> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Nurdan Damlalar >  Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu  (Okunma Sayısı 570 defa)
11 Eylül 2012, 15:40:45
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 11 Eylül 2012, 15:40:45 »




Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu


Akgündüz, tebliğinde geçmişte günümüze Kürtleri, Osmanlıyı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin görüşlerini açıkladı


Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, Bingöl Üniversitesinin düzenlediği “Kimlik, Kültür ve Değişim Sürecinde Osmanlı'dan Günümüze Kürtler Sempozyumu”nda bir tebliğ sundu. Prof. Akgündüz, tebliğinde geçmişte günümüze Kürtleri, Osmanlıyı ve Bediüzzaman Said Nursi’nin görüşlerini açıkladı.

OSMANLI TARİHİNDEN GÜNÜMÜZE TARİHTE KÜRTLER
1-Ermeniler ile Kürtler aynı milletten yani aynı etnik kökenden mi geliyor?

Bu iddialar 1900’lü yılların başından beri ileri sürüle gelmiştir. Hatta 1919 yılında Paris’te başlayan Barış Konferansı’na Şerif Paşa’nın başkanlığında bir Kürt delegasyonu katılmıştır. Şerif Paşa, Paris Barış Konferansı’nı Kürtler lehinde etkilemek için bir dizi görüşme yaptı. Konferansta Ermenilerle Kürtleri İngilizler müstakil birer devlet kurmak için teşvik etmiş ve iki tarafın temsilcileri dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri üzerinde bir Ermenistan ve Kürdistan kurulması konusunda anlaşmıştı. Kürt Şerif Paşa ile Ermeni temsilcisi Boğos Nubar Paşa arasında sağlanan mutabakat, din adamları ve halkın büyük tepkisi üzerine bozuldu. Hatta Şerif Paşa istifa etmek zorunda kaldı.

1985 Kürt-Ermeni bildirgesi bozulan ilk anlaşmanın bu sefer Marksist Kürtler eliyle imzalanması noktasında çok büyük ve özel bir anlam taşımaktadır.

Öncelikle Ermeni Boğos Paşa ile Kürt Şerif Paşa’nın bu manadaki ittifaklarına en önce karşı çıkanlar Kürt Aşiretleri olmuştur. Ermeniler Doğu Vilayetlerinde tamamen azınlıkta bulunduklarından dolayı, ne keyfiyet ve de kemiyet itibariyle herhangi bir iddiada bulunamayacaklarından, Kürtleri kendi maksatları uğrunda kullanmak istemişlerdir. Kürtler namına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşa’yı kullanmışlardır.

Kürtlerin Ermenilerle aynı ırktan olup olmaması meselesine gelince, Kürtlerin Ermenilerle aynı ırktan değil, bilakis Araplarla aynı ırktan yani Sami ırkından gelmektedirler. Aksi görüşte olanlar, Kürtler, Irak, İran, Türkiye ve Suriye'de yaşayan, Hint-Aryan kökenli olan halk olduğunu iddia etmektedirler.

Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA ve Paris Kürt Enstitüsü'nün tahminlerine göre dünya'daki Kürt nüfusu 14 milyonu bulmaktadır. Ayrıca eski SSCB ülkeleri ve Lübnan ile Kuveyt'te de Kürt toplulukları yer alır. Afganistan'da Kabil yakınlarındaki eski Kürt topluluğu bu ülkeyi 1970'lerdeki Afgan İç Savaşı sırasında terk etmiştir.

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, Kürtlerin Hz. Nuh’un Sam isimli oğlundan gelen Arapların da dahil olduğu Sami ırkından olma ihtimali daha büyüktür. Yoksa Yafes’in neslinden ve Ermeniler ile aynı kökten geldiği iddiası zayıf kalmaktadır. (1)

Şu andaki duruma gelince; Evvela, Doğu Anadolu’da ben Kürdüm diyenlerin önemli bir kısmı evlad-ı Resuldür yani Peygamber neslindendir. Buna bazı Alevi Kürdler de dâhildir. Bunların bir kısmı aslen -Karakeçili Aşireti gibi- Türk’türler. Bir kısmı Araptır. Elbette ki Kürt aslından gelenler de bulunmaktadır. Bediüzzaman şöyle der; Anadolu asırlarca hilafet merkezi olmasından dolayı, Anadolu’daki insanların tam olarak hangi ırktan geldiğini ancak ve ancak levh-i mahfuzu inceleyerek tesbit etmek mümkündür. (2) Bu konuda günümüzdeki Kürt meselesine de ışık tutacak olan Bediüzzaman’ın cevabını aynen veriyoruz: 

“KÜRDLER VE İSLÂMİYET

Sebil-ür Reşad

17 Mart 1920

Sayı: 461

“...Bu hususda en ziyade söz söylemek salâhiyyetine haiz bulunan ve Kürdlerin salâbet-i diniye, necabet-i ırkiye ve celâdet-i İslâmiyesini bi­hakkın temsil eden ve “Dar-ül Hikmet’il İslâmiye” azasından Kürd eşraf ve mütehayyızanından bulunan fazıl-ı şehîr Bediüzzaman Said-i Kürdî Efendi Hazretleri buyuruyorlar ki:

Boğos Nubar ile Şerif Paşa arasında akdedilen mukaveleye en müskit ve beliğ cevap, vilayat-ı şarkiyede Kürd aşairi rüesası tarafın­dan çekilen telgraflardır. Kürdler camia-i İslâmiyeden ayrılmaya asla ta­ham­mül edemezler. Bunun aksini iddia edenler mutlaka makasıd-ı mah­susa tahtında hareket eden ve Kürdlük namına söz söylemeye selahiyettar ol­mayan beş on kişiden ibarettir.

Kürdler, İslâmiyet nam ve şerefini i’la için beşyüzbin (500.000) kişi feda etmişler ve makam-ı Hilafete olan sadakatlerini, îsar ettikleri kan ile bir kat daha te’yid eylemişlerdir.

Ma’hud muhtıranın esbab-ı tanzimine gelince: Ermeniler Vilâyat-ı Şarkiyede ekall-i- kalil derecesinde bulundukları için; asla bir ekseriyet teminine ve ne kemiyyeten, ne de keyfiyyeten Şarkî Anadolu’da iddia-yı temellüke muvaffak olamayacaklarını son zamanlarda anladılar.. Maksadlarına Kürdler namına hareket ettiğini iddia eden Şerif Paşayı alet etmeyi müsait ve muvafık buldular. Bu suretle Kürd ve Ermeni davası or­tada kalmayacak ve Şarkî Anadoludaki iftirak âmâli mevki-i fiile çıkmış olacaktı.

İşte, bu gaye ile o ma’hud beyanname müştereken imzalandı ve Kon­feransa takdim olundu. Ermeniler’in maksadı Kürdleri aldatmaktan başka bir şey olamaz. Çünkü ileride Kürdlerin kemiyyeten hal-i ekseri­yette bu­lunduklarını inkâr edemeseler bile, keyfiyyeten, yani ilmen, irfanen ken­dilerinden dûn oldukları bahanesiyle, Kürdleri bir millet-i ta­bie haline getirecekleri muhakkaktır. Buna ise, aklı başında olan hiçbir Kürd taraf­tar değillerdir. Zaten Kürdler bu beyannameye yalnız sözle değil, bilfiil muhalif oldukları isbat ediyorlar.

Kürdlük davası pek mânâsız bir iddiadır.. Çünkü herşeyden evvel Müslümandırlar.. Hem de salâbet-i diniyeyi taassub derecesine isal eden hakiki müslümanlardan... Binaenaleyh, Ermenilerle aynı ırktan bulunup bu­lunmadıkları meselesi, onları bir dakika bile işgal etmez.

اَْلإِسْلاَمِ جَبَّ الْعَصَبِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةَİslâm, uhuvvet-i İslâmiyeye münafi olan kav-miyyet davasını men’ eder.

Esasen bu, tarihe ait bir şeydir.. Kürdlerin asıl ve nesepleri ne olursa ol­sun, İslâmdan iftiraka vicdan-ı millîleri asla müsaid değildir. Bununla beraber, Kürdlerin Arap kavm-i necibi ile ırken alâkadar bulunduğu hakâik-i tarihiyedendir.

İslamiyyet, herhangi bir ırkın diğer bir unsur-u İslâm aleyhine olarak menfî surette intibah hâsıl etmesini kabul edemez. Binaenaleyh, Kürdleri Müslümanlıktan ayırmak isteyenler esasat-ı İslâmiyeye muhalif hareket ediyorlar. Fakat bunlar da kimlerdir? Bir iki kulüpte toplanan beş on ki­şiden ibaret!.. Hakiki Kürdler kimseyi kendilerine vekil-i müdafi’ olarak kabul etmiyorlar. Onların vekili ve Kürdlük namına söz söyleyecek an­cak Meclis-i Mebusan-ı Osmaniyedeki mebuslar olabilir.

Kürdistan’a verilecek muhtariyetten bahsediliyor... Kürdler, Ecnebî hi­mayesinde bir muhtariyeti kabul etmektense, ölümü tercih ediyorlar. Eğer Kürdlerin serbesti-i inkişafını düşünmek lazım gelirse; bunu Boğus Nubar ile Şerif Paşa değil, Devlet-i Aliye düşünür.

Hülâsa: Kürdler bu hu­susta kimsenin tevassut ve müdahalesine muhtaç değildirler. Seyyid Abdülkadir Efendinin beyanat-ı ma’lumesine gelince: Bu hususta şimdi­lik bir şey söyleyemem. Bununla beraber, bu beyanatın tahrif edilip edil­mediğini bilemiyorum”. (3)
2-Güneydoğu’nun Osmanlı Devleti Tarafından Fethi: Çaldıran Zaferi Ve Getirdikleri

Osmanlı Devleti'nin Doğu Anadolu ile alakası, XV. yüzyıla kadar uzanır. Ancak bölgenin Osmanlı Devleti’ne ilhakı veya daha doğru bir tabirle iltihakı, 1514'de kazanılan Çaldıran Zaferi’nden sonradır.

Bilindiği gibi, Şah İsmail, İran'da kısa bir zamanda Safevî Devletini kurmuş ve Doğu'da hem Osmanlı Devleti için ve hem de âlem-i İslâm'ın birlik ve beraberliği için, hem siyasî ve hem de dinî açıdan tehlike arzeder hale gelmiştir. Şehzâde Selim, bu iki yönlü tehlikeyi henüz Trabzon Sancakbeği iken farketmiş ve babasını İstanbul'da ikaz dahi eylemişti. Fakat, II. Bâyezid, tedbir alamamanın yanında, Şi’îlerin tahrikiyle çıkarılan Şahkulı isyanını da önleyememişti. Anadolu'yu Şi’îleştirme hedefini güden ve her geçen gün bu hedefine daha da yaklaşan Şah İsmail, bir türlü durdurulamıyordu.

Nihâyet Yavuz Sultan Selim Padişah olunca, şuurlu âlim İbn-i Kemal'in de yerinde ikazlarıyla, hem İslâm birliğini bozan ve hem de Doğu'daki sünnî Kürt ve Türkmen aşiretlerini rahatsız eden Safevî tehlikesini bertaraf etmeye azmetti. Allah'ın yardımıyla 1514 tarihinde kazanılan Çaldıran Zaferi ile, Şah İsmail'in Anadolu üze-rindeki siyasî ve dinî emellerine son verildi. Bu mühim zaferin kazanılmasında tamamen sünnî olan ve gazada Yavuz Selim'in yanında yer alan sünnî Kürt ve Türkmen aşiret beylerinin de büyük rolü vardı.

Anadolu'nun doğu cephesinin emniyete alınması ve buradaki müslümanların huzura kavuşturulması için, başta şarkın kapısı demek olan Diyarbekir olmak üzere, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'nun ve hatta Musul ve Kerkük civarının da Osmanlı Devleti’ne katılması gerekiyordu. Bu iş nasıl yapılmalıydı? Kılıçla ve savaş yoluyla bu mümkün değildi. Zira bunlar da hem müslüman ve hem de ehl-i sünnet vel-cemaat idiler. Bununla beraber, bu bölgenin kendi başına kalması, hem mahallî halkın güvenliği açısından tehlikeli ve hem de Osmanlı Devleti'nin de müslüman bir ülke olması; İslâm'ın kahramanca müdafaasını yapan böyle bir devlete itaat etmenin siyasî ve hukukî açıdan bir farklılık meydana getirmeyeceği ve hem de İslâm birliğinin teşekkülü gibi gayelerle münferiden hareket etmek lüzümsuzdu.

İşte bu hakikatı idrâk eden Kürt ve Türkmen Beyleri, istimâlet ile yani kendi meyil ve arzuları ile, Osmanlı Devleti'ne itaat etmenin zaruretini anlamışlardır. Büyük âlim İdris-i Bitlisî tarafından Padişah'a yapılan telkinler neticesinde, Doğu ve Güneydoğu bölgesinin tamamı, bir iki ay içinde Osmanlı Devletine iltihâk etmişti. (4)

Osmanlı Devleti'nin değişmeyen siyasetinin kaynağı ve dayandığı hukukî temeli, İslâmiyetin getirdiği hükümlerdi. Osmanlı Devleti, Kur’...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu
« Posted on: 24 Nisan 2024, 22:03:30 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu rüya tabiri, Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu mekke canlı, Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu kabe canlı yayın, Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu Üç boyutlu kuran oku Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu kuran ı kerim, Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu peygamber kıssaları, Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumu ilitam ders soruları, Tarihte Kürtler ve Said Nursi’nin yorumuönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes