyde dindar grupta olanlara nazaran ölümden daha fazla korkmaktadırlar. Dindarlık düzeyi ile ölüm kaygısı arasındaki ilişki, denekleri düşük veya yüksek dindar gruba ayırmadan yapılan korelasyon işleminde (r=- .56) de oldukça anlamlı çıkmıştır. Buna göre dindarlık seviyesi arttıkça ölüm kaygısı azalmaktadır. Bu bulgular daha önce bu konuda yapılan birçok araştırma sonuçlarını da destekler mahiyettedir. [1130] [1124] Krş. Scumaker-Rarraclough, Death Anxiety, s. 46. [1125] Krş. Yavuz, Çocukta Dini Duygu, s. 247. [1126] Krş. Kübler Ross, On Death and Dying, s. 181-200; Sanders-Poole-Rivero, Death Anxiety, s 54. [1127] Krş. Feifel, Atticudes toward Death, s. 122-123. [1128] Kanc-Hogan, Death Anxiety, s. 17-18. [1129] Bk. Westman-Brackney; Neuroticism, Death, Religiosity, s. 1040-1041. [1130] Yrd. Doç. Dr. Faruk Karaca, Ölüm Psikolojisi, Beyan Yayınları: 358-364. |